• Sonuç bulunamadı

1 YİRMİNCİ ASIRDA ZEKÂ DERGİSİNE DAİR

2.4 Dil ve İmla Yazıları

“Yeni Lisan” hareketinin gündemde olması ve bu hareketin temsilcilerinden Ömer Seyfeddin’in de derginin yazarları arasında bulunmasından dolayı, Yirminci

Asırda Zekâ’da dille ilgili birtakım yazıların çıkması tabiidir.

Ömer Seyfeddin’in (Süheyl Feridun, Perviz, A[yın]. S[in]. müstear ve kısaltmalarıyla) ve Baha Tevfik’in (bir tanesi Rahmi’ye ait Celis müstearıyla) konuyla ilgili üçer tane yazıları yayınlanmıştır. Bunların dışında Hüseyin Kazım, Fehmi Razi ve Suphi Ethem’in birer yazıları vardır.

Yeni Lisan hareketinin öncülerinden Ömer Seyfeddin’in ilk makalesi “Çocuklarımız”dır. Zekâ’da yayınlanmadan dört yıl önce Haftalık İzmir gazetesinde ilki imzasız diğeri A[yın]. müstearıyla ancak iki sayıda6, burada ise üç sayıda ve bazı küçük farklılıklarla tefrika edilen bu makalesinde Ömer Seyfeddin, çocuk terbiyesi üzerine bir eseri bulunan (Terbiye) Herbert Spencer’in öyle büyük bir adam olmadığını, eserindeki birçok nazariyenin kabul edilemeyeceğini dile getirir. Bunu düşünüp dile getirdiği için de nazariyatperestlerin kendisine kızmamalarını rica eder. Büyük yazarların büyük yanlışlıklara düşebileceğini söyler.

6

Haftalık İzmir, S.33, 26 Nisan 1324/ 9 Mayıs 1908, s.1-2; S.34, 3 Mayıs 1324/ 16 Mayıs 1908, s.1-2. Bu bilgi ve Ömer Seyfeddin’in lisanla ilgili başka yazıları için bkz.: Ömer Seyfettin Bütün Eserleri- Makaleler 1; Haz.: Hülya Argunşah, Dergah Yayınları, 2001

Sonra sözü çocuk terbiyesine getirir. Fransız mekteplerinde ikmal-i tahsil etmiş bir zatla tanıştığından ve yine bu mekteplerde ve Fransız mürebbiyeler elinde yetişen çocukların durumlarından bahseden Ömer Seyfeddin, bu çocuklarda müşahede ettiği bazı olumsuzlukları maddeler halinde sıralar. Bunlar:

1–Lisan-ı maderzada derin bir adem-i vukuf 2–Lisan-ı maderzada muhabbetsizlik

3–Hissi bir hüviyetsizlik

4–“Denature” olmak arzusu ve buna adem-i muvaffakiyet.

Bu tespitlerden sonra her birini ayrı ayrı izah eder. Yabancı dil öğrenilmesine karşı olmadığını, öncelikle kişinin kendi dilini en iyi şekilde öğrenmesi gerektiğini, şayet lazımsa ve mutlaka öğrenmesi gerekiyorsa o zaman başka bir dili öğrenebileceğini söyler. Bir yerde kullanılmayacaksa, kendisine ve milletine fayda getirmeyecekse, kuru kuruya bir yabancı dili öğrenmenin insana bir şey katmayacağını, aksine zaman ve imkan israfına yol açacağını, hatta ana dilini öğrenmeden yabancı dil öğrendiyse birçok zararlara da yol açacağını vurgular. Bu arada bir yabancı dili bilmekle konuşmanın farkına dikkat çeker. Çocuklarını Fransız mekteplerine göndermiş veya gönderme niyetinde olanlara şöyle seslenir:

“Fakat Babalar! İşte size hitap ediyorum, biraz vicdanınızı dinleyiniz, adem- i vukuf içinde unuttuğunuz vezaif-i mukaddeseyi derhatır ediniz; evlatlarınıza memleketimizin, müekkil-i terakkiye itilamız olan lisanı öğretiniz. Asıl ona atf-ı ehemmiyet ediniz; çünkü lisansız bir insan, anlamayan, anlatamayan bir insan neye benzer bilir misiniz?...” (Yirminci Asırda Zekâ, S.1, s.6-7; S.2, s.25-6; S.4, s.54- 5)

Ömer Seyfeddin’in dergide yayınlanan lisanla ilgili ikinci makalesi Perviz müstearlı “Yeni Lisana Dair”dir. Şehbal’da Yeni Lisan’a dair bir makalesi yayınlanan Süleyman Nazif Bey’in, kendisi kabul ve takdir etmese de Şehabeddin Süleyman gibi hakkı söyleyeceği yerde hala eski fikir alışkanlıklarında devam etmesini tenkit eder.

