• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM: MARKSİZM, MEKÂN VE SINIF

3.2. MEKÂN VE YÖNTEM: YAPI VE DENEYİMİ MEKÂNSAL OLARAK

3.2.2. Diyalektik, Mekân ve Politika

Mekânın burada değerlendirilen Marksist çözümlemesinde, mekân kavramının diyalektiğinin kavramsal ifadesine dair kimi başlıklar ele alındı. Lakin bunun sistematik kavramsal ifadesine dair de bir değerlendirme sunmak, yöntemsel açıdan konuyu biraz daha netleştirmek açsından gerekli görünmektedir. Bu konuda da kanımızca Harvey’in (2017) sunumunu özetlemek genel bir değerlendirme için uygun olacaktır.

Harvey (2017) mekâna dair diyalektiğin kavramsal ifadelerini belirlerken, mekândan ayrı düşünülemeyecek zaman kavramını da dâhil etmektedir. Zira bu değerlendirme, büyük oranda ‘hareket halindeki değer’ nosyonu, dolayısıyla Kapital’in yöntemsel yaklaşımı ve zamanın, kapitalizmin tarihinde sınıf mücadeleleri açsından kritik önemi69 gözetilerek gerçekleştirilmektedir (Thompson, 1967; Bensaid, 2009).

Bu bağlamda üç farklı kavram öne sürülmektedir: Mutlak mekân ve zaman, göreli mekân-zaman, ilişkisel mekân-zaman.

“1. Mutlak mekân ve zaman somut emeğin, işgününün, fabrikanın ve işgünü uzunluğu üzerinden yürütülen mücadelelerle belirlenen mutlak artı değerin mekânı ve zamanıdır.

69 Modern zaman örgütlenmesinin işçi sınıfı mücadeleleri ve deneyimleri açısından tarihsel olarak değerlendirildiği bir tartışma için bkz. (Thompson, 1967). Zaman kavramının Kapital’deki sermaye mantığı ile ilişkisinin tartışıldığı bir değerlendirme için ayrıca bkz. (Bensaid, 2009).

174 2. Göreli mek ân-zaman göreli artı değerin ya da işgününün değişken boşluklarındaki emeğin değişken üretkenliğinin ve yoğunluğunun ve emek gücünün değişken değerlerinin mekânı ve zamanıdır. Göreli yer, erişim tarzı ve kolaylığı, ulaştırma maliyeti ve süresi önem kazanır.

3. İlişk isel mek ân-zaman “somut emeğin dünya piyasasını saran farklı emek tarzlarının bütünü olması ölçüsünde” soyut emeğin oluşmasıyla devreye girer. Soyut emek ilişkisel mekân-zamandaki somut emeklerin toplamıdır. Daha yerel düzeyde, mekândan kaynaklanan dışsallık etkileri örneğin işlenmeyen toprağın değerlendirilmesinde önemli rol oynar” (Harvey, 2017: 157)70.

Burada görüldüğü gibi mekânın diyalektiği sermayenin hareketi bağlamında ele alınmaktadır ve esasında Marx’ın çözümlemesinin kimi sonuçlarını izlemektedir. Ancak mutlak, göreli ve ilişkisel mekân-zaman kategorileri doğrusal, tek yönlü ya da hiyerarşik bir ilişki içinde değerlendirilmemektedir. Harvey (2013b) bu kategorilerin,

“diyalektik bir gerilim” içinde tutulmalarının gerektiğini vurgulamaktadır. Zira daha önce sermayenin mekânsal hareketi tarif edilirken, tüm bu mekânsal kategorilerin, sınıf ilişkileri ve sınıf mücadelelerinin alanı haline geldiği ve karşılıklı sınır ya da olanak yaratıcı bir ilişki içinde bulundukları vurgulanmıştı. Bu anlamda mekânın diyalektiği, mutlak, göreli ve ilişkisel mekân-zamanlarda içerilen toplumsal sınıf ilişkilerinin bu gerilim ile birlikte kuramsallaştırılabilmesinin yöntemsel bir yolu olarak ele alınabilir.

