• Sonuç bulunamadı

6. BİZANS’IN ASKERİ DİNİ VE SİYASİ TARİHİ

6.1. Roma’dan Kopuş ve Bizans İmparatorluğu’nun Kuruluşu

6.1.6. Dukas Hanedanı (1059-1081)

X. Constantinos, zamanında devlet harcamalarının artması üzerine devlet fakirleşmeye başlamıştır. Öyle ki imparator, memuriyetleri parayla satma yoluna bile gitmiştir. Daha ilginci ise, masrafları kısmak amacıyla ordudaki asker sayısını azaltmıştır. Bu durum birden fazla bölgede mücadele eden Bizans’ın etrafının yavaş yavaş ateş çemberine dönmesine neden olmuştur. Nitekim Macarlar Belgrad’ı kolaylıkla almıştı. Artık dünya savaş sahnesinde boy göstermeye başlayan Oğuz Türkleri de Balkanlara akınlar düzenlemiştir. Ancak Bizans’ın imdadına ordu değil, salgın bir hastalık yetişmiştir. Balkanlardaki Oğuz Türklerinin büyük kısmı hastalıktan ölmüş, geri kalanı da çekilmek zorunda kalmıştır (Dikici, 2009: 302). Ama Bizans için asıl tehlike doğudaki Selçuklu Türkleridir. Sultan Alp Arslan

(1063-1072), 1065 yılında Ani’yi fethederek Anadolu içlerine kadar girmiş, Kayseri’yi almıştır (Levtchenko, 1999: 197). Bütün bu olanlara bakıldığında X. Constantinos’un verdiği kararların yanlışlığı anlaşılmaktadır. Kilisenin ve sivil partinin desteğiyle başa gelen imparatorun, ordudaki asker sayının azaltılmasına yönelik kararı, rakip askeri partinin gücünü kırmak için attığı bir adım olarak da yorumlanabilir.

X. Constantinos’un ölümünden sonra karısı Eudokia, oğulları Mikhael, Andronikos ve Constantinos’un naibesi olarak tahta geçmiştir. Ancak üst üste gelen başarısızlıklar nedeniyle muhalefette olan askeri partinin desteği ve Eudokia’nın isteği üzerine IV. Romanos Diogenes (1068-1071) imparator olmuştur (Yıldız, 1982: 523). Ancak durum askeri açıdan tam felâkettir. Moralsiz, donanımsız ve aidiyet duygusu yok olmaya başlayan paralı askerlerden oluşan ordunun tüm eksikleri giderilmeye çalışılmıştır (Dikici, 2009: 303). İmparator, kısmen başarılı seferlerde bulunsa da, ordunun asıl sınavı Malazgirt Savaşı’nda belli olacaktı. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Malazgirt’i fethetmesi ve Urfa’yı da kuşatması Bizans’ta tedirginlik yaratmıştır (Roux, 1998: 122). Bunun üzerine hazırlanan Bizans ordusu, Malazgirt Ovası’nda 26 Ağustos 1071 tarihinde Selçuklularla karşılaşmıştır. Tarihe Malazgirt Meydan Muharebesi olarak geçen bu savaşta Türkler galip gelmiş, imparator IV. Romanos esir edilmiştir. Ancak Sultan Alp Arslan onu fidye karşılığında serbest bıraksa da, imparator için asıl felaket bundan sonra olmuştur. Kendisi tahttan indirilerek ve kör edildi. Onun yerine ise VII. Mikhael Dukas (1071-1078) tahta geçti. Yeni imparator da, IV. Romanos’un Selçuklularla yaptığı barış anlaşmasını reddetmiştir (Öztuna, 1964: 68; Luttwak, 2012: 218). Eğer anlaşma kabul edilseydi, Türkler belki de Bizans topraklarına taarruz etmeyecek ve iki taraf da bir müddet sorun yaşamayacaktı. Üstelik oluşacak barış ortamı sayesinde Bizans ordusu yeniden toparlanabilirdi. Fakat anlaşmanın reddedilmiş olması Malazgirt Savaşı gibi büyük askeri başarının kıymetini gölgeliyordu. Bu yüzden galip olmanın karşılığını alamayan Türkler, Anadolu’da Bizans’ı daha çok rahatsız etmeye başlamışlardır.

