• Sonuç bulunamadı

Erbâb-ı Hamiyyet ve Basîrete: Gazeteler Ne Diyor?

Tatlı Ümitler Acı Sözler risalesinden sonra başka bir risalenin hazırlandığı

haberini, yine, Defter-i Hâtırât'taki 24 Nisan 1914 tarihli kayıtta yer alan "Birtakım gazete maktuâlarından ibaret olan üçüncü kitap da hazırlandı." (Tör, 2000: 135) cümlesinden anlıyoruz. Ancak bu tarihli kayıtta eseriyle ilgili bir bilgi vermemiştir. Eserin adı ile ilgili bilgiyi, dört ay sonra, 7 Ağustos 1914 tarihli kayıttan öğrenebiliyoruz. Ayrıca daha sonra bahsedeceğimiz şiirlerinin varlığından da yine bu satırlardan haberimiz oluyor. Bu kayıtta eseriyle ilgili şunları söyler:

" Bu teehhürün başlıca sebebi, benim, şu aralık matbuat ve matbaalarla fazlaca iştigalim oldu. Gazeteler Ne Diyor? İsmindeki üçüncü kitapla İzci Türküsü - Ah Rumeli ve Türk'ün Destanı nâm manzumelerin tab ve tevzii ve icrâât-ı askerîyeye müteallik yazılan bazı makalelerin gazetelerle neşri gibi birtakım meşagil-i husûsîye ve nim-resmîye, beni, seninle hasbihâlden uzunca müddet mahrum bıraktı" (Tör, 2000: 154).

Ahmet Nedim’in günlüğünde sadece Gazeteler Ne Diyor? olarak andığı, ancak tam adı Erbâb-ı Hamiyyet ve Basîret: Gazeteler Ne Diyor? olan bu risale tam olarak altmış dört sayfa uzunluğundadır. Eser; 1330 yılının nisan ayında, askeri matbaada basılmıştır.

Ahmet Nedim'in bu eseri, diğer eserlerine nazaran biraz farklıdır. Farkı da iki sayfalık bir açıklama kısmından sonra, bir ay gibi bir zaman diliminde İkdâm,

Tanîn ve Tasvîr-i Efkâr gazetelerinden topladığı haberleri, fıkraları ve

makaleleri nakletmesidir. Bu risalede Tatlı Ümitler Acı Sözler'deki görüşlerinin halkın üzerindeki etkisini görmek veya belirlemektir. Halkın gazetelerde okuyup sonra bir köşeye attığı yazıların halkın zihninde ne kadar yer ettiğini merak etmektedir. Bu uğurda bir nevi antoloji oluşturmaya çalışmıştır. Nitekim böyle bir eser vücuda getireceğinin haberini önceki risalede verir: "(...)Bu

fedakârlıklar o kadar çoktur ki yalnız gazetelerin şu sekiz on seneden beri

yazdıkları -akıl edilip de toplanmış olsaydı- koca bir cilt kitap yapardı" (Ahmet

Nedim, 1913: 23). Ahmet Nedim koca bir cilt kitap yapamamışsa da kısa zaman zarfında uzunca bir eser vücuda getirmiştir.

Ahmet Nedim Bey, risalesinin başında yer alan “Birkaç Söz” başlıklı iki sayfalık kısa bir girişte, her gün pek çok insanın mutlaka bir veya birkaç gazete okuduklarını, bu gazetelerde ciğerlerini sızlatacak sayısızca küçük küçük fıkraların, makalelerin ve haberlerin olduğunu söyler; ancak, bunların yürekte bıraktığı etki, sadece bir günlüktür. Ertesi günü etkisi geçtiği gibi okunanlar da unutulup gitmektedir. Bunun önüne geçmek için gazetelerden kestiklerini bir defterde biriktirmeye karar verdiğini ifade eder. Bu kararı verdiği günün 23 Şubat 329 tarihine tesadüf ettiğini, bu tarihte başladığı defteri aynı yılın 23 Mart'ına kadar devam ettirebildiğini ayrıca ekler. Bu risaleciği bütün "Türk ve Müslüman Erbâb-ı hamiyyete" takdim etmesinden ötürü de eserinin adını

Erbâb-ı Hamiyyet ve Basîret: Gazeteler Ne Diyor? koyar. Ayrıca bu eserde

bulunan yazıların görüp işitilenler olduğunu, divan-ı harpçilerin bildiklerini de buraya ekleyebilseydi güzel ve hacimli bir eser ortaya çıkabileceğini, şimdilik bununla yetinmek gerektiğini de ifade eder.

