• Sonuç bulunamadı

2.6. Trabzon Şehri

2.6.7. Balık Avcıları

Evliya Çelebi’nin tasnifindeki son toplumsal sınıf ise balık avcılardır. Trabzon gibi bir şehirde, üç sınıfın denizle iç içe olması şaşılacak bir durum değildir. Nitekim Evliya Çelebi de halkın kendi aralarında özellikle hamsi balığı ile alakalı şakalar yaptıklarını yazmıştır.222

Seyahatname’de, bu bilgilerin yanında şehirde yaşayan erkeklerin, kadınların ve kölelerin isimleri ve halkın özelliklerine de yer verilmiştir.223 Çelebi’nin verdiği

bilgilere göre halk Gülşeni tarikatına mensup kişilerden oluşmaktadır.

221 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu, s. 366; Hanefi Bostan, XV.-XVI. Asırlarda Trabzon,

s. 461-465. (Abdullah Bay’ın “Trabzon Şehri’nde Mütegallibe Hareketleri ve Ayanlar” adlı doktora tezinin 19. sayfasından alınmıştır.)

222 “Lâkin deryâya müte‘allık tılsımât olmağıla hâlâ ameli nâfiz olup her sene yevm-i hamsînde hapsi mâhîleri karaya düşdükde yâhûd meneksile nâm kayıklarla mâl-â-mâl iskeleye geldikde balık dellâlları vardır, bu lisân ile nidâ eder: "Ey muhterûn, ey muhterûn. Esi çıfata zûn, den hurdesin, samur bâdâ taraşa, ey lefte karûn, ahnı kulup ipsarya, ala pamun, ey ümmet-i Muhammet ala pamun" deyüp bir gûne mürver ağacından boruları var. Bir kere sûr urunca azamet-i Hudâ eğer cemâ‘atle namâzı kılar istimâ‘ ederse ol ân namâzı bırağup hamsi balığına segirdirler. "Namâz bulunur ammâ hapsi bulunmaz" deyü câmi‘de imâm ve mü’ezzin dahi namâzı bozup "Ahçacuğumla bir makrama hapsi var" deyü ol nâzik sırmalı makramalara balığı koyup reftâr ederek balığın suyun akıdup giderken ba‘zılar balığın suyu akdığına acıyup "Bre palığın suyın ya ne akıdırsın, suyına bir pilavcık salsana" deyü birbirlerine latîfe ederler. Yine murâd olan latîfedir. Bir kerre Çiço Hüseyin nâm bir kimesne ehliyle halet-i muhammışda ala-vere safâsında iken {balık dellâlının boru çalduğun istimâ‘ edüp} ehlinden balığın çeküp alıp uçkurun bağlayarak iskele başına gelüp hapsi balığı aldığı meşhûrdur, ammâ hakîr görmedim. Lâkin bir kerre balık meneksile borusu çalınınca (---) (---) hammâmından beş dâne uryân âdemler arak-âlûd olup har har soluyarak balık kayığına cân atup bellerindeki peştemâllarına balığı doldurup avret yerleri zâhir olur. Balıkçı bunlardan akçe isteyüp uryân âdemde akçe olmamağla balıkçıya kefîl vermiş. Balıkçı "Balık emîni kefîl ve yemîn almaz, hemân akçedür" deyince "Bre âdem, işte şu âdemler şâhid olsun imanım sana verdim" dermiş. Balıkçı da "Ben, kendim namâzlı îmânımdan bezdim, al benimki de senin olsun" demiş. Bu gûne hapsi balığı latîfeleri Tarabefzûn şehir oğ-lanları zurefâsı mâbeyninde darb-ı mesel olmuş latî-feler vardır. Ve yine Tarabuzun zurefâları Çiço re‘âyâlarına ulaşup derler kim, Tekerleme:

Tarabozandır yerimüz Akça tutmaz elimüz Hapsi paluk olmasa Niç'olurtı halümüz

deyü kendi re‘âyâlarına üleşirler. Tâ bu mertebede muhabbet etdikleri balıkdır.” Evliyâ Çelebi b.

Derviş Mehemmed Zıllî, age, c. II, s. 53.

223Ve hâlâ cümle halkı yeniçerilerdir kim, anadan doğma kul oğlu kul yeniçeri doğar. İsimleri: Ali Peşe [Beye], Veli Peşe, Hutâverti Peşe ve Câfer Peşe, Peşîr Peşe ve Fasli Peşe ve Memi Peşe ve Meyeser Peşe ve Fahrad Peşe ve Mahmet Peşe künyeli esmaları bunlardır. Fırtuloğlu ve Foduloğlu ve Fazaraz oğlu ve Koşumburoğlu ve Kotarazoğlu ve Kalafat oğlu ve Kosdiçoğlu ve Cündeoğlu ve Ali- Pelioğlu ve Sürmenelioğlu Pipolı ve Kaşidiyarı ve Siyâmi ve Corkali ve Hacı Çeço ve Kotoz Musli ve Ali Pişar ve Göneli Alî Peşe merdânelerinin bu gûne esmâlı lakabları vardır kim yiğitliğiyle nâmdâr ve yarar tüvânâ fetâ bahâdırları vardır. (---)