İmparator VII. Mikhael de sivil parti desteğiyle başa geldiği için orduyu pek önemsememiştir. Bu yüzden Selçuklular, Peçenekler ve Normanlar Bizans topraklarını rahatlıkla ele geçiriyorlardı. Çünkü karşılarında güçlü bir Bizans ordusu yoktu. Kötü gidişe dur demek için çare olarak askeri parti tarafından desteklenen

Anatolikon Thema’sının Strategos’u Nikhephoros Botaneiates, III. Nikheohoros Botaneiates (1078-1081) unvanıyla imparator olmuştur (Yıldız, 1982: 524). Burada şunu ilave etmek gerekir ki, bu imparator tahta çıkarken Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah kendisine yardımcı olmuştur. Bu sayede Anadolu Selçukluları, Üsküdar’a kadar topraklarını genişletmiştir (Levtchenko, 1999: 198).

İlerlemiş yaşı nedeniyle etkili olamayan bu imparator, iç ve dış sorunlarla mücadele edemiyordu. Bunun üzerine I. Aleksios Komnenos (1081-1118) imparator ilan edildi. III. Nikhephoros da kalan hayatını bir manastırda keşiş olarak sürdürdü (Öztuna, 1990: 439). Böylece Dukas Hanedanı sona erdi. Sırada ise, I. Isaakios Komnenos’la başlayan ancak kesintiye uğrayan Komnenos Hanedanı’nın yöneticileri olacaktır.

6.1.7. Komnenos Hanedanı (1081-1185)

Hanedanın ilk temsilcisi I. Isaakios Komnenos olsa da, bu ailenin asıl başlangıç tarihi olarak I. Aleksios Komnenos’un tahta çıktığı 1081 yılı genel kabul görür. Çünkü bu tarihten itibaren kesintiye uğramaksızın 1185 yılına kadar imparatorluğu Komnenos ailesi temsil edecektir.

Bizans İmparatorluğu’nun 76. hükümdarı I. Aleksios Komnenos, tahta çıktığında Bizans’ın durumu hiç de iyi değildi. Türkler Anadolu’da, Peçenekler Balkanlarda, Normanlar Adriyatik tarafında Bizans’a karşı ilerliyorlardı. Böyle bir durumda rakiplerini birbirine düşürme politikası izleyen imparator, bunda son derece başarılı olmuştur. Kumanları Peçeneklere kışkırtarak Peçenek tehlikesinden kurtulmuş, İzmir’de Çaka Bey ile onun kayınpederi Sultan I. Kılıç Arslan’ı birbirine düşürerek Çaka Bey’den kurtulmuştur (Yıldız, 1982: 526, 527). Ancak bu döneme damgasını vuran en önemli olay ise Haçlı Seferleri’nin (1095-1291) başlamasıdır. Haçlı Seferleri’nin nedenlerinin başında, Selçukluların Anadolu’yu ve başta Kudüs olmak üzere Filistin’in büyük bir kısmını ele geçirmesi üzerine imparator I. Aleksios Komnenos’un 1091 yılında Papa II. Urbanus’a (ya da Urbain) mektup yazarak kendilerine yardım etmelerini istemesi gelmektedir. 1095 yılında İtalya’dan Fansa’ya geçen papa, aynı yılın kasım ayında Clermont Konsili’ni toplamıştır. Burada yaptığı çağrıyla Bizans’a yardım edilmesini ve kutsal topraklardaki Müslüman Türk

