• Sonuç bulunamadı

Irâkî’nin ilk manzum eseri Divan’dır. Irâkî’nin Divanı, gazel, kaside, terciibend, terkibibend ve rubailerden oluşur ki yaklaşık 3515 beyitten oluşmaktadır.

729 tarihli bu divan Fahruddîn-i Irâkî’nin külliyatı içinde yer almaktadır. Eser Muhammed Dervîş tarafından da neşredilmiştir. Uşakknâme’nin eklenmesiyle sayısı 5567 beyitten oluşur. .56

Irâkî Uşakkname’ye de Senâî’nin Hadika’sı şeklinde başlamıştır . On bab’dan oluşan eseri on kısım şekline getirmiştir. Ancak bu iki eser konu açısında kıyaslamak

55 Muhteşem, N., Mecmu<t-ı Āsar-i Fa1ruddîn-i 2Ir<_4, s. 36-40; Irâkî, Lemaât Aşka ve Âşıklara Dair, çev. Ahmed Avni Konuk, s. 7-16.

56 Muhteşem, N., Mecmu<t-ı Āsar-i Fa1ruddîn-i 2Ir<_4, s. 40-43; Bilgin, Orhan, “Fahreddin-i Irâkî”, s.84-86.

25 doğru olmaz, bunun dışında beşinci babı ilmi fazilet, manevi aşk ve onun halleri hakkındadır. Irâkî’nin on faslının tamamı mecazi aşk hakkındadır. Leme‘ât’ta Irâkî de halk edebiyatın da münasebetiyle Senâî’den bahsetmiştir onda kendi yerine işaret etmiştir. Attar’ın gazelleri Irâkî’nin şiirinde etki etmiştir. Attar ile Irâkî arasında ortak bir gazel de bulunmaktadır. Gazel şöyledir; “Ey canan senin güzelliğinin tarifi destanlara sığmaz, senin aşkının sırrının bir sırrı yüz beyana sığmaz.” Yine de kısa bir mukayese yapılabilir ve bu neticeye ulaşılabilir ki Irâkî’nin dili Attar’ın dilinden daha yakındır ve saf dillik açısında da Senaî’den daha olgun, daha fesih ve daha heyecanlıdır.57

‘Uşkkn<me ya da On Fasıl

Irâkî’nin ikinci manzum eseri On Fasıl, Kâşifu’l Esrâr-ı Sübhânî ya da Uşakknâme’dir. Bu manzume isminde de anlaşıldığı gibi on fasıldan oluşmaktadır ve mesnevi, gazel kalıbında 1065 beyitten oluşmaktadır. Ayrıca Hafif bahrinde kaleme alınmıştır. Şemseddîn Cüveynî’ye ithaf edilen eserin konusu aşktır. Yani mecaziden gerçeğe dönüşen bir aşktır ve Irâkî bu konuyu ortaya çıkarması ve belirtmesindeki amacı mecazi yansımaların güzeli sevgilisi ve ezeli maşuk ile güzel dosttur. Bu konudaki hikaye ve menkıbeleri meşhurdur. Ayrıca bu konu üzerinde Attar ve diğer tasavvufçular tarafından nakledilen hikayeler de mevcuttur. Irâkî’nin bu manzumesinin bazı kısımları çok heyecan verici ve etkileyicidir. Ayrıca onları didaktik eserler tarzından sayılır. Fahruddîn-i Irâkî’nin sıcak ve heyecanlı gazelleri sofi edebiyatına renk katmıştır. Irâkî, Uşakname’ye 681 yılından sonra yani divanı bulunan Şemseddîn-i Cevinî ile tanışmasından sonra başlamış, iki yılda tamamlamıştır. Muhtemelen Irâkî’den önce de Uşaknameler vardır, fakat Irâkî onu seçkin kılmıştır. Irâkî, gazeli özel bir tertiple mesneviden öğrenmiş, bu işi iki delille bu eserdeki çekiciliği artırmıştır. Biri Irâkî’nin uzmanlığı gazel ve bununla birlikte gazeli olgunlaştırınca sözleri daha da güçlenmiştir. İkincisi de kafiye açısından manzumede iki yeni tarz yaratmış olmasıdır. Biri vezin açısında diğeri de ahenk açısında olmasıdır. Böylece Irâkî’nin Dehnâme’si edebiyatta yeni bir dönem olarak bilinir, ondan sonra gelenler tarafından bu tarz takip edilmiştir. Tıpkı Evhadi-yi

