• Sonuç bulunamadı

3. Dokuz-On Dört Âyetler

4.1. Birinci Hitab

Bu, birincinin evvela Hazret-i Peygamber’e hitab olduğu zahirdir. Yukarda zikredilen rivayet göz önüne alındığında rahatlıkla ilk hitabın Hz. Muhammed (s.a.v)’e yapıldığı görülecektir. Çünkü rivayette Ebu Cehil, peygamberi namaz kılmaktan alıkoymaya çalışıyor ve bunun üzerine ayetler iniyor.

Müfessirlerin neredeyse hepsi ilgili rivayeti zikredip hitabın Hz. Muhammed’e olduğunu ya doğrudan söylemişlerdir ya da dolaylı olarak ayetin anlamını verirken. Bu müfessirlerden bazılarını yazmak gerekirse şöyle sıralayabiliriz: Taberi, Ebu’l Leys es-Semerkandi, ez-Zemahşeri, er-Razi, Beyzâvi, Nesefi, Mehmet Vehbi, Elmalılı, Said Havva102 vb.

100 İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, XXX, 450.

101 Elmalı, Hak Dini Kur’an Dili, IX, 166.

102 Said Havva, El-Esâs Fi’t-Tefsir, XVI, 291.

25 4.2. İkinci Hitab

Bu konuda iki görüşün mevcut olduğu söylenmişti. Şimdi bu görüşleri savunanların kimler olduğu zikredilecektir.

Taberi, Vâhidî, Begavi, Zemahşeri, Nesefi, Ebu Hayyan el-Endelüsi, Ebussuud Efendi, el-Âlûsî vb. gibi müfessirler hitabın kime olduğunu açıkça söylememekle beraber ayetleri tefsir ederken hitabın Hz. Muhammed’e olduğunu dolaylı olarak söylemişlerdir.

Fahreddin er-Râzi, bu konuda iki görüşün olduğunu zikreder. Hitabın Hz. Muhammed’e olduğu görüşü ilk zikrettiği için kendisinin de bu görüşte olduğu varsayılıyor. Her ne kadar hitabın Ebu Cehil’e olma ihtimali varsa da hitabın Resulullah’a olması bundan evvelki ve bundan sonraki ayetlere muvafık olduğu cihetle hitab Resulullah’adır.103

Beyzâvi’nin bu konuyla ilgili yaptığı yorum ve açıklama konuyu özetleme babından faydalı olacaktır. Kendisi er-Râzi gibi ayete iki farklı mana vererek bu konuda iki görüşün olduğunu dile getiriyor ve şöyle diyor:

“Yani, şöyle bir kimsenin durumunu bana söyle: Allahın kullarından birini namazdan alıkoymak istiyor. Böyle biri, kendi zannı üzere bu alıkoymada hidayet üzere ve putlara ibadet, emretmekte takva üzere mi olur? Yoksa senin dediğin gibi hakkı yalanlamış, doğrudan yüz çevirmiş mi olur? O, Allahın kendisini gördüğünü, Hidayet veya dalalet şeklindeki hallerine muttali olduğunu bilmiyor mu?

Ayete şöyle de mana verilebilir: Namaz kılan bir kulu bundan alıkoymaya çalışan kimseyi gördün mü? Hâlbuki o abd, hidayet üzere ve takvayı emreden biri. Onu

Alıkoyduğun bu kimsenin namazı bir hidayetse ve Allaha çağırması takvayı emreden bir durumsa, yine onu namazdan alıkoyar mısın?104

103 Mehmet Vehbi, Hulâsat-ül Beyan, XV, 6509.

104 Beyzâvi, Envâru’t-Tenzil, IV, 719.

26

Beyzâvi, ikinci görüşü “denildi” diye vermiştir. Bundan da kendisinin bu görüşe pek katılmadığı varsayılıyor.

Bu konuda yapılan yorumlar ve açıklamalara bakıldığında müfessirlerin büyük çoğunluğu burada da hitabın Hz. Muhammed’e olduğu görüşünü tercih ettikleri görülecektir.

