• Sonuç bulunamadı

4.3. Yoksulluğun Nedenleri

4.3.4. Ekonomi Politikaları

Yoksulluk ve gelir dağılımını uygulanan ekonomi ve sosyal politikalar önemli ölçüde etkilemektedir. Devletin ekonomiye müdahale derecesi, merkezi planlama, karma ekonomik sistem, sosyal piyasa ekonomisi veya serbest piyasa ekonomisi gibi çeşitli ekonomik sistemlerden hangisini benimseyip uygulayacağı, gelir dağılımı ve yoksulluk üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Tüm ekonomik sistemler ne üretileceği, nasıl ve kimin için üretileceği sorularına değişik çözümler önermektedir. Bu soruların çözümünü merkezi bir otoriteye bırakıp merkezden yönetimli ekonomik sistemi ortaya çıkaran bir anlayışla, çözümü piyasalara bırakıp serbest piyasa ekonomisine dayalı sistemi getiren anlayışın, yoksulluk ve gelir dağılımına getirdiği çözümler arasında da farklılıklar olacaktır (Öztürk ve Öztürk, 2010, s. 69).

Yoksulluk konusundaki tartışmalar özellikle 1990’lı yıllardan itibaren ağırlıklı olarak, yapısal uyum programlarının farklı ülkelerde yoksulluk üzerine yaptıkları etkiler üzerine odaklanmıştır. Yapısal uyum programları farklı ülkelerde farklı sonuçlar doğurduğu için ülkeler arası kıyaslamalar yapılması gerekmektedir. Fakat bu kıyaslamalar yapılırken çeşitli güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Birçok ülke deneyimlerine ilişkin değerlendirme sonuçlarına göre, yapısal uyum süreci bazı ülkelerde yoksulluğu azaltmasına rağmen bazı ülkelerde de yoksulluğu önemli ölçüde artırmıştır (Şenses, 2003, s. 184).

Yapısal uyum programları 1980 sonrası dönemde neoliberal politikaların yaygınlaşmasıyla özellikle de AGÜ’de, IMF ve Dünya Bankası güdümünde uygulamaya konulmuştur. Bu programlar AGÜ içinde giderek yaygınlaşmış ve bu ülkelerin temel kurumlarında ve ekonomi politikalarını serbest piyasa ağırlıklı dışa açık yörüngeye oturtma yolunda ciddi ve köklü değişiklikler içermiştir. Yapısal uyum

programları; ekonomik yaşamı, sosyal ve siyasal yaşamı birçok açıdan etkilemiş ve yoksulluk üzerinde etkileri de olmuştur (Şenses, 2003, s. 189-190).

Yapısal uyum programlarının 1980’lerin başında uygulanmaya başlandığı Somali’de; tarım ithalatına bağımlılık artmış, sağlık harcamalarında % 78 civarında bir azalma meydana gelmiş, 1982’de ilkokul öğrencisi için 82 $ olan eğitim harcaması 1989 yılında 4 $ gibi bir rakama düşmüş, bu dönemde okul çağındaki nüfus artmasına rağmen okula gitme oranı % 41 azalmıştır. Somali ekonomisi kötüleşmiş ve yoksulluk oranı artmıştır (Memiş, Kara ve Tayfur, 2010, s. 337-338).

Tanzanya’da yapısal uyum programları; ticari serbestleşme, sübvansiyonların kaldırılması ve devalüasyona gidilmesi politikalarıyla uygulama ortamı bulmuştur. Bu politikalar, gıda ve ihraç ürünlerinin girdi fiyatlarını artırmış, tarımsal ürün fiyatları ise düşmüştür. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin artması sonucu gıda güvenliği problemi ciddi boyutlara ulaşmıştır. Tanzanya’da yapısal uyum programları yoksulluğa ve ekonomik sorunlara gerekli çözümü getirememiştir (Memiş, Kara ve Tayfur, 2010 s.338).

Yapısal uyum programlarının uygulandığı birçok ülkede sanayileşme hedefleri arka plana itilmiş hatta sanayisizleşme sürecine girilerek sanayi istihdamında önemli düşüşler yaşanmıştır. Sanayi kesiminde kamu yatırımları hızla düşmüş sanayi yatırımları özel kesim içinde cazip olmaktan çıkmış, kamu sanayi işletmeleri özelleştirilmiş ve dış ticaretin serbestleşmesi ile sanayi hızla dış rekabete açılmıştır.

