• Sonuç bulunamadı

KENDİSİNE YÖNELİK İLGİ YÜKSEK DÜŞÜK

III. YÖNETİM ve ORGANİZASYON ALANINDAKİ PARADİGMATİK DÖNÜŞÜMLER PARALELİNDE ENTELEKTÜEL LİDERLİK TASARIMI ve

3.1. Entelektüel Kavramı ve Tarihsel Gelişim

3.1.1. Entelektüel Kavramının Etimolojis

3.1.1.4. Entelektüel veya Yeni Sınıf Aşaması

Bütün bunlardan sonra yeni bir sınıf olarak açıklanacak entelektüellerin, daha çoğunlukla Fransız İhtilali ve sonrasında meydana gelen önemli bir takım sosyal dönüşümlerin doğurduğu, hareket ettirici, eleştirel güç olarak ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Kavram özellikle 1898 yılında Fransa’da yaşanan Dreyfus olayı ile kendini bulmuştur. 327 Entelektüel, kendi atalarının oluşturduğu bilimsel, kültürel ve rasyonel mirası devam ettirmiş ve fakat bir takım temel noktalarda onlardan ayrılmıştır.Entelektüeli yeni bir sınıf olarak

324 GOULDNER W.A.,(Çev:A.ÖZDEN,N.TUNALI), Entelektüel’in Geleceği, Eti Yayınları, İstanbul, 1993,

s.,79

325 MERİÇ C., Mağaradakiler, İletişim Yayınları, İstanbul, 1997, s., 36

326 IGNATIEF M, “Contraversy/Intelectualls/Sivil Society”, Queen’s Quarterly 104, Fall (1997), s., 395 327 DEBRAY R., “The Terminal Intellectual”, www.digitalnpq/arg/archive/2001_spring/the_terminal.html

ortaya koyan ve kendinden önceki toplumsal eğitimcilerden ayıran temel gerekçeler şunlardır:328

i. İntelijansiya’nın çoğunun, bir kilise organizasyonu tarafından eğitilmediği, böyle bir organizasyon içinde yaşamadığı, ve yakın tesiri altında kalmadığı ve böylece toplumun günlük hayatından ayrılmış olduğu bir din dışılaşma (sekülerleşme) süreci.

Din dışı olma önemlidir. Çünkü otorite iddialarını kutsallıktan arındırdığı ve kiliseye bağlı geleneksel otoriteler tarafından yapılan sosyal gerçeklik tanımlarına meydan okumayı kolaylaştırmaktadır. Öte yandan din dışılaşma, modern rasyonellik dilinin veya eleştirel söylem kültürünün üzerine kurulacağı bir alt yapı olarak ortaya çıkmaktadır.

ii. Yeni Sınıfın ortaya çıkışında ikinci durum, değişik ulusal dillerin güçlenmesi; buna koşut olarak Latince’nin, özellikle akademik faaliyetlerde, entelektüellerin dili olma konumunu yitirmesidir. Latince, teknik olmaktan daha çok törensel bir dil haline gelmektedir. Bu gelişme, -ister dine bağlı ister din dışı olsun- entelektüellerle günlük hayat arasındaki bağı daha da çözmektedir.

iii. Eski hegemonyacı elit ile kültürel üreticiler olarak yeni sınıfın üyeleri arasındaki korumacılık ilişkilerine dayalı feodal ve eski rejime sistem çökmüştür.

Şu duruma göre entelektüel, kendi ve ötekinin özgürlüğü için kontrolsüz ve haksız kullanılan güce karşı, özgürlük mücadelesi verme serbestliği için savaşır. Bütün bunlar, onun ve temsil ettiği grupların, hemen her alanda kendilerini bütünüyle özgür hissetmelerine kadar devam eder.329

iv. Yeni Sınıfın ürün ve hizmetleri için anonim bir pazarın gelişmesi ile birlikte bu sınıfın üyeleri; koruyucuların, kişiselleştirilmiş kontrollerinden ve yakın denetiminden kurtularak bağımsız bir geçim kaynağı elde etmişlerdir. Bu durum -din dışılaşma ile birlikte-, entelektüellerin çalışmalarının ve yaşadıkları yerlerin, artık başkaları tarafından daha az denetlenmesi anlamına gelmektedir. Böylece yeni sınıfın üyeleri, kamusal ve politik alanlarda kolaylıkla kişisel girişimlerde bulunurlarken, bir yandan da özel bir yaşam sürdürebilir hale gelmişlerdir.