Her ne kadar müfessirlerin büyük çoğunluğu Hitabın Hazret-i Peygamber’e olduğunu söyleseler de, hitabın Ebu Cehil’e olduğunu söyleyenler de yok değildir. Daha önce Beyzâvi’nin ilgili ayetin tefsirinde gördüğümüz gibi, hitabın Kâfire olduğunu söyleyenlere göre mana şu şekildedir: “Ey kâfir, söyle bakalım! Alıkoyduğun bu kimsenin namazı bir hidayetse ve Allaha çağırması takvayı emreden bir durumsa, yine onu namazdan alıkoyar mısın? Bu görüşü savunanlar arasında tespit edilebildiği kadar Ebu’l Leys es-Semerkandi105 ve İbn Kesir106 vardır. Elmalılı da bu görüşe sıcak bakıyor.

Ona göre, tarafeyn arasında bir muhakeme veya bir hitabet üslubuyla sağa, sola telvin-i hitab olmak daha manalıdır.107 Elmalılı, diğer görüş ve ayete verilen manayı da zikreder ama hitabın kâfire olmasını daha etkili ve nükteli bulur.

4.3. Üçüncü Hitab

Bunda da iki vecih muhtemeldir. Peygamber’e hitab olduğuna göre şöyle demek olur: Gördün mü ya Muhammed, sen doğru olduğun, hakkı söylediğin halde eğer o namazdan nehy eden azgın tekzib ediyor, inanmıyor ve öyle tekzib ile imansızlıkla haktan yüz çeviriyor tersine gidiyorsa iyi mi olur?

Nehy eden azgına hitab olduğuna göre de şöyle demek olur: Baksana, ey o kulu namazdan nehy eden azgın, eğer o kul, senin nehyini dinleyip hakkı tekzib etse, namaz kılmayıp tersine gitse iyi mi olur?108

Burada da daha önce de söylendiği gibi neredeyse ittifakla hitabın Hz.

Muhammed’e olduğu söylenmiştir. Elmalılı da ilk önce hitabın Peygamber’e olduğunu söyleyenlerin görüşünü zikretmekle tercihi yapmıştır.

105 Tefsiru Bahru’l-Ulum, 494.

106 İbn Kesir, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azim, VIII, 438.

107 Hak Dini Kur’an Dili, IX, 166.

108 a.g.e.

27

Hitabın kâfire olduğu görüşün kimin söylediği tefsirlerde zikredilmiyor sadece böyle bir görüşün var olduğu söylenmiştir veya böyle bir ihtimalin varlığından bahsedilmiştir. Bazı tefsirlerde bu görüşten hep denildi diye bahsedilmesi de bu görüşün çok kabul görmediğini göstermektedir.

لاك

: Ayetin başındaki “Kella” ile ilgili şu açıklamalar yapılabilir:

1) Bu, Ebu Cehil’i caydırma ve onu Allah’a ibadetten nehyedip de Lât’a ibadet emretmesinden meneden öldürme109 veya onun boynuna basma gibi, ileri sürdüğü şeyleri hiçbir zaman yapamayacak, bu arzusuna ulaşamayacak110. Aksine Hz.

Muhammed (s.a.v)’in talebesi ona Abdullah b. Mes’ud onu öldürecek, göğsüne oturacak” demektir.111

2) Mukâtil bu ayete şu manayı vermiştir: “Hayır hayır. O, Allah’ın kendisini gördüğünü bilmiyor. Bilse bile, Bildiğinden istifade etmeyince, sanki bilmemiş gibi oluyor.”112

هتني لَ نئل

: Eğer içinde bulunduğu şeyden vazgeçmezse,113 “Andolsun, onu perçeminden tutup sürükleriz, yalancı günahkar perçeminde” buyurmuştur.

Ayetteki

اعفسنل

“sürükleriz” ifadesinin ne demek olduğu hususunda şu izahlar yapılabilir:

109 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 269.

110 Taberi, Câmi, XXIV, 536.

111 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 269.

112 a.g.e.

113 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 224.

28

1) Bu “Biz onun perçeminden tutar, çekerek cehenneme sürükleriz” demektir.