57 Muhteşem, N., Mecmu<t-ı Āsar-i Fa1ruddîn-i 2Ir<_4, s. 44-50; Irâkî, Lemaât Aşka ve Âşıklara Dair, çev. Ahmed Avni Konuk, s. 17

26 Irâkî’nin On mektub’u gibi. Söze genelde övgü içerikli beyitlerle başlanılır, Allah ve Peygamber övüldükten sonra Memduh’un methi, sonra dünya eleştirilirdikten sonra Allah’a yakarılır ve sonrasında mektuplara başlanılır. Birinci, üçüncü, beşinci, yedinci ve dokuzuncu mektuplarda aşığın dilinden maşuka ve geriye kalan mektuplarda da aşığın cevabından, maşuğun dilinden söz söylenir. Sonrası manzumenin sonu ve sonucudur. Aşka yöneliş gerçeklik ve ilahî (rabbani) olarak bilinir. Bu manzume Evhadi’nin külliyatında Üstat Nefisî’nin çabasıyla yayınlanmıştır. Fakat Irâkî’nin Uşakmane’si hem akıcı olma yönünde hem de lütuf ve çeşitlilik açısında şairin derlediği aşk hikayeleri arifane bir şekilde oluşturulmuştur.

Irâkî’nin şiirinde şeffaflık, açıklık ve billurlaşma zirveye ulaşmıştır. O, bu yöntemle dünya ve var olan her şeyin ezeli sevgilinin yansıması ve ışığı, mutlak gerçek ve birlik (teklik) olduğunu gösteriyor. Uşşâknâme, A.J Arberry tarafından da İngilizceye çevrilmiştir.58

Irâkî nesirde nazımda olduğu gibi ustadır. Irâkî’nin mensur eserleri de mevcuttur. Bunlar arasında en önemlisi Leme‘ât olarak karşımıza çıkar.

Leme2<t

Sadreddîn Konevi’nin “Leme‘ât be hakîkat Lübb-i Fusûs est” yani Fusûs’l- Hikem’in özü olarak nitelendirdiği Arapça Işıltı, parıltı anlamına gelen Lem’a kelimesinin çoğulu olan Leme‘ât, Fahruddîn-i Irâkî’nin, Ahmed Gazzali’nin Sevânih’i kendisine örnek alarak şiirle düz yazıyı bir arada yazdığı, Arapça ile Farsça’nın beraber kullanıldığı bir eserdir.59 Eserin her bölümü Lem’a olarak adlandırılmıştır. Irâkî, Leme‘ât’ı Sadreddîn-i Konevî’nin hankahında 668-670 (1289/1289) yıllarında telif ettiği en önemli eseridir. Bu risale sayısı bir önsöz, mukaddime ve yirmi sekiz Lema’dan oluşmaktadır. Leme‘ât yer yer manzum parçalarla süslenen aşk, aşık ve maşuk kavramlarının yorumlandığı bir eserdir.

Eserde kendinden şiirler vermiştir ve bu iş onun nesrini daha da ahenkli kılmıştır.

Sadece Irâkî yalnızca şiirsel konularla değil, ayrıca nesre de eserinde yer vermiştir.

58 Muhteşem, N., Mecmu<t-ı Āsar-i Fa1ruddîn-i 2Ir<_4, s.51-58; Irâkî, Lemaât Aşka ve Âşıklara Dair, çev. Ahmed Avni Konuk, s. 17.