Entelektüellerin bu bağımsızlık durumu, -Sartre’nin de açıkça eleştirdiği üzere- zaman zaman onları resmi ideoloji karşısında güçsüz olarak bırakır. Yine aynı paralelde, ekonomik ve sosyal olarak tanımlanmış bir güce sahip olmadıkları için, kendilerini her şey hakkında yargıda bulunmaya çağrılı bir seçkinler sınıfı olarak görürler. Şu duruma göre entelektüel; kendisini ilgilendirmeyen durumlara burnunu sokan ve küresel insan ve toplum kavramı

328 GOULDNER W.A.,(Çev:A.ÖZDEN,N.TUNALI), Entelektüel’in Geleceği, Eti Yayınları, İstanbul, 1993, s., 7 329 SARTRE J.P., Praxis des Intellektuellen, Reclam Verlag, Stuttgart, 1997, s., 19

adına, kabullenilmiş gerçeklerin ve bundan kaynaklanan davranışların tümünü sorgulama iddiasında bulunan biridir.330

v. Ortaya çıkmakta olan bu yeni sınıfın gelişmesi ve niteliği, Avrupa devletlerinin çok uluslu yapısına da önemli ölçüde bağlı kalmıştır. Avrupa’nın, topraklarının tümünde tek bir normlar dizisini empoze edebilen değil; farklı kültür ve dinleri olan, birbirleriyle rekabet halindeki özerk devletler sistemi olması şu anlama gelmiştir: Farklı görüşlerdeki entelektüeller, bilim adamları ve din adamları kendi ülkelerindeki şartların elverişsizliği arttığında, oradan göç ederek entelektüel yeniliklerini koruyabilmişlerdir. Hattâ, dışlanmış entelektüellerin zorunlu seyahatleri, onların Avrupa çapında bir iletişim ağına girebilmelerini de sağlamıştır.

vi. Yeni Sınıfın şekillenmesinde altıncı durum; geniş, ataerkil aile sisteminin zayıflaması ve yerine daha küçük, çekirdek aile tipinin geçmesidir. Orta sınıf kadınları, eğitilip özgürleştikçe, giderek artan oranda, ataerkil otoriteye meydan okumakta ve bu otoriteye karşı çıkan çocuklarından yana çıkabilmektedir. Ataerkil otoritenin gerilemesi ve anaerkil etkinin artmasıyla, çocukların özerlik istekleri artık daha güç bastırılır, ataerkil otoriteye düşmanlık ve başkaldırı daha da açık hale gelmiştir. Buna karşın, ataerkil otoritenin sosyal değerlerini ve siyasi ideolojilerini yeniden üretmelerinde ve çocuklarına empoze etmelerinde, giderek artan zorluklar ortaya çıkmıştır.

vii. Fransız İhtilalini takiben Avrupa’nın pek çok yerinde, özellikle Fransa ve Almanya'da, kilise denetimi dışındaki bütün sınıflara yönelik olan kamu eğitiminde; hem yüksekokul, politeknik ve üniversite düzeyinde, hem de daha aşağı düzeylerde köklü bir yaygınlaşma ve reformasyon görülmüştür. Bir yandan kamu okullarındaki yüksek eğitim; entelektüellerin ve İntelijansiya’dan oluşan yeni sınıfın kitlesel üretimi için kurumsal bir temel haline gelirken; öte yandan da ilk ve orta öğretim kurumlarındaki öğretmen sayısındaki artış yeni sınıf için uygun iş imkânlarını büyük ölçüde arttırmıştır.

Entelektüeller, öğretmen kimlikleriyle öğrencilerinin ve onların ailelerinin sınıf çıkarlarına bağlı olarak değil, bütün toplumdan sorumlu ve onların temsilcisi olarak tanımlanmaya ve kendilerini tanımlamaya başlamışlardır.

Öte yandan entelektüellerin varlığını gerekli kılan etkenlerden bir tanesi de mutlaka, sosyal yaşam standartlarındaki hızlı ve yoğun artış olmalıdır. Her ne kadar insanların bir çoğu gündelik ve maddi ilişkiler üzerinde yoğunlaşmış olsalar da entelektüel ismi verilen bu topluluk; daha çok zihinsel çabaları ile var olmuşlardır. Kilise’den ayrı olarak bu grup, doğal

elitler adı altında –daha çok öğretmen, yazman, kitapçı veya kişisel danışman olarak- hizmet sunmuşlardır.331

viii. Yapısal olarak farklılaşmış yeni eğitim sistemi, giderek artan oranda aile sisteminden kopmuş; öğrenciler arasında, ailelerinkinden farklı ve önemli bir değerlerin gelişmesi açısından önemli bir kaynak haline gelmiştir. Gençlerin aileleri tarafından sosyalleştirilmeleri, şimdi, yarı-özerk bir öğretmenler gurubu aracılığıyla gerçekleştirilmeye başlanmıştır.