Çünkü “sef”, bir şeyi bir şeye tıkmak ve onu şiddetli bir biçimde çekmek demektir.114

2) “Sef” vurmaktır. Buna göre ayet, “Biz onun yüzünü tokatlarız” demektir.115 3) Bu, “Biz onun yüzünü karartırız” demektir.116

4) Bu ifade, “Biz onu damgalarız” manasındadır.117

ةيصانلا

: Nâsiye, alındaki saç, yani kaküldür. “en-Nâsiye” nin başına harf-i tarif kelimeden bedel yapılması caiz olmuştur.119 Çünkü nekire olan bu kelime “kâzibe” ve

“hâtie” kelimeleriyle tavsif edilince, bir tür marifelik kazanmıştır.120 “Yalancı, günahkar”

sözleriyle vasıflandırılması, isnad-ı mecazi üzere o alnın sahibine aittir.121

ةيدنَ عديلف

ةينبِزلا عدنس

: “Nâdi” meclis demektir. Allah Teâlâ Ebu Cehil’e, meclis halkını, aşiretinden ve kavminden sana yardım edecek kişileri çağır demektedir. Bunun sebebi ise, rivayete olunduğuna göre Ebu Cehil, Hz. Muhammed’i namaz kılmaktan menettiğinde, Allah’ın Resulü Ebu Cehil’i azarladı ve kızdı. Bunun üzerine Ebu Cehil, Hz. Muhammed’e beni neye göre tehdit ediyorsun ki ben senden sayı olarak daha fazlayım.122 Bunun üzerine Allah, senin iddiana göre sana yardım etmeleri için, o kerem

114 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 224.

115 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 270.

116 Taberi, Câmi, XXIV, 536.

117 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 270.

118 a.g.e.

119 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 224.

120 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 272-273.

121 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 225.

122 Taberi, Câmi, XXIV, 536-537.

29

ve cesaret ehli insanları haydi topla demek istemiştir.123 Eğer Ebu Cehil, meclis halkını çağıracaksa, biz de zebânileri çağırırız.124

ةينبِزلا

: Azap melekleri demektir. Onlar, insanları cehenneme sürükleyen meleklerdir.125

Bu ayetle ilgili şu iki görüş vardır:

Birinci Görüş: Bu, “Adamlarını çağıracağına ve onlarla Hz. Muhammed (s.a.v)’in davasını boşa çıkaracağına dair olan iddiasını yapsın. Çünkü eğer o böyle yapsaydı, biz de meclisinin adamlarının, karşısında aciz kalacakları, zebanileri çağırırdık”

demektir.

İkinci Görüş: Ayette bir takdim-tehir vardır. Buna göre mana, “Biz onun perçeminden yakalayacağız ve ahirette zebanileri çağıracağız. Şimdi o da ahirette meclisini çağırsın da, onlar onun bu haline mani olsunlar, mani olabilirlerse…” şeklinde olur.126

بتَقاو دجساو هعطت لا لاك

: Bu ayetin başındaki

لاك

edatı da, daha önce geçen edatlar gibi Ebu Cehil için reddiye ifade eder, onu, davasından vazgeçiren bi ifadedir. Bunun manası, “O, meclisini çağıracağına dair laf ettiği, kendisiyle övündüğü bu şeye hiçbir zaman ulaşmayacak. “O, hiçbir zaman senin ona itaat edeceği yolundaki temennisine kavuşamayacak…” şeklinde olması da muhtemeldir.127

هعطت لا

: “Ona boyun eğme”, yani; onun isyanına karşı bulunduğun hal üzere sabit dur. Bu:

"ينبذكلما عطت لاف"-

“Yalanlayanlara itaat etme” ayetinde olduğu gibidir.128

دجساو

: “Secde et”. Müfessirlerin ekserisine göre, Cenâb-ı Hak bu emir ile “Namaz kıl; gerek fiil, gerekse tebliğ açısından Allah’a ibadete devam et. Bu düşmanın hakkındaki fikrini açıkça söyle, çünkü Allah, senin destekçin ve senin yardımcındır” manasını

123 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 273.

124 Taberi, Câmi, XXIV, 537.

125 İbn Atıyye, el-Muharrerü’l-Vecîz, VIII, 655.

126 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 274.

127 a.g.e.

128 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 225.

