• Sonuç bulunamadı

Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan Gelişmeler

Atatürk son zamanlarda Batının karşısında Osmanlı İmparatorluğunun neden geri kaldığını çok iyi görmüştü.Bunun en önemli temel sebeblerinden biri değişmeye ve yeniliklere yeterince önem ve ciddiyet verilmemesiydi.Atatürk bu doğrultuda yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ancak sağlam bir eğitimle kalkınabileceğine inanıyordu.Batı standartlarını yakalamanın faydalı olacağına inanarak,bu doğrultuda yeniliklere gitmiştir.

Atatürk kalkınma işinde, eğitimin en etkili araçlardan birisi olduğunu görmüştür. Onun için,2.9.1924 tarihli konuşmasında şöyle demiştir:

“…en mühim, en esaslı nokta eğitim meselesidir. Eğitimdir ki bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, yüksek bir cemiyet halinde yaşatır, ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.’’20

B.1) Tevhid-i Tedrisât Kanunun Kabulü:

Tevhidi Tedrisat Kanunun başlıca amacı mevcut bulunan eski ve yeni öğretim kurumları arasındaki ikiliği gidererek, birlik sağlamaktır.Bu doğrultuda Tekke,medreseler ve zaviyeler kaldırılmış,mevcut okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.

“Osmanlı Devleti’nde Selçuklulardan devr alınan geleneksel eğitim sistemiyle,18.yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’dan esinlenerek kurulan yeni okulların yer aldığı bir eğitim sistemi mevcuttu. Müfredat proğramları ve kuruluş amaçları birbirinden çok farklı bulunan medreseler ile Avrupa tipinde kurulmuş olan okullardan mezun olan insanlar, birbirinden oldukça değişik, hatta zıt dünya görüşlerine sahip

20 Kemal Aytaç, (1984): Atatürk, Eğitim Politikası Üzerine Konuşmalar, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü

oluyorlardı.”21

Özellikle Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde diğer sistemlerle birlikte çöken eğitim sistemiyle ortaya çıkan medrese-mektep kavgası, eski ve yeni kurumları karşı karşıya getirmiştir. Bir tarafta yeniliğin simgesi olan mektepler; diğer tarafta eski sistemin çökmeye yüz tutmuş sistemi medreseler. İşte içinde bulunulan bu durum karşısında Atatürk, henüz Kurtuluş Savaşı devam ederken ileride izlenecek eğitim politikasını özellikle köylerin nasıl eğitilmesi gerektiğini şöyle ifade eder:

“…Asırlardan beri milletimizi idare eden hükümetler tamim-i

maarif arzusunu izhar ede gelmişlerdir. Ancak bu arzularına vusul için şarkı ve garbı taklitten kurtulamadıklarından netice milletin cehilden kurtulamamasına müncer olmuştur. Bu hazin hakikat karşısında, bizim takibe mecbur olduğumuz maarif siyasetimizin hudutu esasiyesi şöyle olmalıdır: Demiştim ki, bu memleketin sahibi aslisi ve heyeti içtimaiyemizin unsur-u esasisi köylüdür. İşte bu köylüdür ki bu güne kadar nur-u maariften mahrum bırakılmıştır. Binaenaleyh bizim takip edeceğimiz maarif siyasetinin temeli evvela mevcut cehli izale etmektir. Teferruata girmekten içtinaben, bu fikrimi birkaç kelime ile tavzih etmek için diyebilirim ki alelıtlak umum köylüye okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafi, tarihi, dini ve ahlaki malumat vermek ve amal-i erkaayı öğretmek maarif programımızın ilk hedefidir.”22

“Mustafa Kemal, eğitim ve öğretim birliğinin sağlanması hususunda gecikmenin meydana getireceği zararın, büyük olacağını düşünüyordu. Bu sebeble bu konuda yapılacak işleri de önceden planlamıştı. Bu plan çerçevesinde, zamanın Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar Bey ve elli arkadaşı tarafından Tevhid-i Tedrisat hakkında bir önerge hazırlanarak

21 Refik Turan, Mustafa Safran, E.Semih Yalçın, Necdet Hayta, Mehmet Şahin, M.Ali Çakmak,Cengiz

Dönmez (2003): Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi, Gazi Kitapevi, s.199.