59 Irâkî, Lemaât Aşka ve Âşıklara Dair, çev. Ahmed Avni Konuk, s. 18

27 Edebi latifeler de mana yönünde çok seçkin ve güzeldir, böylece onun doğallığı ölçülü ve ahenklidir. En iyi yorumlayıcısının İbn-ü’l Arabî olarak bilinen bu değerli eseri, Irâkî kendi üstadı Sadreddîn-i Konevî’nin huzuruna takdim etmiştir. Sadreddîn, onu tebrik edip alnından öpmüş ve gözlerine bakarak şöyle demiştir: “Fahruddîn-i Irâkî insanlarının sırrını açıklamış ve Leme‘ât gerçeklerle iç içedir”. Leme‘ât üzerine bir çok şerhler de yapılmıştır. Bunlardan biri İstanbullu Şehid Ali Kütüphanesi’nde 1257 numaralı eserdir. Şah Ni‘metullah Velî’de Irâkî’nin Leme‘ât’ ı üzerine şerh yazmıştır, en ünlü şerh yapanlardan biri olan Nureddîn Abdurrahman-i Cami de Eşi‘attü’l-Lema’at’ adında Irâkî’nin Lemaat’ı üzerine şerh yapmıştır. Leme‘ât’ın bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde mevcuttur. 1982 yılında Saffet Yetkin tarafından Parıltılar adıyla Türkçeye çevrilmiştir.60

Irâkî’nin Mektupları

Irâkî’den beş mektup bize ulaşmıştır. Bunlardan ilk üç mektubu büyük abisi Gazi Ahmed’e yazmıştır ve dördüncü mektubu küçük kardeşi Şemseddin Hemrah’ın mektubuna cevap olarak bir şiirle birlikte göndermiştir. Beşinci mektubunu da dönemin büyük âlim ve kadılarından biri olan kadı Behaddin’e kavuştuğu için kaleme almıştır. Yazıları sade ve akıcıdır. Kelimeleri, cümleleri Melami olarak göze çarpar. Ayetler ve sözlerin yanı sıra kısa hikayeler ve kelimeleri Farsça ve Arapça beyitlerde kullanmıştır. Lemaat’ta olduğu gibi bu uslübu diğer şiirlerinde görmek mümkündür. Bazen kaside şairi bazen de gazel şairi olarak bilinir. Bazen de ismi öğüt veren ve bazen de felsefeci olarak da anan olmuştur. O zaman zaman Arapça cümleleri Farsça cümlelerle karışık iç içe vermiştir. Bazen de Arapça uzun cümleler kurmuş ki farklı bir tarz kullanmıştır. Kendi ilmini ıstılah ve ilimde, kaleminin gücünü de Arapça ve Farsça anlamlı terkiplerde üstün fikir ve faziletini ortaya koymuştur. Mektuplar Farsça güzel cümleler ve bazen de dubeyti şiirlerle başlamıştır. Onların tamamında isimler lakaplarıyla ve Arapça cümleler ile tekil şahıslar yer alır. Dua cümleleri mektubun sonunda görülür, yazar genellikle kendisini üçüncü tekil zamirle anar. Öyle ki kardeşlerine yazmış olduğu mektuplarında onun ailesinden ayrıldıktan sonra yaşamı hakkında bazı ipuçları vermektedir. Irâkî

60Muhteşem, N., Mecmu<t-ı Āsar-i Fa1ruddîn-i 2Ir<_4, s. 58-70; İ1tiyârî, Behruz &aóib, “Şey1 Fa1ruddîn-i 2Ir<_4 ve Ris<le-i Lem<2at”, www.noormags.com (Erişim tarihi: 10.02.2013).

28 coşkulu, güzel meşrepli ve dostane bir insanmış ve bütün insanlara aşkla yaklaşmıştır. Güçlü kalemiyle mektuplar ve değerli eserler kaleme almış, bir kısmı da elimizde bulunmaktadır.61

Tasavvuf4 Istılahlar Ris<lesi

Irâkî, Üç bölümden oluşan bu risalesinde tasavvuf şiirinde kullanılan 301 ıstılah ve mazmunlar açıklamıştır. Birinci bölümde Mâşûkun isimlerine, ikinci bölümde âşık ve mâşûk arasında kullanılan isimlere, üçüncü bölümde bazıları mâşûğu ilgilendirse de daha çok âşıkın hallerine dair kavramlar yer almaktadır.

