• Sonuç bulunamadı

1 YİRMİNCİ ASIRDA ZEKÂ DERGİSİNE DAİR

2.5 Edebi Yazı ve Tenkitler

Yukarıdaki başlık altında topladığımız yazılar içinde muhtelif tür ve konulara ait makaleler mevcuttur. Mesela üç adet hatıra tarzında eser, üç adet mektup ve bir de mektupla ilgili bir yazı bulunmaktadır. Diğerleri ise dönemin edebi akımları (Servet-i Fünûn, Fecr-i Ati ve Nayiler) ve edebi şahsiyetleriyle (Köprülüzade Mehmet Fuat, Halit Fahri, Şehabeddin Süleyman, Rıza Tevfik) ilgili muhtelif tenkidi makalelerdir.

Makalelerin sahipleri şu imzalardır: Süleyman Nazif, Doktor Agah, Osman, Halit Ziya, F. İkbal, Beşiktaş’tan Mehmet Fuat, Ö[mer]. S[eyfeddin]., Tevfik Mecdi, Diyojen [Hüseyin Kami], Baha Tevfik, A[yın]. Mithat Ömer. Bir de *** simgesi imza yerine kullanılmıştır.

Bunların ilkinde Süleyman Nazif “Bursa Hatıralarından” bahsetmektedir. Tevfik Daniş’e ithafen yazdığı bu küçük hatırasında Nazif, soğuk bir günde sokakta dilencilik yapan, sol kolu engelli ihtiyar birini tasvir etmekte ve onun “Def eder bin kazayı bir sadaka!..” demesini ilginç bulmaktadır. (S.5, s.74)

Hatıra tarzı ikinci bir yazı olan “Gelibolu Hatıraları: Benim de Bir Tavsiyenamem Olsaydı…” Doktor Agah’a aittir. Doktorluk mesleği olan Ali Bey adlı birinin, herhalde görevli bulunduğu bir konakta, gecenin bilmem kaçına kadar biraz hasta, biraz keyifsiz ve biraz da uykusuz haliyle, gelen misafirlerle beraber

oturmak zorunda kaldığı kendi ağzından trajikomik bir anlatımla verilir. Elinde iyi bir tavsiyenamesi bulunan Hakkı Beyefendi’nin, sohbette kendisine en çok iltifat edilen ve her isteği derhal yapılıveren kişi olmasına anlatıcı gıpta eder. Bu arada Arnavutluk’un bağımsızlığını kazanması, Avrupa’da ve Osmanlılarda sosyal hayat, savaş, askerler, tekkeler, şeyhler gibi konularla ilgili anekdotlar vardır. (Zekâ, S.29, s.77-81)

“Yaramaz Çocuğun Hatıratından” başlıklı son yazı, kim olduğu hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadığımız Osman adlı bir yazara aittir. Hüseyin Rahmi’ye ithafen yazılan bu makalede, idadiye başladığı ilk haftada yaptığı bir yaramazlıktan dolayı hafta sonu eve gitmeme cezası alan, ancak firar eden bir çocuğun hikâyesi, yazar anlatıcı tarafından anlatılır.

Olayın kahramanı, ertesi gün annesi tarafından okul yöneticilerinden birine şikayet edilir. Affedildiği düşüncesiyle okula dönen öğrenci, okulda yapılan sorgusunda yine yalan söylemeye çalışırken suçüstü yakalanır ve nezarete atılır.

Bu hatıralardan sonra üç adet mektup ve bir de mektupla ilgili bir yazı bulunmaktadır.

İlk mektup Uşşakizade Halit Ziya imzalıdır. Dergide kendisine bir yer tahsis eden Baha Tevfik’e hitaben yazmış olduğu mektupta Halit Ziya, bu konuda “memuriyet hayatıyla edebi hayatını mezcetmemek için verdiği sözden dolayı” kendisinin mazur görülmesini ister. (Yirminci Asırda Zekâ, S.9, s.136)

Bu arada Hanımlara Mahsus köşede F. İkbal imzalı “Mektup Nasıl Yazılır” adlı bir yazı bulunmaktadır. Genel olarak mektup dilinin, sanattan uzak, kısa ve tabii olması söylenir. En iyi ve doğal mektupların kadınlara ait olduğu iddia edildikten sonra mektupları yayınlandığı söylenen Madam Dö Söyneye’den örnekler verilir. Bu yazı Albala’dan tercüme edilmiş olmalıdır. (Yirminci Asırda Zekâ, S.14, s.255-6)

21. sayıda yayınlanan “Müsabaka” başlıklı mektup İkbal namına Beşiktaş’tan Mehmet Fuat tarafından yazılmış olup mensur şiir özelliği taşıdığı için Mensureler kısmında metin olarak verilmiştir. (S.21, s.346)

Son mektup Ö[mer]. S[eyfeddin]. imzalı “Bir Cevap”tır. Rıza Tevfik Bey’e ithafen yazılan mektupta Ömer Seyfeddin, çok bilinen Vahdet-i Vücut risalesini hiç bilinmeyen bir esermiş gibi takdim etmek hatasına düşen Rıza Tevfik Bey’in, kendisi tarafından tenkit edildikten sonra, bunun için bir cevap yazmasına ve kendisini

