• Sonuç bulunamadı

Sanat; insanları geçicide olsa gerçek dünyadan, hayaller dünyasına taşıyan ve bu sayede insanların stresten arınmasını kolaylaştıran, en zararsız rahatlama şeklidir.

Günümüzde insanların mutluluğu, sevinci, hüznü, beraberlikleri, ayrılıkları bir arada buldukları dizileri, filmleri vardır. Bu sayede insanlar, buradaki karakterlerle kendilerini özdeşleştirmekte ve bir-iki saatliğine de olsa yaşadığı andan ayrılıp bir başkası olabilmekte, günün stresini bu sayede üzerinden atmakta hayal ederek rahatlamaktadırlar. Einstein “Hayal gücü kuru bilgiden daha değerlidir” diyerek hayal etmenin ne kadar önemli olduğunu bizlere söylemektedir.

Hayatın her alanında yer alması gereken hayal gücü, sanatta da olmazsa olmazlardandır. Çünkü her şey hayal etmekle başlar. Boş sayfalar, sevgilinin hayaliyle, dizelerle dolar taşar, bembeyaz tuvaller, mutluluğun hayaliyle renklerle, çizgilerle bezenir.

Hayal gücü, yaratıcı düşüncenin gücüyle birleştiğinde sanat eseri daha da bir anlam kazanır; çünkü yaratıcı düşünce sanat eğitiminin titizlikle üzerinde durduğu bir alandır. “Küçük yaştan başlayarak çocukları yaratıcı kılmaya en uygun alan, sanatsal alandır ve bu açıdan sanat eğitimi genel ve tümel eğitim ve öğrenim içinde genişlikle yaygınlıkla yer alması gerekli bir düzence (disiplin)’dir” (San, 2008: 25).

Sanat eğitimi çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Bu tanımlardan bazıları şöyledir: "Sanat eğitimi insanın duygu, düşünce, yeti ve yeteneklerini bir bütün olarak geliştirmeye yönelik yapıcı ve yaratıcı etkinlikleri kapsar" ( Etike 1995, Akoğuz, 1998: 16).

“Kişinin duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatabilmek, yetenek ve yaratıcılığını estetik bir seviyeye ulaştırmak amacıyla yapılan eğitim faaliyetlerinin tümüdür” (Türkdoğan, 1981, Yerlikaya. 2006: 8).

“Sanat eğitimi, bireyin tüm ruhsal ve bedensel eğitimi bütünlüğü içinde estetik kaygı, düşünce ve görüşlerinin geliştirilmesini yetenek ve yaratıcılık gücünün olgunlaştırılmasını, sanatsal değerlere hoşgörü ile yaklaşma çabasını esas alır” (Artut, 2009: 104).

Sanat eğitiminin çeşitli tanımlarından anlaşılacağı üzere; sanat eğitimi genelde estetik, yaratıcılık, duygu, düşünce aktarımı üzerinde yoğunlaşan bir eğitimdir. Burada sanat eğitiminin amaçları da önem kazanmaktadır. Bu amaçları sınıflandıracak olursak:

Bireysel ve toplumsal amaçlar;

- Öğrenciye seçme, ayıklama, birleştirme, yeniden organize etme becerileri kazandırmak; analiz, sentez yeteneği ile eleştirel bakış açısını geliştirmek,

- Öğrencinin her alanda kullanabileceği yaratıcı davranışları geliştirmesini sağlamak.

- Öğrenciye aklını, duygularını, zevklerini sorgulama bilinci kazandırmak.

Algısal amaçlar;

- Öğrencinin algı birikimini ve hayal gücünü geliştirmek,

- Yeni durumlar karşısında özgün çözümler geliştirme becerisi kazandırmak,

Estetik amaçlar;

- Öğrenciye kendini ifade edebilme estetik değerlerden yararlanma yeteneği kazandırmaktır (Peşkersor ve Yıldırım, 2008, Kayahan, 2010: 12-13).

Şeklinde sınıflandırabiliriz. Bu amaçlara ulaşmada ne kadar erken davranılırsa birey için o kadar iyidir. Okul öncesi eğitimden yüksek öğretime kadar geçen süre, bu anlamda çok değerlidir.