Bu anlamda örneğin sınıfları durağan konumların ifadeleri olarak değerlendiren bir yaklaşımın mekânsal çözümleme ölçeği mutlak mekân-zamanla sınırlı olacaktır. Zira böylesi bir yaklaşım sınıf ilişkilerinde konumu netleştirmek için ihtiyaç duyduğu nesnel ve istikrarlı maddi temeli burada bulacaktır. Dolayısıyla, sınıfa öncelikle bir toplumsal ilişki olarak bakmayan ve analitik önceliği sınıflar mücadelesine atfetmeyen bir sınıf çözümlemesinde örtülü bir mutlak mekân varsayımının etkili olduğu söylenebilir. Bu

70 Diyalektik mekân kavrayışı bağlamında, mek ân-zamanın nihai diyalek tiği biçiminde ifade edilen çok boyutlu bir değerlendirme için bkz. (Harvey, 2013b: 140-166).

175 tür bir çözümlemede, sınıfları ve sınıf içi bölümlenmeleri analize yerleştirirken “şeyler”

olarak kavramak ve ifade etmek gerekecektir. Daha önce de vurgulandığı gibi bu tarz bir sınıf çözümlemesinin temel kaygısı, ‘sınıf haritalaması’ olacaktır. Yani, aslında ilişkisel olan kolektif özneleri, belirli bir zamanda ve belirli bir yerde eksiksiz biçimde konumlandırma sorunu, Marksist sınıf çözümlemesinin analitik önceliğini ikincil hale getirecektir. Bu tarz bir eğilim ise sadece kuramsal ve yöntemsel olarak Marksizm’i yapısal-işlevselci açıklamalara yöneltmekle sınırlı değerlendirilmemelidir. Çalışmanın I.

Bölümü’nde de ifade edildiği gibi bu, Marksizm’in yöntem ile politika arasında korumaya çalıştığı ilişkiyi ve sınıf politikası açısından öne sürülecek iddiaları, isabetsiz ve muğlak bir alana doğru çekiştirecektir.

Örneğin Wright (1997), “çelişkili sınıf konumları” tartışmasını yürütürken, sınıf konumlarının detaylı bir haritasını çıkarmanın kapitalizmde sınıf ilişkilerini anlamak açısından zorunlu olduğu fikrinden yola çıkmıştır. Bu değerlendirmede sınıf konumlarının modern kapitalizmdeki çeşitliliği ile sınıf bilincinin gelişkinliği arasındaki ilişkiyi de ortaya koymak istemiştir. Ama sınıfların konumlarını netleştirmede karmaşıklık yaratan bir durumu tarif ederken, ‘bilimsel’ olarak ilginç olsa da, sınıf mücadelesinin dinamikleri açsından belirleyiciliğini saptamanın epey zor olduğu bir bireysel duruma, sınıf bilinci gibi bireylere indirgenemeyecek kolektif bir süreci açıklamada belirsiz bir statü kazandırmaktadır:

“Bir kapitalistle evliyseniz, kendiniz ne yaparsanız yapın, çıkarlarınız ve seçimleriniz kısmen bu gerçek tarafından koşullandırılacaktır. Bu sizin ‘mevkiinizle’ ilgili bir gerçektir.

Sınıf mevkileri meselesinin bu özel boyutu ‘sınıf ilişkileri içindeki dolayımlı mevkiler’

olarak adlandırılabilir” (Wright, 2014: 33).

