• Sonuç bulunamadı

2.3. FİNANSAL PİYASALARDA İNOVASYON

2.3.2. Finansal İnovasyonu Doğuran Nedenler

2.3.2.1. Ekonomik Gelişmeler

Finans sektöründe özellikle 1960’lı yıllardan itibaren ekonomik yapıda önemli değişiklikler yaşanmıştır. Enflasyon ve faiz oranlarının hızlı bir şekilde yükselmesi ve önceden tahminin gittikçe güçleşmesi ile yeni bir takım finansal yenilikler ortaya çıkmıştır. Örneğin, ABD’de 1950’li yıllarda üç aylık hazine bonosunun faiz oranı % 1– 5 arasında iken bu oran, 1970’lerde % 4–12 ve 1980’lerde % 5–15 arasında değişim göstermiştir. Sonuçta firmalar faiz oranı riski ve bununla birlikte bir çok ekonomik risk ile tanışmışlar ve bu riskten korunmak için çeşitli araçlar geliştirmişlerdir (Kaplan, 1999:2).

Faiz riski diğer bir deyişle faiz oranlarında ortaya çıkan değişimlerden dolayı karşı karşıya kalınan risktir. Bu risk herhangi bir yatırımdan beklenen getiriyi olumlu veya olumsuz etkileyebilmekte veya işletmelerin yaptığı borçlanmalar üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilmektedir. Çünkü vade sonunda elde edilecek veya dışarıya aktarılacak nakit akımları üzerinde doğrudan etki etmektedir (Büyükbalkan, 2003:3-4).

Faiz oranı riski, faiz oranlarının değişmesi sonucunda bir yatırımdan elde edilen getiri oranının, yatırım döneminin başlangıcında beklenilen getiriden farklı olmasıdır. Faiz oranlarındaki dalgalanmalardan hem borç veren hem de borç yükümlülüğünü üstlenen taraflar etkilenmektedir. Gelecek bir tarihte borçlanmayı planlayan bir firma, değişken faizli bir borç alacaksa, firmanın faiz yenileme dönemlerinde veya kredi almayı planladığı tarihte faiz hadlerinin artması sonucunda, bu borçların artan faizlerini ödemek için firmanın gelecekteki nakit ihtiyacı artacaktır. Faiz oranı değişkenliğine bağlı olarak ortaya çıkan nakit ihtiyacı nakit akış riski olarak tanımlanmaktadır (Kaygusuz, 1998:8).

Döviz riski belli etkenlerle (ödemeler dengesi açığı, siyasal olaylar vb.) ulusal para birimlerinin yabancı paralar karşısında değerinde meydana gelebilecek olumlu

88

veya olumsuz değişimlerdir. Döviz kurlarında meydana gelen değişimler işletmelerin bilançoları veya yatırımcılara ait yatırım portföyleri üzerinde kar veya zarara neden olmak suretiyle ortaya çıkmaktadır. Döviz risk yönetiminde anahtar kavram, faiz oranı paritesidir (Büyükbalkan, 2003:3-4).

Döviz kurlarında, faiz oranlarında, menkul kıymet ve mal fiyatlarındaki dalgalanmalar işletmeleri doğrudan etkilemektedir. İşletmeler, dışsal nedenler ile ortaya çıkan ve kontrolleri dışında olan bu faktörler nedeni ile finansal risk ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Finansal işlemleri ile ilgili riskler, genellikle finansal piyasaların yapısı ve işleyişine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır (Sayılgan, 2004:281).

Dövizle yapılan işlemlerin muhasebe kayıtlarının ulusal para cinsinden kaydedilmesi zorunluluğundan dolayı, döviz cinsinden yapılan işlemlerin yerel paraya çevrilmesi gerekmektedir. Döviz kuru riski bu çevrilme sırasında ortaya çıkmaktadır ve yabancı para birimi ile ifade edilen aktif ve pasif kalemler arasındaki eşitsizliklerden kaynaklanmaktadır. Örneğin, bir isletmenin çeşitli döviz cinslerinden borçlarının ve alacaklarının olduğu varsayılırsa; kur değişiklikleri nedeniyle alacak kalemlerinin yerel para cinsinden değerinde meydana gelen artış, borç kalemlerinde meydana gelen artıştan büyükse isletmenin karı artacak ya da zararı azalacak, tersi durumda ise karı azalacak ya da zararı artacaktır (Kaygusuz, 1998:8).

