• Sonuç bulunamadı

Şev_ ( قﻮﺷ): “Mâşukun talebinde onun bulunmasının ve tekrar kaybedilmesinin gönle bıraktığı etki, eğer mâşuku bulamaz ise etki yerleşir ve aşkta bâki

DİVÂN-I KEBÎR’DEN ŞAHİT BEYİTLER

11. Şev_ ( قﻮﺷ): “Mâşukun talebinde onun bulunmasının ve tekrar kaybedilmesinin gönle bıraktığı etki, eğer mâşuku bulamaz ise etki yerleşir ve aşkta bâki

olur” (Külliyât-i Irâkî, s. 411). 72

Dîvân-ı Kebîr’de 38 defa kullanılmış olan “Şev_” kelimesinin 20 tanesi Irâkî’nin kullanmış olduğu gibi Allah’a kavuşma özlemi ve isteği anlamındadır. Bu ıstılâh “ciğer delen iştiyak”, “toprağın özlemi”, “yüzünün özlemi”, “iştiyak ateşi”, “ölüm iştiyakı.” gibi terkipler ile kullanılmıştır. Bütün bu istek arzu tek yaratıcı olan hak Teâlâ’yadır çünkü insanın kalbine yerleşmiş olan O’nun aşkı ve kavuşma özlemidir.

ﺪﺷ ﺮﯿﭘ ندﺮﻣ قﻮﺷ زا ﺪﺷ ﺮﯿﺷ نﻮﭼ ﻦﻣ يﻮﻣ ﺮﮔ

ﺎﯿﺳآ رد مﺪﻣآ نﻮﭼ ﻢﯿﻧ مﺪﻨﮔ مدرآ ﻦﻣ

“Her kılım bir arslan oldu ama ölüm iştiyakından da usandım artık; ben unum, buğday değilim, nasıl değirmene geldim?”

Dîvân-ı Kebîr,s. 52, G. 8, b.5

ﺎﻘﻟ و قﻮﺷ ﺶﺗآ نﺎﻣز رد ﯽﺳﻮﻣ ﻮﭼ ﻦﻣ

اﺬﺒﺣ ﯽﻟ اﺬﺒﺣ ﻢﺘﻓر رﻮﻃ هﻮﮐ يﻮﺳ

“Ben de Musa gibi, buluşmayı özleyip ateşlere yandığım zaman Tur Dağı'na gittim; ne mutlu bana, ne mutlu.”

Dîvân-ı Kebîr,s. 98, G. 131, b. 1

72 Bkz. Uludağ, S., Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 333; Cebecioğlu, E., Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 608; Secc<d4, Seyyid C., Ferheng-i I60ıl<q<t-i ve T<2b4r<t-i 2İrf<n4, 512.

71

Ahmed'in canı da onun şevkiyle “ne kadar da özlemedeyim” diye nara attı.”

Dîvân-ı Kebîr,s. 102, G. 144, b. 4

ﻢﯿﻄﺣ ﺮﺑ و ﻦﮐر ﺮﺑ ادﺎﺑ مﻼﺳ ﺎﻣ زا

ﺎﻓو لﺰﻨﻣ نآ و مﺰﻣز ﻪﺑ ﺎﻣ قﻮﺷ يا

“Selâm bizden Hatîm'e, Rükn'e; ne de iştiyakımız var Zemzem'e, o vefa evine.”

Dîvân-ı Kebîr,s. 121, G. 199, b. 17

“İştiyakının verdiği coşkunlukla deniz gibi, coştum; sen söyle ey bilge padişah, ey inci, sen söyle artık.”

“Gönlümde iştiyak kanı coşuyor da; Kadehinin coşkunluk kokusunu bekliyor .”