Zamanında tasavvuf yavaş yavaş hal’den kal’e geçmiştir, görünüşte hikmet ve bakış övme ve öğretme olarak gerçekleşmiş. İrfani metinlerin şerhi için genellikle konu bakımından genel reddetmeden ve karşıt görüşlerde mümkün olduğunda kaçınıldığı görülmektedir. Istılahların manasının açıklanmasında sufiler arasındaki mütedavillik gelenekselleşmiştir. Irâkî’den önce tasavvufi ıstılahları Arapça olarak Muhiddîn-i Arabî derlemiştir ve Irâkî’den sonra da Şah Nimetullah Veli bu işi üstlenmiştir. Bu ıstılahlar özellikle salikler için çok faydalı olmuş ve bunlardan istifade etmişlerdir. Günümüzde de halen fazilet ve hikmet ehli bu tür eserlerde hikmet elde etmişlerdir. Irâkî’nin risâlesi Nurettin Bayburtlugil tarafından dilimize tercüme edilmiştir.62

61 Muhteşem, N., Mecmuât-ı Asar-i Fa1ruddîn-i 2Ir<_4, s. 71-72.

62 Muhteşem, N., Mecmu<t-ı Āsar-i Fa1ruddîn-i 2Ir<_4, s. 72-73; Irâkî, Lemaât Aşka ve Âşıklara Dair, çev. Ahmed Avni Konuk, s. 18

29 Irâkî’ye Nispet Edilen Risaleler

Başka beş risale daha Irâkî’ye nispet edilir ki araştırmacıların bulgularına göre özet şeklinde olmalarıyla bilinirler.

Ris<le fi′el-Zevkiyy<t: Bu risaleden yalnızca bir sayfa Kahire’de tarihi kitaplar olarak bilinir ve orada mevcuttur, onun diğer nüshaları da Tahran üniversitesi merkez kütüphanesinde mevcut olup müellif zikirler risalesi adındadır. Bu kütüphanenin kayıtlarında “Seluk” adıyla kayıtlıdır. Onun neşri Irâkî’nin tarzına yakındır ancak iç girişinde Şah Nimetullah Veli adındadır. Küçük bir risale olup aşk, irfan, vahdet-i vücut ilgili bilgiler içermektedir.

Tasavvuftaki manalar ve ibarelerdeki risale: Bu isim Mahdutal’il Farsiye Daral-kutubu Kahire’de kayıtlıdır. Manzum girişinde Hamdullah’ın ismi, risale tefsir edilmiştir. Bu nüshanın kopyası Cezv-Medarik-i Mafgud üniversitesinde mevcuttur.

İki risalede latif, duygulu ve seçkindir ancak yine de Leme‘ât’la kıyaslanamazlar. Her ikisi de bir yazara aittir.

Bir başka eser de Ğ<yetü′l-imk<n f4 Dir<yeti′l Mek<n’dır. Çeşitli şahıslara ait olduğu söylenir ki bunlar Ayn Gazat, Taceddin Mahmud Eşnahî, Seyid Ali Hemedani ve Fahruddin-i Hemedan-î’ye mensup edilmiştir. Bu risale bir defaya mahsus 1339 yılında Doktor Rahim’in isteğiyle Ayn Gazat’ın hayatı ve eserleriyle birlikte yayınlanmıştır.

Mecma‘u’l Baqreyn: Bu eser tamamen şarapla ilgilidir, Irâkî’ye ait olduğu gerçekçiliği pek yoktur. Kayıtlarda Latin kırat yazısıyla Irâkî’ye ait olduğu geçmektedir. Irâkî’den daha sonra yaşamış olan şeyh Mahmud-i Şebisteri, Hafız-ı Şîrâz-î’den bahsetmektedir. Irâkî’ye ait olmayan ama yine de onun olduğu savunulan bazı eserler mevcuttur, bunlar bazı şair ve yazarlar tarafından tartışma konusu olmuştur ve bazısında tarz benzerliği olduğu da denilmektedir.63

63 Muhteşem, N., Mecmu<t-ı Āsar-i Fa1ruddîn-i 2Ir<_4, s. 73-76.

30 İKİNCİ BÖLÜM