Türkiye’de sanat eğitiminin verildiği GSSL’ler bu amaçların kazanılması için uğraş veren okullardır. Buraya gelen öğrencilerde, bu özelliklerin geliştirilmesi önceliklidir. Bu özelliklerin geliştirilmesinde ise öğrencinin bireysel özellikleri ve çevresi ön plana çıkmaktadır.

2.2.1. Günümüz Örgün Eğitiminde Sanat Eğitimine Verilen Değer

“Türkiye’de bugün sanat (resim-iş) eğitimi, farklı düzey ve niteliklerde de olsa örgün eğitim sisteminin her kademesinde uygulanmakta olduğu bilinmektedir” (Alakuş, 2003). Sayıları bu günlerde 60’ı bulan GSSL’lerle ve her gün gelişme gösteren üniversitelerin güzel sanatlar fakültesi ve eğitim fakültesi resim öğretmenliği bölümleriyle sanata daha duyarlı bir toplum olma yolunda hızla ilerlenmektedir. Bu tür güzel gelişmelerin yanında, ilköğretim kademesinde sanat eğitimine verilen değer ise daha istenilen seviyeye gelmiş değildir.

İlköğretim birinci kademede sadece 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin derslerine girebilen görsel sanatlar öğretmenleri henüz sınav kaygısı yaşamayan bu öğrencilerle gayet güzel, etkili çalışmalar yapmaktadırlar. Öğrencinin kendini ifade etmesinde onlara yardımcı olmakta bir yandan da yaratıcı güçlerini ve hayal dünyalarını geliştirmek için çaba sarf etmektedirler. Fakat durum ilköğretim ikinci kademede böyle değildir.

İlköğretim okullarının ikinci kademesindeki öğrencilerin ortaöğretim kurumlarına hazırlanmaları sebebiyle girdikleri seviye belirleme sınavında görsel sanatlar alanından hiçbir sorunun sorulmaması, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin bu derse karşı mesafeli kalmasına sebep olmaktadır. 21. yy’da daha 11-13 yaş aralığındaki çocukların, hiçbir yaratıcı düşünce gerektirmeyen bu tür sınavlarda sadece bilgiye yönelik olarak sorulan sorular karşısındaki durumu, eğitim sistemimizin görsel sanatlar alanına verdiği değerin bir göstergesidir. Zaten bu değeri görsel sanatlar dersinin haftalık ders saatini 1 saatle sınırlı tutmasıyla da göstermektedir. Bu konuya Altınkurt (2007) şu sözlerle değinmiştir: “… politik değişikliklerin etkisiyle sanat eğitiminde özellikle ilköğretim ve ortaöğretim sürecinde ders sürelerinin artırılmaması ve sanat eğitimi alanına yeterli ilginin gösterilmeyişi, estetik duyarlılıktan yoksun bireylerin gün geçtikçe çoğalmasına neden olmuştur.” (s. 32-33)

Sanat eğitiminin haftada sadece bir ders saati içinde öğretilmesi imkânsızdır. Hala bu dersi bir yetenek işi olarak gören zihniyet değişmedikçe de bu derse verilen önemde kayda değer bir artış olmayacaktır. Bunun bir diğer nedeni hakkında Özsoy (2007a) “okullarda öğretmenler ve veliler, dolayısıyla öğrenciler sanat derslerinin sadece yetenekleri olanlar için gerekli dersler olarak düzenlendiğini bu nedenle herkesi aynı

oranda ilgilendirmesinin düşünülemeyeceği inancına kapılmışlardır” (s.194) diyerek sanat eğitiminin sadece yetenekli bireyleri ilgilendirdiği yanlışını dile getirmiştir.

Bu tür eksikliklerin yanında görsel sanatlar öğretmenlerinin birçoğunun atölyesinin dahi olmadığı, sınıf sınıf gezerek bu kısıtlı zamanın büyük bölümünü öğrencinin ders hazırlıklarında yitirmesi de günümüz eğitim sistemine yakışmayan bir durumdur.