varlığına son verilmesini duyurdu. Avrupa’nın her yerinden toplanacak Hıristiyanlarla büyük bir ordu kurulmasını önerdi (Sırma, 2017: 33, 34). Aslında Bizans için ne yaptığını bilen profesyonel bir Haçlı ordusu lazımdı. Ancak, durum öyle değildi. Gelen Haçlıların ilk bölümü başıbozuk, serseri güruhu olduğu için geçtikleri her yerde Bizans’a çok zarar verdiler (Dikici, 2016a: 190). Hatta başkent Constantinopolis’e vardıkları zaman, şehri yağmalamışlar, kilise çatılarındaki kurşunları bile söküp Yunanlara satmışlardır (Aktaran; Sırma, 2017: 40). Yaptığı hatanın bedelini ödeyen imparator I. Aleksios, Haçlıları diplomasiyle dize getirerek onların kendisine biat etmelerini sağlamıştır (Diehl, 2018: 153). I. Haçlı Seferi’nin Bizans’a verdiği zarara rağmen imparator bu durumdan kazançlı çıkmıştır. Çünkü bu sefer sonunda İznik, İzmir, Urfa, Antakya ve Kudüs gibi önemli yerler Haçlıların eline geçmiş, Türkler ise iyice geriye çekilmişlerdir (Cheynet, 2016: 95). Haçlı Seferleri’ni yaptığı ateşli konuşmalarla başlatan papa II. Urbain ise, Kudüs’ün Haçlılar tarafından ele geçirildiği haberini alamadan ölmüştür (Runciman, 1989: 222).

İmparator I. Aleksios’un ölümünden sonra tahta oğlu II. Ioannes Komnenos (1118-1143) geçmiştir. Yeni imparator, babasının politikalarını aynen devam ettirmiştir. Babasına verdikleri sözden dönerek kendi bağımsız krallıklarını kuran Haçlılarla ve Selçuklularla mücadele etmiştir. Sonucunda Antakya tekrar Bizans’a bağlanmıştır. Yine bu dönemde Normanlar yenilgiye uğratılmış, Kilikya Bölgesi itaat altına alınmıştır. İyice güçlenen Peçeneklere ise ağır bir darbe indirmiştir (Yıldız, 1982: 530).

Av sırasında zehirli bir okla öldürülen imparatorun yerine oğlu I. Manuel Komnenos (1143-1180), parmağında imparatorluk yüzüğü, başında tacı ve sırtında arguvan rengi peleriniyle imparator olmuştur. Bu dönemde hem Anadolu Selçuklularına karşı başarılı seferler yapılmış hem de İtalya’da önemli bölgeler ele geçirilmiştir. Ayrıca, buldukları ilk fırsatta bağımsız hareket eden Antakya ve Kudüs krallıkları da itaat altına alınmıştır (Dikici, 2016b: 370, 374, 376). 1145 yılında, Musul ve Halep emiri İmameddin Zengî’nin, Urfa’yı Haçlılardan alması üzerine II. Haçlı Seferi (1147-1149) düzenlenmiştir (Dikici, 2009: 336). II. Haçlı Seferi ilkinden farklıydı. Çünkü, I. Haçlı Seferi daha çok çapulcu, serseri takımı ve kralların emrinde olan kontlarla, baronlarla gerçekleşmiştir. II. Haçlı Seferi’nde ise, Alman imparatoru

III. Conrad, Fransa kralı VII. Louis gibi hükümdarların bizzat kendileri vardır. Ancak, Alman ve Fransız ordularının büyük bölümü Selçuklular tarafından imha edilmiştir (Sırma, 2017: 100, 101). İmameddin Zengî’nin yerine geçen oğlu Nureddin Zengî de II. Haçlı Seferi’nin sonucunu tayin eden mücadeleyi gerçekleştirerek aralarında Antakya Prinkepsi de olmak üzere birçok kişiyi kılıçtan geçirmiş, bir kısmını da esir almıştır. Bu netice Avrupa’da hüzün, İslam dünyasında ise sevinç yaratmıştır (Esir, 1987b: 130).