Dîvân-ı Kebîr,s.141, G. 248, b. 2

72 ﺐﯿﻏ ﻦﻋ ﺮﺼﺒﺘﺴﯾ ﻦﯿﻋ ﻪﻟ ﺲﯿﻟ ﻦﻣ

ﺎﻧﻻﻮﻣ ﻪﻣﺪﺧ ﯽﻓ قﻮﺷ ﯽﻠﻋ تﺎﯿﻠﻓ

“Gayb âlemini görecek gözü olmayan aşkla, şevkle bizim ulumuzun tapısına gelsin, ona hizmet etsin.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 148, G. 267, b.5

ﺶﻗﻮﺷ بآ زا ﺰﺒﺳ شﺎﺑ ﯽﻫﺎﯿﮔ

ﯾﺎﺧ ژاژ ﻮﮐ يﺮﺧ زا ﺶﯾﺪﻨﯿﻣ

“Onu özleme suyuyla bir ot ol, yeşer; diken yiyen eşeği düşünme.”

Dîvân-ı Kebîr,s. 285, G. 682, b. 10

ﺎﻣ ﺮﺑ رﺪﻧا ﻮﺗ قﻮﺷ ﺎﻣ رﻮﺧرﺪﻧا ﻮﺗ ﻖﺸﻋ

ﺶﮑﻣ ﺖﺳد ﺶﮑﻣ ﺖﺳد ﺎﻣ ﺮﺳ ﺮﺑ ﻪﻨﺑ ﺖﺳد

“Aşkın haramız bizim; özlemin gönlümüzde, başımıza el koy; çekme elini, çekme elini.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 479, G. 1218, b. 2

ﻢﻟد دزﺮﻟ ﯽﻣ ﻪﭼ بر ﺎﯾ ﻮﺗ يراﺪﻟد و ﻒﻄﻟ ﯽﺑ

مﺮﺳ ددﺮﮔ ﯽﻣ ﻪﭼ بر ﺎﯾ ﻮﺗ يﺎﭘ كﺎﺧ قﻮﺷ رد

“Ey Allah’ım senin lütfun ve sevgin olmadan gönlüm nasıl titrer, senin ayağının toprağının özleminde ey Allah’ım başım nasıl döner.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 532, G. 1373, b. 5

ﺮﻈﻧ ترﺎﻘﺣ ﻪﺑ ناوﺮﺴﺧ جﺎﺗ رد

ﻢﻧدﺮﮔ قﻮﻃ ﺎﻬﻣ ﺖﺳﻮﺗ يور قﻮﺷ ﺎﺗ

“Padişahlar padişahının tacını bile hor görüyorum; yüzünün şevki, boynuma bir halka benim.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 644, G.1708, b. 5

زﻮﺳ نﺎﻬﺟ ﻖﺸﻋ زا تزودﺮﮕﺟ قﻮﺷ زو ت

ﻦﯿﻣآﺮﭘ هﺪﺷ ﻢﻟﺎﻋ ﯽﯾﻮﮔﺎﻋد ﭻﯿﻫ ﯽﺑ

“Dünyayı yakan aşkın, ciğerleri delen iştiyakından hiçbir dua eden yokken âlem âmin diyenlerle dolmuş.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 703, G. 1863, b. 6

73 Diğer beyitler için Bkz. Dîvân-ı Kebîr, s. 726, G. 1934, b. 9; s. 837, G. 2234, b. 2; s. 918, G. 2464, b. 23,25; s. 942, G. 2531, b. 2; s. 1120, G. 3030, b. 18.

12. İştiy<_ (قﺎﯿﺘﺷا): “Alınan zevkin sürekli olması için âşıkın maşukuna kavuşmayı şiddet ile arzulaması. İnziâc halinin en mükemmel aşaması olan yani âşıkın tüm varlığı ile maşukunu arzulaması ve onun tarafına sürüklenmesidir”

(Külliyât-i Irâkî, s. 411).73

“İştiy<_” kelimesi Dîvân-ı Kebîr,’de 4 defa kullanılmıştır. Bu dört beyit

“Şevk” ıstılâhın da belirtildiği gibi Muhib’in Mahbub’a olan özlemden dolayı yönelmesi anlamında kullanılmıştır.

