• Sonuç bulunamadı

Elam, Susa kültürü, çömlekçi çarkı, araba-tekeri*

Belgede BATI YA YÖN VEREN METİNLER (sayfa 43-65)

BATI GELENEKLERİNİN YAKIN DOĞULU KAYNAKLARI

A. BATI MEDENİYETİNİN BİYOGRAFİSİ

1. Elam, Susa kültürü, çömlekçi çarkı, araba-tekeri*

Will Durant

(…) Dicle’nin Basra Körfezi’ne döküldüğü yerin kuzeyinde, Amara’ya doğru (…) Yahudilerin, Elam olarak bildikleri bölgenin merkezinde yeralan Susa’da (...) ırkları ve kökenleri bilinmeyen bir halk, tarihin ilk medeniyet-lerinden birisini kurdu. Burada, bizden bir kuşak önce Fransız arkeologlar yirmi bin yıllık insan kalıntıları ve İÖ 4500’e uzanan ileri bir medeniyetin iz-lerini buldu. Elamlıların avcılık ve balıkçılık yaptıkları göçebe bir yaşamdan geldikleri anlaşılıyordu; ancak, daha o zamandan bakırdan mamul silah ve aletlere sahiptiler; hububat ekiyor, hayvanları evcilleştiriyorlardı, hiyeroglif metinleri ve ticari evrakları, aynaları, ziynet eşyaları ve Mısır’dan Hindistan’a ulaşan ticaretleri vardı… Sadece çömlekçi çarkının değil, araba tekerleğinin de en eski görüntüsü buradadır; medeniyetin bu mütevazı, ancak yaşamsal aracı sonraki yıllarda Babil’de, daha sonra da Mısır’da ortaya çıkacaktır.

***

(…) Mezopotamya’nın erken tarihi bir bakıma Semitik olmayan Sümerli-lerin, Kiş’den, Agade’den ve diğer kuzey merkezlerden gelen Semit halklar arasında bağımsızlık mücadelelerinin tarihidir. Bu mücadelelerde taraf olan halklar farkında olmadan, hatta belki de istemeden, işbirliği yaparak, tari-hin bildiği ilk şümüllü, aynı zamanda en yaratıcı ve emsalsiz medeniyetini kurdular.

Bu unutulmuş kültürün gün ışığına çıkarılması arkeolojinin aşk mace-ralarından birisidir. Zamanın boyutlarını iyi kavrayamayanlarımızın “arka-ik” dedikleri insanlar -yani, Romalılar, Yunanlılar ve Yahudiler- Sümerya’yı bilmiyorlardı. Herodot’un hiç duymadığı, duyduysa bile kendisi için fazla arkaik olduğunu düşündüğü için bilmezlikten geldiği anlaşılıyor. İÖ 250’de yazan Berosus isimli bir Babilli tarihçi Sümerya’yı söylencelerden oluşan bir peçenin arkasından görüyor: Basra Körfezi’nin sularından karaya çıkan Oan-nes adlı birisinin başkanlığındaki bir canavar ırkı; tarım, metalurji ve yazı sanatını, diğer bir deyişle “hayatı iyileştiren şeylerin tümü” insanoğluna bu Oannes’ten miras kalıyor ve “o zamandan sonra yeni buluşlar yapılmıyor.”

***

Onca araştırmaya karşın Sümerlilerin hangi ırktan olduklarını söyleye-mediğimiz gibi, Sümerya’ya hangi yoldan girdiklerini de bilmiyoruz. Belki, Orta Asya’dan geldiler, belki Kafkaslar veya Ermenistan’dan, Fırat ve Dicle

yoluyla Mezopotamya’ya indiler. (…) Hatta belki de Moğol kökenliydiler, çünkü dillerinde Moğol lisanını hatırlatan pek çok şey vardır. Bilmiyoruz…

Medeniyetleri kemale erdiğinde -yani İÖ 2300 civarında- Sümeryalı şair ve bilginler, ülkelerinin arkaik tarihini yeniden tesis etmeyi denedi. Şairler, bir yaratılış efsanesi ile arkaik bir kralın işlediği günahın neden olduğu korkunç bir selin yıkıp mahvettiği ilkel bir cennet söylencesi yazdı. Bu sel, Babil ve İbrani geleneğine intikal etti ve Hıristiyan itikadının bir parçası oldu.