Trabzon şehri hakkında verilen tüm bu bilgilerden yola çıkarak öncelikle, bu şehirde denizcilik ve deniz ürünlerinden elde edilen gelirlerin büyük bir yer tuttuğunu söylemek yanlış olmaz. Âyan ve eşrâf adı verilen kesim servetlerini artırmak için muhtemelen denizcilikle uğraşmıştır. Sadece bu şehir âyan ve eşrâfı için değil aynı zamanda diğer Karadeniz şehirlerinde de bu durum böyledir. Bundan önceki Karedeniz âyan ve eşrafının denizcilikle ilgili faaliyetlerini ele aldığımız bölümde de ifade ettiğimiz gibi şehrin ileri gelenleri gemi yapımı için kendi aralarında mücadele etmektedir. Bu konuda yapılacak diğer bir çıkarım ise ileri gelen kişilerin Trabzon’da bulunan özellikle üçüncü kısımda yer alan kara ve deniz tüccarları ile iyi bir ilişki içerisinde olmak zorunda olduğudur. Bunun yanında, Evliya Çelebi’nin zengin bezirganlar olarak bahsettiği bu sınıf içerisinden de âyan ve erşâfın bulunma ihtimali vardır. Nitekim âyanlığın şartlarından birisi zengin olmaktır.

Evliya Çelebi, Trabzon’dan çıktıktan sonra Sürmene’ye gelmiş, buranın ayanının bulunmadığını belirtmiştir. Seyyah, yine burada altı rüzgârdan korunan bir limanının olduğunu söylemiştir. Sürmene’den sonra Trabzon’a bağlı, Mahnoz, Kaliparavoli kasabası, Rize ve Hopan kasabası üzerinden Gönye’ye gitmiştir. Gönye, Trabzon eyaleti, Batun sancağındadır. Gönye Kalesi, Çoruh Nehri yakınındadır. Evliya Çelebi, Gönye’nin iyi ticaret yeri olduğunu şu şekilde anlatmıştır:

“Bu kal‘a nehr-i Çoruğ kenarında vâkı‘ olmuşdur. Nehr-i Çoruğ "cûy-ı rûh"dan galatdır. Cûy-ı rûh ya‘nî Rûh ırmağı demekle meşhûr bir âb-ı hayevân-dır. Erzurûm'un cânib-i garbîsinde Canha ve Koy-lıhisâr ve Şebin Karahisâr dağlarından cem‘ olup cereyân ederek Bayburd şehrinin içinden cereyân edüp iki tarafı ma‘mûr hânelerdir. Andan Bayburd kal‘ası kayaları altından ubûr edüp Lazgi vilâyeti hudûdu içre niçe kurâ ve kasabâtların mezâri‘ [u] besâtînlerin rey edüp bu Gönye kal‘asının cânib-i (---) kullesi dibinde Karadeniz'e mahlut olur. Geçid vermez ve kantara dutmaz

Nisâ tâ’ifesi esmâları böyledir: Ümmihân ve İsmihân ve Râpiye ve Âsiye ve Hânîfe ve Âfife ve Sapiha ve Fatîme ve Honti ve Toniti ve Gülşahi ve Mihrimah ve Hava ve Humâ ve Zâhile ve Râpişe ve Ânife. Esmâ-yı kulları bunlardır: Usef ve Yivan ve Kanenin ve İllah kuli ve Ristem ve Aparti ve Canesi ve Hali. Bu gûne esmâlı âdemler ve nisvânlar ve gılmânlar var kim istimâ‘ eden âdemler hayrân olur. Ammâ hakîkatine nazar olunsa bu esmâlar yine esmâ-i meşhûrlardır.

Ammâ Laz tâ’ifesi olmağıla lehçe-i mahsûs-larıyla bu gûne elfâzları vardır. Ammâ derûn-ı şehr-i Tarabefzûn'da cümle halkı tarîk-i Gülşenî'de pâk cübbe-i gûnâ-gûnları girîbânında mercân ve balğamî ve yeşim-i Hıtâyî ve pîrûze-i Nişâbûrî cübbeler ile libâslar geyüp mülebbes ehl-i ma‘ârif, gazel-hân ve Fârisî-hân şu‘arâlar vardır kim zamânımızda on bir dîvân sâhibi, fesâhat ve belâgat sâhibi Okçuzâde- misâl şu‘âra-yı pâk-zebânlar var.”, Evliyâ Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, age, c. II, s. 48.

deryâ-misâl bir nehr-i azîmdir kim niçe bin Laz meneksile kayıkları bu nehr ile baş yukarı şark cânibine Mikril vilâyetlerine tuz ve demir ve âlât-ı silâh ve elvân lekfûrî (?) bezler götürüp Mikrilistân ve Gürcîstân'dan çimşir ve şem‘-i asel ve asel-i musaffa ve mümtâz ü müstesnâ, mahbûb u mahbûbe çâker ü bintânlar alup Tarabefzûn'a getirirler. Latîf ticâret yerleridir.”224

Evliya Çelebi, buradan sonra Azak kazasına gitmiştir. Bu nedenle, Karadeniz seyahatini buradan sonra sonlandırmıştır fakat Azak’tan döndükten sonra tekrar Karadeniz seyahatine başlamıştır. Bu defa seyahatini, deniz kenarından değil, Toros Dağları’nın güneyinden yapmıştır. XVII. yüzyılda, bölgenin bugünkü gibi “Karadeniz Bölgesi” olarak adlandırıldığını söylemek zordur. Nitekim Torosların güneyindeki bu bölgeleri, Karadeniz’e yakın şehirler olduğu için bu bölümde ele almayı uygun bulduk.