ﺎﻓوﺎﺑ رﺎﯾ يا دور ﻮﺗ يﻮﻠﮔ رﺪﻧا شﻮﺧ بآ ﻪﮐ نﺎﻤﯾﺮﮐ قﺎﯿﺘﺷا دراﺬﮕﻧ

“Kerem sahiplerine iştiyak çekiyorsun da tatlı su nasıl boğazından geçiyor ey vefalı dost?”

Dîvân-ı Kebîr, s.122, G. 201, b. 9 ا ﻦﯾﺎﮐ ناﺪﺑ ﯽﻗﺎﺘﺸﻣ ﻮﺗ ﺎﺗ

ﺖﺴﯿﻧ قﺎﺘﺸﻣ ﯽﯿﺘﺴﻫ ﺲﭘ نآ زا قﻮﺸﻌﻣ يﺪﺷ نﻮﭼ ﺖﺳا ﯽﺘﺑ ﻮﺗ قﺎﯿﺘﺷ

Hani bir özleyiş var ya sende, bil ki bu özleyişin kendinedir; sen maşuk olunca artık özleyiş kalmaz.”

Dîvân-ı Kebîr, s.188, G. 395, b. 4

ﺶﯿﻗﺎﺑ ﻮﮕﺑ ﻪﮐ ﻮﺗ ﺮﺳ و نﺎﺟ ﺘﺷا زا ﺪﺷ ﻪﺘﺴﺑ ﻢﻨﻫد ﻪﮐ

قﺎﯿ

“Canın başın için olsun, kalanım sen söyle; çünkü iştiyaktan ağzım tutuldu, sözden oldum.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 511, G. 1313, b. 15

73 Bkz. Uludağ, S., Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 196.

74 13. Qusn (ﻦﺴﺣ): “Kişideki kemâlattır ki, Hak Teala’dan başkasında bulunmaz”(Külliyât-i Irâkî, s. 411). 74

Dîvân-ı Kebîr’de 270 defa kullanılmış olan “Qusn” kelimesinin 147 tanesi Irâkî’nin belirtmiş olduğu İlahi güzellik anlamındadır. Alemde ki bütün güzellikler Yüce Yaratıcının güzelliğindedir, her şeyde O’dan bir iz olduğu için mükemmeldir. Bu ıstılâh

“ulular ulusunun güzellik baharı “, “sevgilinin güzelliği”, “mamur güzellik”, “güzellik madeni”, “güzellik ihsanı”, “zevalsiz güzellikle”, “güzellik perisi”, “güzellik ırmağından” gibi terkipler ile kullanılmıştır.

وا يودﺎﺟ ﺲﮔﺮﻧ ناو وا يور ﻦﺴﺣ ﺖﻔﮔ لد

وا يوﺮﺑا ﻞﺒﻨﺳ ناو اﺮﺟﺎﻣ ﻦﯾﺮﯿﺷ ﻞﻌﻟ ناو

“Gönül, yüzünün güzelliğini, o büyücü nergis gözlerini, o sümbül kaşlarından, o tatlı maceralar besleyen lâ'l dudaklarını anlatır.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 51, G. 5, b. 10

رﺮﺷ و ﺮﯿﮕﻟد و ﮏﯾرﺎﺗ ﺮﻈﻧ رﺪﻧا بﺎﺘﻓآ يا

ﺮﻤﻗ نآ وا ﺪﯾد ﻪﮐ ار نآ ﺎﻬﺑ و ﻦﺴﺣ و ﯽﺑﻮﺧ رد

“Güneş bile karanlık görünür, can sıkar, bir kıvılcıma döner gözünde, güzellikte, alımda ay gibi parlak olan o güzeli görene.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 57, G. 23, b. 11

شﺮﻓ و ﻦﺴﺣ نآ ﺪﺑﺎﺗرد شﺮﺻﺮﺻ نﺎﯿﻣ زا زﺎﺑ

نآ ﺮﻓ رد دﻮﺷ ناﺪﻨﺧ يا هرذ ﺮﻫ ﯽﺤﻀﻟا ﺲﻤﺷ

“Derken o kasırga içinde gene de güzelliği, nuru parlar, o kuşluk güneşinin ışığıyla her zerre güler.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 58, G. 25, b. 6

74 Bkz. Uludağ, S., Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 289; Secc<d4, Seyyid C., Ferheng-i I60ıl<q<t-i ve T<2b4r<t-i 2İrf<n4, 319; Cebecioğlu, E., Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 176.

