• Sonuç bulunamadı

II. MENKIBEVÎ ANALAR

II.3. Elif Ana

Türk kültüründe önemli bir yeri olan veli / evliya, eren / ermiş kültü çevresinde gelişen inançlar doğrultusunda ulu olarak nitelendirilen bazı şahıslar vardır. Bu şahıslar geçmişten günümüze kadar toplum içerisinde yerlerini ve önemlerini korumuşlardır. Eren / ermiş kültü içerisinde değerlendirebileceğimiz şahıslardan birisi de Elif Ana’dır.

Elif Ana 1905 yılında doğmuş, 1991’de vefat etmiştir. Kayseri’nin Sarız ilçesinden olan Selver Hanım ile Pazarcık’ın Akdemir köyünden olan İbrahim Bey’in kızıdır. Elif Ana, amcasının oğlu ile evlenmiş, üç erkek ve üç kız çocuk dünyaya

132

getirmiştir. Elif Ana ve eşi geçimlerini çobanlık ile sağlamışlardır. Okur-yazarlığı olmayan Elif Ana, Alevî dedelerin tarikatlarına girmiştir. Burada düzenli olmamakla beraber dede ve babalardan eğitim almıştır. Dede ve babaların güvenini kazanan Elif Ana, toplumsal hayatta da önemli bir yere sahip olmuştur. Bugün kendi adıyla anılan bir türbeye sahiptir. Bu türbe, Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesine bağlı olan Akdemir köyünde bulunmaktadır (Köksel, 2012: 159).

Elif Ana, yöre halkı arasında kutsal olarak kabul edilen bir şahıstır. Elif Ana’nın sağlığında yaptığı şeyler ve ermişliği onun kültleşmesinde önemli bir etkendir. Bu doğrultuda Elif Ana’nın kerametleri nesilden nesle aktarılarak söylencelerde yaşamaya devam etmiştir (Kızıldağ Soileau, 2006: 80).

Elif Ana’nın farklı biri olduğu daha 9-10 yaşlarındayken anlaşılmıştır. Küçükken sergilediği davranışlar, kendi kendine konuşması ve sara nöbetleri geçirmesi, çevresindekilerin dikkatini çekmiş ve onda bazı gizli güçler olduğunu düşündürtmüştür. Tüm bunlara gelecekten de haber vermesi de eklenince Elif Ana, halk arasında değer görmeye başlamıştır (Kızıldağ Soileau, 2006: 104).

Elif Ana geleceği görmesi, gelecekten haber vermesi, insanların aklından geçenleri bilmesi, hastaları iyileştirmesi, insanlara yardım etmesi ve çocukları olmayan kadınlara çocuk vermesi gibi özellikleri bakımından dikkat çekicidir (Kızıldağ Soileau, 2006: 105).

Elif Ana hakkında anlatılan bir efsane onun gelecekten haber verme özelliğiyle ilgilidir. Bu gelecekten ve gaipten haber veriş onun ermiş kişiliğinin ispatıdır:

“Elif Ana’nın, komşularından bir genç, Yemen’e savaşa gitmiş. Birkaç yıl dönmemiş. Onun artık dönmeyeceğini düşünen ailesi evdeki eşini, askerin kardeşiyle evlendirmek istemişler. Bunu duyan Elif Ana oraya gitmiş ve onlara engel olmak istemiş. Oğullarının üç gün içinde geri döneceğini söylemiş. Gerçekten de üç gün içinde oğulları geri dönmüş.” (Kızıldağ Soileau, 2006: 104).

Bunun dışında Elif Ana’nın bazı kişilik özelliklerini yansıtan efsaneler de halkın dilinde yaşamaya devam etmektedir:

“Bir gün Elif Ana’nın cemaatinde… Akşam üzeriydi. Cuma akşamı. Kalabalık çok. Bizim yöreden bir bayan. O bacının hakkında bazen kötü şeyler söylenirdi. Ben kalbimden dedim ki: ‘Elif Ana’nın kazanı ne kadar geniş. Şu bayan da geliyor.’ Bunu söyledim içimden. Onun elinde kurban var. O bayanın kurbanı da kesildi. 6-7 kurban var. Yemekler artık indirilecek. Herkes Elif Ana’yı bekliyor ki Elif Ana destur versin. ‘Şah yürüsün’ desin, herkes yemeğini yesin. Uzun bir sofra serdik. Usulca bana dedi ki: ‘Memo gel hele… al şu lokmayı şu bacıya ver.

133

(Gözleri görmediği halde hakkında kötü düşünülen bayana işaret eder). Onun dileği kabul olsun.” (Kızıldağ Soileau, 2006: 104).

Bu söylenceden hareketle Elif Ana’nın kendini halktan birisi olarak gördüğünü, hoşgörülü, paylaşımcı ve herkesi kucaklayan bir karaktere sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Elif Ana’nın zor durumda kalan insanların imdadına yetişmesiyle ilgili olarak da efsaneler anlatılmaktadır. Bu efsanelerden birinde Elif Ana’nın yardımına nail olan kişi Almanya’daki bir gurbetçidir:

“Ben Almanya’da işe girecektim. Kocam öldü. Sizlere ömür. Hangi işin parası çoksa oraya koşuyordum. Tek çalışıyordum. Altı çocuk var. Metroda iş için bir imtihan vardı. Almanca. Hem yazılı hem okuma. Yazılıyı geçtim. Bir gözüm iyi görmüyor. Ama hep sabahları kalktım: ‘Elif Ana sen yardım et, ben bu işe gireyim çoluğumu çocuğumu...’ neyse gittim. 15 kişi girdik. 3 kişi Türk, gerisi Alman. Kala kala 5 kişi kaldık. İçeriye göz muayenesi için girdim. Sağlam gözümle okudum. Öbürüyle göremedim. ‘Ay… Elif Ana yardım et!.. Ben burada sabahtan beri mahv oldum, Elif Ana yardım et!’ demeye kalmadı. Kapı tak tak vuruldu. Hemşire geldi. O tek gözle okuduğum kaldı. Sanki o hemşireyi Elif Ana bana gönderdi. Böyle şeyler… Nerede sıkışsam orada bana yardım eder.” (Kızıldağ Soileau, 2006: 105).