(…) Rahip-tarihçiler Sümer medeniyetinin mucizelerinin gelişimini içere-cek büyüklükte bir geçmiş yaratma gayretiyle Sel’den 432.000 yıl öncesine uzanan bir süreci kapsayan hanedan ve krallar listesi oluşturdular. Tammuz ve Gılgamış bu kralların en etkileyici olanlarıydı. Gılgamış daha sonra Babil edebiyatının en büyük şiirlerinden birisinin kahramanı olurken, Tammuz önce Babil panteonuna geçti, oradan da Yunanlıların Adonis’i oldu.

* Will Durant, Our Oriental Heritage, s.118-136.

2. Tammuz, Diyonisus, Osiris-Horus, Hz. İsa

“Tammuz” Suriye ve Lübnan’da tapılan bir ilah olan “Dumuzu”nun İbra-ni dilindeki karşılığıdır. (…) İncil’de (Hezekiel 8:14) bahsi geçen Tammuz, İÖ 2000 civarında, 25 Aralık günü, Suriye’nin Gebal (modern Gebail, Yu-nanca Bublos)5 şehrinde Mylitta isimli bir bakireye doğan bir “yaşam-ölüm-yeniden doğuş tanrısı”dır; mağarasından sabah çıkar, gece döner, aradaki sürede gökyüzünü tavaf eder.

Yunanlılar onu “Adonis” olarak tanır; sözcük, Fenike dilinde ve İbrani-ce’deki “Adhon”dan gelir. Babil mitolojisi, Dumuzu ya da Tammuz’u6 kışı simgeleyen vahşi bir yaban domuzunun katlettiği yakışıklı bir çoban olarak anlatır. Tammuz, mucizeler göstermekte, hastaları iyileştirmektedir. İnsa-noğlunun kurtarıcısı olmak için meşakkatli bir ölüme katlanmış; bir takım beyanlara göre üçüncü gün yeniden dirilerek ebediyen kutsanmış yeni bir hayata başlamıştır.

Tammuz’un ölümü, Suriye ve Filistin’in nebatatın telef olduğu uzun, kurak yazlarını; dirilerek hayata dönmesi ise yağmur mevsiminde yeniden canlanan çatlamış toprakların bereketli bitkilerle örtülmesini simgeler veya ölümü soğuk, sert kışın, yani mitolojik yaban domuzunun, dirilişi ise yem-yeşil bir baharın anlatımıdır.”7

5 Günümüzde Beyrut’a 37 km uzaklıkta Byblos.

6 Yahudi takviminin dördüncü, Milâdi takvimin yedinci ayı temmuz buradan gelir.

7 The International Standard Bible Encyclopedia, “Adonis” ve “Tammuz” maddeleri.

İnanın, azizler, Efendiniz geri verildi, Dirilen Efendinize inanın;

Tammuz’un tahammül ettiği acılarla Tedarik edilmiştir bizim kurtuluşumuz.

Yukardaki dizenin yazarı Knidoslu Ctesias, İÖ 400 civarında, Knisdos da [Datça] yaşamış hekim ve tarihçidir. Pers kraliyet arşivlerini temel aldı-ğı söylenen Persica isimli yirmi üç ciltlik Asur ve Pers tarihleri, Homeros’un

“Epik” veya “Homeros Yunancası” olarak bilinen dilde yazdığı İlyada ve Odi-seya’sından farklı olarak, İyonya lehçesinde kaleme alınmıştır. Ctesias’ın ta-rihçiliği, genel kabulün dışında bilgiler ihtiva ettiğinden zaman zaman tartış-malı olmakla birlikte, Homeros’un inanırlığını yer yer sarsmış olduğu da bir gerçektir.

Tammuz’un dirilişi her yıl suyla yıkanma ve yağla meshedilme işlemleri-ni içeren bir yas ayiişlemleri-niyle anılır. Akadlara ait bir metinde, “Figan eden erkek-ler ve kadınlar, bana O’nunla gelin,” diye yazar, “ölüerkek-ler mezarlarından çık-sınlar ve tütsüyü koklaçık-sınlar.” Arkaik İbraniler, Temmuz’un yasının tutul-duğunu Eski Ahit’te şöyle anlatır: “Ve Rab evinin şimale doğru olan kapısı-nın girilecek yerine beni getirdi ve işte, Tammuz için ağlayan kadınlar ora-da oturmakta idiler. Ve bana dedi; gördün mü âdemoğlu? Yine bunlarora-dan büyük mekruh şeyler göreceksin.” [Hezekiel, 8:14-15] Tammuz’un dirilişi ile Akat toprakları yeniden bereketlenir, mevsimsel ve günlük döngü surer.