Tüm bunları bir kenara bırakırsak, ilköğretimi başarıyla tamamlayıp güzel sanatlar alanında eğitim görmek isteyen öğrenciler GSSL sınavlarına hazırlanmakta, bu hazırlık aşamasında da birçok öğrenci özel resim kursu almaktadır. GSSL giriş sınavlarında başarılı olan öğrenciler okula kayıtlarını yaptırmaktadır. Bu okullara girerek, sanatın kapısını aralayan bu öğrencilere okudukları süre zarfında sanatı sevdirecek ve tanıtacak etkinliklere yer veren, yeteneklerini ve hayal dünyalarını geliştirecek fırsatları sağlayan GSSL öğretmenleri bu öğrencileri sanat yoluyla eğitmek isteğinden hareket etmektedirler. “Amacımız her öğrenciyi sanatçı yapmak değildir. Ancak her öğrencinin var olan yaratıcılıklarını geliştirmek için eşsiz bir araç olarak sanatı kullanmaktır” (Murrey, Özsoy, 2007a: 192) diyen Murrey GSSL’nin uygulamak istediği eğitimi bu sözleriyle özetlemiştir.

Özel yetenek sınavı yaparak öğrenci alan GSSL’ler, çoğu zaman kontenjanlarını doldurmakta güçlük çekmektedir. Çünkü birçok öğrencinin bu liselerden haberi bulunmamaktadır. Bu yüzden sınava başvuran öğrenci sayısı da çok azdır. Bu kadar az olan başvuru sayısında nitelikli öğrencilerin seçilmesi de zorlaşmaktadır. Hatta birçok GSSL yaptıkları ilk sınav sonucunda kontenjanlarını dolduramamakta ve ikinci bir sınav yapmak zorunda kalmaktadır. Bunun sebebi de ilköğretimdeki öğrencilerin bu okullara yönlendirilmemesidir. Bu eksiklikte ancak bu alanı seven, bu alana ilgi duyan ve bu alanda yetenekli bireylerin GSSL’lere yönlendirilmesiyle aşılabilir.

Günümüz Türkiye’sinde bu okulların hala tanıtım sorunlarının olması ve bu okulları tercih eden öğrencilerin azlığı ilköğretim döneminde öğrencilere uygulanan eğitimin bir sonucudur. Bu anlamda, ilköğretim okullarında görsel sanatlar dersine verilen değer artmadıkça, bu durum böyle devam edecektir.

2.3. Öğrenci Profili Kavramı

İnsanoğlunun doğuştan bastıramadığı bir duygusu da meraktır. Araştırmacılar için vazgeçilmez bir duygu olan merak çalışmalarımızda başarıya ulaşmamızı sağlayan temel unsur olma özelliği gösterir. Yakın çevremizi tanımak, insanların özelliklerini bilmek, bizlere avantajlar sağlar. Bu avantajları olumlu yönde kullanırsak iletişimde bir adım öne geçebiliriz. İletişim ise eğitimin vazgeçilmez öğelerindendir.

Eğitim için önemli olan iletişimin sağlıklı olabilmesi, hitap ettiğimiz kitlenin iyi tanınmasıyla daha etkili olabilir. Tanınan kitle sayesinde etkili bir iletişim ve kaliteli bir eğitim elde edilebilir. Bu anlamda, profil çalışmaları; “ öğrenci kitlesinin daha iyi tanınmasını sağlayarak iletişimi artırıcı özellikler taşıdıkları ve eğitim hizmetlerinden yararlanan kitlenin görüş ve izlenimlerine ilişkin bir geri besleme aracı oldukları için bu tür çalışmalar eğitim kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla da yakından ilintilidir” (Şenses, 2005: 85).

Bu sebeple eğitimde kalitenin geliştirilmesinde profil araştırmaları önem kazanmaktadır. Profil kavramının sözlük anlamına baktığımızda TDK (2011) “bir kişi veya eşya için ayırt edici özelliklerin bütünü” olarak belirtmektedir. Gazi üniversitesi öğretim elemanları profili (2003) çalışmasında ise “bir bireyi veya öğeyi içsel ve dışsal etkenlere göre göz önüne alarak irdeleme” (s.80) olarak tanımlanmaktadır. “Öğrenci profili kavramı, dar anlamda, kuramsal ve imgesel olarak üretilmiş bir bütünlük olan, yani kavramsal bir soyutlamadan ibaret olan öğrencinin ampirik varlığının resmi ya da resmedilmemiş hali olarak tanımlanabilir(Özsoy, 2004, Atasever, 2007: 6).