30

kastetmiştir. Bazıları, “Bununla, huşû manası kastedilmiştir…” derken, bazıları da,

“Hayır, bu ifade ile namazdaki secdeler kastedilmiştir.129 5.2. İ’râb

15. Ayet:

اةَياصاَّنلابِ اًعَفْسَنَل اهَتنَي َّْلَ نائَل َّلاَك

Ayetteki "

نئل

" kelimesindeki lâm, “te’kid” içindir.

نإ

şart,

لَ

ise cezm edatıdır.

هتني

kelimesi (

لَ

) ile meczumdur. Cezm alameti ise kelimenin sonundaki “ya” nın düşmesidir.130

اعفسنل

kelimesindeki lam da kasem lâmıdır131 ve te’kid içindir Muzari olan kelimenin sonundaki nun ise te’kid nunudur. Bu “nun” Kur’an hattında elif şeklinde yazılmıştır.

ةيصانلا

zait olan bâ ile cer olmuştur.132

16. Ayet:

ٍةَئاطاَخ ٍةَباذاَك ٍةَياصَنَ

ةيصنَ

kelimesi bir önceki ayetin sonunda geçen

ةيصانلا

kelimesinden “Bedel”dir.133 Birinci

ةيصانلا

marifedir. Marifeliği “Elif-Lam” iledir. İkinci

ةيصنَ

ise nekiredir. Ancak (

ةبذاك

) kelimesini kendisine sıfat aldığından, marifeden bedel olması caiz görülmüştür.134

ةئطاخو ةبذاك

ikisi de

ةيصنَ

’densıfattır.135

17. Ayet:

هَيادَنَ عْدَيْلَ ف

129 Razi, Tefsir-i Kebir, XXIII, 275.

130 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 140.

131 Muhammed el-Kaysî, Müşkilü i’râbü’l-Kur’an, s. 830.

132 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 140.

133 Burhaneddin es-Sefakisi, el-Mücid fi i’râbi’l-Kur’ani’l-Mecid, s. 186.

134 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 225-226.

135 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 140.

31

عديلف

, emir lâmıyla cezm edilmiştir ve cezm alameti ise vâv’ın hazfidir.

ةيدنَ

kelimesi, mef’ûl-u bihtir. Bu cümlede muzaf olup mana şöyledir: “

ةيدنَ لهأ عديلف

”. Buradaki muzaf olan

لهأ

hazfedilmiştir,

ةيدنَ

ise onun yerine geçmiştir.136

18. Ayet:

َةَيانَبَِّزلا عْدَنَس

Ayetteki "

عدنس

" fiili muzaridir. Kelimenin aslı "

وعدنس

" şeklindedir. Yani kelimenin sonunda sakin bir vâv vardır. Bu vâv ile kendinden sonra gelen kelimenin başındaki sakin lam karşılaşınca vâv hazfedilmiştir. Bunun için başka bir sebep olarak “önceki ayette geçen

عديلف

kelimesiyle aynı vezinde olması için

عدنس

kelimesinin sonunda geçen vâv hazf edilmiştir” denmektedir.

19. Ayet:

ْباَتَْقاَو ْد جْساَو هْعاط ت لا َّلاَك

لاك

edatı caydırmak137 anlamında veya diğer bir görüşe göre “

اقح

” manasındadır.

هعطت لا

”,

لا

nehiy harfidir.

هعطت

nehiy edatıyla cezm olunmuştur.

ءالْا

ise nasb konumunda mef’ûldur.

دجساو

, emir fiil olduğu için mevkuftur.

بتَقاو

, ise

دجساو

’de atıftır.138

Sonuç

Dilbilimsel tefsirler ve dil ilimleriyle ilgili klasik eserler Kur’an ayetlerini anlamlandırmada bize yardımcı olmuştur. Dil ilimlerini öğrenmekten mahrum olmak bizi her zaman Kur’an’ı anlama konusunda bir adım geride bırakır. Bu yüzden Kur’an’ı hakkıyla anlamaya çalışmak için dil ilimlerine vâkıf olmak özellikle tefsir gibi bir alanda kaçınılmazdır.

136 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 141.

137 ez-Zemahşeri, el-Keşşaf, IV, 225.

138 İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, s. 140.