75 نﺎﻬﺟ ود ﺐﯾﺮﻏ دﺮﮐ اﺮﻣ ﻮﺗ ﺐﯾﺮﻏ ﻦﺴﺣ

اﺮﻣ دﺮﻓ نﺎﮕﻤﻫ زا ﺪﻨﮑﻧ نﻮﭼ ﻮﺗ يدﺮﻓ

“Senin güzelliğin, beni iki dünyada da garip etti, senin tekliğin nasıl olur da her şeyden tek bir hale getirmez beni?”

Dîvân-ı Kebîr, s. 62, G. 43, b. 6

“Nazlanırsan hamsın; naz çekersen ona teslim oldun demektir. Yük taşırsan, asıl o zaman o güzelliği, o tatlılığı elde edersin.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 77, G. 75, b.7

76 gördükten sonra sana neden iman etmesin? “

Dîvân-ı Kebîr, s. 102, G. 141, b. 6

“Tanrı'nın gayreti ve kıskançlığı, iki dünyayı da ateşlere yakar eğer güzelliğinden bir kıl ucu perdesiz olarak vursa”

Dîvân-ı Kebîr, s. 102, G. 144, b. 5

“Kapısında, şaşırıp kalan canımız da yiter gider, gönlümüz de; fakat orda bizim gibi onun güzelliğine karşı yüz binlerce şaşırıp kalmış var.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 105, G. 150, b. 4

77 Diğer beyitler için Bkz. Dîvân-ı Kebîr, s. 113, G. 169, b. 11; s. 132, G. 224, b. 5; s. 133, G. 226, b. 3; s. 149, G. 269, b. 8; s. 151, G. 276, b. 1; s. 160, G. 306, b.

2; s. 161, G. 310, b. 4; s. 187, G. 392, b. 4; s. 191, G. 403, b. 1; s. 239, G. 539, b. 3 ; s. 240, G. 540, b. 3; s. 232, G. 548, b. 1; s. 245, G. 555,b. 1; s. 246, G. 559, b. 7; s.

246, G. 560, b. 2; s. 255, G. 587, b. 2; s. 240, G. 602, b. 4; s. 269, G. 635, b. 2; s.

271, G. 641,b. 2-3; s. 672, G. 642, b. 9; s. 272, G. 643, b. 4; s. 694, G. 705, b. 12; s.

302, G. 724, b. 9; s. 306, G. 737, b. 2; s. 308, G. 743, b. 4; s. 336, G. 827, b. 9; s.

345, G. 851, b. 1; s. 345, G. 852, b. 5; s. 351, G. 368, b. 8; s. 355, G. 878, b. 12; s.

374, G. 929, b. 4; s. 383, G. 952, b. 5; s. 416, G. 1048, b. 2; s. 413, G. 1038, b. 1; s.

421, G. 1062, b. 2; s. 451, G. 1041, b. 12; s. 481, G. 1223, b. 9; s. 482, G. 1227, b. 4-11; s. 489, G. 1248, b. 1; s. 489, G. 1249, b. 1; s. 502, G. 1290, b. 8; s. 511, G. 1313, b. 1; s. 518, G. 1333, b. 1; s. 523, G. 1348, b. 4; s. 525, G. 1353, b. 5; s. 527, G.

1359, b. 3; s. 529, G. 1366, b. 1; s. 541,G. 1395, b. 5; s. 543, G. 1403, b. 8; s. 545, G.

1409, b. 3; s. 548, G. 1417, b. 12-23; s. 551, G. 1426, b. 13; s. 553, G. 1433, b. 2; s.

G. b. ; s. 554, G. 1434, b. 3; s. 574, G. 1497, b. 6; s. 577, G. 1508, b. 1; s. 599, G.

1575, b. 3-4; s. 598, G. 1573, b. 10; s. 599, G. 1576, b. 8; s. 600, G. 1579, b. 3; s.