İmparator I. Manuel Komnenos’un ölümüyle Bizans İmparatorluğu daha kötü bir duruma gelmiştir. Onun yerine oğlu II. Aleksios Komnenos (1180-1183) tahta geçtiğinde henüz 12 yaşındaydı. Kendisine oluşan muhalefet nedeniyle boğdurularak öldürülmüştü. Yerine ise I. Manuel Komnenos’un kuzeni I. Andronikos Komnenos (1183-1185) imparator olmuştur. İki yıl tahtta kalan bu hükümdar, Komnenos Hanedanı’nın son temsilcisidir. Kendisi, devleti toparlamak adına çok sert önlemler almıştır. Ancak imparatorluğun Normanlar, Sırplar ve Macarlar tarafından işgaline cevap verememiştir. Başkent halkı tarafından kurtarıcı ilan edilerek geldiği imparatorluğa, 1185 yılında aynı halk tarafından yapılan işkenceyle ölmüştür (Yıldız, 1982: 533).

6.1.8. Angelos Hanedanı (1185-1203)

Bizans tarihinin en kötü yönetim gösteren hanedanları arasında Angeloslar en başta yer almaktadır. II. Isaakios Angelos (1185-1195/1203-1204), Angelos Hanedanı’nın ilk temsilcisi olarak imparatorluk tahtına geçmiştir. İlk zamanlarda iyi bir yönetim sergilemiştir. Normanlara ve Macarlara karşı başarılar kazanılmıştır (Norwich, 2013b: 151). II. Isaakios döneminin en büyük olayı ise III. Haçlı Seferi (1189-1192) olmuştur. Fatımîleri ortadan kaldırarak dikkatleri üzerine çeken Selahaddin Eyyûbi, 4 Temmuz 1187 tarihinde de Hıttîn Savaşı sonunda Kudüs’u fethetmiştir (Demirkent, 1996: 536). Bu olay bütün Avrupa’da şok etkisi yaratmıştır. Kudüs’ü geri almak için İngiltere Kralı Richard (Aslan Yürekli Richard), Fransa Kralı Philippe Auguste ve Alman imparatoru Frederich Barbarossa büyük ordularda yola koyulmuşlardır (Sırma, 2017: 129; Maalouf, 2018: 190, 193). Ancak III. Haçlı Seferi, Kudüs geri alınamadığı için başarılı sayılmayan bir sefer olarak görülmüştür (Öztuna, 1964: 101).

II. Isaakios Komnenos’un kötü yönetimini daha iyi hale getirmek amacıyla kardeşi III. Aleksios Angelos (1195-1203), darbeyle onu tahttan indirmiş ve gözlerini de kör etmiştir. Bu imparator, kendisini III. Aleksios Angelos Komnenos olarak isimlendirmiştir. 8 yıllık saltanatında Bizans hiç olmadığı kadar çaresiz kalmıştır. Ordu, Sırplar ve Bulgarlara mağlup olmuş, hatta IV. Haçlı Seferi (1202-1204) sonucunda, 17 Temmuz 1203 tarihinde Haçlılar İstanbul’a girmiştir. İmparator ise çareyi kaçmakta bulmuştur. Yerine yeniden II. Isaakios ve oğlu IV. Aleksios Angelos (1203-1204) gelmiştir. Ancak kısa süren bu saltanata V. Aleksios Angelos Dukas (1204) son vermiştir. Aynı yılın 13 Nisan’ında ise Haçlılar başkent Constantinopolis’i kesin olarak işgal etmişlerdi. Böylece Büyük Constantinus’tan beri ele geçirilemeyen Bizans, Haçlılara boyun eğmiştir (Bailly, t.y.: 369; Yıldız, 1982: 534). Çatışmalar bittikten 9 saat sonra Haçlılar başkentte yağma hareketlerine başlamışlardı. Kent 3 gün boyunca, başıboş Haçlıların talanına maruz kaldı. Evlere girildi, savunmasız insanlar öldürüldü. Çocuklar köle olarak satıldı. Kilise ve manastırlarda bulunan kutsal eşyalar çalındı. Büyük Constantinus’tan bu yana toplanan ve korunan sanat eserleri yok edildi (Levtchenko, 1999: 228, 229). Sonuç olarak Latinlerin gerçekleştirdiği IV. Haçlı Seferi Müslümanlardan çok, mezhep ayrılığı ve siyasi gerekçelerle nefret edilen Ortodoks Bizans’a zarar vermiştir (Uslubaş ve Dağ, 2007: 131).

Benzer Belgeler