• Sonuç bulunamadı

109 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 269.

110 Taberi, Câmi, XXIV, 536.

111 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 269.

112 a.g.e.

113 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 224.

28

1) Bu “Biz onun perçeminden tutar, çekerek cehenneme sürükleriz” demektir.

Çünkü “sef”, bir şeyi bir şeye tıkmak ve onu şiddetli bir biçimde çekmek demektir.114

2) “Sef” vurmaktır. Buna göre ayet, “Biz onun yüzünü tokatlarız” demektir.115 3) Bu, “Biz onun yüzünü karartırız” demektir.116

4) Bu ifade, “Biz onu damgalarız” manasındadır.117

ةيصانلا

: Nâsiye, alındaki saç, yani kaküldür. “en-Nâsiye” nin başına harf-i tarif kelimeden bedel yapılması caiz olmuştur.119 Çünkü nekire olan bu kelime “kâzibe” ve

“hâtie” kelimeleriyle tavsif edilince, bir tür marifelik kazanmıştır.120 “Yalancı, günahkar”

sözleriyle vasıflandırılması, isnad-ı mecazi üzere o alnın sahibine aittir.121

ةيدنَ عديلف

ةينبِزلا عدنس

: “Nâdi” meclis demektir. Allah Teâlâ Ebu Cehil’e, meclis halkını, aşiretinden ve kavminden sana yardım edecek kişileri çağır demektedir. Bunun sebebi ise, rivayete olunduğuna göre Ebu Cehil, Hz. Muhammed’i namaz kılmaktan menettiğinde, Allah’ın Resulü Ebu Cehil’i azarladı ve kızdı. Bunun üzerine Ebu Cehil, Hz. Muhammed’e beni neye göre tehdit ediyorsun ki ben senden sayı olarak daha fazlayım.122 Bunun üzerine Allah, senin iddiana göre sana yardım etmeleri için, o kerem

114 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 224.

115 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 270.

116 Taberi, Câmi, XXIV, 536.

117 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 270.

118 a.g.e.

119 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 224.

120 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 272-273.

121 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 225.

122 Taberi, Câmi, XXIV, 536-537.

29

ve cesaret ehli insanları haydi topla demek istemiştir.123 Eğer Ebu Cehil, meclis halkını çağıracaksa, biz de zebânileri çağırırız.124

ةينبِزلا

: Azap melekleri demektir. Onlar, insanları cehenneme sürükleyen meleklerdir.125

Bu ayetle ilgili şu iki görüş vardır:

Birinci Görüş: Bu, “Adamlarını çağıracağına ve onlarla Hz. Muhammed (s.a.v)’in davasını boşa çıkaracağına dair olan iddiasını yapsın. Çünkü eğer o böyle yapsaydı, biz de meclisinin adamlarının, karşısında aciz kalacakları, zebanileri çağırırdık”

demektir.

İkinci Görüş: Ayette bir takdim-tehir vardır. Buna göre mana, “Biz onun perçeminden yakalayacağız ve ahirette zebanileri çağıracağız. Şimdi o da ahirette meclisini çağırsın da, onlar onun bu haline mani olsunlar, mani olabilirlerse…” şeklinde olur.126

بتَقاو دجساو هعطت لا لاك

: Bu ayetin başındaki

لاك

edatı da, daha önce geçen edatlar gibi Ebu Cehil için reddiye ifade eder, onu, davasından vazgeçiren bi ifadedir. Bunun manası, “O, meclisini çağıracağına dair laf ettiği, kendisiyle övündüğü bu şeye hiçbir zaman ulaşmayacak. “O, hiçbir zaman senin ona itaat edeceği yolundaki temennisine kavuşamayacak…” şeklinde olması da muhtemeldir.127

هعطت لا

: “Ona boyun eğme”, yani; onun isyanına karşı bulunduğun hal üzere sabit dur. Bu:

"ينبذكلما عطت لاف"-

“Yalanlayanlara itaat etme” ayetinde olduğu gibidir.128

دجساو

: “Secde et”. Müfessirlerin ekserisine göre, Cenâb-ı Hak bu emir ile “Namaz kıl; gerek fiil, gerekse tebliğ açısından Allah’a ibadete devam et. Bu düşmanın hakkındaki fikrini açıkça söyle, çünkü Allah, senin destekçin ve senin yardımcındır” manasını

123 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 273.