22 Türkan Başyiğit, (2002) : “Türkiye’de Kırsal Kalkınma Politikaları (1923-1950)”,Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Cilt:17, s.689.

TBMM’ye sunulmuştu. Bu önerge,3 Mart 1924 tarihinde TBMM Genel Kurulunda yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmiştir. Böylece Türkiye’de eğitim ve öğretim alanında birlik sağlanmıştır.”23

“Tarımsal eğitimin karşılanması amacıyla 17 Haziran 1927’de”Ziraat Tedrisatının Islahı Kanunu”çıkarılır. Ankara’da Yüksek Ziraat ve Yüksek Baytar Mektepleri ve Enstitüsü kurulur. Tarım alanında gelişme sağlanması için makineleşmenin gerekliliğini savunan devlet, bu makineleri kullanacak ve tamir edecek kişiler yetiştirmek amacıyla Ankara, Adana, Bursa ve Halkalı’da Ziraat Makinist Mektepleri kurar. Yine bu dönemde köylünün tefecinin elinden kurtulmasını sağlamak amacıyla kooperatifçilik desteklendi.

Köye yönelik olarak yeni birtakım kurumlar kurulur.18 Haziran 1936 yılında oluşturulan 14.1.1938 tarih 3314 no’lu yasa ile geliştirilen köy büroları bağlı oldukları ilçelerde ve köye gönderdiği memurları aracılığıyla köylünün sorunlarının çözülmesi amacıyla çalışmalar yapar.”24

B.2) Latin Harflerinin kabulü:

Atatürk,yüzyıllardır süregelen Osmanlı İmparatorluğunun dilinin artık değişmesi gerektiği düşüncesindeydi.Bunun en önemli sebeblerinden biri olarak da bu dilin artık ihtiyaçları karşılayamaz ve anlaşılması zor bir dil olmasıydı.Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde başlayan tartışmalar Cumhuriyet Döneminde hız kazanarak,sonunda daha anlaşılır,herkesin öğrenebileceği bir dil olan Latin Alfabesinin kabul edilmesine karar verilmiştir.

“Orta Asya’da iken, yani Müslüman olmadan önce, Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanmış olan Türkler, İslâmiyet’in kabulünden sonra, Arap alfabesini kullanmaya başlamışlardı. Bu çerçevede, diğer

23 Turan v.d, 2003: 200. 24 Başyiğit, 2002: 689-690.

Müslüman Türk devletleri gibi, Osmanlı Devleti’nde de Arap alfabesi kullanıyordu. Ancak, uzun yıllar Arap alfabesini kullanan Osmanlı Devleti’nde,19.yüzyılın ortalarından itibaren bu alfabenin değiştirilmesi ya da ıslah edilmesi gerektiği şeklinde tartışmalar başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, Arap alfabesinin bu durumu göz önünde bulundurularak, bazı aydınlar arasında, bu harflerin Türkçe’nin yapısına uymadığı görüşü ağırlık kazanmaya başladı.

Mustafa Kemal de alfabe konusunda ciddi tartışmaların yaşandığı bir dönemde Dil Encümeni tarafından yapılan çalışmaları titizlikle izlemiş, 9 Ağustos 1928 tarihinde İstanbul’da, Dil Encümeni tarafından hazırlanan raporun sonuçlarını göz önünde bulundurarak yaptığı bir konuşmada

“Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim ahenktar lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir’ diyerek, alfabenin değiştirileceği konusunda ilk haberi vermiştir.”25

B.3) Halk Evleri:

Halk Evlerinin açılma sebeblerinden en dikkat çekecek noktalardan birisi mevcut halkın eğitimini sağlamak, köylü ile aydın arasındaki uçurumu azaltmak yapılan inkılapların daha metodik bir biçimde yapılmasını ve uygulanmasını sağlamaktır.