Konuşma dilinde hiç kullanılmayan yabancı kelime ve terkipleri kullanan Süleyman Nazif ve Tevfik Fikret’e kızarak şöyle der:

“Konuşurken kullandığımız hakiki lisanı kağıdın üzerinde niçin kaybediyoruz? Fikret Lyre Brisêe’yi tercüme ederken niçin “Kırık Rübap” demiyor

da Rübab-ı Şikeste diyor. Milliyetsiz, kavmiyetsiz, kozmopolit, çanak yalayıcı, dalkavuk Enderûn edebiyatı ruhumuza derin izler bırakmış. Meşum tesirinden kurtulamıyoruz. Şikeste ile kırık arasında manaca, anaçta hiç fark yok. Birisi Türkçe… Şair Türkçeyi sevmiyor. Kırık yerine “şikeste”yi kullanıyor”

Yeni şiirlerin ifadesinden, sanatından şikayet eden Nazif’e “Şarkın Ufukları” adlı şiiri makalesine derç ederek, ondan bununla yarışabilecek eski usulde bir tane şiir göstermesini ister. Son olarak da eski şairlerin birçok hatalara düştüğünü bunun kabahatinin sanatçılara değil eski lisana ait olduğunu dile getirir. (Yirminci Asırda

Zekâ, S.9, s.143-4)

Edebiyat köşesinde yayınlanan son makalesi “Millî Şiirler”de (Yirminci

Asırda Zekâ, S.22, s.352-5) Ömer Seyfeddin, dilimizde, sanatımızda, şiirimizde gayri

millî unsurların hakim olduğunu, gitgide millî bir uyanış ve millî unsurlara yöneliş olduğunu ifade eder. Lisanın değil yazı dilinin sadeleştiğini, tekellüm edilen lisanın zaten sade olduğunu, Türkçenin dışardan aldığı yabancı kelimeleri bile kendi ses yapısına uydurduğunu vurgular. Millî matemlerin veya sürurların konuşulan lisanla yazılması gerektiğini belirttikten sonra tayyareciler için Ali Ekrem’in yazdığı şiirden örnekler vererek onu ve kullandığı dili yerden yere vurur. Buna karşılık Aka Gündüz’ün “Yaşayan Ölüler”ini beğenir ve şiirin tamamını verir ve yazısına şöyle son verir:

“Şimdi bu şiiri okur da hangi Türk anlamaz, hangi Türk müteessir olmaz? Çünkü lisan Türkçedir. Konuştuğumuz dildir. Eskiler, Enderun Osmanlıcasıyla terkipler, terkipler, terkipler yazan şairler, bari kırk yılda bir defa millî bir matemi, millî bir süruru Türkçe terennüm etmek lütfunda bulunsalar…

Ve anlasalar ki artık Türkler, Arap, Acem, Frenk edebiyatının doğurduğu çirkin ve piç mahsulleri istemiyorlar. Gördükleri rağbetsizlik olsun bu zatları uyandırmıyor mu? Uyanan, kendi dilinin satırlara geçtiğini görmek isteyen koca bir milletin kavmi ve meşru iştiyaklarını duymuyorlar mı?...” (S.22, s.352-4)

Bu yazılardan sonra konuya eğilen başka bir yazar derginin başmuharriri Baha Tevfik olmuştur. Tenkit köşesinde yayınlanan “Lisan, İmla” başlıklı yazısında Genç Kalemler, Islah-ı Huruf ve Tamim-i Maarif Cemiyeti ve Servet-i Fünûn hakkında görüşlerini ve kıyaslarını dile getirir. Genç Kalemler’in, terkiplerin tamamına karşı olmalarını fazla bulur. Hatta Köprülüzade Mehmet Fuat’ın bütün terkipleri, bütün

edatları atma hülyasını şimdilik kaydıyla tehlikeli görür. Terkiplerle ilgili bu tür problemler mevcutken Islah-ı Huruf ve Tamim-i Maarif Cemiyeti’nin yazı ve harflerin ıslah edilmesine ilişkin taleplerini ise yadırgar.