Ahmet Nedim eser hakkında bu kısa bilgilendirmeyi yaptıktan sonra yazıları nakletmeye başlar. Yazıları tarih sırasına göre sınıflandırır. 23 Şubat 329 tarihli İkdâm gazetesinin "İzmir'de Küstahlıklar" adlı baş makalesiyle başlayan risale en son yine İkdâm gazetesinin 23 Mart 330 tarihli nüshasında yer alan "Ârâz -ı Metrûkede Müslümanlar" başlıklı yazıyla son bulmuştur. Ahmet Nedim, buraya aldığı yazıları birinci ve ikinci risalede bahsettiği konular çerçevesinde seçmiştir. Ahmet Nedim sınıflandırmasını konulara göre yapmamışsa da yazıların işlediği konular hakkında bir panorama vermek adına yazıları konularına göre ayırmak istiyoruz.

Ahmet Nedim'in seçtiği yazılarda ele alınan ilk konu, Osmanlı Devleti vatandaşı olan Rumların işledikleri suçlar ve bu suçlar karşında aldıkları cezalar, çıkarılan kanunlarla affa uğramaları haber verilmiştir. Bu konuyla ilgili yazılar; "Hakaret" (İkdâm, 23 Şubat 329, s.4), "Afv-ı Umûmîyeden İstifade" (Tasvîr-i Efkâr, 24 Şubat 329, s.3), Tanîn'in 9 Mart 330 tarihli nüshasında yer alan ve balıkçılık yapan Samatyalı Yanko'nun örtülü kadınlara sarkıntılık etmesi üzerine aldığı cezayı haber veren başlıksız yazı, "Bir Tehdit Mektubu" (İkdâm, 17

Mart 330, s.4), "Yunan Bileti Satarken" (Tanîn, 17 Mart 330, s.4), Ali Rıza Efendi'nin yağ fabrikasının kundaklandığını haber veren ve 21 Mart 330 tarihli Tasvîr-i Efkâr gazetesinin birinci sayfasında yer alan başlıksız yazı, yine Ali Rıza Efendi'nin yağ fabrikasıyla alakalı olan "Edremit'te Yunan Kundağı" (Tasvîr-i Efkâr, 21 Mart 330, s.4), "Dîvân-ı Harp-ı Ârif'de" ( Tanîn, 22 Mart 330, s.4).

