• Sonuç bulunamadı

Edebiyat Yazılarından Hareketle Tevfik Fikret’te Kriz ve Buhran

Şiirlerinde olduğu kadar düzyazılarında da inanç krizinin emâreleri ve buhran durumları rastlanan Tevfik Fikret bu husustaki yazılarında oldukça içten bir dil kullanmıştır. Düzyazılarından olan Musâhabe-i Edebiyye’lerde daha çok edebî ve ilmî konulara, Edebî Değerlendirmeler’inde ise daha çok edebiyat teorisi ile ilgili mevzulara yer veren şairin mektup ve denemelerinde daha çok açık bir lisan kullandığı ve halet-i ruhiyesini daha net bir biçimde ifade ettiği görülmektedir.8

Söz gelimi Tarlada isimli denemesinde çiftçilerin çalışmasına şahit olan ve bunu yorumlayan Tevfik Fikret karamsar bir tablo içerisindedir. Şairin ifadeleri bir yokluk algısı içerisinde inanç krizinin ekseni altına girmektedir:

“Çiftçi onun fahrî hizmetkârı; bir nimet diye kestiği kaldırdığı sararmış başaklar toprağın, artık solup yıprandığı için, başından atmak istediği süslerden başka bir şey değil; o kaldırmasa da kendi kendine çürütüp mahvedecek… Zaten şu âlemde mahv olmaktan hakîki ne var?” (Parlatır, 2000: 368)

Tevfik Fikret’in yukarıdaki ifadesi ve âlemde mahv olma meselesini genelleyerek karamsar bir tablo içine girmesi, buhranının ontolojik bir temele de dayandığını göstermektedir.

Tevfik Fikret, Salih Keramet9’e gönderdiği 14 Nisan 1912 tarihli mektubunda çevresinin kendisini sıktığından bahisle hâlet-i ruhiyesini şöyle dile getirmektedir: “Keyfim hiç yerinde değil, muhit beni bitiriyor; ne çare, sürükleneceğiz.” (Parlatır, 2000: 410)

Yukarıdaki ifade de muhitinin kendisini sıktığından şikayetçi olan ve ruh darlığı içerisinde olan Tevfik Fikret tarihsiz bir başka mektubunda içinde bulunduğu bunalımlı

8 Bu başlık altındaki Tevfik Fikret’e ait düzyazı alıntılarının tamamı İsmail Parlatır tarafından hazırlanan

ve Türk Dil Kurumu yayınları tarafından basılan Tevfik Fikret Dil ve Edebiyat Yazıları, 2000 isimli eserden alıntılanmıştır.

9

Ünlü şair Nigar Hanım’ın oğludur. Ziraat mektebinde okumuştur. Tevfik Fikret’in Galatasaray Sultânî’sindeki müdürlüğü sırasında müdür yardımcılığı görevini üstlenmiş ve Fikret görevi bırakınca beraber ayrılmıştır. Son Halife Abdülmecid’in kâtipliğini üstlenen Nigar, daha sonra yurda dönemiş ve Robert kolejinde çalışmıştır. Salih Keramet Nigar 1987 yılında vefat etmiştir. Tevfik Fikret ve son Halife

Abdülmecid ile ilgili çalışmaları vardır. Ayrıntılı bilgi için bk.

http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/21665/001635754019.pdf?sequence=1& isAllowed=y ve http://www.kultur.gov.tr/EN,38705/salih-keramet-nigar.html

Ayrıca Salih Keramet Ruşen Eşref tarafından Tevfik Fikret’in azîz tilmizi ve muhibbi olarak tarif edilmiş ve Ruşen Eşref Tevfik Fikret’in hatıralarını yazdığı kitabı ona ithaf etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bk. Ruşen Eşref Ünaydın, Tevfik Fikret Hayatına Dair Hatıralar, Hilâl Matbaası, 1919 İstanbul.

ruh halini açıkça ifade eder. Bu mektubunda, yeni bir ev inşa etmek için giriştiği hazırlıkları ve bu husustaki görüşlerini aktaran Fikret, yabancılaşma ve kaçış krizini somut bir şekilde ifade eder:

“Dağ başında bir ev yapmak ihtiyacı şu son zamanlarda bende en anut bir fikr-i sabit şiddetiyle icra-yı hükme etmeye başladı. Bazen o kadar meşgul ve istiğrak ediyor ki hiçbir şey yapamıyorum. Yalnız planlarımın önünde bağlanmış, düğümlenmiş, sanki taktakasını beynimin her köşesinde birden işittiğim ve titrediğim -ilk keser ve egser ile oraya mıhlanmış kalıyorum. (…) Sanıyorum ki bu yuvaya malik olsam kendime daha serbest bir malikiyetim olacak. (Parlatır, 2000: 411)