32

Bu çalışmada Alak suresinin muhtevası ve i’râbı ele alındı. Her bir ayetin muhtevası farklı tefsirler üzerinden değerlendirilip özü verilmeye çalışıldı. Bunun yanı sıra kısaca ayetlerin i’râp vecihleri hakkında da bilgiler verildi.

Çalışmada özellikle “

تيأرأ

” ile hitab konusu değerlendirilmeye çalışıldı. Alak suresinde üç kere geçen “

تيأرأ

” kelimesinde hitabın Hz. Muhammed’e mi yoksa Ebu Cehil’e mi olduğu konusunda iki farklı görüşün olduğu tefsirlerde zikredilmiştir.

تيأرأ

nin

ilk geçtiği ayette müfessirlerin neredeyse ittifakla burada hitabın Hz. Muhammed’e olduğunu söylemişlerdir. Asıl görüş ayrılığın yaşandığı konu ise, ikinci hitab konusudur.

Burada hitabın iki muhtemel vecih vardır denilmiştir. Ama müfessirlerin büyük çoğunluğu burada da yine hitabın peygambere olduğu ve buna delil olarak da birinci ve üçüncü ayette hitabın peygambere olduğu için ikincisinde de ona olduğudur. Buna göre mana şöyledir: “Yani, şöyle bir kimsenin durumunu bana söyle: Allahın kullarından birini namazdan alıkoymak istiyor. Böyle biri, kendi zannı üzere bu alıkoymada hidayet üzere ve putlara ibadet, emretmekte takva üzere mi olur? Yoksa senin dediğin gibi hakkı yalanlamış, doğrudan yüz çevirmiş mi olur? O, Allahın kendisini gördüğünü, Hidayet veya dalalet şeklindeki hallerine muttali olduğunu bilmiyor mu?

Hitabın Ebu Cehil’e olduğunu söyleyenlere göre de mana şöyledir: : “Ey kâfir, söyle bakalım! Alıkoyduğun bu kimsenin namazı bir hidayetse ve Allaha çağırması takvayı emreden bir durumsa, yine onu namazdan alıkoyar mısın?” Bu görüşü kimin savunduğu tefsirlerde pek yok sadece böyle bir görüşün olduğu zikredilmiştir. Ama tespit ettiğimiz kadarıyla Ebu’l Leys es-Semerkandi ve İbn Kesir bu görüşü savunuyor gibi görünüyor. Elmalılı’nın da bu görüşe sıcak baktığı söylenebilir çünkü hitabın kâfire olmasını daha etkili ve nükteli buluyor. Bunun da sebebi ise, Allah sanki tarafeyn arasında hâkimmiş gibi birinde peygambere diğerinde kâfire hitab ediyor.

Üçüncü hitapta da iki vecih muhtemeldir. Peygamber’e hitab olduğuna göre şöyle demek olur: Gördün mü ya Muhammed, sen doğru olduğun, hakkı söylediğin halde eğer o namazdan nehy eden azgın tekzib ediyor, inanmıyor ve öyle tekzib ile imansızlıkla haktan yüz çeviriyor tersine gidiyorsa iyi mi olur?

33

Nehy eden azgına hitab olduğuna göre de şöyle demek olur: Baksana, ey o kulu namazdan nehy eden azgın, eğer o kul, senin nehyini dinleyip hakkı tekzib etse, namaz kılmayıp tersine gitse iyi mi olur?

Burada da daha önce de söylendiği gibi neredeyse ittifakla hitabın Hz.

Muhammed’e olduğu söylenmiştir. Elmalılı da ilk önce hitabın Peygamber’e olduğunu söyleyenlerin görüşünü zikretmekle tercihini ortaya koymuş oluyor.

34

Kaynakça

el-Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 2000.

el-Askalânî, İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, Beyrut: Daru’l-Marife,

Beyhakî, Delailü’n-nübüvve, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1988.

Beyzâvi, Envâru’t-Tenzil, İstanbul: Selsebil Yayınları, 2011.

Bilgiç, Ziya, 114 Sûre İsimleri ve Anlamları, İstanbul: Gonca Yayınevi, 1985.

Bilmem, Ömer Nasuhi, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meâli Âlisi ve Tefsiri, İstanbul:

Sentez Yayınevi, 1996.

