• Sonuç bulunamadı

1.5.1. Beklenen Enflasyonun Maliyeti

Beklenen enflasyon maliyeti, ekonomiler için uzun süredir veri kabul edilebilecek bir enflasyona sahip olunması durumudur. Bu durumda bütün ekonomik birimler önceki dönemde fiyatlar genel seviyesini doğru tahmin eden birimleri takip etmekte ve beklenen enflasyon düzeyine göre ayarlamalar yapmaktadır (Bilgili, 2014: 112; Sachs ve Larrain, 1993: 345; Ünsal, 2009: 102). Başka bir deyişle enflasyonun beklenen oranlarda gerçekleştiği dönemlerde zaman içeren her sözleşme beklenen enflasyona göre düzenlenmektedir. Bu durumda borç alan ve borç veren ekonomik birimler ödeme zamanı geldiğinde paranın değerine ilişkin bilgi sahibi olmaktadır. Enflasyonun beklenen derecede gerçekleşmesinin bu tür ayarlamalarla reel bir maliyetinin olmadığı düşünülebilir fakat iktisat literatüründe, beklenen enflasyonun ekonomiye genel olarak dört maliyetinin olduğu belirtilmektedir (Acemoğlu vd., 2016: 250; Krugman ve Wells, 2011: 216; Mankiw, 2010: 109).

Beklenen enflasyonun birinci maliyeti: Enflasyon döneminde paranın elde tutulması hem sermaye kaybına hem de nominal faizleri yükseltmesi sebebiyle paranın elde tutma maliyetini yükseltmektedir. Dolayısıyla bireyler paralarını dövize çevirme ya da bankada tutmak istemektedir. Bu durum nakit para talebi düşürerek insanların para çekmek için daha fazla bankaya gitmesine neden olacaktır. Bu durum da “Ayakkabı Eskitme Maliyeti” olarak açıklanmaktadır.

Beklenen enflasyonun ikinci maliyeti: Enflasyon nedeniyle firmalar, fiyat kataloglarını sürekli değiştirmesi durumu “Menü Maliyeti” olarak açılanmaktadır. Bu durumda firmalar fiyatları yükseltmek, kullanılan satış makinelerini değiştirmek ve mallarını takip etmek için ek maliyetlere katlanmak durumunda kalmaktadır. Ayrıca menü maliyetleri için kullanılan emek ve diğer girdiler enflasyonun olmadığı

durumunda başka alanlarda değerlendirilebileceği için menü maliyeti toplum için net kayıp olarak görülmektedir.

Beklenen enflasyonun üçüncü maliyeti: Ekonomilerde bütün mal fiyatlarının aynı oranda arttırılmasının zorluğundan dolayı nispi fiyat yapısında bozulmalar meydana gelmektedir. Buna bağlı olarak fiyat yapısında yaşanan bozulmalar kaynak tahsisinde ve finansal sistemde bozulmalara sebep olmaktadır. Aynı zamanda bu durum ekonomik birimlerin sağlıklı karar vermesini engelleyen faktörler arasında yer almaktadır. Sonuç olarak fiyatların nispi yapısında ortaya çıkan bozulmalar enflasyonun maliyetleri arasında değerlendirilmektedir.

Beklenen enflasyonun dördüncü maliyeti: Vergi yasaları, enflasyonun etkileri göz önüne alacak derecede esnek hazırlanmaması durumunda enflasyon vergi adaletsizliklerine sebep olmaktadır. Dolayısıyla enflasyonun dördüncü maliyeti vergi sisteminde ortaya çıkmaktadır. Vergi yasaları nominal gelir baz alınarak belirlendiğinden, reel gelirde artış olmamasına rağmen ekonomik birimler daha yüksek vergi dilimine girmektedir (Blanchard, 2009: 54). Buna bağlı olarak ödenen verginin reel değeri yükselirken, reel harcanabilir gelir azalmaktadır. Ayrıca vergi hesaplamasında ve verginin ödeme zamanındaki gecikmeden dolayı devletin topladığı verginin reel değerinde azalma ortaya çıkacaktır (TCMB, 2013: 7).

Enflasyon oranının beklenen seviyede olması, mal ve hizmetlerin bu orana göre belirlenmesine neden olacaktır. Dolayısıyla reel faiz, reel çıktı ve gelir dağılımında değişime yol açmamasına rağmen Dornbush vd. göre enflasyon tamamen öngörülebilir olması durumunda bile ayakkabı eskitme maliyeti ve menü maliyetlerinin her durumda olacağını belirtilmektedir. Ancak enflasyon deneyimleri göz önüne alındığında enflasyon oranlarının tamamen öngörülmesinin çok nadir bir durum olduğu, genellikle eksik öngörüden dolayı beklenmeyen enflasyon durumu ile karşılaşıldığı gözlenmektedir (Dornbusch vd., 2016: 516; Parasız ve Özer, 2015: 364).

1.5.2. Beklenmeyen Enflasyonun Maliyeti

Enflasyon, belli dönemlerde ön görülemeyen oranlarda gerçekleşmektedir. Bu durum başlangıç maliyetlerinde ve uzun süreli toplu sözleşme yapan bireylerin reel gelirinde değişikliğe yol açmaktadır (Case vd., 2012: 483). Beklenmedik enflasyonun

maliyeti, ülkelerin enflasyon deneyimlerine bağlı olarak etkileri bakımından değişiklik gösterebilmekle birlikte genelde gelir dağılımı ve fiyat sisteminin etkinliği açısından değerlendirilmektedir (Orhan ve Erdoğan, 2008: 350; Yıldırım vd., 2013: 378).