ix. Yaygınlaşan kamu eğitimi, ailenin eğitime olan etkilerini sınırlarken, devletin eğitimdeki etkilerini de arttırmıştır. Kamu eğitim sistemi böylece, öğrenciler üzerinde büyük bir kozmopolitleştirici etken haline gelirken, aynı oranda yerel çıkar ve değerlerden uzaklaştırmaktadır.

x. Yeni okul sistemi, öğrencilerin rast gele konuşmadan düşünümsel konuşmaya, iddiaların ve taleplerin konuşanın sosyal statüsüne referansla temellendirilemeyeceği bir söylem kültürüne doğru, yoğun bir dilsel dönüşüm geçirdiği başlıca kurum haline gelmektedir. Bu durum, bütün otorite kaynaklı iddiaları potansiyel olarak problematikleştirmek gibi önemli bir sonuç doğurmuştur.

xi. Bu yeni söylem kültürü, genellikle günlük hayata ilişkin temel varsayımlardan ayrılır ve hatta bu varsayımlar üst sınıfa bağlı olsalar bile onları sorgulama eğilimindedir. Okulda öğretilen bu konuşma biçimleri, aynı zamanda durumdan görece bağımsız dil farklılıklarıdır. Bu durumdan bağımsız oluş; genel olarak iletişim devrimi, özel olarak da yazı teknolojisinin gelişmesiyle daha da güçlendirilmiştir. Yazılı materyallerin yaygınlaşmasıyla entelektüellerin ellerindeki toplumsal gerçeklik tanımları, -giderek çok daha fazla oranda- uzaktaki kişilerden, coğrafi, tarihsel ve kültürel bakımdan uzak gruplardan ve hatta ölülerden bile kaynaklanabilmekte; dolayısıyla elde edildikleri herhangi bir yerel çevreden oldukça farklılaşabilmektedirler. Yerel elitler tarafından yapılan toplumsal gerçeklik tanımları; başka zaman ve mekanlarda yapılan tanımlarla karşılaştırılarak (entelektüeller tarafından) eleştirilebilmektedir.

xii. Kamu okullarının yaygınlaşmasıyla okur yazarlık da yaygınlaştığından; hümanist entelektüeller, kapalı ve ayrıcalıklı piyasa konumlarını yitirmekte ve böylece yüksek gördükleri kültürleriyle düşük saygınlıkları, gelir ve sosyal güçleri arasında dengesiz bir statü yaşamaya başlarlar. Özellikle teknokratik ve endüstriyel bir toplumda, hümanist

331

HOPPE H.H., “Naturel Elites, Intellectuals and The State”, www.mises.org/etexts/intellectuals.pdf (12.11.2004)

entelektüellerin sosyal konumları teknik İntelijansiya’dan daha fazla marjinal ve yabancılaşmış olmaktadır. Yeni sınıf kendi içinde de farklılaşmaktadır.

viii. Nihayet, modern İntelijansiya’nın ortaya çıkışındaki en önemli durum, devrimci organizasyonun değişen biçimidir. Devrimin kendisi, araçsal rasyonellikle izlenebilecek bir teknoloji haline gelmektedir. Bununla birlikte, öncü organizasyon hem dini toplumun, hem de kamudaki siyasi partilerin temel unsurlarının gelenekselliğini yıkmaktadır.

İçinde bulunduğu toplumu harekete geçirme ve dönüşümünü gerçekleştirme ödevi entelektüelin bir başka yanını ortaya koyar. Bu ödev genel olarak, yeni fikir, davranış kalıpları ve anlayışların; geliştirilmesi, benimsetilmesi ve yaygınlaştırılmasını içerir. 332

Şu halde sosyal diğer varlıklar gibi, yeni sınıf da hem kendisine atfedilen değer veya yararlılığı hem de atfedilen gücü ile tanımlanmalıdır. Emil Zola’ya göre ise, prototip entelektüel şöhretini geliştirmenin en iyi yolu olarak, üniversitelerdeki kamusal konferanslarını veya kütüphanelerde yer alacak muhteşem eserlerini görmüştür. Daha sonraki dönemlerde ise, son düzey entelektüel daha çok fotojenik ve telejenik bir hal almıştır. Çünkü, entelektüel gelişen teknoloji eşliğinde kendini çok daha fazla geliştirme imkanları elde etmiştir.333 Böylece yeni sınıf entelektüel, eskiye oranla çok daha farklı alanlarda ve çok daha fazla kişiye ulaşmak kaydıyla faaliyet yürütmeye başlamıştır. Bu durum entelektüelin, etkinliğini arttırmakla birlikte, sosyal statü açısından da atalarına göre farklılaşmasına olanak tanımıştır.