Yine başka bir mektubunda, hasta olan Tevfik Fikret’in aşağıdaki ifadeleri onun buhranlı hayatının bir göstergesi olarak kabul edilebilir:

Sonra hafif bir nüks ile birkaç gecelik uykusuzluk, ezginlik, yorgunluk daha; şimdi artık mütekâsif bir hüzal ve hırmân, Lezzetten mahrum, kuvvetten mahrum, sanattan mahrum, yazmaktan okumaktan mahrum… Dişsiz, gözsüz, başsız bir hayat. Ne yapalım? Bunun için de mi sizin başınızı ağrıtacağım… Yaşayan çeker…” (Parlatır, 2000: 405)

Tevfik Fikret, Salih Kerâmet’e gönderdiği 8 Kânûn-ı Evvel 1910 tarihli mektupta ise ülkenin içinde bulunduğu şartlardan yakınmaktadır. Bu mektubunda Fikret’in ifadelerinde sosyal buhranın izlerini bulmak mümkündür:

“Burada maddeten meşgul olduğumdan mütekeddir bulunuyorum. Ne olacak bu memleketin hali? Biz böyle ilânihâye yüzümüz yerde mi gezeceğiz?.. Meşguliyetim pek parçalı ve dağınık olduğu için hemen doğru dürüst bir saat-i iştigale malik değilim diyebilirim. Bu hiçbir şeyle istediğim gibi çalışmama müsaade etmiyor. Avare, binaenaleyh yorucu bir tevaggul.” (Parlatır, 2000: 398)

Tevfik Fikret, Senin İçin başlıklı denemesinde ölüm fikrine dikkat çeker. Ölüm fikrinin, daha doğrusu başkası uğruna ölme fikrinin ruhundaki akislerini ortaya çıkaran Fikret, intiharı da andıran bu yazısında, ölmek düşüncesinin kendisini sürüklediği noktayı dile getirir. Ölmek ile yaşama sevinci arasında kalan Fikret, bu metinde iç monolog yöntemi ile hislerini ortaya koyar:

“Senin için ölmeliyim!” dediğim zaman rahîm dudaklarının bir çîn-i giryân-ı teşekki ile sanki düğümlenerek bir zaman sâkit durur; sonra kaşlarını kaldırarak, siyah kirpiklerinin masum gölgeleri içinden bir elmas damlası yuvarlanarak boynunu bükersin:

-Hayır ölme!

Her gün tekerrür eder bu acı şakama her gün yeni her gün daha müessir bir vaz’ı teellümle boyun büküyor; beni her gün biraz daha şefkatli, daha sıcak bir kalb-i hassas ile seviyorsun. (…) Ve ben ‘senin için ölmeliyim!’ dediğim

zaman… bu sözü, bütün o çektiğim sıkıntılara, verdiğin saadetlere, verdiğin hayata mukabil -hayatım sanki fedaya değer bir şeymiş gibi- bu soğuk sözü karşında sıkılmadan tekrar ettiğim zaman kalbinin titrediğini, gözlerinin yaşlandığını, boynunun büküldüğünü görüyorum. Sonra da ah kalpsiz! Sonra da senden… Senin kendi hayatın, bende mahv olacak hayatın için ağladığına sâhip olarak senden şüpheleniyor, siyah gözlerinin masum yaşına inanmamak istiyorum. (Parlatır, 2000: 375-376)

Tevfik Fikret’in yukarıdaki ifadeleri, onun başkası uğruna ölmekle alakalı duygularını içermektedir. Şairin başkası için ölmek fikrine düşmesi ve başkası için ölme fikrinde bile karşılıklı bir samimiyet arıyor olması dikkat çekmektedir. Tevfik Fikret, yukarıdaki metinde meçhul kişi ile karşılıklı bir konuşma halindedir. Yalnız burada muhatap pasif konumdadır. Şair ise duygu çatışmasını yöneten taraf olarak belirmektedir. Burada ölüm düşüncesi, karşıdaki muhatap için onurlu bir ödül gibi şekillenmektedir. İntihar kokan bu ölüm düşüncesi şairin ağır bir melankoli içinde olduğunu göstermektedir.