Brezilya gibi ülkelerde, dış borçlar ve finansal krizler nedeniyle oluşan istikrarsız ortamda, yatırımların ve imalat sanayinin GSMH içindeki payı düşerken, Zambiya gibi ülkelerde yapısal uyum programlarının uygulanmaya başlamasından kısa bir süre sonra mevcut kapasitenin % 70’ini oluşturan giyim sanayinde üretim durmuş ve istihdamda önemli düşüşler görülmüştür. İstihdamın düşmesi ve sanayi üretiminin durması sonucu birçok insan işsiz kalmıştır. Zaten az gelişmiş ülkelerde düşük ücretle ve elverişsiz ortamlarda çalışan işçi sayısı fazla iken yapısal uyum sonucu ortaya çıkan gelişmeler işsiz sayısını iyice artırmıştır. Özelleştirme sonucu işsiz kalan birçok işçi enformel sektörde, güvensiz işlerde ve düşük ücretle çalışmak zorunda kalmış ve enformel sektörlerde hızlı artışlar yaşanmıştır. Hane halkı gelirindeki düşüşleri telafi etmek amacıyla enformel sektörde çalışanların çoğu kadınlar olurken, formel sektörde işsiz kalan ya da ücret düşüklüğü yaşayanlar da enformel sektörde çalışmaya başladılar.

Enformel sektörde çalışma, yer yer yüksek ücretlere rastlansa da, işgücü piyasasıyla bağları zayıf olan ve çoğu kez sağlık ve işsizlik sigortası, ücretli izin ve emeklilik gibi

sosyal haklardan mahrum bir çalışanlar grubunun oluşmasına yol açtı. Bu da sosyal güvenlik sistemi dışında kalan korumasız bir kesimin toplam nüfus içindeki payını artırdı (Şenses, 2003, s. 190-195).

Neoliberal politikalar, kısa dönemde istikrar, orta ve uzun dönemde ise yapısal uyum programları vasıtasıyla üretim yapılarının dış ticarete konu olan mallara doğru yönlendirilmesini, özelleştirme yolu ile de ekonomi içindeki kamu kesiminin ağırlığının ve kamu kesimi açıklarının azaltılmasını amaçladı. Bu amaçlara yönelik neoliberal politikaların uygulandığı ülkelerde eğitim, sağlık ve konut gibi sosyal sektörlere ve altyapı hizmetlerine yapılan kamu cari ve yatırım harcamaları ve değişik alanlarda uygulanan sübvansiyonlar kısıtlanmıştır. Yapısal uyum politikalarını uygulayan birçok ülkede eğitim ve sosyal harcamaların kamu harcamaları içindeki payı önemli oranda azaldı. Özellikle eğitime verilen sübvansiyonların kısılması veya tamamen kaldırılması sonucunda bazı ülkelerde aileler geçim güçlüğü nedeniyle çocuklarını okuldan çekmek zorunda kaldılar. Yoksul ve çok yoksul kesimler arasında, özellikle kız çocuklarının okullaşma oranında hane halkının toplam harcamaları içinde eğitime ayrılan payda önemli düşüşler oldu. Latin Amerika ülkelerinde kamu harcamalarının kısılması, altyapı hizmetlerinde genel bir kötüleşmeye yol açtı, gıda ve ulaşım sübvansiyonları büyük oranda kısıldı, elektrik ve su fiyatlarında önemli artışlar yaşandı. Kamu kesiminin arsa ve konut piyasasından çekilmesi, bu alanların da artan oranlarda ticarileşmesi ve kiraların artması sonucuna yol açtı (Şenses, 2003, s. 195-197).

Dünya Bankası ve IMF, az gelişmiş ülkeleri içine düştükleri durumdan kurtarmak amacıyla öncelikle tarımsal reformlara yönelmiştir. Fakat bu ülkelerde önerdikleri tarıma yönelik sübvansiyonların kaldırılması politikaları tam ters etkilere yol açmıştır. Bu politikalar sonucu işsiz kalan ve az gelişmiş ülkelerde tarım sektörü dışında istihdam edilmesi zor olan işçilerin tarım sektörü dışına itilmesi, büyük şehirlere göç etmelerine neden olmuş ve bu da birçok sosyal sorunu beraberinde getirmiş ve yoksulluğu artırmıştır. Bu politikaları uygulamadan önce Afrika ülkeleri 1970’li yıllarda gıda ihtiyacının % 20’sini ithal ediyorken, politikaların uygulanması sonrası on yıl içinde % 50’sini ithal etmek zorunda kalmıştır (Tuyed, 2000, s. 3). IMF’nin 2000 yılında kredi verdiği 16 ülkede uyguladığı özelleştirme politikası sonucunda sadece tüketiciler değil işçiler de zarar görmüş ve işsiz kalmışlardır. Bu ülkelerde işsizlik sigortasının da olmaması bu kişilerin topluma yük olmasına sebep olmuş ve bu da suç oranları, kentsel şiddet, politik ve toplumsal huzursuzlukları artırmıştır (Stiglitz, 2002, s.78-79). Sahra Altı Afrika ülkelerinde uygulanan yapısal uyum programları sonucunda

hemen hepsinde yoksulluk ve işsizlik artmış, gelir ve yaşam standartları düşmüştür.

Yapısal uyum programı doğrultusunda yapılan devalüasyonlar toplam dış borçların artmasına neden olmuş, üretim ve yatırımlarda düşüşler meydana gelmiştir.