***

Diyonisus (ya da Diyonisos) dininin Trakya’da başladığı ve bilinen dün-yaya, yani Yunanistan, Mısır ve Baküs olarak bilindiği Roma’ya, oradan ya-yıldığı kabul edilir. Bununla birlikte, Diyonisus isminin eski Yunanistan’ın tarih öncesi Miken şehrinde bulunan “Linear B” tabletlerinde yer almış ol-ması, İlah’ın kökenlerinin Akdeniz’de, Minos medeniyetinin (İÖ 3000-1000) hüküm sürdüğü, Girit’te olduğuna işaret etmektedir.

Homeros destanlarında adı geçen Eski Truva kentini ortaya çıkaran Al-man Arkeolog Heinrich SchlieAl-mann’ın (1822-1890) bulguları ışığında, Miken medeniyetinin izini süren İngiliz Arkeolog Sör Arthur John Evans, (1851-1941) Knosos, Girit’te farklı bir medeniyetin izlerini bulur. Kökleri Miken medeniye-tinden çok daha eskilere giden bu görkemli uygarlığa ait yaklaşık 5000 tab-lette kullanıldığı görülen yazıya, “Linear B” yazısı denir. İÖ 2000’lerden iti-baren kullanıldığı anlaşılan bu yazı, yumuşak kil tabletler üzerine iğne uçlu bir stilus ile yazılır. Mezopotamya’daki örneklerinin aksine, tabletler ateşte

pişirilmemiş, kendiliklerinden kurumaya bırakılmış olduklarından, günümü-ze ulaşabilmiş olmaları şans eseridir.

Diyonisus’a tapınma, İsa’nın doğumundan birkaç yüzyıl öncesinde baş-lar. Roma’nın ve Roma halkının anıtsal bir tarihini yazan Titus Livius (İÖ 59-İÖ 17) Diyonisus itikadının İÖ 186 yılındaki esaslarını nakleder, Julius Cesar (İÖ 100-İÖ 44) döneminde resmen tanınmış olan sırları yazar.8 Di-yonisus, bakire Semele’den doğar. Babası, Zeus’tur. Bazı kaynaklarda bir hayvan yemliğine yerleştirildiği ve mağarada büyütüldüğü söylenir ki, baba Zeus da öyledir. Tammuz gibi Diyonisus da bir “yaşam-ölüm-yeniden doğuş ilahı”dır. Bazı metinlerde “kuzu” ile özdeşleştirilir; diğer isimleri ise Krallar Kralı, Biricik Öz-oğul, Kurtarıcı (Soterios), Kefil, Hamil-i Günah, Meshedil-miş Olan, Alfa ve Omega9 şeklindedir.

(…)

Hıristiyan babalarından Rahip Julius Firmicus Maternus, 346’da der-lediği ve Roma İmparatoru II. Constantius’a (317-361) ithaf ettiği Pagan Dinlerin Yanlışları (De Errore Profanarum Religionum) başlıklı kitabında, Diyonisus’un müritlerinin, O’nun “yakalanıp öldürüldüğüne” ve katillerinin

“bedenini kesip parçaladıklarına (…) ve midelerine indirdiklerine” inan-dıklarını yazar. Bu olay, her iki yılda bir, inananlar tarafından “[Tanrı’nın yenilip yutulduğu] zalim bir şölenle” anılmakta, müritler “canlı bir boğayı dişleriyle parçalayarak yemektedirler.”

İmparatorun paganlara yeterince sert davranmadığını düşündüğü anla-şılan Maternus, eski dinleri yeryüzünden silmenin Constantius’a kutsal bir görev olarak tevdi edildiğini hatırlatır.

Diyonisus’un sırları arasında, bir kutsal yemek, Tanrı’nın ölümüne dair bir sır ve kurtuluş vardır. Öte yandan, Diyonisus’a, diğer tanrılarla birlikte, günümüzde Atina’nın bir semti olan Eleusina’da, (Eleusis) “Eleusina Sırları”

denilen yerde tapınılır.