609, G. 1605, b. 7; s. 615, G. 1624, b. 1; s. 619, G. 1635, b. 1; s. 620, G. 1637, b. 7;

s. 698, G. 1847, b. 36; s. 711, G. 1890, b. 5; s. 720, G. 1915, b. 9; s. 728, G. 1940, b.

2; s. 741, G. 1970, b. 6; s. 744, G. 1977, b. 5; s. 741, G. 1979, b. 11; s. 753, G. 2002, b. 15; s. 769, G. 2048, b. 7; s. 780, G. 2080, b. 11-12; s.789, G. 2105, b. 3; s. 825, G.

2200, b. 3; s. 827, G. 2205, b. 6; s. 836, G. 2230, b. 4; s. 854, G. 2279, b. 4; s. 858, G. 2290, b. 1; s. 860, G. 2296, b. 1; s. 865, G. 2312, b. 6; s. 866, G. 2315, b. 6; s.

868, G. 2323, b. 4; s. 881, G. 2365, b. 1; s. 890, G. 2392, b. 2; s. 891, G. 2395, b. 8;

s. 891, G. 2397, b. 7; s. 898, G. 2420, b. 2; s. 918, G. 2469, b. 9; s. 928, G. 2498, b.

13; s. 934, G. 2513, b. 3; s. 936, G. 2519, b. 12; s. 944, G. 2525, b. 7-11; s. 947, G.

2543, b. 6; s. 928, G. 2547, b. 6; s. 950, G. 2554, b. 4; s. 951, G. 2555, b. 21; s. 966, G. 2601, b. 2; s. 969, G. 2608, b. 3; s. 982, G. 2644, b. 8; s.996, G. 2685, b. 13; s.

1003, G. 2704, b. 5; s. 1008, G. 2717, b. 10; s. 1015, G. 2733, b. 13; s. 1016, G.

2734, b. 6; s. 1025, G. 2760, b. 5; s. 1032, G. 2779, b. 5; s. 1036, G. 2791, b. 9; s.

1037, G. 2795, b. 3; s. 1038, G. 2802, b. 4; s. 1040, G. 2807, b. 36; s. 1058, G. 2857, b. 10; s. 1065, G. 2878, b. 10; s. 2868, G. 2884, b. 10; s. 1073, G. 2897, b. 8; s. 1077,

78 G. 2910, b. 3; s. 1083, G. 2929, b. 7; s. 1088, G. 2929, b. 10; s. 1091, G. 2951, b. 4;

s. 1097, G. 2970, b. 2; s. 1098, G. 2972, b. 6; s. 1098, G. 2973, b. 1; s. 1105, G.

2889, b. 6; s. 1106, G. 2991, b. 1; s. 1111, G. 3004, b. 12; s. 1139, G. 3078, b. 4; s.

1140, G. 3080, b. 6; s. 1144, G. 3088, b. 6; s. 1146, G. 3093, b. 2; s. 1220, G. 3298, b. 5.

14. Cem<l (لﺎﻤﺟ): “Âşığın ısrarlı istek ve arzusu üzerine maşukun kemallerini izhar etmesi”(Külliyât-i Irâkî, s. 411). 75

Dîvân-ı Kebîr’de 326 defa kullanılmış olan “Cem<l” kelimesinin 177 tanesi Irâkî’nin kullanmış olduğu Mâşukun güzelliğini göstermesi anlamdadır. “nur-i cemâl”,

“sevgilinin yüzü”, “güneşin yüzü”, “kişinin yüzü”, “batın cemâl”, “sıkıntıları onaran yaratıcının güzelliği” gibi terkiple kullanılmıştır. Bütün bu terkip ve beyitlerden Allah’ın mutlak cemâli için bir celâli olduğunu, O’nun vechiyle tecelli ettiği sırada her şeyi kahrettiğini bu halde onu görecek kimse kalmadığını bu nedenle O, Yüce Cemâlini her şeye zuhur ederek bize bir yaklaştığını belirtilmiştir.