Genç Kalemler’in değişimin adı olarak ifade ettikleri isme Yeni Lisan değil Demokrat Lisan demelerini, ancak Ahmet Haşim’den bir şiir örneği vererek bunun yani “Demokrat Lisan”ın mümkün olmadığını, bu kadar yerleşmiş bazı kullanımların bir anda ortadan kaldırılamayacağını söyler. Yine Tevfik Fikret’e ait “Vaktiyle büyük bir devenin bir başı varmış” şeklinde başlayan şiir ve buna benzer aruzla yazılmış başka şiirler bulundukça Köprülüzade’nin “terkipsiz yeni lisanımızın bünyesiyle istinas edebileceğim yegane usul-i nazım hece veznidir” demesini tenkit eder.

Halis tek lisanın katiyen olamayacağını ancak, üç lisanın kaidesi altında da yaşanamayacağını belirtir. Arzu edilen şeyin hem havas hem de avam lisanında bazı değişikliklerin yapılmasıdır. (Yirminci Asırda Zekâ, S.1, s.9-10)

Diğer yazısı yine “Yeni Lisan ve Mehmet Necip Bey”le ilgilidir. Baha Tevfik bu yazısında Mehmet Necip Bey’in iyi bir lisan mütehassısı olduğunu belirttikten sonra Hak gazetesinde onun öldüğüyle ilgili haberin yalan olduğunu Mehmet Necip Bey’in yaşadığını müjdeler. Bunun için de ondan aldığı son mektubu aynen yayınlar.

Mektupta asıl ölen kişinin Tevfik Nevzat olduğunu ifade eden Necip Bey, bu hatayı düzeltir, ancak Meşrutiyet’ten sonra yayın hayatında suskun kaldığı için manen öldüğünü dile getirir. Son olarak da Ömer Seyfeddin’in başlatmış olduğu Yeni Lisan hareketini takdir eder. (Yirminci Asırda Zekâ, S.8, s.132b)

Baha Tevfik lisanla ilgili üçüncü ve son yazısı “Sadeleşelim”de, lisan konusunda doğal sadeleşmeyi önerir; dilin öyle hemen istenildiği zaman sadeleşemeyeceğini, ancak belli bir uğraş ve süreç sonunda istenilen değişikliği kazanabileceğini söyler. Sadeleşmenin sırf dilde olamayacağını, davranışların ve kıyafetin de bu süreçte etkili olduğunu, dolayısıyla her yönümüzle sadeleşmek gerektiğini dile getirir. (Zekâ, S.17, s.290)

Lisanla ilgili makalelerden biri F. R’ye [Fehmi Razi] aittir. “Halk İçin Çalışmak” başlıklı yazıda, artık bundan sonra halksız hiçbir şeyin olamayacağı, lisanın bile halkın anlayabileceği bir şekle bürünmesi gerektiği ifade edilir. Halka yönelik ortaya konulan Yeni Lisan hareketinin kısa zamanda muvaffakiyet

kazanması da bu sebebe bağlanır. Sanatlı ve terkipli eski lisanın savunulmasının da artık bir fayda getirmeyeceği dile getirilir. (Zekâ, S.30, s.86)

Diğer ve son makale olan “Lisan Meselesi”, Suphi Ethem imzalıdır. İki sayıda tefrika edilen bu yazının devamı gelecek denilmiş, ancak dergi artık çıkmadığı için makale eksik kalmıştır. Yazıda, varlık aleminde birtakım değişme ve gelişmelerin mevcut olduğu, lisanın da zamanla bazı değişikliklere uğradığı, lisana dışardan müdahalenin zararlı olduğu ve onun kendi haline bırakılması gerektiği, ancak sadeleşme konusunda zamanla bazı gelişmeler olabileceği, filoloji ile lisan ilminin farklı şeyler olduğu gibi konulardan bahsedilir. (Zekâ, S.33, s.122–3; S.34, s.134–5)

Benzer Belgeler