Buhârî, Muhammed b. İsmail, Tecrid-i Sarih, İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 13. Baskı, 2018.

ed-Derviş, Muhiyiddin, İ’râbü’l-Kur’ani’l Kerim ve Beyanuhû, Humus: Dar İbn Kesir, 1992.

Ebu Hayyan, Bahru’l-Muhit, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 1990.

Efendi, Ebussuud, İrşâdü’l-Akli’s-Selim, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 1900.

Fahreddin er-Râzi, Tefsir-i Kebir, İstanbul: Huzur Yayınevi, 2002.

Havva, Said, El-Esâs Fi’t-Tefsir, İstanbul: Şamil Yayınevi, 1992.

Hâzin, Ali b. Muhammed, lübâbü’t-te’vil fî meâni’t-tenzil, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1995.

İbn Hâleveyh, İ’râb-u Selâsîne Sûre mine’l-Kur’an’l-Kerim, Beyrut: Daru Maktabatu’l-Hilal, 1985.

İbn Kesir, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azim, Riyad: Daru Tayyibe, 1999.

İbn Atıyye, el-Muharrerü’l-Vecîz, Doha: Daru’l-Hayr, 2007.

Ibnü’l-Cevzi, Ebü’l-Ferec, Zâdü’l-mesîr fi ‘ilmi’t-tefsir, Beyrut: el-Maktabatu’l-İslami, 1984.

İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Tunus: ed-Dar Tunusiyye li’n-Neşr, 2008.

35

İbn Âdil, el-Lübâb fî ‘ulûmi’l-Kitâb, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 2011.

Işık, Emin , “Alak Sûresi” , DİA, 1989, II, 333.

Kutub, Seyyid, Fî Zilâli’l-Kur’an, İstanbul: Dünya Yayıncılık, 1991.

Karakış, Mecit, Alak Sûresi Tefsiri, İstanbul: Marmara Üniversitesi, 1998.

el-Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 2013.

el-Kaysî, Muhammed, Müşkilü i’râbü’l-Kur’an, Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1984.

Müslim, Ebü’l-Hüseyin Müslim b. Haccac Kuşeyri, Câmiu’s-sahih, Beyrut: el-Maktabatu’l-Asriyye, 2004.

en-Nesefi, Medârikü’t-Tenzil, İstanbul: ravza Yayınları, 2012.

en-Nîsâbûrî, Nizâmeddin, Garâ’ibü’l-kur’ân ve regâ’ibü’l-furkân, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1996.

el-Osmani, Muhammed Senâullah, Tefsiru’l-Mazhari, Beyrut: Daru İhyai’t-Tarasi’l-Arabi, 2004.

Sa’lebi, el-Keşf ve’l-Beyân, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 2002.

es-Sefakisi, Burhaneddin, el-Mücid fi i’râbi’l-Kur’ani’l-Mecid, Riyad: Dar İbnü’l-Cevzi, 1430.

Sûyûtî, el-İtkân, Beyrut: Âlamu’l-Kutub, 1951.

Sûyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr Fî Tefsiri bi’l-Masûr, Beyrut: Darul-Marife.

es-Semerkandi, Ebu’l Leys, Tefsiru Bahru’l-Ulum, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 2.

Baskı.

Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, Beyrut: Daru’l-Fikr, 1983.

Tabersî, Mecmau’l-Beyân, Beyrut: Daru İhyai-Türasi’l-Arabi, 1. Baskı.

Taberi, Câmiu’l-Beyân an Te’vili Ayi’l-Kur’ân, Kahire: Dar Hicr, 2001.

Vehbi, Mehmet, Hulâsatü’l-Beyan, İstanbul: Ahmet Sait Matbaası, 1969.

Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, Şerika Mektaba Mustafa el-Albani, 1968.

36

Vâhidî, el-Vasit fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Mecid, Beyrut: Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1994.

Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul: Merve Matbaacılık, 2001.

ez-Zemahşeri, Tefsîrü’l Keşşaf an Hakaiku’t Tenzil ve Uyunu’l Ekavil fi Vucuhu’t Tevil, Beyrut: Daru’l Marife, 2009.

Benzer Belgeler