ار يرﺎﯾ ﺖﻔﮔ ﺪﯾﺎﺑ ﻪﭼ نﺎﻧﺎﻤﻠﺴﻣ نﺎﻧﺎﻤﻠﺴﻣ

ار يرﺎﺧ ﻢﯿﻧ ﺶﻟﺎﻤﺟ دزﺎﺳ ﯽﻣ سودﺮﻓ ﺪﺻ ﻪﮐ

“Ey Müslümanlar, ey Müslümanlar, güzelliği, yarım bir dikeni bile yüzlerce Firdevs bağına çeviren bir sevgiliye ne söylemeli?”

Dîvân-ı Kebîr, s. 72, G. 57, b. 1

ﺪﻣآ هﺎﺷ ز ﺎﻫ ﺶﺸﺨﺑ ﻪﮐ ﺪﻣآ هاﻮﮔ ﻞﮔ لﺎﻤﺟ

ار يراوزﺎﺳ ياﻮﻫ ﺪﺳﺎﻨﺸﻨﺑ ﻞﮔ ﻪﭼ ﺮﮔا

“Gül, ona o güzelliği vereni tanımasa, bilmese bile güzelliği tanıklık eder ki bu bağışlar bir padişahtandır”.

Dîvân-ı Kebîr, s. 72, G. 57, b. 6

75 Bkz. Uludağ, S., Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 86; Secc<d4, Seyyid C., Ferheng-i I60ıl<q<t-i ve T<2b4r<t-i 2İrf<n4, s. 288; Cebecioğlu, E., Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 123.

79 güzelliğin yüzünden neşe doluyum ey sevgili!”

Dîvân-ı Kebîr, s. 82, G. 90, b. 5

ﺖﻟﺎﻤﺟ زا ﻦﮐ نﺎﻣدﺎﺷ ار مﺮﮐ

ﻪﮐ ار مﺮﮐ نﺎﺟ ﺪﺻ ﺪﻫد ﻮﺗ ﻦﺴﺣ

“Keremi güzelliğinle neşelendir; güzelliğin lûtfa, kereme yüzlerce can verir.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 89, G. 107, b. 4

“Safran gibi sararmış yüzler, onun güzelliğiyle parlıyor, mahrem olanlar, izinin tozunu tutya gibi gözlerine çekiyorlardı.” bahçen dikene bile tatlı bir can bağışlamıştır.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 109, G. 159, b. 1

80

قﺮﺸﻣ زا ﺪﻣآﺮﺑ ﺖﻟﺎﻤﺟ بﺎﺘﻓآ ﻮﭼ

ﺎﻧﻻﻮﻣ ﻢﻌﻧ ﻪﮐ مﺪﯿﻨﺷ هرذ هرذ ز

“Güneş yüzün doğudan doğdunca zerre zerre her şeyden, ne de güzel efendimizi duydum.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 132, G. 223, b. 7 ﺖﺴﻠﺼﺘﻣ ﻮﭼ يﺮﮔرز ﺪﻨﮑﻧ ﻢﺧر اﺮﭼ

ﺎﻬﺑ و ﻦﺴﺣ و لﺎﻤﺟ نﺎﮐ و ﺪﺣ ﯽﺑ ﺞﻨﮔ ﻪﺑ

“Ucu bucağı bulunmayan defineye, güzellik, alım madenine ulaşmışken yüzüm neden kuyumculuk etmez, bilmem ki?”

