• Sonuç bulunamadı

2.2. Duygusal Gelişim ve Duyguları Anlama

2.2.3. Duyguları Anlama

Erken çocukluk döneminde duygusal gelişimde en önemli değişiklikler arasında, duyguları anlama becerisinin gelişimi ve duyguları daha fazla anlama yer almaktadır (Santrock, 2015). Bu dönemde çocukların duygular hakkında konuşmak için kullandıkları kelime dağarcığı hızlı bir şekilde genişler. Çocuklar bu kelime dağarcığını kendilerinin ve diğerlerinin davranışlarını yorumlamak ve anlamlandırmak amacıyla etkili bir şekilde kullanabilirler (Berk, 2013).

Duyguları anlama becerisi, bir durumun bireyde ne tür bir duygunun yaşanmasına sebep olabileceğinin bilinmesidir ve duyguları anlama becerisinin gelişiminde geçmişte yaşanan deneyimler çok önemlidir. Birey yaşadığı deneyimlerle karşılaşılan durumların bireyde ne tür duygular yaratacağını öğrenir (Sroufe, 1997). Goleman (2005), duyguları anlama becerisini, karşısındaki kişinin ne hissettiğini sezebilmenin bir anahtarı; ses tonu, mimikler, jestler, yüz ifadesi ve benzeri türden sözsüz ifadeleri okuyabilme becerisi olarak tanımlamıştır. Salovey ve Mayers (1990) ise duyguları anlama becerisini, duygunun ne anlam ifade ettiği, nedenleri ve seyri gibi özellikleri açısından değerlendirebilme, yorumlayabilme ve anlamlandırabilme becerisi olarak tanımlamışlardır.

Evrimsel bakış açısına göre, aynı duygusal tepki şekillerini dünyanın her yerinde bulmak mümkündür. Tomkins (1981), önceden öğrenmedikleri takdirde, bebeklerin yüksek seslere korkuyla ve nefes almada zorluk çekerek tepki gösterdiğini

belirtmiştir. Tomkins (1981)‟e göre, bebekler çok sayıda duruma uyacak kadar genel bir duygusal tepkiyle belli uyarıcılara karşılık verme konusunda önceden donanımlıdırlar.

Yapılan bazı kültürler arası araştırmalarda da (Camras, Oster, Bakeman, Meng, Ujiie ve Campos, 2007), bazı duygusal tepkilerin çok farklı kültürlerden gelen çocuklarda son derece aynı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Camras, Oster, Bakeman, Meng, Ujiie ve Campos (2007), ABD, Japonya ve Çin‟de 11 aylık bebeklerin nasıl öfke ve korku gösterdiklerini saptamayı amaçlamışlardır. Araştırma sonucunda bebeklerin davranışsal tepkilerinde ve yüz ifadelerinde kültürler genelinde benzerlikler bulunmuştur. Yapılan bir başka araştırmada da (Kobiella, Grossmann, Reid ve Striano, 2008), 7 aylık bebeklerde, beyin aktivite şeklilerinin kızgın ve korkmuş ifadelere karşı farklı olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Bu araştırmalardan bebeklerin henüz üretemedikleri yüz ifadelerine karşı ayırt edici tepkileri vardır denebilir.

Ekman ve Friesen (1986)‟in yapmış olduğu araştırma, Darwin‟in ileri sürdüğü bir takım duygusal ifadelerin insan türü için evrensel olduğu düşüncesini kanıtlar niteliktedir. Araştırmalarında batılılarla ve batı kültürüyle hiç karşılaşmamış olan Yeni Gine‟deki yazı öncesi dönemden kalma bir kültürün üyelerine gösterilen yedi duyguyla ilişkili farklı ifadeleri tanımalarını ve anlayabilmelerini karşılaştırmışlardır. Araştırma sonucunda bireylerin genellikle yedi duyguya (mutluluk, şaşırma, kızgınlık, iğrenme, korku, üzüntü, aşağılama) ilişkin ifadeleri tanımlayabildikleri sonucuna ulaşılmıştır.

Benzer bir araştırmada Biehl ve arkadaşları (1997) tarafından yapılmıştır. Araştırmada Macaristan, Japonya, Polonya, Sumatra, ABD ve Vietnam‟daki bireylerin yüz ifadesi yargıları karşılaştırılmıştır. Araştırma sonucunda, farklı halklar arasında yüz ifadesi yargıları konusunda yüksek bir görüş birliği bulunmuştur.

