• Sonuç bulunamadı

2.3. KĠġĠLĠK KAVRAMI

2.3.3. KiĢilik Kuramları

2.3.3.2. Erik Erikson

Erik Erikson, Freud‟un fikirlerini temel almıĢ ve Freud‟un kuramını ergenlikten sonra yaĢlılığa kadar geniĢleterek sekiz psiko-sosyal geliĢim dönemi tanımlamıĢtır. GeliĢime ait, psikoseksüel ve Psikososyal geliĢimin birlikte yer aldığı kuramında Erikson‟da Freud gibi geliĢimde kritik dönemler olduğuna inanmaktadır. GeliĢimi, çözülmesi gereken belirli krizlerle bölünmüĢ olan ve tüm yaĢam boyu süren bir süreç olarak açıklamaktadır. Erikson‟a göre kriz, üstesinden gelme veya geri çekilme potansiyelimiz olan yaĢamın dönüm noktalarıyla eĢ anlamlıdır. Bu dönüm noktalarında ya da içinde bulunduğumuz geliĢim döneminde geliĢim görevlerimizi yerine getirerek yaĢadığımız geliĢimsel çatıĢmaları sağlıklı bir biçimde çözüme kavuĢturabiliriz ya da bu çatıĢmaları çözememe durumunda tüm yaĢamımız boyunca geliĢimimiz bu durumdan olumsuz yönde etkilenir (Corey, 2005).

Sağlıklı kiĢilik geliĢimi için olumlu olarak çözümlenmesi gereken krizler ve bunların yer aldığı dönemlerin özellikleri aĢağıda sırasıyla verilmiĢtir (Corey, 2005; Burger,2006; Kilit, 2008):

Bebeklik dönemi: Güvene karşı güvensizlik: YaĢamlarının ilk yıllarında bebeklerin anne ve babalarının onların gereksinimlerini karĢılayıp karĢılamamalarına göre güven ya da güvensizlik duyguları geliĢtirmeleridir. Güven duygusu geleceğin olumlu olacağına dair inanca yol açarken, güvensizlik duygusu ise korku ve kuĢku oluĢumuna yol açar.

Erken çocukluk dönemi: Otonomiye karşı utanç ve çekingenlik: Ġkinci yılın sonunda çocuklar, dünyadaki diğer varlıklara kıyasla kim olduklarını bilmek isterler. Dünya onların kontrol edebileceği mi yoksa onları kontrol eden bir Ģey midir? Çocukların çoğu bu aĢamayı bir özerklik duygusuyla tamamlar. Kendilerini güçlü ve bağımsız hissederler, kiĢisel üstünlük duyguları geliĢir. Özerk insanlar, engellerle ve zorluklarla dolu bir dünyada kendi yollarını bulabileceklerine emindir. Adler‟in çocukları Ģımartmaya yönelik yaptığı uyarıların bir benzerini,

Erikson da aĢırı korumacı anne babalığa karĢı yapmıĢtır. Eğer anne babalar çocuklarını aĢırı bir Ģekilde korursa, geliĢimlerini engelleyebilirler. Çevrelerindeki nesneleri ve olayları keĢfetme ve etkileme izni verilmeyen çocuklar, utanç ve Ģüphe duygusu geliĢtirirler. Kendilerinden asla emin olamazlar ve baĢka insanlara bağımlı olarak yaĢarlar.

Okul öncesi dönem: Girişime karşı suçluluk: Bu dönemin temel iĢlevi yeterlilik ve giriĢim duygusunu geliĢtirmektir. Çocuklara kendileri için anlamlı giriĢimleri seçmekte özgürlük tanındığı taktirde kendilerine karĢı olumlu görüĢ geliĢtirmekte ve hedefleri yolunda ilerlemektedirler. Ancak kendi kararlarını vermelerine izin verilmezse, giriĢimde bulunmak yerine suçluluk duygusu geliĢtirmekte ve daha sonra etkin konumda olmaktan kaçınarak baĢkalarının kendileri için tercihlerde bulunmasına kararlar vermesine izin vermektedirler.