Fiyat riski denildiğinde, gelecek bir tarihte spot fiyatın önceden tahmin edilen fiyattan fazla ya da düşük olmasını anlamak gerekmektedir. Başka bir ifadeyle fiyat riski, döviz kurlarındaki veya faiz oranlardaki dalgalanmaların sonucu olarak, piyasa fiyatları üzerine oluşan risktir (Toraman, 2002:21-37).

İşlem riski, döviz hareketlerinin beklenen nakit akımları üzerindeki direkt etkisinden kaynaklanan olası kazanç ve kayıpları ifade eder. Döviz kurlarındaki değişme, firmanın beklenen ya da bütçelenen nakit akışı veya harcamalarının, beklenenden daha az ya da çok olması durumunu ifade eder. Örneğin, döviz üzerinden alacağı olan bir ihracatçı firma, yabancı paranın yerel para karşısında değer kaybetmesinden dolayı, döviz ödemesi olan bir ithalatçı firma ise, yabancı paranın yerel para karşısında değer kazanmasından dolayı zarara uğrayabilmektedir. Özetle işlem riski, döviz kurundaki değişimlerin tahmin edilen nakit hareketleri üzerindeki etkisidir

89

ve bu risk kar ve zarar hesabında görülmektedir. İşlem riskinin oluşmasında zaman önemli rol oynamaktadır. Yabancı bir para birimi üzerinden mal ya da hizmet alınmasında döviz riski, alım işleminin gerçekleştiği gün ve ödemenin yapılacağı vade arasında ortaya çıkmaktadır (Kaygusuz, 1998:7).

İşlem riski ve çeviri risklerine nazaran daha geniş kapsamlı olup, firmaların birbirlerine karşı olan rekabetçi pozisyonunu etkilemek şeklinde ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Almanya’ya ihracat yapan bir Türk otomobil firması yalnızca Euro’nun TL’ye karşı değeriyle değil, bunun yanında diğer ülkelerdeki rakiplerinin para birimlerinin Euro karsısında değer kaybederse, rakiplerin ürettiği otomobiller alman alıcılar açısından ucuz hale gelmekte ve Türk firmanın rekabet gücü ve satışları düşmektedir (www.alomaliye.com (7 Haziran 2012)).

Likidite riski, belli bir dönemde elde edilecek nakit giriş ve çıkışların dengeli götürülememesi riskidir. Likidite riski hem bireyler hem de işletmeler için önemlidir. Çünkü nakit giriş çıkışları dengeli olmaması ile bazı yükümlülüklerin karşılanamaması gündeme gelebilir. Nakit temin etmek belli bir maliyet karşılığı yapıldığında ise kar maksimizasyonunu azaltan bir unsurdur (Büyükbalkan, 2003:3-4). Likidite riski, fonlama riski olarak da karşımıza çıkmakta ve ihtiyaç duyulan fonun zamanında ve istenilen maliyette sağlanamaması ya da eldeki varlıkların istenilen zaman ve fiyattan elden çıkarılamaması şeklinde tanımlanabilir (Yücel vd., 2007:107). Fonlama riski ise; ters fonlama sağlayan ve kuruluş üzerinde nakit akımı baskısı yaratan türev işlemlerin yarattığı risktir. Diğer bir ifade ile fonlama riski, firmanın ödeme yükümlülüklerini veya teminat çağrılarını, fon giriş ve çıkışlarının zamanlamasını ayarlayamamasından dolayı yerine getirememesi riskidir (Peker,1997:48).

Likidite riski, belli bir dönemde elde edilecek nakit giriş ve çıkışlarının dengeli götürülememesi riskidir. Likidite riski hem bireyler hem de işletmeler için çok önemlidir. Çünkü nakit giriş-çıkışlarının dengeli olmaması durumunda bazı yükümlülüklerin karşılanamaması gündeme gelebilmektedir ve en önemlisi, nakit temin etmek gibi ek bir maliyetle karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu işlem de belli bir maliyet karşılığı yapılacaktır ki, bu da kar maksimizasyonunu azaltan bir unsurdur (Ebiçlioğlu, 1999:11).