överek göklere çıkarmasına kızar. Onun filozof lakabına layık olmadığını, orijinal usul, meslek ve çalışmalara sahip bulunmadığı için asla olamayacağını vurgular. (Zekâ, S.28, s.65-6)

Bunlardan sonra tenkit tarzında iki makalesi bulunan Tevfik Mecdi’nin “O Mahiler ki Derya İçredir Deryayı Bilmezler” başlıklı yazısına geçebiliriz. Nayiler adı altında yeni bir akım ortaya atan Halit Fahri ve Şehabeddin Süleyman beylere bu idealin akim kalacağını anlatmaya çalışır. Yeni renkler, sesler ve hisler arayan Türk edebiyatına eskilerden fayda gelmeyeceğini söyleyen Tevfik Mecdi, bazı şiirlerinde kullandıkları erotizme varan ifadeleri ise Mevlana’nın izinden gittiklerini iddia eden Nayilere yakıştıramaz. (Zekâ, S.24, s.17-8-20)

Diğer tenkit yazısı “Vazife Karşısında Edebiyat ve Gençliğimiz”de Tevfik Mecdi, Balkan Savaşlarından sonra gençliğimize lazım olan doğru dürüst ve millî bir edebiyatın olmadığından ve millî eserlerin vücuda gelmediğinden, getirilmediğinden yakınır. Gençlerin bu durumda Fecr-i Ati ve Nayiler gibi millilikten uzak gruplara tabi olduklarını tenkit eder. (Zekâ, S.25, s.30-2)

Nayiler hakkında bir başka mizahi tenkit yazısı Diyojen müstearıyla Hüseyin Kami’ye ait olan “Alem-i Edebiyata Mizahi Bir Nazar: Naiyyûn ve Zurnaiyyûn” adlı makaledir. Yeni ortaya çıkmış Nayiler grubuna Zurnaiyyûn adlı bir grup kurarak onlara intisap ve iane edeceğini mizahi bir dille ifade eden Hüseyin Kâmi, korktuğu şeyin ise Davulyûn adında bir gurubun ortaya çıkıp kendilerini takip etmesiyle ortaya çıkacak gürültü olduğunu dile getirir. (Zekâ, S.26, s.45-6)

Edebi ekollerle ilgili bir başka yazı, Mehmet Rauf’un Servet-i Fünûn’da yayınlanmış bir makalesi hakkında bilgi veren “Yine Edebiyat Bahsi” başlıklı imzasız bir yazıdır. Mehmet Rauf’un ilgili yazısında Edebiyat-ı Cedide ve Fecr-i Ati’yi tenkit ettiği belirtilmektedir. (Yirminci Asırda Zekâ, S.12, s.219)

Başka bir tenkit yazısı Baha Tevfik imzasıyla çıkmıştır: “Ne Günlere Kaldık Ya Rabbi”. Önce yazarlıkta acemi gördüğü ve yazılarında birçok imla hataları yapan Köprülüzade Fuat’ı tenkit eden Baha Tevfik, daha sonra bir yayında kendisinden bahseden Rıza Tevfik’e cevaplar verir ve kendisi de cevaplandırması için ona bazı sorular sorar. (Zekâ, C.29, s.83)

Baha Tevfik’in “Hisler Mütalaalar” köşesinde başka bir yazısı daha yayınlanmıştır. “Hafta Musahabesi” başlıklı yazının alt başlıklarından bir tanesi

“Edebiyat Aleminde”dir. Burada Baha Tevfik, gazete ve mecmualarda yayınlanan ve avam şairlerine ait kalitesiz şiirleri ve bunları yayınları tenkit eder. Sonra edebiyatta kelimelerin değil hissin önemli olduğunu vurgular. Şiirin hislerden meydana geldiğini, şairlerin eserlerini başka bir şey için değil hislerini ifade etmek için yazdıklarını söyler. Para almak, şöhret kazanmak ve halka kendini beğendirmek için yazılan şiirlerin şiir olmadığını belirtir. (Zekâ, S.29, s.74-6)

Başka bir yazı “İçtimai Musahabeler” köşesinde yayınlanan “Münekkitler Grubu…”dur. Yazarı A[yın]. Mithat Ömer olan bu makale, isim vermeden Celal Sahir’i, edebiyattaki yetersizlikleri yönüyle dört- beş kişilik bir grubun mükalemeleriyle tenkit etmektedir. (Zekâ, S.28, s.68-70; S.29, s.84)

Aynı yazarın başka bir yazısı “Tercüme ve Mütercimlik”tir. Edebiyat köşesinde yayınlanan bu yazıda A[yın]. Mithat Ömer, tercüme sanatının güçlüklerinden bahseder. İyi bir edebi eserin muhitindeki ve lisanındaki bütün incelikleriyle başka bir lisana tercüme edilemeyeceğini, belki en iyi mütercimlerin o eseri ana hatlarıyla tanıtabileceklerini iddia eder. (Zekâ, S.21, s.341-4)

Bu kısma dahil edebildiğimiz son yazı “Hayat, Aşk ve Kadın”dır. *** simgesiyle çıkan bu yazıda başlıkta verilen konular üzerine özlü sözler verilmiştir. (Yirminci Asırda Zekâ, S.4, s.63)

Benzer Belgeler