“Eleusina Sırları,” Eski Yunan’da Demeter ve Persephone kültlerinin yılda bir kez yapılan, üyeliğe kabul (initiation) törenlerinin adıdır. Batı geleneğinin önemsenen bir parçası olan bu uygulamalar, Yahudilerin “bar mitzvah”ı gibi ergenlikten yetişkenliğe geçişi, Hıristiyanların “vaftiz”i gibi tanrısal kutsan-mayı veya gizli bir tarikat, cemaat veya cemiyete kabul ile orada ‘yeniden doğuş’u simgeler. “Eleusina Sırları”, İÖ 1600 civarında, Miken döneminde başlamış, daha sonra Roma’ya yayılmıştır. Adayların (initiates) tanrılarla

bü-8 Yazarın adı İngilizcede “Livy,” The Roman History, 39, 3, 6.

9 “Alfa” herkesten önemli, 1-numara; “omega” super-güçlü olduğunu ima eder. (ç.n.)

tünleştiği, tanrısal gücün öbür dünyaya dair vaad ve ödüllerini ifade ettiğine inanılan etkinliklerde, ayinler, seremoniler ve inançlar gizlidir.

***

Osiris ve oğlu Horus’a (diğer bazı isimleri: Har, Haroeris, Har-pa-khered, Harpokrates, vb.) Mısır’da tapılmakla birlikte, kült, Yunan Ptolemaic Hanedanı’ndan itibaren, Yunanistan ve Roma İmparatorluğu’na (İÖ 3000-400) yayılmıştır.

Horus, 25 Aralık’ta, İsis-Meri adında, sonsuza dek bakire kalan bir baki-reye, bir mağara veya yemlikte doğar. İsis, analık ve bereket tanrıçası olup,

“Cennetin Anası,” “Cennetin Kraliçesi (Regina Coeli)” ve “Stella Maris” ad-larıyla anılır. Günümüzde Roma Katolik Kilisesi de, İsa’nın annesi Meryem’i (Mary) aynı sıfalarla anmaktadır:

“Ben bütün varlıkların doğal anasıyım” demektedir, “tüm elementlerin hanımı ve mürebbiyesi, herşeyin ilk atası, ilahi güçlerin başkanı, cennetin kraliçesi, semavi tanrıların birincisi, tanrıçaların ışığı; havadaki gezegenler, denizlerdeki hasiyetli rüzgârlar, cehennemin sessizliği benim emrimdedir;

benim adıma, benim ilahiyatıma tüm dünyada çeşitli davranış, âdet ve isim-lerle tapınılır, çünkü Firigyalılar bana, Tanrıların Anası derler.”10

“İsis’in başlangıçta bakire (veya belki de cinsiyetsiz) bir tanrıça olduğu;

bakire olduğuna dair inanç Mısır pratiğinin ileriki safhalarında da devam et-mekle birlikte, müritlerinden ödünsüz züht talep ettiği şeklinde bir itikadın da eklendiği anlaşılmaktadır.

“Greko-Roman kültürü özellikle de İsis’ten hayli etkilenmiş, ona Stella Maris, Deniz Yıldızı, ismini vermiş, Kutup Yıldızı’nda simgeleştirmiştir. (…) [Meryem’in] Mesih ile birlikteki pentürleri, İsis ve Horus’un resimleri ile çarpıcı bir benzerlik gösterir.”11

Osiris’in dünyevi babasının adı Seb’tir ve soylu bir aileden gelir. İsis, Osiris’ten, ilah öldükten sonra gebe kalır. Musa’nın İncil’deki hikâyesini anımsatan bir biçimde, oğlu Horus’u Nil Nehri’nin deltasındaki papirus ba-taklıklarında saklar. (…)

Horus’un 25 Aralık civarındaki doğum gününün tapınaklarda kutlanma-sına da bu aşamada başlandığı görülür. Macrobius ve Paskalya Vakayıname-sinin12 Hıristiyan yazarının da belirttikleri gibi, [kutlamalarda] “bir bebek

10 Altın Eşek (The Golden Ass) günümüze eksiksiz ulaşan ilk romandır; on bir bölümden oluşan epik romanın yazarı Lucius Apuleius; 125 – 180 yılları arasında yaşadı.