90

Piyasa riski, genellikle hali hazırdaki pozisyonda fiyat değişimleri sonucunda ortaya çıkan potansiyel kayıplar olarak ölçülmekte ve tanımlanmaktadır.(Marshall ve Michael, 1999:47) Piyasa riskinin doğurduğu olumsuzlukların giderilmesi için riskin ölçülmesi ve izlenmesi gereklidir. Piyasa riskinin ölçülmesine ilişkin farklılıklar olmakla birlikte genel kabul görmüş bir ölçüm şekli de yoktur. Piyasa riskini tanımlanmasıyla ilgili çevrelerin görüş birliğine varamamış olmaları, piyasa riskinin anlaşılmasında veya algılanmasında farklılıklara neden olmaktadır. Piyasa riskine ilişkin ölçme sorunu, uzun dönemde bazı ekonomik göstergelerin istikrarını engellemekte dolayısıyla makro ekonomik açıdan olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Ayrıca yanlış ölçülmüş bir piyasa riskine göre pozisyon almak, kaynak dağılımının optimalleştirilmesi amacına da aykırıdır (Bolak, 1998:9).

Piyasa riski; pozisyonlar likidite edilemeden veya diğer pozisyonlarla netleştirilemeden önce, bilânço-içi veya bilânço dışı pozisyonların değerinin düşmesi riskidir. Başka bir deyişle, piyasa riski, türev aracın dayalı olduğu varlık, fiyat, oran veya endeks seviyesindeki dalgalanmalar sonucunda türev aracın fiyatının değişmesi riski olarak tanımlanabilir (Peker, 1997:14).

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin bankacılık sektörlerinin aynı alanda rekabet etmeye başlaması ve büyük ölçekli bankaların bankacılık sektörü dışındaki finansal kurumlarla yoğun rekabete girişmeleri kredi riskini önemli fakat karmaşık hale getirmiştir. Finansal piyasalardaki değişmeler beraberinde yeni bir finansal varlık arayışını doğurmaktadır. Örneğin, faiz oranı riski artan yatırım araçlarının cazipliği azalmaktadır. Banka gibi finansal kurumlar daha düşük faiz oranı riski taşıyan yatırım araçları oluşturarak müşterilerine daha düşük faiz oranları ile hizmet vermeye çalışmaktadır. Böylece düşük maliyetle elde edilen fonlar ile daha yüksek kar elde edilmektedir (Kaplan, 1999:4-6).

Finansal işlemlerden beklenilen yararların sağlanabilmesi için olanaklı olduğu ölçüde kredi riskinin minimum düzeye indirilmesi gerekmektedir. Kredi riskinin doğru olarak saptanabilmesi için tarafların etkin bir muhasebe bilgi sistemi kurmuş olması, muhasebe verilerinin şeffaf, doğru ve karşılaştırılabilir olması gerekmektedir (Sayılgan, 2007:107).

91

Kredi riski, karşı taraf riski olarak ta adlandırılabilmekte ve şirketin finansal işlemlerde bulunduğu kişi ya da kuruluşun yükümlülüklerini yerine getirememesinden kaynaklanmaktadır. Kredi riski, finansal işlemleri yapmış taraflardan birinin anlaşma koşullarına sadık kalmaması sonucunda diğer tarafın karşılaşabileceği kayıpları ifade etmektedir. Kredi riskinin ortaya çıkması, finansal işlemlerinden beklenilen yararların azalmasına, ortadan kalkmasına hatta zararların oluşmasına neden olabilir. (Yücel vd., 2007:107).

Kredi riski, finans piyasalarında, borçlu tarafın yükümlülüklerini zamanında ve tam olarak yerine getirmesi hususundaki belirsizlik sebebiyle alacaklı tarafın taşıdığı risktir. Borçlunun, sözleşmenin şartlarını yerine getirmemesi, iflas ve mevzuattaki değişiklikler gibi sebeplere dayanabilir (Nurcan, 2005:11).

Benzer Belgeler