Öğrencilerin genel özelliklerinin bir yansımasını ortaya koymak, bulundukları zaman çerçevesinde kişisel özellikleri, sosyo-kültürel ve ekonomik yapılarını objektif bir şekilde belirtmek, bulundukları kurum içerisindeki mevcut durumları ortaya çıkarmak için yapılan profil çalışmaları, gelecekte yapılacak bu tür çalışmalara kaynak olabilecek ve karşılaştırma imkanı sunabilecek türden, faydalı araştırmalardır.

Bu tür çalışmalar yapmış araştırmacıların öğrenci profili hakkındaki açıklamalarına baktığımızda çeşitli tanımlarla karşılaşmaktayız. Örneğin;

“Profil araştırmaları, araştırmanın evrenini oluşturan hedef kitlenin mevcut durumunu çeşitli değişkenler açısından betimlenmesini sağlar. Eğitimin her alanında yer

alan bireylerle ilgili yapılan profil araştırmalarında, bu bireylerin içinde yer aldığı kültürel bağlam, sosyo-demografik faktörler, bireysel özellikler... vb. hakkında önemli veriler elde edilmektedir” (Erkan ve diğerleri, 2002: 109).

Birçok değişkenin bir bütün olarak irdelendiği profil çalışmaları bir çok anlamda bilgi edinilmesine katkı sağlamaktadır.

“Öğrenci profili, … her şeyden önce, var olan eğitim sisteminin ve toplum yapısının demokratik açıdan gelişmişlik düzeyinin en iyi göstergelerinden biridir. Hem eğitim ile demokrasi arasındaki doğrudan ilişki, hem de eğitimin demokratikleşme düzeyi kendini öğrenci profilinde ortaya koyar” (Özsoy, 2004, Atasever, 2007: 7).

Profil çalışmalarının incelediği alanlara bakacak olursak bunlar demografik, sosyo- kültürel, sosyo-ekonomik, özellikler ve kurumların genel özellikleri ve kişilerin buradan beklentileri olarak sıralanabilir.

Demografik özellikler daha çok kişisel özellikleri kapsamaktadır. Cinsiyet, medeni durum, aile yapısı bu özellikler arasındadır. Sosyo-kültürel özellikler ise ilgilendikleri alan hakkında kişilerin etkinliklerini belirler. Örneğin kitap okuma düzeyi, ilgili alanda süreli yayınları takip etme, kültürel faaliyetlere katılım düzeyi, bunlardan birkaçıdır. Sosyo-ekonomik özellikler arasında ise genellikle, ailelerin gelir düzeyi, masrafları ve harcamaları olduğu söylenebilir. Bunlara ek olarak “Bacanlı (1997), sosyo-ekonomik düzeyin belirlenmesinde anne ve babanın mesleği, eğitim düzeyi, geliri, ailenin evinin büyüklüğü, mülkiyeti, ailenin büyüklüğü, toplumsal yaşama katılım gibi boyutların dikkate alınmasının gerekliliğinden söz etmektedir” ( Mutlu, 2009: 17).

Bu güne kadar genelde üniversitelerde araştırma konusu olan profil çalışmaları, ortaöğretim kurumlarında, üniversitelerde olduğu kadar, araştırma konusu olarak seçilmemiştir. Ortaöğretim kurumlarının üniversiteleri besleyen alt kurumlar olduğu düşünülürse burada yapılacak profil çalışmaları, ortaöğretim gençliği ve üniversite gençliğinin profillerinin karşılaştırılmasında, araştırmacılara faydalar sağlayacaktır. Öğrencilerin zaman içerisindeki değişimlerinin izlenmesi bu sayede daha da kolaylaşacaktır.