11 Jordan, Michael, Kyle Cathie Ltd, London, 1992.

12 Ambrosius Theodosius Macrobius (395–423) Romalı dilbilgisi uzmanı ve Yeni Eflâtuncu (Ne-oplatonist) filozof; Paskalya Vakayınamesi (Paschal Chronicle; Chronicon Paschale, Chronicum Alexandrinum veya Constantinopolitanum veya Fasti Siculi) Yedinci yüzyılda Bizans’ta derlenen

Horus figürü ahıra benzetilen bir dekorun önüne yerleştirilen yemliğe yatırı-lır, yanına da İsis’in bir heykeli konurdu. Horus, bir anlamda, insanoğlunun Kurtarıcı’sıydı. Dünyanın ışığı olarak, karanlık güçlerden insanoğlu adına intikam alırdı.”

1867 doğumlu Joseph McCabe, on dokuz yaşında Fransisken tarikatına in-tisap etmiş, yoldaşı olduğu keşişlerden ve Hıristiyan doktrininden soğuyarak, 1896’da rahipliği bırakmıştır. Kısa süre sonra rahiplik kurumunu eleştiren yazılar yazmaya başlayan McCabe, Britanya Rasyonalist Basın Derneği’nin kurucularındandır. Bu bölümde, yukarıda, The Story of Religious Contro-versy (Dini İhtilâfların Hikâyesi) adlı eserinden (bölüm, xıv) alıntılar yap-tığımız McCabe, 1955 yılındaki ölümüne kadar ABD, Avustralya ve Büyük Britanya’da “Hıristiyanlığın adaletsizliklerini ve sahtekârlıklarını anlattığı”

dört bin civarında konferans vermiştir.

Günümüzde Roma katakomblarında13 bulunan ve uzmanların orijinal

“Madonna ve Bebek” resimleri olduğunu iddia ettikleri resimler, Bakire İsis-Meri’nin kucağında bebek Horus’u taşırken gösterdiği resimlerdir.

İsa gibi, Horus’un doğumu da Doğu semalarında yükselen bir yıldızla ilân edilir, ve kendisine üç akil adam refakat eder: “Osiris’in avdeti Üç Bil-ge Adam adam tarafından açıklandı: bunlar Orion’un kemerindeki Mintıka, Anilam ve Alnıtak yıldızlarıydı ve yüzleri Osiris’un doğuda yükselen yıldızı Sirius’a (Sothis) dönüktü. (…) [dahası] İsa’nın sözde avdetinden 1500, gü-nümüzden 3500 yıl önce, Luksor Tapınağının duvarlarında Horus’un Tebliğ edildiğini, Ana rahmine düştüğünü, doğduğunu ve tapınıldığını gösteren resimler vardı; Bakire İsis’e, Horus’a gebe kalacağını söyleyen Thoth, gebe bırakan ‘Kutsal Ruh’ Kneph’tir. (…) [astroloji bağlamında] Bakire burcu Vir-go, İsis’e, Arslan burcu Leo ise kocası Osiris’e tahsislidir. Bir aslan ve bir bakireden oluşan Sfenks, Nil Nehri’nin taşmasını simgeler. (…) Bakirenin elindeki buğday başağı, taşkın aylarına göndermedir.”14

Gök tanrısı Horus ve onun ezeli ve ebedi Babası, Osiris, tıpkı İsa, Tanrı ve onun Babası gibi, birbirlerinin yerine geçerler. İsa gibi, Horus’un da, “Ba-bam ve ben biriz” dediği iddia edilir; Horus’un kişisel lakabı “İusa”dır ve

“Baba” anlamına gelen “P’tah”ın “ebedi oğlu” anlamına gelir. On iki yaşında Tapınak’ta öğretim gören Horus, on sekiz yıl kadar kaybolur; otuz yaşında tekrar ortaya çıkar ve [efsanevi] Eridanus Nehri’nde, daha sonra boynu

vuru-Hıristiyan vakayınamesi, Âdem’den Büyük Doğu Roma İmparatoru Heraclius’un (610-642) hü-kümdarlığının yirminci yılına kadarki dönemi kapsar.

