• Sonuç bulunamadı

Uçan (2005: 133) sanatı, “sanat; insan doğasının bir gereği, yaĢamının vazgeçilmez boyut ve öğelerinden biridir. Sanatsız bir insan düĢünülemeyeceği gibi sanatsız bir toplum da asla düĢünülemez. Sanatsız anlatım olmadan ve sanatsal anlatım özümsenmeden gerçek anlamıyla insan olunamaz” Ģeklinde ifade etmiĢtir.

“Yalın ve özlü anlatımla sanat eğitimi; “bireye, kendi yaĢantısı yoluyla amaçlı olarak belirli sanatsal davranıĢlar kazandırma” ya da “bireyin sanatsal davranıĢlarında kendi yaĢantısı yoluyla amaçlı olarak belirli değiĢiklikler oluĢturma” sürecidir” (Uçan, 2005: 183).

KırıĢoğlu (2005: 2) görsel sanatların; resim, heykel, mimarlık, grafik sanatlar, endüstriyel tasarım, uygulamalı sanatlar, sinematoğrafi, fotoğrafi, moda tasarım, bilgisayar sanatı gibi oldukça geniĢ bir alanı kapsadığını, bu alanların eğitimin her aĢamasında verilen sanat eğitimine görsel sanatlar eğitimi ya da sadece sanat eğitimi olarak adlandırılmasının yeterli olmayacağından bahseder.

“Bütün sanatları ve bu sanatların birbirleriyle iliĢkisini düĢünsel boyutta sanatçı, izleyici, toplum, kültür ve eğitim bağlamında irdeleyen kurumsal çalıĢmalara da Görsel Sanatlar Eğitimi denilebilir” (KırıĢoğlu 2005: 3).

Read‟e göre (1960‟dan akt. Buyurgan&Buyurgan, 2007: 16) sanatın en basit ve kullanılan tanımı, hoĢa giden biçimler yaratma çabasıdır ve bu biçimler bizim güzellik duygumuzu okĢar. Güzellik duygumuzu okĢayan da duygularımız arasındaki biçim bağlantılarının birliği ve ahengidir. Read, “sanat” sözcüğünü daha çok “plastik” veya “görsel” sanatlara bağladığını, ancak edebiyat ve musiki sanatlarını da içine alan tüm sanatları kapsayan geniĢ bir tanım olarak ele alınması gerektiğini savunmaktadır.

San‟a göre (1982: 137) ise, “ sanat eğitimi” talihsiz bir kavramdır. Bunun nedeni, sanat eğitimi kavramının sanatçı yetiĢtirmeye iliĢkin eğitim ve öğretimin bütününü ifade eder nitelikte olmasıdır.

San‟ a göre, (2003) kavramın içerisinde bulunan eğitim ve sanat sözcükleri zaten tek baĢlarına geniĢ kapsamlı kavramlardır. Sanat eğitiminde sanatın mı öğretileceği yoksa insan eğitiminin mi ilk amaç olacağı sorularıyla belirlenebilen değiĢik anlayıĢ ve tutumlar, dolayısıyla sanat eğitimi kuramı, evrensel olarak da bir sorunsal yaratmaktadır (s.13).

Bu güne kadar bu terim yerine alanı belirlemeye yönelik kullanılan terimler oldukça fazladır (Resim-iş, sanat öğretimi, sanat yoluyla öğretim, estetik eğitim, güzel sanatlar

eğitimi, sanata doğru eğitim, temel sanat eğitimi vb.). Sanat eğitimiyle ya da sanatı konu

alan eğitimle ilgili olarak oldukça fazla denilebilecek sayıdaki bu kavramlar, zaman zaman kavram kargaĢalarına da zemin hazırlamakta ve zihinleri karıĢtırmaktadır” (Yolcu 2004: 86).

Yolcu‟ ya göre (2004: 87) sanat eğitiminin yeni sayılabilecek bir alan ve kavram olmasından kaynaklanan bu karıĢıklığa; kavramı tanımlamaya çalıĢan kiĢi ve kurumların iletiĢim eksikliği, terminolojik metot eksiklikleri ve yabancı kaynaklardan yapılan çevirilerdeki kavram ve terim çeĢitlilikleri neden olmaktadır.

San, (1982:137) alandaki çalıĢmanın sanat eğitimi yerine sanat öğretimi olarak ayrımlaĢması gerekliliğini, resim, müzik yontuculuk, tiyatro ve diğer sahne sanatları gibi alanlara eleman yetiĢtiren kurumların bu tür sanat eğitimi ve öğretimi görevini üstlendiklerini ifade etmiĢtir.

Batur, (2003: 326) sanatın, bütün yöntemlerin üzerinde oluĢtuğunu, aslında öğretilemez olduğunu, fakat el iĢçiliğinin pekala öğretilebileceğini ifade etmektedir. Batur, mimarların, ressamların, heykeltıraĢların el sanatçıları olduğunu, bu nedenle bütün öğrencilerin atölyelerde deneme ve çalıĢma yerlerinde, tüm plastik yaratmalara temel oluĢturmak üzere, esaslı bir biçimde eğitilmesine ağırlık verilmesini gereğini savunur.

Batur‟a göre ”sanat için eğitim” anlayıĢında temel olan nokta „öğretilebilirlik‟ kavramıdır. Bu kavrama göre oluĢan sıralama;

a) Uygulama Boyutu (Beceri)

b) BiliĢsel Boyut (Bilgi ve bilinçli eylem)

c) Duygusal Boyut (Sezgisel, ölçülemeyen estetik olgular) olarak sıralanabilir.