Dîvân-ı Kebîr, s. 133, G. 226, b. 3

ﻢﻨﮐ ﻖﺸﻋ ﺢﯾﺪﻣ ﺮﮔ ﺖﻐﻟ راﺰﻫ ﺪﺻ ﻪﺑ

ﺎﻫ بد ﻪﻠﻤﺟ ز ﺶﻟﺎﻤﺟ ﺖﺳﺮﺘﻧوﺰﻓ

“Aşkı yüz binlerce dille övsem gene de onun güzelliği, alımı, bütün bu güzeliklerden, bütün bu alımlardan üstündür, bu övüşlere sığmaz.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 135, G. 232, b. 21 ﻟا حﻼﺻ

ار ﻮﺗ ﺪﯾﺎﻤﻧ ﻦﯾد و ﻖﺤ

ﺎﻣ نﺎﻄﻠﺳ و هﺎﺸﻨﻬﺷ لﺎﻤﺟ

“Tanrı ve din salâhı, sana bizim padişahımızın, bizim padişahlar padişahımızın yüzünü gösterir.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 138, G. 239, b. 12

ﺎﻨﻘﻓا ﻢﺛ ﻒﺳﻮﯾ لﺎﻤﺟ ﻦﻣ ﺎﻨﺸﻫﺪﻓ

ﺎﻨﯾﺪﯿﺑ ءﺎﻣﺪﮐ حار تﺎﺳﺎﮐ اذﺎﻓ

“Bir Yusuf'un güzelliği karşısında kendimizden geçtik; sonra aklımız başımıza geldi de bir de baktık ki kan gibi şarapla dolu kadehler ellerimizde.”

Dîvân-ı Kebîr, s. 150, G. 272, b. 6

هﺪﯾد دﻮﺷ هدروﺮﭘ وا لﺎﻤﺟ ﻪﺑ ﺐﺸﻣا

ﺐﺸﻣا يرﻮﺨﻧ ﻢﻏ ﺎﺗ ﯽﺑاﻮﺧ ﯽﺑ ز ﻢﺸﭼ يا

“Ey göz uykusuzluktan gam yeme diye bu gece göz, onun güzelliğiyle beslenmede”

Dîvân-ı Kebîr, s.154, G. 291, b. 3

81 دﺎﺸﮔ ﻪﻨﯿﺳ لﺎﻤﺟ بﺎﺘﻓآ

باﻮﺛﻻا ﻪﻋﺎﻌﺷ ﯽﻓ اﻮﻌﻠﺧﺎﻓ

Güzellik güneşi göğsünü açtı; yalımları içinde elbiselerinizi soyun.”

Dîvân-ı Kebîr, s.163, G. 317, b. 3

Diğer beyitler için Bkz. Dîvân-ı Kebîr, s. 182, G. 374, b. 6; s. 188, G. 394, b.

3; s. 189, G. 398, b. 1-4; s. 200, G. 434, b. 5; s. 206, G. 449, b. 1- 4; s. 206, G. 450, b.

2; s. 207, G. 451, b. 9; s. 218, G. 479, b. 9; s. 218, G. 480, b. 4; s. 221, G. 486, b. 4-5;

s. 230, G. 512, b. 3; s. 245, G. 555, b. 1; s. 246, G. 560, b. 1; s. 253, G. 581, b. 6; s.

257, G. 594, b. 1; s. 258, G. 597, b. 1; s. 274, G. 653, b. 1; s. 279, G. 663, b. 2; s.

282, G. 671, b. 2; s. 288, G. 689, b. 9; s. 302, G. 727, b. 2; s. 306, G. 737, b. 1; s.

310, G. 747, b. 9; s. 313, G. 759, b. 2; s. 317, G. 773, b. 4; s. 317, G. 774, b. 2; s.

325, G. 796, b. 2; s. 336, G. 826, b. 2; s. 341, G. 839, b. 10; s. 344, G. 848, b. 3; s.

345G. 852, b. 5; s. 345, G. 853, b. 12; s. 348, G. 860, b. 7; s. 348, G. 861, b. 6; s.

351, G. 868, b. 6; s. 354, G. 875, b. 4; s. 369, G. 915, b. 6; s. 374, G. 929, b. 3; s.

377, G. 936, b. 1; s. 378, G. 937, b. 13-14; s. 382, G. 949, b. 2-3; s. 386, G. 961, b.

5; s. 404, G. 1012, b. 3; s. 404, G. 1013, b. 3; s. 411, G. 1033, b. 11-22; s. 413, G.