13 Yeraltında inşa edilmiş koridorları ve odaları olan mezarlık. (ç.n.) 14 de Lalande, Joseph Jerome, Astronomie par M. de la Lande, 1731.

lacak olan “Vaftizci Anup” tarafından vaftiz edilir. Öte yandan, vaftizi önem-li bir gelenek olarak benimseyen Hıristiyanlar, en az Aziz Pavlus’tan itibaren suya batmanın ölüm benzeri bir deneyim olduğunun ayırtındadırlar; sudan çıkmak yeni bir hayatın başlangıcı olarak algılanır.

İsa gibi su üstünde yürümek de dahil olmak üzere, Horus’un da çok sa-yıda mucizesi vardır. Bunların arasında El-Azarus’u (El-Osiris) diriltmesi, İsa’nın Lazarus’u diriltmesini anımsatır.

İsa’nın mucizlerinden biri olarak, Batı geleneğinde yerini alan onlar-ca karakterden biri olan Havari Lazarus, mezarından dirilerek çıkar: “İsa Beytanya’ya vardığında Lazar dört gündür mezardaydı. Mezar bir mağaray-dı, önüne de bir taş koymuşlardı. İsa, ‘taşı kaldırın diye,’ buyurdu. İsa göz-lerini yukarı kaldırarak, ‘Ey baba, beni işittiğin için sana şükrederim...’ (…) Bunları söyledikten sonra yüksek sesle bağırdı: ‘Lazar, dışarı gel!’ Ölü elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü bezle sarılmış olarak dışarı çıktı.” (Yeni Ahit, Yuhanna 11: 38-44)

Horus’un on iki talebesi [havarisi] vardır; yaşamının bir aşamasında bu havarilerin karşılarına, “Dağda dönüşüm geçirmiş” olduğu halde çıkar;

Yasa’yı yürürlüğe koyacak, bin yıl yaşayacaktır. Havarileri Horus’un vaazını

“İusa’nın vecizeleri” olarak kayda geçerler; bunlardan ikisi, “Anup” ve “Aan”

kendisine “şahitlik” etmiş olduklarından, İsa’nın yaşamında benzer işlevi görmüş olan iki Yahya’yı anımsatır.

‘Meshedilmiş’ anlamına gelen KRST lakabı, İsa’dan çok önce, Horus’a ve-rilmiştir. Horus’un diğer isimleri şunlardır: Diriltilmiş Olan; P’tah’ın (veya Baba’nın) Ezeli ve Ebedi Oğlu; Tarik, Harikat ve Işık; Mesih; İnsan Oğlu;

Tanrı’nın Oğlu; Kelam; Kelam Ürünü Beden; Kutsal Çocuk; Tanrı’nın Mes-hedilmiş Oğlu; Hakikat Kelamı; Balıkçı; İyi Çoban; Tanrı’nın Kuzusu. Baba Osiris’in isimleri; Efendilerin Efendisi; Kralların Kralı; Tanrıların Tanrısı; İyi Çoban; Diriliş ve Hayat; Sonsuzluk ve Bekâ; “Erkeği ve Kadını Tekrar Doğur-tan Tanrı.”

Horus, “lânetli bir ağaç”ta, iki hırsızın arasında, günahlarının kefaretini ödemek üzere asılır. Öldükten sonra gömüldüğü mezardan İsa gibi kalkar ve

‘Amen-ti’ olarak bilinen ‘Cennet’e veya ‘Öbür Dünya’ya yükselir. Dualarını

‘amen’ sözcüğü ile bitiren Hıristiyanlar gibi, Horus’a tapınanlar da ‘Amen-ti’

derlerdi.

Yahya’nın inananları Ürdün’de vaftiz edilmesinden en az 2500 yıl önce, Mısırlılar, Nil’de veya gömü odalarında vaftiz ediyorlardı. Her iki durumda da vaftizin amacı ister diri ister ölü olsun, insanları temizlemek ve yeniden canlandırmak, bu surette yeni bir ‘ebedi kutsanmışlık’ dönemine

kavuşma-larını sağlamaktı. Dahası, günümüzde Hıristiyanların İsa ile vaftiz aracılığı ile bütünleştikleri gibi, arkaik Mısırlılar da Horus ile suda vaftiz edilerek bü-tünleştiklerine inanıyorlardı. İsa’yı vaftiz eden Yahya, Horus’u vaftiz eden-ler de ikincil tanrılardı.

