• Sonuç bulunamadı

Eşrâf Kelimesini Kullanım Şekli

Bir şehrin ileri gelenleri konusunda sağlam bir çalışma yapmak istiyorsak “âyan” kelimesinden sonra üzerinde durmamız gereken bir diğer kelimede hiç şüphesiz “eşrâf” kelimesi olmalıdır. “Eşraf”la ilgili kavramsallaştırmalar genellikle “ayan, erkân, vücûh” kavramları üzerinden yapılır.”72

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’de “âyan” kelimesi ile birlikte kullanmış olduğu kelimelerin anlamlarına baktığımızda, aslında birbirlerine yakın anlamlara geldiğini görmek mümkünse de bu kelimelerin birbirinden temel bazı farkları vardır. Kullanmış olduğu kelimelerden “eşrâf” kelimesinin anlamını Mehmet Ali Ünal,

71 Diyarbakır Şehri “Der-beyân-ı esmâ-i kibâr-ı a‘yân” Evliyâ Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnames”, (Haz. Seyit Ali Kahraman – Yücel Dağlı), İstanbul 2000, c. IV, s. 29. 72 Özcan Mert, “agm”, s. 195

Osmanlı Tarihi Sözlüğü’nde “bir memleketin ileri gelenleri” olarak vermiştir. Aynı şekilde İsmail Parlatır’ın yazdığı sözlükte de “saygın kimseler, en değerli olanlar” gibi ifadelerle kullanmıştır. Bunun yanında, bu iki sözlükte “eşrâf” kelimesinin eş anlamlısı olarak verilen “şerifler” kelimesi de dikkat çekicidir. Çünkü “şerif” kelimesi “seyyid” yani peygamberin soyundan gelenler için kullanılan bir ifadedir. Bu da bize bu eşrâf denilen kişilerin peygamberin soyundan gelen kişilerin de olabileceğini göstermektedir ki yukarıda Evliya Çelebi’nin bu kişiler için “doğru, dürüst ve ahlaklı kişiler” demesinin sebebi de aslında bu kişilerin peygamberin soyundan gelmesinden dolayı olabilir. “Resmi âyânlığı eline geçirenlerin çoğunun seyyidlik beratına sahip olduğu görülmektedir. Bunlar seyyidliğin de kendilerine sağladığı faydalarla daha çabuk servet yapıyorlardı.”73 Tabii burada “eşrâf” denilen herkesi peygamberin

soyundan geliyor olarak nitelendirmekte yanlış olur. Çünkü bu kelime, bir şehrin ileri gelenleri, saygın ve değerli kişileri için de kullanılabilir. Kendisini soylu bir aileye bağlayan ve bir miktar zengin olan kişiler kendi isimlerinin sonuna “zade” kelimesini de alarak kendilerini eşrâf olarak nitelendirebilmektedirler. “Vermiş olduğumuz bu bilgilerle çoğunlukla seyyidlik berâtı olan âyanların aynı zamanda zengin, kudretli ve geniş mal mülk sahibi mütegallibeliğe meyilli kimseler olduklarını belirtmiş olduk.”74

"Eşraf” olarak adlandırılan kişiler kimlerdir? Bunların toplumdaki rolü nedir? Neden “âyan” kelimesi ile birlikte tarihi kroniklerde, Seyahatname’de ve arşiv belgelerinde sıkça karşımıza çıkmaktadır? Osmanlı resmi kayıtları da “vücuh-ı memleket”, “ayan-ı memleket”, “eşraf-ı hanedan”, “muteberân” diye nitelenen şehirli seçkinlerden bahseder. Eşraf, bu kavramlarla ilişkili olarak; “Osmanlı şehir toplumunda devlet ile reaya arasındaki ilişkileri düzenleyen hem reayanın temsilcisi durumunda bulunan, hem de devlet emirlerinin uygulanmasında resmi görevlilerin yardımcısı” şeklinde tanımlanır. Konuyla ilgili çalışmaların önemli bir kısmında, bu ve benzeri tanımlar tekrarlandıktan sonra eşraf (veya buna karşılık kullanılan diğer kavramlar) tüm yerel özellikleri ayıklanarak devletin resmi görevlileri olarak sunulur. Oysa eşrafın en belirgin özelliği bulunduğu konumunun yerel gücünden kaynaklanıyor olmasıdır. Eşrafa gücünü kazandıran (genellikle olduğu gibi bu gücü onu resmi bir göreve taşımış bile olsa) unsurlar oldukça yereldir ve eşrafla ilgili açıklamalarda ön

73 Yücel Özkaya, “agm” 42/168, Belleten, s. 674 74 Yücel Özkaya, “agm”, s. 674

plana çıkarılması gereken de bu yerelliktir.75 Hiç şüphesiz, eşraf adı verilen kesim