124 Taberi, Câmi, XXIV, 537.

125 İbn Atıyye, el-Muharrerü’l-Vecîz, VIII, 655.

126 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 274.

127 a.g.e.

128 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 225.

30

kastetmiştir. Bazıları, “Bununla, huşû manası kastedilmiştir…” derken, bazıları da,

“Hayır, bu ifade ile namazdaki secdeler kastedilmiştir.129 5.2. İ’râb

15. Ayet:

اةَياصاَّنلابِ اًعَفْسَنَل اهَتنَي َّْلَ نائَل َّلاَك

Ayetteki "

نئل

" kelimesindeki lâm, “te’kid” içindir.

نإ

şart,

لَ

ise cezm edatıdır.

هتني

kelimesi (

لَ

) ile meczumdur. Cezm alameti ise kelimenin sonundaki “ya” nın düşmesidir.130

اعفسنل

kelimesindeki lam da kasem lâmıdır131 ve te’kid içindir Muzari olan kelimenin sonundaki nun ise te’kid nunudur. Bu “nun” Kur’an hattında elif şeklinde yazılmıştır.

ةيصانلا

zait olan bâ ile cer olmuştur.132

16. Ayet:

ٍةَئاطاَخ ٍةَباذاَك ٍةَياصَنَ

ةيصنَ

kelimesi bir önceki ayetin sonunda geçen

ةيصانلا

kelimesinden “Bedel”dir.133 Birinci

ةيصانلا

marifedir. Marifeliği “Elif-Lam” iledir. İkinci

ةيصنَ

ise nekiredir. Ancak (

ةبذاك

) kelimesini kendisine sıfat aldığından, marifeden bedel olması caiz görülmüştür.134

ةئطاخو ةبذاك

ikisi de

ةيصنَ

’densıfattır.135

17. Ayet:

هَيادَنَ عْدَيْلَ ف

129 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 275.

130 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 140.

131 Muhammed el-Kaysî, Müşkilü i’râbü’l-Kur’an, s. 830.

132 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 140.

133 Burhaneddin es-Sefakisi, el-Mücid fi i’râbi’l-Kur’ani’l-Mecid, s. 186.

134 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 225-226.

135 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 140.

31

عديلف

, emir lâmıyla cezm edilmiştir ve cezm alameti ise vâv’ın hazfidir.

ةيدنَ

kelimesi, mef’ûl-u bihtir. Bu cümlede muzaf olup mana şöyledir: “

ةيدنَ لهأ عديلف

”. Buradaki muzaf olan

لهأ

hazfedilmiştir,

ةيدنَ

ise onun yerine geçmiştir.136

18. Ayet:

َةَيانَبَِّزلا عْدَنَس

Ayetteki "

عدنس

" fiili muzaridir. Kelimenin aslı "

وعدنس

" şeklindedir. Yani kelimenin sonunda sakin bir vâv vardır. Bu vâv ile kendinden sonra gelen kelimenin başındaki sakin lam karşılaşınca vâv hazfedilmiştir. Bunun için başka bir sebep olarak “önceki ayette geçen

عديلف

kelimesiyle aynı vezinde olması için

عدنس

kelimesinin sonunda geçen vâv hazf edilmiştir” denmektedir.

19. Ayet:

ْباَتَْقاَو ْد جْساَو هْعاط ت لا َّلاَك

لاك

edatı caydırmak137 anlamında veya diğer bir görüşe göre “

اقح

” manasındadır.

هعطت لا

”,

لا

nehiy harfidir.

هعطت

nehiy edatıyla cezm olunmuştur.

ءالْا

ise nasb konumunda mef’ûldur.

دجساو

, emir fiil olduğu için mevkuftur.

بتَقاو

, ise

دجساو

’de atıftır.138

Sonuç

Dilbilimsel tefsirler ve dil ilimleriyle ilgili klasik eserler Kur’an ayetlerini anlamlandırmada bize yardımcı olmuştur. Dil ilimlerini öğrenmekten mahrum olmak bizi her zaman Kur’an’ı anlama konusunda bir adım geride bırakır. Bu yüzden Kur’an’ı hakkıyla anlamaya çalışmak için dil ilimlerine vâkıf olmak özellikle tefsir gibi bir alanda kaçınılmazdır.