Nominal sabit değerli varlıkların reel değerinin değişmesi, enflasyonun en önemli etkilerinden biri olduğu kabul edilmektedir (Sachs ve Larrain, 1993: 353). Enflasyon dönemlerinde ulusal para sürekli değer kaybettiği için ulusal para ile borç vermek zararlı, borç almak ise kazançlı bir iş olarak düşünülmektedir (Bocutoğlu, 2009: 86). Çünkü borcun geri ödeme zamanına kadar verilen para nominal olarak aynı olsa da reel olarak değer kaybetmektedir. Dolayısıyla ulusal para ile borç veren ekonomik birimler enflasyon oranı kadar zararlı, borç alan ekonomik birimler ise enflasyon oranı kadar kazançlı olmaktadır (Çolak ve Aktaş, 2009: 30). Bu doğrultuda sürekli net borçlu konumda olan devlet, beklenmedik enflasyondan daima kazançlı çıkarken, reel gelirlerinde ciddi kayıplara uğrayan sabit gelirli kesimler ise daima zararlı çıkmaktadır (Dornbusch vd., 2016: 179). Çünkü sabit gelirli kesim, satın alma gücünü enflasyona karşı koruyamamaktadır (Mankiw, 2010: 111). Sonuç olarak, gelirlerini enflasyona karşı koruyamayan kesimden, gelirini enflasyona karşı koruyabilen kesime doğru gelir akımı olmakta ve bu durum gelir dağılımında bozulmalara neden olmaktadır (Dinler, 2016: 233; TCMB, 2013: 7). Ayrıca fiyat artışlarının istikrarsız ve yüksek olması ulusal paraya olan itibarı da azaltmaktadır. Bu durum yabancı mevduat hesaplarının artmasına, kira ve ücret gibi sözleşmelerde yabancı paranın kullanılmasına ve giderek ulusal paranın yerine yabancı para birimlerinin kullanılmaya başlanmasına neden olmaktadır (Çepni, 2010: 60; Karluk, 2009: 386).

Tasarruf ve yatırımlar faiz oranlarına bağlı olarak enflasyondan etkilenmektedir (Ertek, 2004: 272; Tunca, 2005: 250). Tasarruflardan faiz geliri elde etmek için öncelikle nominal faiz oranlarının enflasyondan yüksek olması gerekmektedir. Nominal faiz oranlarından enflasyon oranlarının çıkarılması ile ortaya çıkan reel faiz oranı, tasarruflarını faize yatıranların elde edecekleri faiz oranını yansıtmaktadır. Enflasyon oranlarının ön görülememesi durumunda, enflasyon oranının nominal faiz oranının altında kalabileceği endişesi düşük ve orta gelirli grupları tasarruflarını harcamaya yönlendirmekte ya da tasarruf yapmaktan kaçınmalarına yol açmaktadır

(Bilgili, 2014: 114; Case vd., 2012: 483). Bu durum da yatırımların oluşması için gereken kaynakların yok olmasına yol açmaktadır. Yüksek gelirli tasarruf sahipleri ise spekülatif alanlara yönelip daha fazla gelir kazanacakları düşüncesiyle tasarruflarını arttırmaktadır. Fakat ekonomik birimlerin spekülatif yatırımlara yönelmesi, tasarruflarla yatırımlar arasındaki ilişkinin bozulmasına ve enflasyonun artmasına yol açmaktadır (Bocutoğlu, 2009: 86; Krugman ve Wells, 2011: 217).

Kredi piyasası, beklenen nominal faizler üzerinden değerlendirildiği için beklentileri aşan enflasyon oranı söz konusu olduğunda krediyi alan ekonomik birimler zararlı, beklentilerin altında kalan enflasyon oranı durumunda ise krediyi veren ekonomik birimler kazançlı çıkmaktadır. Bu durum aynı zamanda servet transferine yol açabilmektedir (Mankiw, 2010: 111).

Beklenmedik oranlarda gerçekleşen enflasyon dönemlerinde, fiyat yapısında etkinlik bozulmakta ve genellikle fiyatlar ücretlerden daha hızlı arttığı için firmalar gelirlerini enflasyona karşı koruyarak karlarını arttırma yoluna gitmektedir. Ancak bütün sektörlerde firmalar karlarını enflasyon oranlarına karşı koruyamamaktadır. Bunun sonucunda rekabet ortamında bozulmalar meydana gelmektedir (Dornbusch vd., 2016: 180).

İş gücü piyasası ve dış piyasalar açısından değerlendirildiğinde enflasyon, her iki piyasada da verimliliğin düşmesine sebep olmaktadır (TÜİK, 2008: 3). Buna bağlı olarak fiyat istikrarının sağlanamaması, istihdamın azalmasına yol açmaktadır (TCMB, 2013: 7). Ayrıca enflasyonist dönemde döviz kurlarında düzenleme yapılması oldukça önemlidir. Aksi taktirde ülke ekonomisinde üretilen ürünlerin dış talebi azalacağı için dış ülkelerle rekabet etme gücünün zayıflamasına neden olacaktır. Bu durum dış ticaretin ülke aleyhine dönmesine yol açmaktadır (Branson, 1995: 463; Çepni, 2010: 60).

1.6. Enflasyonun Ortaya Çıkardığı Sonuçlar

Benzer Belgeler