âyan gibi devlet yöneticisi veya âyan kadar zengin değillerdir. Fakat bunlarında âyan gibi yarar namdan kişiler olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Özellikle, daha önce de üzerinde durduğumuz ve tarihçiler tarafından çok fazla üzerinde durmaya layık görülmeyen şuhudu’l hal içerinde bulunmaları bizim açımızdan önemlidir ve araştırılmaya değer bir konudur. Bu kişilerin halkın yararına çalışan, onlara yol gösteren kişilerden oluşma ihtimali daha yüksektir. Bunu yaparken de hiç şüphesiz kendi çıkarları doğrultusunda hareket etme eğilimi göstereceklerdir. Bu tür eşrâftan kişiler için incelediğimiz kaynaklardan ve eşrâfla ilgili yapılan tanımlardan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki bunlar bir yerde yaşayan sakinler, esnaflar, sözü dinlenir büyüklerdir. Âyandan farklı olarak bunların zengin olmalarına gerek yoktur. Bunlar için asıl güç kaynağı onurları, şerefleri ve halkın sıkıntılarına karşı olan dürüst ve çözüm odaklı tavırlarıdır. Bu kişiler, bir esnaf, bir zanaat sahibi usta ya da bunlar gibi halkın içinden olan kişilerden oluşabilir. Bu kişiler, ayrıca daha öncede belirttiğimiz gibi, âyan olmak için kendi aralarında da mücadele eden kişilerdir.

Âyan ve eşrâfı birbirinden ayrı düşünemeyiz. Nitekim bunların her biri ki, bunun içine seyyahımızın da kullandığı “kibâr” kelimesini de ekleyebiliriz, toplum içinde birbirini tamamlayan unsurlardır.

“Eşrâf” kelimesinin bunun gibi âyan ve eşrâf olarak karşımıza çıkmasının yanında Seyahatname’de, arşiv belgelerinde ve dönemin tarihi kroniklerde âyan kelimesini nitelendirmek için kullanıldığını da görmek mümkündür. Bununla ilgili karşımıza Anadolu şehirlerinden Sivas’ta “Der-beyân-ı ulemâ ü sulehâ-yı meşâyih [ü] eşrâf-ı a‘yân” olarak âyanın ileri gelenlerini belirten bir örnek çıkmaktadır. Bu konuyla ilgili başka bir örnekte Azak Kalesi için verilebilir. Evliya Çelebi, ileri gelenlerin isimlerini verirken “Der-beyân-ı esmâ-i eşrâf-ı a‘yân” şeklinde bir kullanıma yer vermiştir. Burada eşrafın ileri gelenlerini anlatmak istemekte ve “eşraf” kelimesi burada “âyan” kelimesinin içini doldurmaktadır. Bu durum bize “eşrâf” kelimesinin de “âyan” kelimesi gibi seyyahımız tarafından iki farklı anlamda kullanıldığını göstermektedir.

75 İbrahim Özçoşar, “Şehir ve Eşraf: Osmanlı Diyarbekir’inde Eşraf”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 14/53, 2015, s. 130.

“Eşrâf” kelimesiyle ilgili cevaplamamız gereken diğer bir soru da bunların neden “âyan” kelimesi ile birlikte kullanıldığıdır. Bu sorunun cevabını vermek gerçekten zordur. Fakat basit bir değerlendirme yapmak gerekirse, karşımıza üç farklı sonuç çıkacaktır. Bunlardan ilki, âyan ve eşâfın toplumun farklı kesimlerini ifade etmek için kullanılmış olabileceğidir. Âyan daha çok zenginliği ve iş bitiriciliği ile ön plana çıkarken “eşrâf” denen kişiler, esnaf, halkın sevip saydığı, sözü dinlenen ve dini yönü ağır basan kişilerden oluşması mümkündür. İkinci ayrımda âyan ve eşrâf arasında hiyerarşik bir yapının olduğu söylenebilir. Eşrâf, âyan olabilmek için mücadele eden ve küçük de olsa bir devlet görevi alabilmeye çalışan, bunun için de kendini belli bir soya bağlayıp (özellikle kendini peygamber soyuna bağlama) bunun verdiği kolaylıkla amacına ulaşmaya çalışan kişiler olabilir. Âyan ve eşrâfı birbirinden ayıran son fark ise, eşrafın tek bir işlevinin olmasına rağmen kanaatimizce “âyan” denen kişilerin sosyal yetkilerinin yanında bunlara siyasi, ekonomik, toprak sahibi olma, asker temin etme gibi devlet tarafından kendisine verilen görevlerinin de bulunmuş olmasıdır. Eşrâf; topluma yol gösteren sevilen, halk tarafından itibar edilen kişilerden oluşurken âyan halkın yanında devlet tarafından da itibar edilip, dikkate alınmaktadır.