• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: TARİHSEL SÜREÇTE TÜRKÇENİN BALKAN

1.2.5. Edebiyatta Görülen İzler

Osmanlı döneminde Balkanlarda çok zengin bir Türk edebiyatı ortaya çıktı. Bu

edebiyat konu, fikir, ölçü ve diğer özellikleriyle Anadolu edebiyatının Balkanlardaki

devam niteliği taşıyordu. Balkan kökenli Türk şairlerin divan edebiyatına önemli

katkıları oldu.

Mustafa İsen, dönemin ünlü divan şairi Âşık Çelebi’nin Balkanlardaki kültür

ve sanat ortamını tasvir ederken şu sözleri kullandığını aktarmıştır:

“Rivâyet ederler ki, Prizren’de oğlan doğsa adından önce mahlâs korlar;

Yenice’de doğan oğlan baba diyecek vakit Farisî söyler; Priştine’de oğlan doğsa diviti

belinde doğar. Binâenâlâzâlik Prizren şâir menba’ı ve Yenice Farisî ocağı ve Priştine

kâtip yatağıdır.”

40

Bu coğrafyada doğup büyüyen şairler sayesinde her bir Balkan şehri birer

kültür ve sanat merkezi olmuştur. Burada özellikle Prizren, Priştine, Üsküp, Selânik,

39 Öztürk Emiroğlu, “Türk İslam Kültürünün ve Sanatının Polonya Kültürüne ve Sanatına Etkisi”, Balkanlarda İslam, Muhammet Savaş Kafkasyalı (Haz./Ed.), TİKA Yayınları, Ankara 2016, s. 323-

333.

40 Mustafa İsen, Ötelerden Bir Ses, Divan Edebiyatı ve Balkanlarda Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, Akçağ Yayınları, Ankara 1997, s. 144-145.

Saraybosna gibi şehirler payitahtın birer yansıması hâline gelmiş, böylelikle Balkan

coğrafyasında Türkçe; bilim, sanat, itibar ve ortak anlaşma dili haline gelmiştir. Ayrıca

bu bölgede yetişen yüzlerce şair sayesinde Türkçe yaygınlaşmış ve bu dilin öğrenilip

anlaşılabilmesi için de sözlükler yazılmıştır.

41

Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesinde bu maksatla yazılmış 18 adet el

yazması sözlük bulunmaktadır. Bosnalı Türkolog Kerima Filan’ın burada bulduğu bir

defterde de Türkçenin öğrenilmesini teşvik eden şu cümlelere rastlamıştır:

“Ve bundan soŋra inşaallah Türçe öğrenelüm,

ayak altında kalmayalum, Türkçe bilenden utanmayalum.

Söyleme bilenler söyledüklerinde, bilelüm ne söyleyorlar.

Dilsuz gibi oturmayalum, ne poturlar demesünler bize.

Bunlar da Türçe bilür desünler. Öyle olup hazz ederüz.”

42

Bu dönemde Bosna ve Arnavutluk’ta “Alhamijado/Alhamiyado” denilen yeni

bir edebiyat türü ortaya çıkmıştır. “Aljamiado veya Alhamiyado isimlendirmesinin,

yabancı veya Arapça olmayan anlamındaki el-‘Acemiyye sözcüğünün yanlış

kullanımından geldiği düşünülmektedir. Bosna topraklarında yapılan bu

isimlendirmenin, İspanyolcayı Arap harfleri ile yazan İspanyollardan alındığı kabul

edilmektedir.”

43

16. yüzyılda ortaya çıkıp 20. yüzyıla kadar devam eden Alhamiyado

edebiyatı Osmanlı alfabesiyle Türkçe, Arapça, Farsça ve yerli dillerin de karışımıyla

yazılan bir edebiyat türüdür. Genellikle mısralar biçiminde yazılırken, düzyazı

biçiminde de yazın türleri bulunmaktadır. Daha çok ilahi, kaside, türkü, arzuhal ve

sözlük gibi edebi türlerde eserler verilmiştir. Bu alanda ilk sayılan eser 1588-89 yılında

Erdelli Mehmed adlı bir kişi tarafından yazılan ve Hırvat Turkisi diye bilinen bir aşk

41 Hakan Yalap, “Türkçeden Sırpçaya Geçen Kelime ve Eklerle Bu Unsurların Sırplara Türkçe

Öğretimindeki Katkısı”, TÜBAR 2016, s. 243.