“Bu açıdan bakıldığında, kurumların belirli aralıklarla uygulayacakları profil belirleme çalışmaları, kurumların gelişimleri açısından her şeyden önce bir durum

tespiti niteliği taşımaktadır. Akademisyenlerin gerek eğitim gerekse bilimsel çalışmaları için de yol gösterici özellikler taşıdıkları söylenebilir” (Şayli, 2008: 38).

BÖLÜM III

YÖNTEM

Bu bölümde; araştırma modeli, evreni - örneklemi, verilerin toplanması ve verilerin analizi hakkında bilgi verilmiştir.

3.1. AraĢtırmanın Modeli

Güzel Sanatlar ve Spor Liseleri resim bölümü öğrencilerinin profillerini belirlemeyi amaçlayan bu araştırma tarama modelindedir. “Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır”(Karasar, 2009 s.77).

Tarama modeli; genel tarama ve örnek olay taraması olmak üzere iki çeşittir.. Bu araştırmada, genel tarama modeli uygulanmıştır. “Genel tarama modeli, çok sayıda elemandan oluşan bir evrende, evren hakkında genel bir yargıya varmak amacı ile evrenin tümü ya da ondan alınacak bir grup örnek ya da örneklem üzerinde yapılan tarama düzenlemeleridir”(Karasar, 2009 s.79).

Bu araştırmada öğrencilerin demografik, sosyo kültürel, sosyo ekonomik özelliklerinin ve genel görüş ve beklentilerinin belirlenmesi için anket uygulaması yapılmıştır. Uygulanacak anket sorularının belirlenmesi aşamasında, biri eğitim bilimci, ikisi bölüm uzmanı olan, üç uzmanın görüş ve onayı alınmıştır. Alınan görüşler ışığında

ankete son şekli tekrar verilmiş ön uygulama yapıldıktan sonra anket soruları gözden geçirilmiş bazı sorulara yeni şıklar eklenmiş, bazı sorularda eksiltmeler yapılmış ve bazı sorular anketten çıkarılmıştır. Daha sonra asıl uygulama, örneklemi oluşturan Kütahya ve Uşak GSSL’lerinde gerekli izinlerin alınmasıyla 2010-2011 yılı 1. Dönem sonuna doğru öğrencilere uygulanmıştır.

Anket, nitel araştırmalarda yer alan bir veri toplama tekniğidir. Araştırma bu yönüyle de nitel araştırma kapsamına girmektedir. Nitel araştırma, “ gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik bir sürecin izlendiği araştırma türüdür”(Şimşek, 2006).

Araştırmanın kavramsal çerçevesi ise belge ve arşiv tarama yöntemi ile oluşturulmuştur.

3.2. Evren ve Örneklem

Araştırmanın evreni; Ege Bölgesi’ndeki İzmir, Aydın, Denizli, Manisa, Muğla, Kütahya ve Uşak GSSL resim bölümlerinde eğitim-öğretim gören 9. sınıf öğrencileri olarak belirlenmiştir. Toplamda 210 tane 9. sınıf öğrencisi bulunmaktadır.

Araştırmanın örneklemi ise: Uşak GSSL resim bölümünde okuyan 9. sınıf öğrencileri ve Kütahya GSSL resim bölümünde okuyan 9. sınıf öğrencileridir. Örneklem 60 öğrenciden oluşmaktadır.

3.3. Verilerin Toplanması

Bu araştırmanın kavramsal çerçevesi için gerekli olan veriler, konuyla ilgili literatürün taranması, kütüphaneler ve internet ortamından araştırılarak elde edilmiştir.

Bunun yanı sıra, araştırmanın konusuyla ilgili öğrencilerin demografik, sosyo kültürel, sosyo ekonomik özellikleri ve genel görüş ve beklentilerini belirlemek üzere ilgili araştırmalar taranarak taslak anket soruları hazırlanmış, hazırlanan taslak uzman görüşlerine sunulmuş, alınan dönütlerle veri toplama aracına son şekli verildikten sonra, çoğaltılarak izin alınan okullarda uygulanmıştır. Uygulama esnasında ankette eksik cevap olmaması için anketi cevaplayan her öğrencinin anketi teslim ederken verdikleri cevaplar kontrol edilmiş, ankette eksik kalan yerler varsa öğrenciye hatırlatmalar yapılarak, anketin eksiksiz tamamlanması sağlanmaya çalışılmıştır. Uygulanan ankette 34 soru bulunmaktadır. Sadece bir tanesi açık uçlu soru şeklindedir.