136 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 141.

137 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 225.

138 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 140.

32

Bu çalışmada Alak suresinin muhtevası ve i’râbı ele alındı. Her bir ayetin muhtevası farklı tefsirler üzerinden değerlendirilip özü verilmeye çalışıldı. Bunun yanı sıra kısaca ayetlerin i’râp vecihleri hakkında da bilgiler verildi.

Çalışmada özellikle “

تيأرأ

” ile hitab konusu değerlendirilmeye çalışıldı. Alak suresinde üç kere geçen “

تيأرأ

” kelimesinde hitabın Hz. Muhammed’e mi yoksa Ebu Cehil’e mi olduğu konusunda iki farklı görüşün olduğu tefsirlerde zikredilmiştir.

تيأرأ

nin

ilk geçtiği ayette müfessirlerin neredeyse ittifakla burada hitabın Hz. Muhammed’e olduğunu söylemişlerdir. Asıl görüş ayrılığın yaşandığı konu ise, ikinci hitab konusudur.

Burada hitabın iki muhtemel vecih vardır denilmiştir. Ama müfessirlerin büyük çoğunluğu burada da yine hitabın peygambere olduğu ve buna delil olarak da birinci ve üçüncü ayette hitabın peygambere olduğu için ikincisinde de ona olduğudur. Buna göre mana şöyledir: “Yani, şöyle bir kimsenin durumunu bana söyle: Allahın kullarından birini namazdan alıkoymak istiyor. Böyle biri, kendi zannı üzere bu alıkoymada hidayet üzere ve putlara ibadet, emretmekte takva üzere mi olur? Yoksa senin dediğin gibi hakkı yalanlamış, doğrudan yüz çevirmiş mi olur? O, Allahın kendisini gördüğünü, Hidayet veya dalalet şeklindeki hallerine muttali olduğunu bilmiyor mu?

Hitabın Ebu Cehil’e olduğunu söyleyenlere göre de mana şöyledir: : “Ey kâfir, söyle bakalım! Alıkoyduğun bu kimsenin namazı bir hidayetse ve Allaha çağırması takvayı emreden bir durumsa, yine onu namazdan alıkoyar mısın?” Bu görüşü kimin savunduğu tefsirlerde pek yok sadece böyle bir görüşün olduğu zikredilmiştir. Ama tespit ettiğimiz kadarıyla Ebu’l Leys es-Semerkandi ve İbn Kesir bu görüşü savunuyor gibi görünüyor. Elmalılı’nın da bu görüşe sıcak baktığı söylenebilir çünkü hitabın kâfire olmasını daha etkili ve nükteli buluyor. Bunun da sebebi ise, Allah sanki tarafeyn arasında hâkimmiş gibi birinde peygambere diğerinde kâfire hitab ediyor.

Üçüncü hitapta da iki vecih muhtemeldir. Peygamber’e hitab olduğuna göre şöyle demek olur: Gördün mü ya Muhammed, sen doğru olduğun, hakkı söylediğin halde eğer o namazdan nehy eden azgın tekzib ediyor, inanmıyor ve öyle tekzib ile imansızlıkla haktan yüz çeviriyor tersine gidiyorsa iyi mi olur?

33

Nehy eden azgına hitab olduğuna göre de şöyle demek olur: Baksana, ey o kulu namazdan nehy eden azgın, eğer o kul, senin nehyini dinleyip hakkı tekzib etse, namaz kılmayıp tersine gitse iyi mi olur?

Burada da daha önce de söylendiği gibi neredeyse ittifakla hitabın Hz.

Muhammed’e olduğu söylenmiştir. Elmalılı da ilk önce hitabın Peygamber’e olduğunu söyleyenlerin görüşünü zikretmekle tercihini ortaya koymuş oluyor.

34

Kaynakça

el-Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 2000.

el-Askalânî, İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, Beyrut: Daru’l-Marife,

Beyhakî, Delailü’n-nübüvve, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1988.

Beyzâvi, Envâru’t-Tenzil, İstanbul: Selsebil Yayınları, 2011.