42 Kerima Filan’ın “Osmanlı Bosna’sında Türkçenin Konumu Üzerine” adlı yayınlanmamış

makalesinden alınmıştır.

43 Sait Okumuş, “Muhammed Hevai Üsküfi ve Türkçe-Boşnakça Manzum Sözlüğü Makbul-i Arif

şarkısıdır. En son basılan eser ise 1941 yılında Mehmed Seid Serdarević tarafından

yazılan Fikuhul Ibadat adlı eserdir.

Bu edebiyatın yazı biçimi ise Boşnakçanın Osmanlı yazısına uyarlanmış

biçimidir. Aslında kullanılan yazı Osmanlı yazısı olsa da bu yazı biçimi genellikle

“arebica” tabiriyle anılmaktadır. 1878 yılında Bosna tamamen Latin alfabesine

geçince Arabica yalnızca Müslümanlar tarafından kullanılmaya devam etmiştir.

Ayrıca bu dönemde Osmanlıcada olmayan bazı Boşnakça sesler için yeni harfler

türetildiğinden matufovača veya mektebica gibi adlarla da anılmaya başlanmıştır.

Fotoğraf 35: Arebica Alfabesi.

Aslında Arabica Osmanlı yönetiminde Boşnakça kişi ve yer adlarını

kaydederken büyük bir kolaylık sağlıyordu. 16.yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan

dönemde Bosna-Hersek edebiyatının oluşmasında temel unsur oldu. Çağdaş Boşnak

Edebiyatı Antolojisi çalışmasını hazırlayan Fahri Kaya bu edebiyatla ilgili olarak

şunları söylemiştir:

“Alhamiyado edebiyatındaki dil, Boşnakların eskiden konuştukları halk dilidir.

Bu edebiyatta en çok kaside, ilahi ve hikâye türleri görülmektedir. Yaratıcıları da

öğrenimlerini başta Türkçe olmak üzere doğu dillerinde görmelerine rağmen,

edebiyatta yetenekli kişiler olarak sayılamazlar. Çoğunlukla dervişler tarafından

yaratılan bu tür edebiyat, içeriği, kalite ve sanat değeri bakımından Boşnakların Doğu

dillerinde yarattıkları edebiyatla kıyaslanmayacak kadar düşük düzeydedir. Halk

dilinde yaratmayı amaçlayan bu yazarlar, deyiş biçimlerini Doğu edebiyatlarının

klasik biçimleriyle kaynaştırmaya çalışırken birçok yanlış sonuçlara varmıştır.

Alhamiyado edebiyatının en önemli yanı, Boşnakların kendi eski dil ile kültürlerini

yaşatma yönünde verdikleri çabadır.”

44

Bu edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri de 1631 yılında Potur Şahidi

(Makbul-i Arif) adlı ilk Türkçe-Boşnakça sözlüğü yazan Muhammed Hevai

Uskufi’dir. Uskufi sözlükte yer alan kelimelerin daha akılda kalıcı olması için eserini

manzum biçimde yazmıştır. Ziyaî, Vahdetî, Derviş Paşa, Mezakî, Hasan Kaimî,

Sukkerî, Asım Yusuf Çelebi, Mehmed Meylî, Ahmed Hatem, Fadıl Paşa Şerifovic,

Arif Hikmet şairler de bu edebiyatın önemli isimlerindendir.

Hasan Kaimi'nin Ostante se tutuna (tütünü bırakın) adlı şiiri Alhamiyado

edebiyatının Bosna'daki en güzel örneklerinden biridir.

Ostante se Tutuna

Tütünden Vazgeçin

Bujurmišdur gospodar,

Buyurmuştur yaradan,

Ostante se Tutuna,

Tütünden vazgeçin,

Kim isterse boži dar,

Kim isterse tanrının lütfunu,

Nek s’ uvede tutuna.

Tütünden bıraksın.

Frenklar buni satarlar,

Frenkler bunu satarlar,

Suduk ićre tutarlar

Südük içinde tutarlar,

Bak ne zehri jutarlar

Bak ne zehir yutarlar.