Bir misyoner olarak ele alındığında, varlığına çok eski zamanlardan beridir rastlanan entelektüelin -özellikle Aydınlanma Çağı’nda-, zamanın ruhuna uygun olarak bir takım özel koşulların öncülüğünde ve çok daha farklı bir anlayışla kendini yeniden yapılandırıldığı anlaşılmaktadır. Bu özel koşulların birincisi akıldır. Entelektüelin temel savaşımı olan haksızlığın ve kötülüğün yok edilmesi düşüncesi temelinde, inceliği meslek edinmiş ve akılcılığı ikinci adres haline getirmiş olan düşünce, doğal olarak dünyanın üzerindeki kara bulutları dağıtacak en iyi yatırım olarak görülmelidir. Şu halde yeni sınıf entelektüelin tanımlanmasında en önemli etken, Aydınlanma Çağı’nın kötülük ile yüzyüze gelmesindeki kaçınılmaz insana özgü zayıflık olacaktır. İkinci koşul olarak gerçeklik sayılabilir. Bu gerçeklik düşüncesi hemen bütün entelektüellerin, yegane silahı ve savunma aracı olmuştur. Ancak burada söz konusu olan gerçeklik, ne kişisel değerlere ne de organik bağlılıklara göre biçimlendirilmiş ideolojilere oluşturulmuştur. O, nesnenin var oluş tarzına uygun olarak ifade

332 STERBLİNG A., Intellektuelle, Eliten, Institutionenwandel, Kraemer Verlag, Hamburg, 2001, s., 55 333 DEBRAY R., “The Terminal Intellectual”, www.digitalnpq/arg/archive/2001_spring/the_terminal.html

edilen her şeyi kapsamakla birlikte, entelektüelin sosyal değer ve öneminin anlaşılmasını sağlayan bir araçtır. Öte yandan en önemli koşullardan biri olmak üzere, her zaman ve her yerde geçerli olan bir adalet duygu ve anlayışından söz etmek mümkündür. Bu anlamda dünyanın her bölgesi, kendi entelektüellerini yaratmış ve hemen her önemli devrimin veya karşı devrimin içine entelektüelleri katmıştır. Böylece entelektüeller, hareketlerin ana-babaları veya evlatları olmuşlardır.334 Adalet, entelektüelin mesleğini (entelektüellik işini) gerçekleştirebilmesi için gerek şarttır. Öte yandan entelektüel, onunla veya onun sayesinde hiçbir çelişkiye yer vermeksizin, dünyanın herhangi bir yerindeki, herhangi bir haksızlığa karşı mücadele edebilir. Entelektüel, her yerde farklılık hakkının ve bütün insanlara kendi değerleri bağlamında cesaretle davranabilmenin temel savaşımını, ancak adalet kanalıyla verebilir. Bir sonraki koşul olarak entelektüellerin bağlı olduğu ve aşamalandırılmış, yöntemli bir biçimde birbirine eklemlenmiş değerlerin varlığıdır. İntelijensiya ve entelektüeller için de üzerinde tartışma yürütülmeyecek, sınırları korumaya alınmış değerler bütünü elbette mevcuttur. Entelektüeli, faaliyeti esnasında besleyen ve onu esnek bir zar gibi çepeçevre sarmış bu değerler düzeni, elbetteki insanlığın zararına veya sosyal değerlere aykırı olamaz. Öte yandan entelektüeli var eden koşullardan bir başkası da kaçınılmaz olarak bilgi olmalıdır. Fakat bu bilgi, fildişi kuleden inmeden üretilen ve oradan oraya savrulan bir bilgi elbette değildir. Entelektüelin uğraşı alanındaki bilgi; hemen her yerdeki haksızlıkları, eşitsizlikleri, gücün kötüye kullanımını açığa vurmak yanında gerçeklikler için mücadele etme yolunda kullanacağı sağlam gerekçelere oturtulmuş, nesnel bir varlığı temsil eder.335

Outline

Benzer Belgeler