Görüldüğü gibi olası tüm konumları açıklama çabası eninde sonunda ‘ilginç’ bireysel mevkilere, saptaması çok zor bir belirleyicilik atfetmektedir. Bu tarz konumların

176 toplumsal ölçekte belirli bir ağırlığının olduğu gösterilse bile71 bu, söz konusu etkinin,

‘araftaki’ bireysel konumların toplamının bir sonucu olduğunu düşünmeye bizi yöneltecektir. Yine de bu durum, Marksist sınıf çözümlemesi açısından, sınıf mücadelesine atfedilen önceliğin dayandığı ilişkisel (mekân boyutunda göreli mekân zaman ve ilişkisel mekân zaman içindeki eğilimlerin ilişkisi) sınıf kavrayışına ve bu kavrayışın ilişkili olduğu dünya görüşünün politik motivasyonlarına pek uygun düşmemektedir. Zira Marksist sınıf çözümlemesi ile ‘bireylerin seçimlerinde kafa karışıklığı yaratan sınıf konumlarından kaç tane olduğu’ bilgisine ulaşmamız, buradan çıkarılabilecek sınıf politikasına dair bize özel bir bilgi sunmamaktadır. Dolayısıyla Marksist sınıf çözümlemesinin, diyalektik mekân-zaman gerilimlerini dikkate alarak boyutlandırılmış bir perspektifinde, belirleyiciliğinin saptanması açısından muğlak, metodolojik bireyci sonuçlara eğilimli ve sınıf mücadelesi perspektifinin yöntemi açısından isabetsiz tartışmalara, abartılı anlamlar yüklemeye karşı belirli bir ayrım geliştirme imkânı da bulunmaktadır. Bu tarz bir ayrım geliştirmenin kuramsal olarak olanaklı olmasının ötesinde, kanımızca bu ayrım pratik olarak da bir gerekliliktir.

Burada Marksist sınıf çözümlemesinde sorun alanlarına dair gelişim ve katkıların, sınıf mücadelesinin tarihsel ve politik deneyimlerine yaslanan, müdahaleci bir çizgiyi izlediği savunusunun, yukarıda anılan gerekliliği temellendirdiği düşünülmektedir. Marksist sınıf çözümlemesinin sorun alanları, mekân kavramının Marksist çözümlemesinde öne çıkan yaklaşımlar üzerinden değerlendirildiğinde ise kanımızca şöyle bir sonuca ulaşmak mümkündür: Yöntem, sınıf mücadelesi perspektifi, stratejik sınıfsal araştırma gündemleri ve Marksizm’in politik yönelimleri ile

71 Ki Wright (2014: 34, Dipnot 16) buna dair bir bilgi vermektedir: “1980’lerde, Birleşik Devletler’de gelir getiren iki kişinin bulunduğu ailelerin yaklaşık üçte biri çapraz sınıf haneleri olarak sınıflandırılabiliyordu ki bu da yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 12’sinin bu tür hanelerde yaşaması demekti”. Burada Wright ‘çapraz sınıf haneleri’ derken, ‘bir şirket yöneticisiyle evli bir kadın sekreter’

örneğini vermektedir. Bu durumun önemsenmesini ve belirli etkilerinin ilginç bulunmasını Marksist sınıf çözümlemesi bağlamında tam olarak açıklayamasak da, özellikle sinema filmleri ve televizyon dizilerinde sınıf ilişkilerinin, ‘zengin oğlan-fakir kız’ ve bu ikiliğin çevresindeki insanların gerilimleri biçiminde işlendiği örneklere gösterilen yoğun ilgiye bakarak kıs men bir açıklama getirebilmekteyiz.

177 sermayenin mekânsal stratejilerinin, farklı toplumsal ölçeklerin oluşumunun, bu ölçeklerin içerdiği sınıfsal, toplumsal ve politik mekanizmaların ve nihayet sınıf deneyimlerinin toplumsal mekânların üretimi ile ilişkisinin birlikte ele alınması gerekmektedir. Zira böylesi bir çerçevede, Marksizm’in yapı-deneyim ilişkisi bağlamındaki gerilimlerinin sunduğu kuramsal ve pratik olanakların tanımsal müdahaleler vasıtasıyla geçiştirilmesinden ziyade, bu gerilimler, toplumsal mekânlarının ölçekleri ve içerdikleri sınıf ilişkileri arasında diyalektik gerilimlere dönüştürülmektedir.