Hıristiyanlığın ilk yazarlarından Kartacalı Tertullian (160–220) “(…) zira yıkanma dile düşmüş İsis’in gizli ayinlerine katılmanın yoludur,” diye ya-zar.15 ‘Hakikat bitkisi’ denilen buğdaydan yapılan çörekler Osiris’in bedeni niyetine yenilir.16

***

İsa, İÖ 4-30 yılları arasında yaşadı. (…) İsrail’in Nasıra kentindendir;

Meryem isimli bir bakireye bir mağara ya da ahırda doğdu. Yeni Anlaşma’ya göre (İncil, Luka 1:26-33) “(…) Allah tarafından Cebrail Melek Galile’de Nasıra denilen şehre, Davud evinden Yusuf adındaki adama nişanlı olan bir kıza gönderildi; kızın adı Meryem idi. Melek onun yanına girip dedi:

selâm, ey nimete eren kız, Rab seninledir.’ Ve Meryem bu sözlerden çok şaşırarak: ‘Bu nasıl selâmdır?’ diye düşünüyordu. Melek ona dedi: ‘Korkma Meryem çünkü Allah önünde inayet buldun. Ve işte, gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın ve adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, ona yüce Allah’ın oğlu denecek.’”

Apocryphal Protevangelion İncili’ne göre, Mağara öylesine parlak bir ışıkla aydınlandı ki, Yusuf ile Meryem’in ebesi ışığa dayanamadılar.

***

“Apocryphal Protevangelion” Batıni ilk-İncil, Resmi Kilise’nin bütünüyle itibar etmediği ezoterik kutsal metinler anlamındadır. İlk Hıristiyanlar ta-rafından yazıldığı düşünülen bu metinler arasında İS 150 civarında ortaya çıkan ve temel kaygısının Meryem’in İsa’nın doğumundan önce ve doğumu süresince bakire olduğunu anlatmak olduğu kabul edilen James İncili (Gospel of James) vardır; “James’in Çocukluk İncili” (Infancy Gospel of James) veya

“James’in Batıni İncili” (Protoevangelium of James) olarak da bilinir. Öte yan-dan, James’in, İsa Mesih’in dünyevi babası, Meryem’in nişanlısı Yusuf’un bir başka evliliğinden olma oğlu, yani, İsa’nın üvey kardeşi olan Aziz James (Adil James) ile aynı kişi olduğu söylenir.

15 Harold R. Willoughby, Pagan Regenenation: “Bölüm VI, A Study of Mystery Initiations in the Graeco-Roman World,” University of Chicago Press, 1929

16 Hem bir ilah, hem de bir insan olarak kabul edilen, “günahsız” İsa’nın bedeninden ve kanından oluşan Kutsal Yemek, yani hamursuz ekmeğin İsa’nın bedeni, şarabın kanı niyetine tüketildiği Aşai Rabbani [communion] Eucharist ayinine gönderme. (ç.n.)

(…) Çobanlar, [İsa’nın] doğumuna hayran kaldılar; melekler şarkılar söy-ledi. Bebek İsa, doğumun hemen ardından Bakire Meryem’le konuşmaya başladı, “Meryem, ben, Tanrı’nın oğlu İsa’yım, Cebrail Melek’in sana bildir-diği gibi doğurduğun o MÜJDE benim ve Babam beni dünyanın kurtulması için yolladı.”17 İhtiyar dul Anna18 bebek İsa’yı kutsadı. Dünyevi babası ma-rangoz Yusuf’tu. (…) Geleneksel doğum günü 25 Aralık’tı. Melekler, yerel Kral Herod’un bebeği öldürmeyi planladığını, infaz edilmesi için ferman yayınladığını duyurdular.

“(…) Rab’bin meleği Yusuf’a rüyasında görünüp dedi: ‘Kalk, anası ile ço-cuğu al, Mısır’a kaç ve ben sana söyleyinceye kadar orada kal; çünkü Hiro-des (Herod) çocuğu yok etmek için onu arayacaktır.’ Yusuf kalktı, geceleyin anası ve çocuğu aldı, Mısır’a gitti. Ve Hirodes’in ölümüne kadar orada kaldı.”

(İncil, Yeni Ahit, Matta, 2:13)

Kral Herod, o gece doğan tüm erkek çocukların katledilmelerini emretti.

Kral Herod, o gece doğan tüm erkek çocukların katledilmelerini emretti.

Belgede BATI YA YÖN VEREN METİNLER (sayfa 43-65)

Benzer Belgeler