Elif Ana’nın şamanlık ile de sıkı bir ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Onun kendinden geçerek diğer dünya ile iletişim kurduğuna inanılmaktadır. Elif Ana’nın bayılması ve sinir krizi geçirmesi de yine Şamanizm ile bağdaştırılmıştır (Kızıldağ Soileau, 2006: 105). Şamanizm’de bu durum esrime olarak bilinmektedir. Esrime ise kelime anlamı olarak kendinden geçme durumudur (Bayat, 2015a: 75).

Öteki dünya ile iletişim kurma şekillerinden bir diğeri ise rüyadır. Bu doğrultuda Elif Ana, rüyasında gördüğü şeyleri halka anlatarak onlara bazı mesajlar iletmeye çalışır. Elif Ana’nın rüyaları gelecekten haber vermekte ve insanları doğru hareket etmeleri hususunda uyarmaktadır (Kızıldağ Soileau, 2006: 106).

Elif Ana, bazen kendisine malum olan ve kalp gözüyle gördüğü şeyleri insanlara rüya olarak aktarır. Halk bu durumu bir efsane ile ölümsüzleştirmiştir:

“Bir keresinde dedi ki ‘Ate, rüyamda…’ halbuki rüya değil, o öyle diyor. Hiç kendini açıklamaz, kendine benlik getirmezdi. Rüya derdi. ‘Ben geldim sizin eve. Siz yatıyordunuz. Güzel bir noktalı noktalı yorgan üstünüzde.’ Hakkaten de öyle bir yorganımız vardı. Elinde bir değnek. Dedim ki ağa, ağa hatırlık ver. Elif Ana da dedi ki ‘Hatırı bırak. Sizin buğday bu yıl çok gelir.’ Gerçekten o yıl bizim buğday sanki taştı. Çok geldi.” (Kızıldağ Soileau, 2006: 106).

134

Metinden de anlaşılacağı üzere Elif Ana, rüyada gördüğünü söylediği insanlara ürünlerinin bol olacağını sembolik bir dille ifade etmiştir. Oysa Elif Ana bir rüya görmemiş, geleceğe dair öngörüsünü rüya olarak aktarmıştır.

Elif Ana bu özelliklerinin yanı sıra ocaklı olarak da karşımıza çıkmakta ve bazı hastalıkları tedavi etmektedir. Elif Ana, hastaları ya dua ederek ya da onlara evindeki çay şekerinden vererek tedavi eder. Bazı hastaları ise dökülen saçlarını içine koyduğu bir muska vermek suretiyle tedavi eder. “Bir gün Elif Ana’nın evinin içine

çay şekeri yağar. Elif Ana o şekerleri toplar ve saklar. Gelen hastalara o şekerden verir ve o şekerler hastalara şifa olur.” (Kızıldağ Soileau, 2006: 87, 107). Bir başka

tedavi şekli ise şöyledir: “Arapların baş örterken kullandıkları agil denilen kalın ip

şeklindeki bir nesneyle hastalara temas ettirerek şifa dağıtırmış.” (Kızıldağ Soileau,

2006: 107).

Elif Ana’nın ocaklı olarak en önemli özelliklerinden birisi çocuğu olmayan kadınlara çocuk vermesidir. Bu hususta başvurulan uygulama şöyledir: Çocuğu olmayan kadınlar, Elif Ana’nın evine gelir ve orada bir gece yatarlar. Elif Ana, onlara dua eder ve “Sana bir erkek / kız verdim” dermiş. Kadınlar evlerine döndükleri zaman hamile kalırlarmış. Çocuk, kız olursa ona Elif adı verilir. Doğan çocuk erkekse ona da adını Elif Ana verirmiş. Günümüzde de bu inanç hâlâ devam etmektedir. Çocukları olmayan kadınlar, Elif Ana Türbesi’ni ziyaret ederler ve ona dua ederler (Kızıldağ Soileau, 2006: 108).

Yukarıda verilen bilgilerden hareketle Elif Ana’nın özellikleri ve fonksiyonlarını şöyle özetleyebiliriz: Elif Ana, Alevî-Bektaşî cemaati içerisinde yetişen ve bazı özellikleriyle âdeta şaman hüviyetinde olan bir ermiştir. Yardımseverliği, misafirperverliği ve hoşgörüsüyle insanların gönlünde yer edinmiştir. Bir ermiş olarak gelecekten ve gaipten haber vermektedir. Aynı zamanda bir ocaklı olan Elif Ana, hastalara şifa dağıtmakta ve kısır kadınların çocuk sahibi olmalarına vesile olmaktadır. Elif Ana, özellikle ocaklı olarak yüklendiği bu fonksiyonlarla mitolojik analardan Umay, menkıbevî olanlardan ise Fatma Ana’yla benzerdir.

135