Ostante se tutuna.

Tütünden vazgeçin.

Vaz gećmesi pek lazum,

Vazgeçmesi pek lazum

Frenke ujmak ne lazum,

Frenke uymak ne lazum,

Ne budite mulazim.

Mülazım olmayın,

Ostante se tutuna.

Tütünden vazgeçin.

Kaimi dir sujleruz,

Kaimidir söyleriz,

Bir nasihat ejleruz,

Bir nasihat eyleriz,

Bir emer dur nejleruz.

Bir emirdir neyleriz.

Ostante se tutuna.

Tütünden vazgeçin.

Boşnak Türkolog Fehim Nametak, Hasan Kaimi'nin bu şiiri için “Türkçe

kelimeler mi daha çok, Boşnakça kelimeler mi emin değiliz”

45

değerlendirmesini

yapmıştır.

Arnavut Edebiyatında ise bu edebiyata önceleri şeklinden yola çıkarak Beyteci

Edebiyatı, daha sonraları ise kullanılmış olan yazıdan dolayı Alhamiyado denilmiştir.

Bu alanda yazılan en eski eser 1725 yılında Muçi Zade’nin yazmış olduğu İmzot mos

mȅ lerȅ pa kahve başlıklı şiiri iken, en yakın tarihte yazılan eser ise 1947 yılında Hüsnü

Statovci’nin yazdığı Ni e permenje n’gjuhen shqip başlıklı şiirdir. Muçi Zade dini

unsurlar kullanarak bir dua şeklinde kahve ile ilgili şöyle bir şiir yazmıştır:

46

Dhe kȅtȅ muaj mubareq

Bu mübarek ay hürmetine

Falna gjynahet se jemi pleq

Yaşlɪyɪz nail eyle mağfiretine

Pȅr gjithȅ sa janȅ meleq

Meleklerin sayɪsɪnca

İmzot, mos mȅ lerȅ pa kahve!

Rabbim beni kahvesiz bɪrakma!

Për ismitë që je Gafur

Gafûr olan isminin azametine

Për Muhamednë q‘është meshhur

Meşhur Muhammed hürmetine

Mos më lerë po me bullgur

Beni sadece bulgur ile koma

İmzot, mos mȅ lerȅ pa kahve!

Rabbim beni kahvesiz bɪrakma!

XVI. ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nin Balkan coğrafyasındaki askeri

ve siyasi anlamda etkisinin artmasıyla birlikte, Balkan dillerine Türkçeden alıntılanan

45 Fehim Nametak, Divanska Književnost Bošnjaka, Orijentalni Institut u Sarajevu, Saraybosna 1997,

s. 121.

46 Meral Jahjai, “Osmanlı Yazısı İle Yazılan Arnavut Edebiyatının Dini Karakteri”, TİKA Avrasya Etüdleri, Sayı: 50, 2016-2, s. 394-395.

kelimelerin sayısı da artmıştır. Bunun neticelerini en iyi XVI. yüzyılda ortaya çıkan ve

Boşnak sözlü halk edebiyatının bir ürünü olan sevdalinkalarda görebilmekteyiz.

Balkanlarda Osmanlı hâkimiyetine hiç girmemiş şehirlerde bile Türk kültür ve

edebiyatının güçlü bir etki bıraktığı görülmektedir. Örneğin bu etkinin ne kadar güçlü

olduğunu Hırvat edebiyatından Stjepan Đorđić (1579-1632) ve Ivan Gundulić (1589-

1638) gibi önemli Dubrovnikli şairlerin eserlerinde çok sayıda Türkçe kelimenin

bulunmasından anlıyoruz.

47

Bu da Türkçenin onların edebiyatları üzerindeki etki

düzeyini bize göstermiştir.

1.3. BALKAN DİLLERİNİN TÜRKÇEYE ETKİSİ

Tarihsel süreçte Türkler ve Balkan milletleri arasında bir dil alışverişi ve

ödünçlemesi meydana geldi. Türk dili Sırp, Hırvat, Bulgar ve diğer Slav dillerinden

başka Arnavut, Ulah, Romen, İbrani, Macar ve başka dillerle de alışverişte bulundu.