Ayrıca San (1982) sanat öğretimi olarak isimlendirerek bu ayrımı yapsak bile, Türkiye‟de yaĢanan baĢka bir kavram kargaĢasından kurtulmanın zor olduğunu ifade etmiĢtir. Bahsettiği kavram kargaĢası, genellikle karıĢtırılan sanat ve zanaat kavramlarıdır (s.138).

Ersoy, (1993: 40) çağdaĢ bir toplum yaratabilmek adına, sanat yapıtlarını anlayabilen, onları değerlendirebilen, tarihsel, kültürel değerlere önem veren, onları koruyan, sanatsal yaĢamda insan olarak yeterli payı alabilen, estetik beğenisi yüksek geniĢ halk kitlesinin yaratılmasının zorunlu olduğunu, fakat Türkiye‟de güzel sanatların çok sınırlı bir toplum kesiminin ilgi ve uğraĢı alanına girdiğini ve bunun en önemli sebeplerinden birinin de sanat eğitiminin yetersizliği olduğunu söylemektedir.

Sanat eğitimi; genel eğitimin bir parçasıdır ve okul içi, okul dıĢı sanatsal eğitimi içine alır. Genel anlamda, güzel sanatların tüm alanlarına yönelik eğitim kurumlarında verilen eğitimi ve kurum dıĢı sanat eğitimini (resim, heykel, mimari, görsel iletiĢim, fotoğraf, sinema, müzik, dans, tiyatro, edebiyat, tasarım v.b) içerir. Daha dar anlamda ise, okullarda verilen alana iliĢkin dersleri ( resim, üç boyutlu çalıĢmalar, grafik, müzik, sanat eğitimi, tasarım) kapsamaktadır (San, 2004‟ den akt. Toy, 2006: 8 ).

Yolcu, (2004: 88) ”dar anlamıyla sanat eğitimi, plastik sanatların eğitimi ve öğretilmesiyle ilgilenir. Bu öğretimin kapsamı içerisinde, uygulamalı çalıĢmalar, sanat eseri inceleme (eleĢtiri), sanat tarihi ve estetiğin yer aldığını ifade ederek, bu kapsamın içine, araç-gereç ve iĢlik donanımı ile birlikte müfredat programları, çalıĢma düzeni, değerlendirme gibi yöntemsel konuları da dahil etmektedir.” Bu açıklamadan sonra Yolcu,

sanat eğitiminin örgün ve yaygın eğitim içindeki tanımını; kiĢinin duygularını, düĢüncelerini, izlenimlerini, yetenek ve yaratıcılığını estetik bir düzeye ulaĢtırmak ve bu düzeyde bir anlatıma ulaĢtırabilmek amacıyla yapılan eğitim faaliyetlerinin tümü olarak yapmaktadır.

Buyurgan ve Buyurgan (2007: 16) ise, bütün sanatları ve bu sanatların birbiriyle iliĢkisini düĢünsel boyutta, sanatçı, izleyici, toplum, kültür ve eğitim bağlamında inceleyen kuramsal çalıĢmaları “Güzel Sanatlar Eğitimi” olarak isimlendirerek, görsel sanatların, resim, heykel, mimarlık, grafik sanatlar, endüstri ürünleri tasarımı, uygulamalı sanatlar, sinematografi, fotografi, tekstil, moda tasarımı, seramik, bilgisayar sanatı gibi geniĢ bir alanı kapsadığını ifade etmektedir.

Sanat eğitimi, sanatçı yetiĢtirmeye değil, sanatın kendisiyle, yaĢayarak, bilgilenerek ve tartıĢarak karĢılaĢan bireyleri, bu sanatsal yaĢantılar ve deneyler yoluyla bilimde, teknolojide ve sanatta, kısaca düĢüncede yaratıcı olarak yetiĢtirmeye yönelmektedir. Örgün eğitim içindeki sanat eğitimi ise, sanat öğretimini de kapsar ve ilerlemiĢ ülkelerdeki çağdaĢ biçimiyle, kuramsal ve uygulamalı yaratıcı sanatsal uğraĢları aynı program içine alır. (San, 1982: 139)

Özsoy, (2007: 18) sanat eğitiminin kapsamı ve bu konudaki tartıĢmalara kendi ifadesiyle; ”ilk ve orta dereceli okullardaki öğrencilerin, estetik eğitiminden onlara eleĢtirel kiĢilik kazandırmaya; çevresini kuĢatan sanat eserlerinin tanınması ve korunması bilincinden, belirli sanat alanlarına olan yeteneklerinin geliĢtirilmesine kadar uzanan geniĢ bir alanda etkili olan bir dersi sadece “resim” adı ile sınırlamak doğru değildir.” Özsoy, saydığı gerekçelerle oluĢan isim karmaĢasına görsel sanatların eğitimi ve öğretimi konusunda çalıĢan araĢtırmacıların resim ya da resim-iĢ eğitimi yerine “görsel sanatlar eğitimi” veya daha da sadeleĢtirerek “sanat eğitimi” terimini kullanmayı tercih ettiklerini, bu gerekçelerle bazı kaynaklara göre plastik ya da görsel sanatlar eğitimi, bazılarına göre güzel sanatlar ve tasarım eğitimi olarak tanımlanan ve adlandırılan sanat eğitimi ve öğretimi olgusuna “ resim-iĢ eğitimi” yerine “görsel sanatlar” ve “resim-iĢ öğretmeni” yerine de “görsel sanatlar öğretmeni” denilmesinin uygun olacağını belirtmiĢtir. Özsoy‟a

göre, görsel sanatlar eğitimi, hem okul öncesinden üniversiteye kadar devam eden niteliğiyle örgün; hem de beĢikten mezara ömür boyu sürebilecek niteliğiyle geçen yüzyılın olduğu gibi bilgi ve iletiĢim çağı olarak görülen yirmi birinci yüzyılın da en önemli eğitim alanlarından biridir.

Benzer Belgeler