• Sonuç bulunamadı

E. Çalışmanın Sınırlılıkları

2. EREĞLİ (ZONGULDAK) İLÇESİNDE DOĞUM ÂDETLERİ

2.3. Doğum Anında Yapılan Uygulamalar

Hamilelik süresince büyükler tarafından yaptırılan veya yapması engellenen uygulamalar olduğu gibi doğum anında da yaptırılan ve hamile bayanın yapması engellenen bazı uygulamalar vardır. Bu duruma örnek vermek gerekirse; doğumun başlayacağını gösteren ağrıların sıklaşması için hamile kadının yürümesi, hareket etmesi söylenirken; bir yandan da doğum gerçekleşirken uyumaması gerektiği hatırlatılır. Nitekim doğum anında gerçekleştirilen söz konusu bu âdetler ve uygulamalar; doğumun kolay, anne ve bebeğin sorunsuz bir doğum süreci geçirmesi için yapılmaktadır.

2.3.1. Doğuma Hazırlık

Doğum; aileyi oluşturan, mutluluk veren, soyun devamını sağlayandır. Hamilelik ile başlayan bu süreçte, hamile kadının kendi ailesi ve eşinin ailesi tarafından yapılması gereken bazı âdetler bulunmaktadır. Bu süreçte; her iki tarafın doğum hazırlığı için üzerine düşenleri yapıp, doğum anında gerekli olan malzemelerin temininden sonra heyecanın ve stresin bir arada duygu ve hislerle doğumun biran önce gerçekleşmesi beklenir. Doğum, günümüzde uzman ebeler ve kadın-doğum uzmanlarınca gerçekleştirildiğine değinilirken; geçmişte köy ebeleri ve ona yardım eden komşular tarafından gerçekleştirildiğine değinilmiştir. (K.K. 8, 11). Nitekim bu durumu kaynak şahısların “Eskiden şimdiki gibi doktor mu vardı, hastane mi vardı? Doğumu tarlalarda bile yapardık.” şeklindeki açıklamalarıyla destekleyebiliriz. (K.K. 2, 5).

Çalışma yaptığımız yörede; geçmiş zamanlarda doğum anında ağrıların belden geldiği anlatılırken; ağrıların arttırılması ve doğumun bir an evvel gerçekleşmesi için bazı uygulamaların yaptırıldığı anlatılmaktadır. Doğum belirtileri gösteren hamile bayana yürümesi gerektiği, bu sayede doğumun daha kolay olacağı söylenir. Gerçekten, günümüzde de yürümenin hamilelere faydalı olduğu, doğumu kolaylaştırdığı doktorlar tarfından da söylenmektedir. Bu nedenle hamile kadına sürekli yürümesi (K.K. 6), sırtüstü yatmaması ve ıkınması gerektiği söylenir. (K.K. 11). Bunun yanında; evde zemine bir leğen konulur ve hamile kadın onun üzerinden

atlattırılır, yüksek bir yere asılır ve sallandırılır. (K.K. 1, 3). Hamile kadının karnı ovalanır. Hamile kadını dereden üç defa atlatırlar. Eğer dereden atlamazsa evdeki leğene su koyulur. Onun üzerinden atlattırılır. Kur’an’dan sureler okuyarak kadının beli ovalanır. (K.K. 4, 10). Ateşe zincir atılır. (K.K. 5). Hamile kadın; sokağa yürümeye gönderilir, sokağa gönderilmezse ev içerisinde yürümesi sağlanır. Ereğli’nin eski âdetlerinde hamile kadının evde dolaştırılması uygulaması, Sivas/Divriği ilçesine bağlı Güneyevler köyünde de benzer olarak yapılmaktadır (Türk, 1989: 109).

“Dokuz ayda sancıla geldi mi belinden beri gelü gasuklana gire. Ağrı sıkalsın deyini sokağa, çeşmeye suya gitmesen ileğen gorladı, onun üsdünden atlatdurladı üç defa. Bi bi yana, bi biyana. Evde aşa yukara yarış atayon. Yaşmaklara asılıdum ben. Ocan yaşmakları vadı. Onun yaşmaklana asılıdum da kenimi öyle sirkeledim.” (K.K.

1).

“Şimdi onları yapan mı va a gızım! Sonra bu sancıla başlanca dere atlatdurlamış. O dereden atlanca doğum çabuk olumuş, ne alakaysa. Dere bulamazlasa evin ortasına seleye su guyalamış. O selenin üsdünden 3 defa atlatdulamış. Boynundan yumurta atlatdurlamış, su gibi akıvesin. Uşağı oluvesin deyi. Ondan sonra bu doğuma sancılanaya. Bebeği doğutduryala esgile, ebele, dedele.” (K.K.12).

Çalışma yaptığımız yörenin doğum anı âdetleriyle ilgili yukarıda belirtilen uygulamalar dışında, bebeğin dönmesi için yağ içirme âdeti de bulunmaktadır. Bunun dışında, anne karnında bebeğin ölüm tehlikesi yaşamaması için hamile kadının doğum anında uyuması engellenir. (K.K. 7). Bebeğin çabuk doğması için hamile kadın su üzerinden atlattırılır, boynundan aşağı yumurta akıtılır. (K.K.12).