Örneğin Lefebvre’in (2015) kent ya da şehir hakkı tabiri ile yürüttüğü tartışmalarda, kentsel mekânın çeşitli toplumsal ölçeklerinin bağlantısını (mahalle, işyerleri, kamusal mekânlar vb.), sınıf mücadelesi ve kentsel toplumsal hareketlerin ilişkisi sorunu etrafında değerlendirmektedir. Bu değerlendirmelerin sonucunda Lefebvre (2015), kent hakkının kapsamını oluşturan sorunların çözülebilmesi için bir kent stratejisinin önemine vurgu yapar ve böylesi bir kent stratejisinin dikkate alması

gereken hususları sıralar:

“Kent stratejisi, bir yandan mevcut stratejileri, diğer yandan ise edinilmiş bilgileri –şehir bilimi, büyümeyi planlamaya ve gelişime hâklim olmaya yönelik bilgi- dikkate almak zorundadır. ‘Stratejilerden’ bahseden kişi, bir kısmı stratejik kapasitedeyken, diğerleri

‘taktik düzeyde kalan değişkenler’ hiyerarşisinden ve bu stratejiyi s ahada gerçekleştirmeye yatkın güçlerden de bahsediyor demektir. Sadece devrimci inisiyatif alabilen gruplar, sınıflar ya da toplumsal sınıf fraksiyonları kentsel sorunlarını çözmeyi üstlenebilir ve çözümlemelerini tam anlamıyla hayata geçirebilir; bu toplumsal ve politik güçler sayesinde yenilenen şehir bir yapıt olur” (Lefebvre, 2015: 127).

Burada, kent ölçeğindeki sorunlara dair stratejik bir perspektif sunulurken bu stratejik perspektifin devrimci ya da dönüştürücü niteliği bunu hayata geçirecek toplumsal sınıfla ilişkinin kurulmasına bağlı görülür. Yani kentsel ölçek, onu dönüştürmeye yetecek

178 genişlikte bir toplumsal ölçek ile buluşmasını gerçekleştirebildiği oranda, kentsel strateji hayata geçirilmeye uygun bir zemin kazanmaktadır. Zira bu strateji, “kendi başına harekete geçemez. Esasen kendisine karşı yönelen bir ayrımcılığa son verebilecek tek güç olan işçi sınıfının varlığına ihtiyaç duyar” (Lefebvre, 2015: 128).

Görüldüğü gibi buradaki sorun ve stratejik araştırma gündemi, kent hakkı ile ilgili mücadeleler ile işçi sınıfı mücadelelerinin ilişkisinin mekânsal bir strateji ile nasıl kurulabileceği üzerinedir. Lefebvre (2015) bunun nasıl gerçekleştirilebileceğine dair daha net öneriler geliştirmemiş olsa da kendi döneminde sınıf mücadelesinin sorunlarını çelişki ve mücadelelerin ölçeğindeki diyalektik gerilimlere kaydırmış olması önemlidir.

Zira bu, Marksist sınıf çözümlemesinin gelişimi açısından belirleyici olan sınıf mücadelesi perspektifinden yöntem sorunlarını ve politikayı ilişkilendirme çizgisine paralel bir yönelimdir. 1970’lerde yürütülen bu tartışmalar ise günümüzde kent hakkı ve kentsel alanların metalaşması sorunları çerçevesinde yürütülmeye devam etmektedir.

Örneğin kamusal ortak varlıkların, sermayenin ve siyasal iktidarların ortak yönelimleri ile metalaşmaya açılmasının yarattığı iktisadi, politik ve toplumsal sorunlar kentsel müşterekler [commons] kavramı etrafında tartışılmaktadır. Bu tartışma da aslında toplumsal mücadelelerin ölçeklerinin belirlenmesi ve bu mücadelelerdeki direnişlerin sınıf bileşimi ve güncel kapitalizmin bu bağlamlarda yarattığı ekonomi-politik üzerine yürütülmektedir. Bu hususta bazı tartışmalar, müştereklerin tarihsel olarak mülkiyet ilişkilerindeki kökenlerine vurgu yaparak süreklilik ve değişimler üzerinden bir çerçeve sunmaya çalışırken (Linebaugh, 2008); bazı tartışmalar ise “(b)u bağlamda, üretim emeği ve yeniden üretim emeği arasındaki geleneksel ekonomik ayrım yetersiz hale gelir; çünkü kapitalist üretim apaçık biçimde (hatta aslen) metaların değil, toplumsal ilişkilerin ve yaşam biçimlerinin de üretimine yönelir” yorumunu

179 yaparak sınıfsal bileşimlerin değişimine dair iddialar üzerinden bir perspektif önerir (Hardt & Negri, 2011: 143).

