• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

3.1. Hak, Özgürlük, Adalet ve Eşitlik Kavramları

3.1.3. Eşitlik

Günlük dilde eşitlik, karşılaştırılan iki varlık ve olay arasında farksızlık, benzerlik hâli; sosyal yaşamda ise bireyler arasında haklar ve imkânlar bakımından ayrım gözetilmemesi, var olan ayrımların kaldırılmasını isteme anlamında kullanılmaktadır. Ahlaki anlamda eşitlik ise herkese hakkını verme, hak tanıma ve hakkaniyet olarak anlaşılmaktadır . (Armağan, 1990: 396–398.)

Bizim ilgi alanımız, eşitlik kavramının sosyal yaşamdaki hukuksal, siyasal, sosyal ve ekonomik anlamlarıdır. Hukuki anlamda eşitlik, yasa, emir ve yasakların, bütün vatandaşlar için, onların kişisel ve toplumsal durum ve özelliklerine bakılmaksızın, aynen uygulanması demektir. Siyasal anlamda eşitlik ise siyasal hakların ve kamu görevlerinin, sınıf ve maddi durum gözetmeksizin, işin gerektirdiği teknik ve mesleki bilgiye sahip bütün vatandaşlara açık tutulmasını ifade eder. Siyasal ve hukuksal anlamda eşitlik, çağdaş toplumların hepsi tarafından kabul edilen temel ilkelerden biridir.

Eşitlik, tarihin bütün dönemlerinde insanları n ilgilendikleri bir kavram olmuştur. Tarihin her döneminde eşitlik üzerine değişik görüşler ortaya atılmıştır. Fakat eşitlik ilkesi, ilk defa 17. yüzyılda “kanun önünde eşitlik” olarak ortaya çıkmıştır. Buna göre,

kanun önünde ayrıcalıklı bir kişi veya zü mre olamazdı. Hiç kimseye dil, din, ırk, cinsiyet, servet, sosyal durum gibi farklılıklar nedeniyle kanun önünde özel ayrıcalık tanınamaz ve değişik uygulamalar yapılamazdı.

Eşitlik ilkesi, Fransız İhtilali’nden sonra, Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi’nin birinci maddesine şu şekilde girmiştir: “İnsanlar hukuken hür ve eşit doğarlar, hür ve eşit olmakta devam ederler, sosyal farklılıklar ancak ortak faydaya dayandırılabilir.” Eşitlik ilkesi, Fransız İhtilali’nden itibaren hem uluslararası hukuk metinlerine hem de ulusal hukuk metinlerine girmeye başlamıştır. 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin birinci maddesinde de eşitlik ilkesine yer verilmiştir.

Ancak, kanun önünde eşit sayılmak, toplum içinde, insanlar arasın daki büyük eşitsizlikleri ve sosyal uçurumları ortadan kaldırmak için yeterli olmamaktadır. Aslında o dönemlerde kanun yoluyla sosyal şartlarda eşitlik yaratmak diye bir şey düşünülmüyordu. Hukuki eşitliği, siyasal eşitlik izledi. Siyasal eşitlik, toplumu yönetenlerin seçiminde bireylerin eşit haklara sahip olması demektir. “Tek adam tek oy” sözüyle özetlenen genel oy ilkesinin kabulüyle, toplum düzeninde hemen köklü değişmeler ortaya çıkmadıysa da ilerleyen yıllarda, halka dayalı demokratik rejimler yaygınlaşmış ve eşitlik yönünden önemli ilerlemeler kaydedilmiştir.

Bugün artık eşitlik denilince, söz konusu olan ve gerçekleştirilmesine çalışılan eşitlik, sosyal ve ekonomik eşitliktir . (Göze, 1995: 380–381.) Gerçekten de eşitliği biçimsellikten kurtarmak, on a daha zengin bir içerik kazandırmak için hukuki ve siyasi eşitliğe, sosyal ve ekonomik eşitliği de eklemek gerekir. Buradaki ekonomik eşitlik, herkesin eşit gelire sahip olması anlamında olmayıp daha çok, fırsat ve imkân eşitliği anlamındadır. Bu nedenle batı tipi demokrasilerde, ekonomik eşitlikten çok “fırsat imkân eşitliği” kavramına yer verilmektedir. Bu da, başlangıç çizgisinde bütün insanların aynı imkânlardan yararlanabilmelerinin sağlanması anlamına gelmektedir. Nitekim 20. yüzyılda ortaya çıkan so syal devlet anlayışıyla eşitliğe sosyal ve ekonomik bir boyut kazandırılmıştır.