1038, b. 2; s. 420, G. 1056, b. 9; s. 421, G. 1062, b. 1; s. 426, G. 1080, b. 1; s. 429, G. 1087, b. 4; s. 433, G. 1095, b. 14; s. 441, G. 1117, b. 1; s. 442, G. 1120, b. 1; s.

458, G. 1159, b. 6; s. 466, G. 1177, b. 7; s. 468, G. 1184, b. 4; s. 489, G. 1251, b. 6;

s. 492, G. 1257, b. 6; s. 502, G. 1289, b. 6; s. 507, G. 1303, b. 3; s. 524, G. 1349, b.

8; s. 525, G. 1354, b. 1; s. 524, G. 1356, b. 2; s. 529, G. 1369, b. 3; s. 535, G. 1382, b. 4; s. 541, G. 1395, b. 8; s. 543, G.1402, b. 3; s. 546, G. 1411, b. 3; s. 598, G.

1570, b. 10; s. 613-614, G. 1620, b. 2-8; s. 615, G. 1624, b. 1; s. 616, G. 1628, b. 1;

s. 618, G. 1632, b. 1; s. 438, G. 1687, b. 2; s. 640, G. 1694, b. 6; s. 640, G. 1695, b.

1; s. 642, G. 1701, b. 1-2; s. 646, G. 1711, b. 6; s. 647, G. 1713, b. 14; s. 654, G.

1734, b. 13; s. 663, G. 1760, b. 6; s. 674, G. 1791, b. 8; s. 682, G. 1809, b. 4; s. 694, G. 1841, b. 3; s. 706, G. 1873, b. 2; s. 710, G. 1887,b. 2; s. 731, G. 1942, b. 6-7; s.

736, G. 1956, b. 7-8; s. 737, G. 1961, b. 2; s. 738, G. 1964, b. 4; s. 739, G. 1965, b.

6; s. 741, G. 1968, b. 4; s. 757, G. 2015, b. 2; s. 773, G. 2061, b. 3; s. 780, G. 2080, b. 8; s. 803, G. 2140, b. 15; s. 806, G. 2150, b. 10; s. 806, G. 2151, b. 4; s. 814, G.

2170, b. 1; s. 827, G. 2208, b. 2; s. 835, G. 2230, b. 1; s. 837, G. 2234,b. 1-; s. 844,

82 G. 2255, b. 13; s. 845, G. 2257, b. 13; s. 853, G. 2277, b. 5; s. 858, G. 2290, b. 9-10;

s. 859, G. 2293, b. 3; s. 866, G. 2315, b. 6; s. 869, G. 2327, b. 4; s. 870, G. 2331, b.

3; s. 870, G. 2332, b. 5; s. 894, G. 2405, b. 5; s. 896, G. 2411, b. 6; s. 897, G. 2415, b. 3; s. 898, G. 2420, b. 2; s. 901, G. 2429, b. 10; s. 903, G. 2435, b. 1; s. 964, G.

2492, b. 4; s. 935, G. 2516, b. 4; s. 945, G. 2538, b. 1; s. 945, G. 2539, b. 4; s. 948, G. 2547, b. 6; s. 953, G. 2560, b. 17; s. 975, G. 2628, b. 2; s. 998, G. 2690, b. 2-3; s.

1013, G. 2728, b. 15; s. 1033, G. 2782, b. 6; s. 1037, G. 2795, b. 3; s. 1046, G. 2823, b. 5; s. 1052, G. 2840, b. 9; s. 1057, G. 2853, b. 1; s. 1058, G. 2857,b. 1; s. 1087, G.

2941, b. 5; s. 1097, G. 2970, b. 2; s. 1098, G. 2971, b. 11; s. G. b. ; s. G. b. ; s. 1099, G. 2973, b. 2-3; s. 1124, G. 3039, b. 1; s.1124, G. 3040, b. 1; s. 1128, G. 3050, b. 1-5; s. 1137, G. 3072, b. 2; s. 1149, G. 3103, b. 12-19.

15. Cel<l (لﻼﺟ): “Maşukun âşıktan istiğnası ve aşığın gururunu kırarak