Bu tartışmalardaki saptamaların ne ölçüde yerinde olduğu meselesi ayrı bir tartışma konusu olsa da, kanımızca burada önemli olan, toplumsal mücadelelerin sınırları ile bu mücadelelerin stratejik olarak kendi sınırlarını nasıl belirleyeceğine dair tartışmanın politik ya da sınıfsal bir mekân çözümlemesi ile birlikte yürütülmesidir. Bu anlamda Marksist sınıf çözümlemesi, mekânın Marksist çözümlemesi ile birlikte, bu tartışmalar ve bu tartışmalardan çıkan önerilere, sınıf mücadelesinin stratejik gündemleri ekseninde yanıtlar geliştirebilmelidir. Örneğin Harvey (2013a), toplumsal mücadelelerde mikro ölçek ve makro ölçek etrafında şekillenen soruna dair yorumunda bir yanıt geliştirmeye ve eleştirel bir gündem oluşturmaya çalışmaktadır:

“ (…) kentsel ortak alan bütün çelişkileri yoğun olarak sergiler (…)mahalleden ve yerel siyasi örgütlerden metropolitan ölçeğe doğru ilerlediğimizde (...) ulaşım, kanalizasyon vb.

türden meseleleri birbirine bağlamak söz konusu olduğunda sol analiz hep muğlaklaşır;

yerel eylemler arasında mucizevi bir eşgüdümün oluşmasından ve bunun bölgesel ve küresel düzeyde etkin olmasından medet ummaya başlar veya eşgüdüm sağlamanın önemli bir sorun olduğunu not ettikten sonra, en rahat hissettiği ölçeğe-ki genelde mikro ve yerel ölçektir-geri dönmekle yetinir” (Harvey, 2013a: 133-134).

Buradaki yorumun, sorunu ve eleştirileri yerleştirdiği bağlam, analiz ve potansiyel müdahalenin birlikte işlediği kuramsal ve politik bir alandır. Böylece, Marksist sınıf çözümlemesinde yöntem, sınıf oluşumu ve sınıf ilişkilerinin araştırma gündemleri ile sınıf mücadelesinin politik gündemleri, müdahaleci ve stratejik bir perspektifte birleştirilebilir hale gelmektedir. Bir başka ifade ile Marksizm, her türden toplumsal pratiğin, yani eylemin kendisi ile bu eylemlerin kavram, değer, yasa ya da doğa olarak soyutlanması faaliyeti arasına mutlak bir ayrım konmasını reddetmektedir. Çünkü eylem ile bilgi arasındaki ayrım, sermayenin toplumsal iktidarı ile dolayımlanan

180 ilişkilerin, eylem ile bilginin arasına doldurulması çabasının ürünü olarak vardır. Bu anlamda Marksist sınıf çözümlemesinin ürettiği bilgi, aynı zamanda bu ayrıma pratik bir müdahale sürecinden üretilmiş bir bilgi olmalıdır. Eğer bu anlayış kabul edilirse, bu tarz bir çözümlemenin metodolojik çerçevesi üzerine bir tartışma gündeme gelecektir.

Bu nedenle, takip eden bölümde, bu metodolojik gündeme dair -Marksist sınıf araştırmalarında ve sosyolojik araştırmalarda geliştirilmiş protokollerden bağımsız başlı başına alternatif geliştirme amacı içermeyen- ‘öneri niteliğinde’ bir tartışma yürütülmeye çalışılacaktır.

181