3.4. Verilerin Analizi

Uygulanan anketten elde edilen veriler SPSS programı yardımıyla çözümlenmiştir. Verilerin analizinde betimsel istatistik yöntemlerinden yüzde ve frekans değerleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda güvenirlik analizi yapılmıştır. Güvenirlik analizi sonuçları ek-5’te sunulmuştur.

BÖLÜM IV

BULGULAR VE YORUM

Araştırmanın bu bölümünde Kütahya ve Uşak illerindeki GSSL’lerin resim bölümünde okuyan 60 öğrenciye uygulanan anketin çözümlemesi yapılmış, oluşturulan anket soruları çerçevesinde, demografik bilgiler, sosyo-kültürel bilgiler, sosyo- ekonomik bilgiler ve genel görüş ve beklentiler alt başlıkları şeklinde tablolaştırılarak bulgu ve yorumlara yer verilmiştir.

4.1. Demografik Bilgiler

Tablo 1: Öğrencilerin Okudukları Okullara Göre Dağılımları ve Oranları

f %

Kütahya Ahmet Yakupoğlu GSSL 30 50,0

Uşak GSSL 30 50,0

Toplam 60 100,0

Tablo 1’de görüldüğü gibi araştırma yapılan okulların öğrenci sayıları birbirine eşittir.

Tablo 2: Öğrencilerin Cinsiyetlerine Göre Dağılımları ve Oranları f %

Kız 26 43,3

Erkek 34 56,7

Toplam 60 100,0

Tablo 2’de görüldüğü gibi araştırma yapılan okulların %43,3’ü kız öğrencilerden, %56,7’si erkek öğrencilerden oluşmaktadır.

Mehtap Alim’in 2007 yılında Doğu Anadolu bölgesinde GSSL müzik bölümlerinin profilini belirlemek için hazırladığı tezinde, kız öğrencilerin oranları erkek öğrencilerden fazla bulunmuştur(%57,46 kız, %42,54 erkek). Evren olarak Ege Bölgesi örneklem olarak Uşak ve Kütahya GSSL’lerinin seçildiği bu araştırmada ise erkek öğrenciler kız öğrencilerden fazla bulunmuştur. Bu durum bölgesel anlamda, öğrencilerin okul tercihlerindeki farklılıkların bir göstergesi olabilir.

Tablo 3: Öğrenci Ailelerinin YaĢadıkları Yerlere Göre Dağılımları ve Oranları

f % Köy 2 3,3 Kasaba 2 3,3 İlçe 13 21,7 Şehir 43 71,7 Toplam 60 100,0

Tablo 3’de görüldüğü üzere örneklemi oluşturan öğrencilerin ailelerinden %71,7’si şehirlerde, %21,7’si ilçelerde, %6,6 sı ise köy ve kasabalarda yaşamaktadır.

GSSL’lerin yatılı olduğu ve öğrencilerin güven içinde, rahatça kalacakları yurtları olduğu halde, köy ve kasabadaki yetenekli çocukların GSSL’lerden bu kadar az yararlanması, GSSL’lerin tanıtım yönünden sıkıntıları olduğu şeklinde yorumlanabilir.

Tablo 4: Öğrenci Anne ve Babalarının Beraberlik Durumları Dağılımı ve Oranları

Tablo 4’de görüldüğü gibi anne ve babaların %81,7 si sağ ve beraber yaşamakta, %15’i sağ ve boşanmış, %3,3’ününse annesi sağ babası vefat etmiştir.

Bu doğrultuda araştırma yapılan şehirlerde aile kavramı yüksek oranda önem arz etmekte ve ailelerin büyük çoğunluğu beraberliklerine önem vermektedir.