Araştırma sonuçlarında (Camras, 2007; Ekman ve Friesen, 1986; Kobiella, 2008; Tomkins, 1981) da görüldüğü üzere, dünya genelindeki insanlar, kültürel farklılıklarına, ırklarına, cinsiyetlerine veya eğitimlerine bağlı kalmaksızın, temel duyguları hemen hemen aynı şekilde ifade edebilmekte ve diğerlerinin yüz ifadelerini okuyarak tecrübe ettiği duyguları tanımlayabilmekte ve anlayabilmektedirler.

Stein ve Levine (1999)‟ye göre, okul öncesi dönemde çocuklar duyguların nedenleri, sonuçları ve davranışsal işaretlerinden bahsederler ve zaman içinde bu konular hakkındaki anlayışları, daha kesin ve karmaşık hale gelmektedir. Dört-beş yaşındaki çocuk birçok temel duygunun nedeni hakkında doğru yargılarda bulunabilmektedir. Bu dönem sırasında, küçük çocuklar belirli durumların belirli duyguları canlandırmasının muhtemel olduğunu, yüz ifadelerinin ve mimiklerin belirli duyguları gösterdiğini, duyguların davranışı etkilediğini ve duyguların diğerlerinin duygularını etkilemek için kullanılabileceğini yaşları ilerledikçe ve duygularla ilgili tecrübe kazandıkça anlarlar (Cole, Dennis, Smith-Simon ve Cohen, 2009).

Denham, Basset ve Wyatt (2007)‟a göre, çocuklar duyguları tarif etmek için kullandıkları terimlerin sayısını iki ve dört yaşları arasında büyük çoğunlukta arttırırlar. Bu süreçte hem duyguların nedenleri hem de duyguların sonuçları hakkında da bilgi sahibi olurlar. Dört- beş yaşındaki çocuklar aynı zamanda, aynı olayın farklı insanlarda farklı duygular uyandırabileceğinin de farkına varmaya başlarlar. Ayrıca, sosyal çevreye uyum sağlayabilmek için duygularını yönetmeye ihtiyaçları olduğuna dair artan bir farkındalık geliştirirler. Tipik gelişim gösteren ve sosyal yönden desteklenen beş yaşındaki bir çocuk, zorlu koşulların oluşturduğu duyguları kesin bir şekilde belirleyebilmektedir ve günlük stresle başa çıkmak yada sosyal problem çözme için başvurabilecekleri stratejileri tanımlayabilmektedir (Cole, Dennis, Smith-Simon ve Cohen, 2009).

Çocuğun sosyal ilişki içerisinde bulunduğu akranlarının duygularını anlayabilmesi sosyal ilişkinin sürdürülebilirliği bakımından çok önemlidir. Çünkü arkadaş ilişkilerinde karşıdaki bireyin hissettiği duyguyu anlamamak yada yanlış anlamak karşıdaki kişiye verilecek tepkiyi belirleyeceğinden ilişkinin sağlıklı bir biçimde sürdürülmesi açısından çok önemlidir (Dunn ve Hughes, 1998).

Küçük yaştaki çocuklar olayların bireyde yarattığı duyguları eğer bir yetişkin yada müdahale desteği olmazsa anlayamayabilirler. Çocukların duyguları anlama becerilerinin geliştirilebilmesi için çevresindeki yetişkinlerin çocukla hangi olayların ne tür duygulara sebep olduğu konusunda duygu-durum içerikli konuşmalar yapması gerekir (Gerhardt, 2004). Ebeveynler, okul öncesi çocukları ile konuşurken duyguları ne kadar çok isimlendirir ve açıklarsa, ayrıca yakınlık ve heyecan ifade ederse,

çocukların kullandıkları duygu kelimeleri dağarcığı artar ve çocukların duyguları anlama becerileri daha iyi gelişmektedir (Fivush ve Haden, 2005). Ayrıca çocukların duygusal tepkilerini fark eden ve onlarla çeşitli duygular üzerinde konuşan ebeveynlerin çocukları daha sonraki yaşlarda diğerlerinin duygularını daha iyi anlama ve yargılama konusunda daha yeterli olduklarını ortaya koyan araştırma sonuçları alan yazında mevcuttur (Denham ve Kochanoff, 2002; Laible ve Thompson, 2002). Youngblade ve Dunn (1995)‟ a göre, çocukların hayali oyunları da duyguları anlama becerilerinin gelişimine büyük katkı sağlamaktadır.

Benzer Belgeler