Okul dönemi: Üretkenliğe karşı aşağılık duygusu: Çocukların çoğu, ilkokula baĢladıklarında baĢaramayacakları çok az Ģey olduğunu düĢünür. Ancak kısa süre sonra kendilerini diğer çocuklarla rekabet içinde bulurlar: notlar, arkadaĢları tarafından sevilip sevilmeme, öğretmenin ilgisi, spor ve diğer oyunlarda kazanma isteği ve benzerleri. Kaçınılmaz olarak becerilerini ve yeteneklerini kendi yaĢıtlarıyla karĢılaĢtırırlar. Eğer çocuklar baĢarılı olursa, yeterlilik duyguları geliĢir ve böylece toplumun aktif ve baĢarılı birer üyesi olma yolunda sağlam adımlar atarlar. BaĢarısızlık halinde ise yetersizlik duygusu ortaya çıkar, ileride üretken ve mutlu olma olasılıkları azalır. Bu aĢamada yani ergenlik yıllarının bunalımı baĢlamadan önce, baĢarma duygusu kazanır, kendi gücümüze ve yeteneğimize dönük bir inanç geliĢtiririz yada aĢağılık duygusuyla birlikte kendi yetenek ve becerilerimizi takdir edemez hale geliriz.

Ergenlik: Kimliğe karşı kimlik karmaşası: Çocukluktan ergenliğe geçiĢ dönemidir. Sınırlarını deneme, anne ve baba ile bağlarını koparma ve yeni kimlik kazanma dönemidir. BaĢlıca çatıĢmaları, kimliğini, yaĢam hedeflerini ve yaĢamın anlamını belirlemesi üzerinde odaklanmıĢtır. Kimlik oluĢturma ile ilgili baĢarısızlık, kimlik karmaĢasıyla sonuçlanabilir.

Genç yetiĢkinlik: Mahremiyete karşı yakınlık: Ergenlik yılları hızla erken yetiĢkinliğe doğru ilerlerken, Erikson‟un modelindeki bir sonraki zorlukla karĢılaĢırız: “samimi iliĢkiler kurabilme”. Genç erkek ve kadınlar, yakınlık geliĢtirebilecekleri ve duygusal olarak olgunlaĢacakları özel bir iliĢki arayıĢı içine girerler. Bu iliĢkiler çoğu zaman evlilik ya da duygusal bağlılıkla sonuçlansa bile her zaman böyle olmayabilir. Bu aĢamada yakınlık kurmayı baĢaramayan insanlar duygusal soyutlanmayla karĢı karĢıya gelirler. Gerçek iliĢkilerin sağladığı doyum ve yakınlık duygusunu bulamadıkları bir sürü yüzeysel iliĢkiler yaĢayabilirler. Aslında belki de duygusal olarak bağlanmaktan kaçarlar. Bekar yaĢamanın da bazı getirileri vardır ve böyle yaĢamak bir süreliğine zevkli gelebilir. Ancak bu yaĢam tarzından öteye geçmemek, duygusal olgunlaĢmayı ve mutluluğu ciddi bir Ģekilde engelleyebilir.

Orta yaĢ: Üretkenliğe karşı durgunluk: Birey kendisinden ve ailesinden daha öteye gitme ve gelecek nesillere yardımcı olmak için uğraĢ verme gereksinimindedir. Bu, bireyin hayalleri ve gerçek baĢarıları arasındaki uyumsuzluğu dengelediği bir dönemdir. Üretkenlik konusunda baĢarısızlık genelde psikolojik durgunluğu da beraberinde getirir.

YaĢlılık: Bütünlüğe karşı ümitsizlik, keder: Kaçınılmaz olarak hepimiz bir gün yaĢlanacağız. Ancak Erikson‟a göre atlatmamız gereken bir bunalım daha var. GeçmiĢ deneyimlerimizi ve yaĢamın bir gün son bulacağını düĢünmek, bizde bütünlük ya da umutsuzluk duygusu uyandırır. GeçmiĢ günlerine bakıp da memnun olan insanlar, bu son geliĢim aĢamasını bütünlük duygusuyla atlatacaktır. Bu duyguyu yaĢayamayan insanlar, umutsuzluğa düĢer. Geriye fazla zaman kalmadığını, gençlere tanınan seçeneklerin ve fırsatların artık kendilerine tanınmadığını fark ederler. Bir yaĢam geçmiĢtir ve her Ģeyi daha farklı yapmıĢ olmayı dileyenler, bu umutsuzluklarını baĢka insanlara tiksinti ve nefretle bakarak ifade ederler. Dünyada belki de yaĢlı bir insanın umutsuzluk içinde kıvranmasından daha üzücü çok az Ģey vardır; ama bütünlük duygusuna kavuĢmuĢ yaĢlı bir insandan daha mutluluk verici Ģeyler de bir o kadar azdır.