Tablo 5: Öğrencilerin Okudukları Sürede Kaldıkları Yer Durumuna Göre Dağılımı ve Oranları

f %

Ailemin yanında 34 56,7

Okulun yurdunda 18 30,0

Özel öğrenci yurdunda 1 1,7

Diğer/Belirtiniz 7 11,7

Toplam 60 100,0

Tablo 5’te görüldüğü gibi öğrencilerden %56,7’si ailelerinin yanında, % 30’u okulun yurdunda, % 1,7’si özel öğrenci yurdunda, % 11,7’si diğer yerlerde kalmaktadır. Diğer seçeneğini işaretleyen öğrenciler arasında babaannesinin, akrabalarının veya bir yakınının yanında kaldıklarını belirtenler olmuştur.

f %

Sağ ve beraber 49 81,7

Sağ ve boşanmışlar 9 15,0

Anne sağ baba vefat etmiş 2 3,3 Baba sağ anne vefat etmiş 0 ,0 Her ikisi de vefat etmiş 0 ,0

Sayıları bu gün 60 olan GSSL resim bölümlerinde okulların yurtlarında kalan öğrenci sayısı evde kalanlardan az bulunmuştur. Çünkü öğrenciler neredeyse her ile açılan bu liseler sayesinde ailelerinin yanında okuyarak bu küçük yaşlarında anne baba hasreti çekmemekte daha sorunsuz bir şekilde gelişimlerini sürdürmektedir.

Tablo 6: Öğrencilerin Evinde Kendine Ait Bir ÇalıĢma Odası Olup Olmadığının Dağılımı ve Oranları f % Evet 42 70,0 Hayır 18 30,0 Toplam 60 100,0

Tablo 6’ya göre örneklemi oluşturan öğrencilerin çoğunluğunun (%70) kendine ait bir çalışma odası bulunmaktadır.

Bu da öğrencilerin sanatsal çalışmalarını evlerinde rahat bir ortamda sürdürdüklerinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Tablo 7: Öğrenci Annelerinin Eğitim Durumuna Göre Dağılımı ve Oranları

f %

Okuryazar değil 0 ,0

İlkokul mezunu 34 56,7

Ortaokul mezunu 8 13,3

Lise mezunu 14 23,3

Yüksek okul mezunu 3 5,0

Üniversite mezunu 1 1,7

Tablo 7’de görüldüğü gibi örneklemi oluşturan öğrenci annelerinin %56.7’si ilkokul, %23,3’ü lise, %13,3’ü ortaokul mezunudur. Ön lisans ve lisans mezunu sayısı ise toplamda %6,7’dir.

Mehtap Alim tarafından 2007 yılında AGSL müzik bölümlerinde “Anadolu güzel sanatlar liselerini tercih eden öğrenci profili” başlıklı yüksek lisans tezi Doğu Anadolu bölgesinde yapılmış, ve okuryazar olmayan annelerin oranı %18,28 bulunmuştur. Evren olarak Ege Bölgesi seçilen ve örneklem olarak Uşak ve Kütahya GSSL’lerinde uygulanan bu araştırmada ise okuryazar olmayan anne bulunamamıştır. Bu da bölgesel anlamda okuryazarlık oranlarının bir yansıması olarak kabul edilebilir.

Tablo 8: Öğrenci Babalarının Eğitim Durumuna Göre Dağılımı ve Oranları

f %

Okuryazar değil 0 ,0

İlkokul mezunu 29 48,3

Ortaokul mezunu 6 10,0

Lise mezunu 19 31,7

Yüksek okul mezunu 2 3,3

Üniversite mezunu 4 6,7

Toplam 60 100,0

Tablo 8’de görüldüğü gibi örneklemi oluşturan babalarının %48,3’ü ilkokul, %31,7’si lise, %10’u ortaokul mezunudur. Ön lisans ve lisans mezunlarının toplam oranı ise %10’dur.

Araştırma sonucunda öğrenci babalarının büyük çoğunluğunun (%48) ilkokul mezunu olduğu görülmektedir. Lise mezunu oranı da azımsanmayacak derecede yüksektir (%32). Örneklemi oluşturan öğrenci anne ve babalarının eğitim düzeyleri birbirine benzer bulunmuştur. Bu da bireylerin benzer eğitim geçmişine sahip kişileri eş

Benzer Belgeler