Risalede yer alan yazıların asıl ve önemli konusu gerek Balkanlarda gerekse Osmanlı topraklarında yaşayan Rumların, Müslümanlara yaptıkları haksızlıklar ve zulümlerdir. Asıl ve önemli dememizin sebebi Ahmet Nedim'in göstermeye çalıştığı, bütün eserlerinde uzun uzadıya durduğu konu olmasıdır. Ayrıca Rumların kendi donanmalarına yardım amaçlı yaptıkları çalışmalar, bu çalışmalar karşısında Müslümanların nasıl davranması gerektiği, Müslümanların Rum dükkanlarını boykot etmesi ve Rum dükkanlarının Müslüman dükkanları karşısındaki durumu, Rum dükkanlarının kapanmaya başlaması üzerine Rumların zulme uğradığı iddiasıyla yola çıkan Rum Patrikhanesi'nin çalışmaları da işlenen konular dahilindedir. Bu konuyla ilgili yazılar şunlardır: "İzmir'de Küstahlıklar" ( İkdâm, 23 Şubat 329), "Rum Patriki" (İkdâm, 25 Şubat 329, s.3), "Boykot Değil Hemcinsine Muavenet" (İkdâm, 25 Şubat 329, s.3), "Piyasa İşleri" (İkdâm, 25 Şubat 329), "Yunan Tecavüzleri" (İkdâm, 28 Şubat 329, s.4), "Telaş Etmeliyiz!" (İkdâm, 28 Şubat 329, s.3), "Mukabele-i Bilmisil Lüzûmu" (Tasvîr-i Efkâr, 28 Şubat 329, s.1) "Atina'da Palikarya Taşkınlıkları" ( Tanîn, 2 Mart 330, s.3), "Gel Boykotaja" ( Tasvîr-i Efkâr, 2 Mart 330) "Mühim Bir İ'ane" ( İkdâm, 4 Mart 330, s.4), "Makedonya'da Yunan Mezalimi" (Tanîn, 6 Mart 330, s.2), "Yunan Donanması Menfaatine Mahsus Piyango Biletleri Satılıyor" (Tasvîr-i Efkâr, 9 Mart 330, s.1), "Bayrağımızı Tahkir Ediyorlar" (Tasvîr-i Efkâr, 12 Mart 330, s.4), "Taht-ı Muhakemeye" (İkdâm, 16 Mart 330), "Esbâb-ı Hicret- Yunan Memurları" ( Tanîn, 17 Mart 330, s.3), "Atina'da Kral Yorgi'ye Ayin-i Rûhânî" (Tanîn, 17 Mart 330, s.3), "Atina Ajansı Ne Haberler Alıyor?" ( İkdâm, 21 Mart 330, s.3), "Araz-ı Metrukede Müslümanlar" (İkdâm, 23 Mart 330, s. 3).

Adlarını saydığımız bu yazılardan sonra Ahmet Nedim’in bir paragraflık son bölümüyle birlikte risale sonlanmaktadır. Risalenin giriş bölümünde, Ahmet Nedim, haber toplama işini bir ay sürdürebildiğini dile getirmişti. Yine dediği

gibi risaledeki yer alan son yazı da 23 Mart tarihiyle sonlanıyor, ancak bir ayda toplanan yazıların sayısı bu kadar olmasa gerek. İşte, bu son sözde yazıların tamamını değil de neden parça parça koyduğunu, topladığı yazıların hepsini neden buraya alamadığıyla ilgili açıklamada bulunur. Ahmet Nedim’in bu açıklamasını buraya aktarmak istiyoruz:

“Yirmi sekiz günlük gazete hâsılâtı, bu kadar değildir. Hepsini birden bastırmak

mümkün olsa, yedi sekiz formalık bir kitap vücuda gelecekti. Buna maalesef eldeki para kifâyet etmiyordu. Onun için, topladığımız parçaların, belki yarısını fedâ etmeye mecbur olduk. Şu satırları yazan kardeşimizin kalbi, bundan pek müteessirdir. Yalnız, şu risalecikte bazı efkârı irşâda vasıta olabilmesi ümidi, kendisi için medâr-ı tesellidir” (Ahmet Nedim, 1914: 64).

Şiirlerini şimdilik bir köşeye bırakıp sadece şu üç risalesine genel hatlarla baktığımızda gözümüze öncelikle “Müslümanlık, millî ekonomi, intikam, Türklük, millî bilinç, ibret” gibi daha bunlara benzer nice kavram ilişecektir. Şiirlerini incelerken de ayrıca göreceğiz, şiirlerinde halka gaflet uykusundan uyanmaları için seslenir, fakat bunu yaparken bir öneri sunmaz, sadece halktan tarihi kendilerine ayna olarak tutarak şimdiden utanmalarını ister. Mensur risalelerinde durum çok farklıdır. Bu eserlerinde uykudan uyandıktan sonra içine düştükleri girdaptan kurtulabilmek adına neler yapmaları gerektiğini, buradan nasıl kurtulabileceklerinin tarifini bir bir verir. Velhasıl, bu risaleleriyle birlikte halkın önüne reçeteyi koyar ve halktan tek istediği bu reçetedekilere uymalarıdır.