Bilgiç, Ziya, 114 Sûre İsimleri ve Anlamları, İstanbul: Gonca Yayınevi, 1985.

Bilmem, Ömer Nasuhi, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri, İstanbul:

Sentez Yayınevi, 1996.

Buhârî, Muhammed b. İsmail, Tecrid-i Sarih, İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 13. Baskı, 2018.

ed-Derviş, Muhiyiddin, İ’râbü’l-Kur’ani’l Kerim ve Beyanuhû, Humus: Dar İbn Kesir, 1992.

Ebu Hayyan, Bahru’l-Muhit, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 1990.

Efendi, Ebussuud, İrşâdü’l-Akli’s-Selim, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 1900.

Fahreddin er-Râzi, Tefsir-i Kebir, İstanbul: Huzur Yayınevi, 2002.

Havva, Said, El-Esâs Fi’t-Tefsir, İstanbul: Şamil Yayınevi, 1992.

Hâzin, Ali b. Muhammed, lübâbü’t-te’vil fî meâni’t-tenzil, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1995.

İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, Beyrut: Daru Maktabatu’l-Hilal, 1985.

İbn Kesir, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azim, Riyad: Daru Tayyibe, 1999.

İbn Atıyye, el-Muharrerü’l-Vecîz, Doha: Daru’l-Hayr, 2007.

Ibnü’l-Cevzi, Ebü’l-Ferec, Zâdü’l-mesîr fi ‘ilmi’t-tefsir, Beyrut: el-Maktabatu’l-İslami, 1984.

İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Tunus: ed-Dar Tunusiyye li’n-Neşr, 2008.

35

İbn Âdil, el-Lübâb fî ‘ulûmi’l-Kitâb, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 2011.

Işık, Emin , “Alak Sûresi” , DİA, 1989, II, 333.

Kutub, Seyyid, Fî Zilâli’l-Kur’an, İstanbul: Dünya Yayıncılık, 1991.

Karakış, Mecit, Alak Sûresi Tefsiri, İstanbul: Marmara Üniversitesi, 1998.

el-Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 2013.

el-Kaysî, Muhammed, Müşkilü i’râbü’l-Kur’an, Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1984.

Müslim, Ebü’l-Hüseyin Müslim b. Haccac Kuşeyri, Câmiu’s-sahih, Beyrut: el-Maktabatu’l-Asriyye, 2004.

en-Nesefi, Medârikü’t-Tenzil, İstanbul: ravza Yayınları, 2012.

en-Nîsâbûrî, Nizâmeddin, Garâ’ibü’l-kur’ân ve regâ’ibü’l-furkân, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1996.

el-Osmani, Muhammed Senâullah, Tefsiru’l-Mazhari, Beyrut: Daru İhyai’t-Tarasi’l-Arabi, 2004.

Sa’lebi, el-Keşf ve’l-Beyân, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 2002.

es-Sefakisi, Burhaneddin, el-Mücid fi i’râbi’l-Kur’ani’l-Mecid, Riyad: Dar İbnü’l-Cevzi, 1430.

Sûyûtî, el-İtkân, Beyrut: Âlamu’l-Kutub, 1951.

Sûyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr Fî Tefsiri bi’l-Masûr, Beyrut: Darul-Marife.

es-Semerkandi, Ebu’l Leys, Tefsiru Bahru’l-Ulum, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 2.

Baskı.

Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, Beyrut: Daru’l-Fikr, 1983.

Tabersî, Mecmau’l-Beyân, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 1. Baskı.

Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vili Ayi’l-Kur’ân, Kahire: Dar Hicr, 2001.

Vehbi, Mehmet, Hulâsatü’l-Beyan, İstanbul: Ahmet Sait Matbaası, 1969.

Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, Şerika Mektaba Mustafa el-Albani, 1968.

36

Vâhidî, el-Vasit fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Mecid, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1994.

Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul: Merve Matbaacılık, 2001.

ez-Zemahşeri, Tefsîrü’l Keşşaf an Hakaiku’t Tenzil ve Uyunu’l Ekavil fi Vucuhu’t Tevil, Beyrut: Daru’l Marife, 2009.

Benzer Belgeler