Eşitlik ile özgürlük kavramları arasındaki ilişkiye gelince; eşitlik ile özgürlük birbirini tamamlar. Eşitlik ilkesi, çoğu kez özgürlük kavramıyla birlikte kullanılır. Fakat bu yakın ilişkiye rağmen farklı anlamlar taşırlar. Şimdi kısaca bu iki kavram arasındaki

ilişkiyi görelim. Her iki kavram da demokrasi idealinin iki temel ilkesidir. Demokrasilerde özgürlük, sadece bir grup için değil herkes içindir. Bu ise özgürlüğün herkese eşit olarak tanınması ve dağıtılması anlamına gelir. Diğer yandan eşitliğe doğru bir yöneliş, insanlar arasındaki ayrıcalıkların, adaletsizliklerin, bölünmelerin, kısaca eşitsizliklerin ortadan kaldırılması çabaları, aynı zamanda özgürlüğe doğru bir yöneliştir.

Ayrıca, özgürlük ortamının bulunduğu yerlerde, insanlar toplumdaki eşitsizliklerinin bilincine varabilir ve giderilmesini isteyebilirler. Eşitlik ile özgürlük idealleri arasında moral yönden de kuvvetli bir bağ vardır. Her ikisi de insana, insan olarak değer veren, onun kişiliğine saygı duyan bir anlayıştan kaynaklanır. Bu anlayış , insanları dış baskılardan uzak olarak kendi varlıklarını geliştirmekte özgür saydığı gibi onları, aralarındaki yaratılış ve sosyal farklılıklar ne olursa olsun, bu yolda aynı imkânlara sahip kılma bakımından da tamamen eşit sayar.

İki kavram arasındaki bu yakın ilişkiye rağmen, tarihi ve sosyolojik gerçekler, özgürlüğün her devirde eşitliği beraberinde getirmediğini, eşitlik ile özgürlüğün her zaman birlikte ve yan yana yü rütülemediğini göstermektedir. Örneğin; geniş özgürlüklerin yürürlükte olduğu bir toplumda bazen insanlar arasında büyük eşitsizlikler, derin sosyal ve ekonomik farklılıklar olabilmektedir. Buna karşılık, öyle toplum düzenleri de vardır ki, insanlar arasın da büyük ölçüde eşitlik sağlanmıştır, fakat insanların düşünce ve davranış serbestlikleri kısıtlanmıştır. Böyle toplumsal düzenlerde eşitlik özgürlük, özgürlük de eşitlik demek değildir. Bunlar ayrı kavramlar ve ayrı sorunlardır.

Eşitlik ile özgürlük arası nda öncelik sorunu, uzun süren tartışmalara konu olmuştur. Bu tartışmalarda; bazı düşünce adamları eşitliği öncelerken, bazıları ise önceliği özgürlüğe vermiştir. Diğer bazıları ise, böyle bir öncelik sorunu olamayacağını, her ikisinin birlikte ve aynı and a olması gerektiğini savunmuşlardır. Artık çok gerilerde kalan bu tartışmalar, şimdi anlamsız da bulunabilir. Fakat bu tartışmaların, bazı değerleri ortaya çıkarması ve bizi ortak bir sonuca ulaştırması bakamından yararları da olmuştur. Bunu şu şekilde öze tlemek mümkündür:

 Herkesin, kendi kişiliğini geliştirmek için özgürlüklerden eşit ölçülerle yararlanamadığı bir düzen eksiktir, yetersizdir ve gerçek bir özgürlük düzeni sayılamaz.

 Eşitlik, özgürlüğün tamamlayıcıs ıdır. Fakat bazen, onu tamamen örtebilir ve yok edebilir. Örneğin, insanlar arasındaki bütün farklılıkları yok eden, onları, toplum içinde bağımsız ve sorumlu varlıklar olarak değil de, birbirine eş birimler olarak kabul eden bir düzende, özgürlük ortadan kalkmış demektir.

Görüldüğü gibi, eşitlik ile özgürlük arasında çok hassas bir denge bulunmaktadır. Demokrasinin bu dengeyi çok iyi sağlaması gerekir. Bunlardan birinin arka plana itilmesi veya küçümsenmesi hâlinde, bu denge hemen bozulacaktır. O zaman da tek başına ne özgürlük ne de eşitlik, insanı gerçekten özgür ve mutlu kılmaya yetecektir.

Benzer Belgeler