“1932’de aydınlanmanın halka yaygınlaştırılması, ulusal bir ekin yaratma, yayma çabasının bir ürünü olarak kentlerde halkevleri, köylerde halkodaları kuruldu. Bunlar bilinçsel ve ruhsal bir uyanışın merkezi olmuşlardır. Bu kültür merkezlerinde tarih, dil, güzel sanatlar, halkbilim,

köy araştırmaları incelemeleri, uygulamaları gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Okuma yazma bilmeyen yurttaşlar, bu kültür yuvalarında açılan kurslarla insan olmanın olanaklarına kavuşturulmuştur.

Halkevleri Atatürk’ün çok güvendiği ve çok bel bağladığı bir devrim kurumu olarak kurulmuştur. Pek kısa sürede gelişmiş ve yirmi iki yerde saraylar gibi her türlü araçları içinde toplayan binalar yapılmıştır. Halkevleri Atatürk devrinde yabancı ideolojilere karşı bir set idi.”26

“Halkevleri Atatürk devrimlerinin Türk toplumuna yaygınlaştırılmasında, köylü-şehirli, bölgeler arasındaki farkların azaltılmasında, yaygın eğitimin gerçekleştirilmesinde önemli bir işlevi yerine getirdi.”27

B.4) Köy Enstitüleri:

Köy Enstitüleri İsmet İnönü döneminde köylünün temelden eğitilmesi ve okur- yazarlığın artırılması amacıyla kurulmuş olan önemli bir teşkilattır.Önemi zaman içinde anlaşılmıştır.

“Atatürk’ün ölümünden sonra eğitimle ilgili politikalar bitmemiş, İnönü döneminde köylüyü eğitmek amacıyla köy enstitüleri kurulmuştur. Köy enstitüleri, yakın tarihin en hararetli tartışılan kültür projelerinden biridir. Olumlu ve olumsuz yargılar, önyargılar adeta kemikleşmiştir ve nesnellikten belli ölçüde uzaklaşmıştır. Enstitülere karşı olanlar ne kadar suçlayıcı ve acımasızsa; enstitü yandaşları da konuyu aynı ölçüde idealize etmişlerdir.

26 Meral Pazar, (2001): Demokratik Eğitimde Bir Anıt Kurum: Köy Enstitüleri, Güldikeni Yayınları,

Ankara: s.20.

Köy Enstitülerinin temel amacı ve hedefleri şöyledir:’Birinci sorun, kırsal alanı kalkındırmak, köy insanına bilinç kazandırmak, ulusal hedeflerin dayanağı haline getirmek için belli düzeyde bilgi ve beceri sahibi kılmaktı. Bunun yöntemi olarak da bu amaç için rehberlik, önderlik yapacak insan gücünü yine kırsal alanın içinden seçmek ve kendi sosyal çevresinde yetiştirmekti. O halde yapısıyla, öğretmen kadrosuyla, öğretim sistemi ve proğramıyla bir çeşit’özel öğretim’kurumuydular; tanımlanmış bir kesimin öğretim kurumu. Enstitülerde öğrenci yalnızca yöreden yani kırsal kesimden seçilen gençlerden meydana geliyordu. Mezunlar, köy öğretmeni olarak mezun olacaklardı. Yani yine tanımlanmış bir istihdam modeli vardı. Köyden kaçmayacak, oranın şartları ve geleceği için yetiştirilen, yine orada görev yapacak olan misyonerler yetiştirmek’

Enstitülerin çevrelerine ve topluma birçok etkisi olmuştur. Bir kere eğitim hayatına bir dinamizm getirmişlerdir. Birçok yetenekli gencin ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Çok sayıda ünlü sanatçı, yazar, eğitimci, politikacı, Köy enstitülerinin ürünü olarak toplum hayatında sivrildiler. Buradan yetişen öğretmenler enstitüler kapandıktan sonra da uzun süre geldikleri kurumun meşalesini taşıdılar, sosyal hareketlerde yerlerini aldılar. Birçok kavramların, kırsal kesimin sorunlarının Türkiye gündeminden bir daha çıkmamasında Enstitü ve buradan yetişenlerin payı vardır.”28

Benzer Belgeler