Fakat bütün bu dillere aldığından çok fazla kelime, atasözü, deyim ve başka değerler

verdi. Onlardan ise sadece birkaç yüz kelime aldı.

48

Türkçe Balkan dillerinden en çok

kelimeyi Rumcadan ve Slav dillerinden almıştır. Türkçede bulunan Slav leksik

unsurlarının ilk araştırmasını F. Miklosich

49

yapmıştır. Ünlü Slav dilleri uzmanı

Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy, Miklosich bu çalışmasında Türkçede bulunan

Macarca, Rumence ve Slav dillerine ait 170 kelimenin listesini vermiş, bunların büyük

bir bölümünün Slav dilleri aracılığıyla Osmanlıcaya geçtiğini belirtmiş ve de örnek

olarak eserinde şu kelimelere yer verdiğini aktarmıştır:

Ünvan bildiren veya Osmanlı idare makamlarıyla ilgili terimler: ban, boyar,

çar, çariçe, kral, kraliçe, komita, voynuk, voyvoda, baştine.

47 Bu konuda Derviš Korkut Saraybosna Şarkiyat Enstitüsü’ nün Prilozi za Orijentalnu Filologiju adlı

dergisinin 1958 yılındaki VIII-IX sayısında “Turske ljubavne pjesme u Zborniku Miha Martelinija Dubrovčanina iz 1657 g.” başlıklı bir makale yayınlamıştır. Yayınladığı bu makalenin çevirisi Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi’nin, 2016 Aralık ayındaki sayısında yer almaktadır.

48 Yusuf Hamzaoğlu, a.g.e., s. 416.

49 Fr. Miklosich, Die Slavischen, Magyarschen und Rumenischen Elemente im Türkischen Sprachatze.

“Sirugberichte der philosophisch-historischen klasse der Kaiserlichen Akademie der Wissenschaften” Viyana 1889, s. 1-10.

Diğer kelimeler: bocuk, bojuk, gırah, himel, iştir, izbe, koçu, koloçka, kuluçka,

kulübe, lembet, patika, piva, poğaça, potera, sito, zolota.

50

Ayrıca Yenisoy da kendi çalışmasında Balkan dillerinden Türkçeye geçen bu

kelimelerin neler olduğunu gösterirken bazı tasnifler yapmıştır. Örneğin çete kelimesi

Arnavutça aracılığıyla Türkçeye geçen bir Slavca kelimedir. Voynuk, baştine

kelimeleri ise Bulgarca kökenlidir. Rusça kökenliler ise: çar, çariçe, semaver, step,

votka vb.dir. Slavca alıntılar arasında büyük sayıda Bulgarca kelimeler veya Bulgarca

aracılığıyla Türk ağızlarına geçmiş birçok leksik unsur bulunmaktadır. Onlardan

birkaçı ise şunlardır: ağense (kuzu, kuzucuk) bulatalık (bataklık), bocur (şakayık

çiçeği), bırkalamak (karıştırmak, ellemek, kurcalamak), çaymık, çaynik (çaydanlık),

dırağa (çalı), gaber (gürgen ağacı), gavanka (küçük ağaç çanak) gırah (bezelye), izbe,

yatka (ceviz içi), yasla (hayvanlara yem konan yer), koptor, koftor (soba, izbe), korta

(şıra teknesi, musluk) kırçma (yemekli tören), kuka (balıkçıların kullandığı çengel),

kapina (ahududu), kırpa (işlemeli mendil, nakışlı çevre), kompir, kumpir (patates),

pelena (çocuk kundağı) vb.

51

Bunlara ek olarak çırnık (küçük boyda kayık), kolhoz

(Rusya’da köylülerin ortak olarak çalıştıkları tarım işletmesi), mazot, pulluk, şapka ve

vişne kelimeleri Türkçeye Slav dillerinden geçen diğer kelimelerdir.

Ayrıca bu konuyla ilgili bir başka çalışmayı da 1957’de Türk Halk Dilinde

İslavca Alıntılar

52

adıyla Anreas Tietze hazırlamıştır. Türkçedeki İslavca alıntıların ses

bilgisi açısından da değerlendirildiği bu çalışmada 233 İslavca söz yer almıştır.

53

1.4. TÜRKÇE-BOŞNAKÇA İLİŞKİSİ

Benzer Belgeler