“Ebe gadlac yapayadu ağrım gelsin deyi. Ondan soracam sirkeleyadu beni, uşak dönsün deyini yağ içüryadu. Uşak öle deyi beni yatumayadu. Bem uykum geliyodu, yatıveryodum ağrılara dayanamanca. Sirkeleye sirkeleye olayadu işde.”

“Doğum hastası hastalanınca hadi gızım dereden 3 defa atla derledi. Dereden 3 defa atla gel, atla gel derledi, doğum kalay olsun deyini. İğer gidemese leğenle vadı, el yıkama ligenleri. Liğene gorladı. Su guyaladı liğene. Liğenden 3 tefa atladuladı bu gelen. 3 tafa atladuladı, okuya okuya belcüvezini sıvaladı, hem okurladı hem belini sıvaladı doğum yapan gadunun.” (K.K. 4).

Ereğli yöresinde, doğum başlangıcında hazırlık olarak yukarıdaki uygulamalar yapılıyorken (K.K. 1, 3, 4, 5, 6, 10, 12); İçel’de zemzem suyu içirildiği, Ankara’da hocanın yazdığı tabaktaki suyun içirildiği, Niğde ve Bolu illerinde şerbetin içirildiği belirtilmektedir (Örnek, 1979: 102). Ankara yöresinde de özellikle erkek bebek doğumlarında doğumun kolay olması için kadının sağ tarafındaki oyluğa zümrüt taşının konduğu ifade edilmektedir (Tanyu, 1987: 112).

2.3.2. Göbek Bağı

Çalışma yaptığımız yöredeki kaynak şahıslarımız eski zamanlarda işlerin yoğun olduğunu; doğumun tarlada bile yapıldığını belirtip makas olmadığı için bebeğin göbek bağının taş ile kesildiğini ifade etmektedirler. (K.K. 7).

“Gobeni, talada makas bulamanca daşnan keselemiş.” (K.K. 7).

Yöremizdeki kaynak şahıslarımızdan biri de eski zamanlarda göbek bağının kesilme metodunu şu şekilde anlatmaktadır:

“Anadan doğunca 5-6 santım yokaran kesecen gobeği. Oşak o zaman sedalı olumuş, kısa kesesen uşan sesi o gada olmazmış. Gobeni o gelen keselemiş oğden.”

(K.K. 4).

Bebeğin göbek bağı kesildikten sonraki mesele de göbek bağının hangi amaçla, nereye konulacağına dair yapılan inanmalardır. Yöredeki kaynak şahıslar geleneklere ve inanmalara bağlı olarak göbek bağının bebeğin ileriki yaşlarda olmasını istedikleri amaçlar doğrultusunda, ya okul bahçesine ya hastane bahçesine gömüldüğünü ya da tavana atıldığını belirtmektedir. Bazı kaynak şahıslarımız da göbek bağının bebeğin ileriki yaşlarında boyu uzun olsun diye kavak ağacının dibine gömüldüğünü, bebeğin karnı ağrımasın inancıyla da beşiğe koyulduğunu belirtmektedir. Kısaca belirtmek

gerekirse; bebeğin göbek bağı imam olsun diye camiye, öğretmen olsun diye okula, doktor olsun diye hastaneye, eve bağlı olsun diye tavana atılır ve illa ki bu durumun gerçekleşeceğine inanılır. (K.K. 1, 2, 3, 5, 10).

“Gobeni kesince, gobek gurunca, düşünce gobeği beze bağlaladı, beşin urümüne bağlaladı.” (K.K. 1).

“Ben ebe de gormeden kenim doğurdum. Gobekleni mobekleni kenim kesdim. Gobeni evin üsdüne atdım eve bağlı olsun deyini. Ya camiye at ya da evin üsdüne at derledi. Eğer dışarı atasan uşak geziyenti olu, evde durmaz. Ben Almanya’dakileni okula atdım, okuldan ayrılmayala. Burdakı doğanları da evin üsdüne atdım. Hakkatdan da eve bağlı oluladı uşakla.” (K.K. 2).

“Göbeği gacagarı keseya, nerey attunu bilmeyom. Onu ne derledi bileyon mu? Gobeni evin altlana komesen eyana bağlı olu. Yabana atasan talalara bağlı olu derledi.” (K.K. 5).

“Bebek olunca gobeni keseledi. Bebeğin bağını kavak dibine komeledi beben boyu uzun olsun deyini. Gobek bağını çocuğun ganı ağrımasın deyini beben beşin başı altına gorladı.” (K.K. 10).

Ereğli yöresine ait bu konuda elde edilen bilgiler dışında, bu konuya bağlı olarak; bebeğin göbek bağının Van’da suya atıldığı, Niğde’de rastgele atıldığı görülmektedir (Örnek, 1979: 109). Çorum iline bağlı İskilip ilçesinde de, çocuğun

“dışarı ayaklı” olmaması için göbeğinin dışarı atılmadığı belirtilir (Aslıhak, 2004:

11). Kastamonu yöresinde ise, bebeğin göbek bağının doğumdan aşağı yukarı bir hafta sonrası kururken; bebeğin gezmeyi sevmeyen, güler yüze sahip ve evine bağlılığı için düşen parçanın gül dibine gömüldüğü ifade edilmektedir (Erdoğdu, 1992: 273).

Benzer Belgeler