• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: DİNAMİK STOKASTİK GENEL DENGE MODELLERİ VE

3.2. Dinamik Stokastik Genel Denge Modelleri ile İlgili Değerlendirmeler

DSGD modelleri Lucas (1976) kritiği sonrası 1980’li yıllardan günümüze kadarki süreçte makroiktisadi çalışmalar alanında hakim modeller konumundadır. Halihazırda, dünya genelinde birçok merkez bankası politika analizleri için DSGD modellerinden yararlanmaktadırlar (Sims, 2017).

DSGD modellerinin sahip olduğu bazı avantajlar baskın rolllerini devam ettirmelerinde önemli bir etken olarak görünmektedir. Öncelikle DSGD modelleri mikro temelli modeller oldukları için hanehalkı ve firmaların iktisadi optimizasyon davranışları açık bir biçimde elde edilebilmektedir. Bu şekilde, iktisadi birimlerin davranışlarını gösteren parametreler yapısal yani politika değişimleri karşısında değişiklik göstermeyen parametreler olarak ortaya çıkmaktadır (Peiris ve Saxegaard, 2007). Böylece farklı politika analizleri uygulansa dahi bu parametreler politika değişimlerinden bağımsız oldukları için analizin ‘kontrollü deney’ özelliği kaybolmamaktadır. Bu biçimde politikanın etkinliği parametre değişimi gibi sakıncalı etkilerden soyutlanmaktadır. Öte yandan stokastik oldukları için şokların ekonomi üzerine etkilerinin analizine imkan tanımaktadırlar. Ayrıca geleceğe dönük (forward-looking) modeller olması dolayısıyla da ekonominin gelecekteki evrimi hakkında araştırmacılara öngörüler (forecasts) sunabilmektedirler (Peiris ve Sxegaard, 2007).

DSGD modellerinin sahip oldukları avantajlarının yanında bir kısım zayıf yönleri olduğu da göz ardı edilmemelidir. DSGD modellerinin en temel zayıf yönlerinden bir tanesi model parameterlerinin belirlenmesi amacıyla verilerin bulunmasında yaşanılan güçlüklerdir. Bu durum özellikle dünyanın pek çok düşük gelirli hatta gelişmekte olan ülkesi için geçerlidir. Bu problemin üstesinden gelebilmek için çoğu zaman

60

literatürdeki eski çalışmaların kullandığı parametrelerden faydalanılır (Peiris ve Saxegaard, 2007). Ancak özellikle verileri zor bulunan bir araştırma konusunu geri kalmış ülkeler için çalışmak DSGD metodolojisinde mümkün görünmemektedir.

DSGD modellerine karşı yapılan en önemli eleştirilerden bir tanesi, DSGD modellerinin modern makroiktisadi modellemenin temel aracı olmalarına rağmen küresel finansal krizi tahmin edememelerine yöneliktir. Krizden önceki dönemde makroiktisatçılar oluşturdukları DSGD modellerinin çoğunda finansal sistemdeki sıkıntılara yer vermemişlerdir. Finansal sistemdeki sıkıntıları modelleyen çalışmalarda ise finansal sistemin reel ekonomiye olan etkileri sınırlı bir düzeyde tespit edilmiştir (Kiyotaki ve Moore (1997) ;Bernanke, Gertler ve Gilchrist(1999); Kocherlakota (2000)). Bunun en temel sebebi 1929 büyük buhranı sonrası ABD ekonomisinde ve batı Avrupa ülkelerinde meydana gelen krizlerin finansal piyasalarla sıkı bir ilişkisinin olmamasıdır. Ayrıca ABD’de kriz öncesi büyüyen ve finansal sistemi ele geçiren kötü biçimde düzenlenmiş gölge bankacılık sisteminin olumsuz etkilerini makroiktisatçılar öngöremediklerinden dolayı DSGD modellerinde gereken şekliyle modelleme ihtiyacı hissetmemişlerdir (Christiano vd., 2018). Buna karşın kriz sonrası finansal istikrarsızlığın makroekonomik etkilerini inceleyen çalışmalar çoğalmıştır (Cúrdia ve Woodford (2009); Gertler and Karadi (2011), Ünsal (2013), Bailliu vd. (2015) ).

Blanchard (2018) modern makroiktisatta DSGD modellerinin merkezi bir role sahip olduğunu belirtmesine karşın çeşitli yönlerden DSGD modellerinin ciddi anlamda bazı aksaklıklarının olduğunu ve ancak çeşitli katkılarla bu aksaklıkların giderilebileceğini belirtmiştir. DSGD modellerinin bu aksaklıklarını dört maddede toplamıştır: a) gerçekçi olmayan bazı varsayımlar, b) kalibrasyon ve Bayesyen tekniklerin karışımının ikna edici olmaması, c) normatif amaçlı çıkarımların ikna edici olmaması, d) modellerin kötü birer iletişim aracı olmaları. Gerçekçi olmayan bazı varsayımlara örnek olarak toplam talep denkleminin bireylerin öngörü derecesine ve tüketim patikasının belirlenmesinde faiz oranlarının rolüne bağlı olmasınının ampirik bulgulara uygun olmadığını belirtmiştir. İkinci eleştirisine örnek olarak kalibre edilen parametrelerin geçerliliğininden her zaman emin olunmadığını ve çoğu zaman önceki araştırmacıların kalibre ettiği parametre değerlerinin kullanılmak zorunda olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Bayesyen yöntemle parametre tahmininde yaşanabilecek problem ise modelin bir kısmı yanlış belirlendiği (misspecification) durumda modelin diğer kısmındaki parametrelerin yanlış belirlenecek olmasıdır. DSGD modellerinin kötü birer iletişim

61

aracı olmalarının sebebi olarak da modellerin fazlaca kompleks olmasından dolayı modelin verdiği genel mesajın anlaşılmasının güçlüğü olarak belirtmiştir. Blanchard’a (2018) göre, DSGD modelleri iki yolla yeniden yapılandırılabilir. Birincisi, DSGD modelleri dar çerçeveden sıyrılarak iktisadın çeşitli alanlarından elde edilen bulguların entegre edilmesiyle daha gerçekçi hale getirilebilir. Örneğin; tüketicilerin rasyonel davranmayabileciğini ifade eden davranışsal iktisat gibi iktisadın farklı alanlarından yararlanılıp tüketici davranışları yeniden modellenebilir. İkincisi, DSGD modelleri kurulurken her şart altında mikro temellere sadık kalınması düşüncesinin terkedilip farklı çalışma konularıyla ilgili farklı türde modeller geliştirilebilir. Blanchard (2018) bazı durumlarda ad hoc denklemlerle birlikte mikro temellere dayanarak türetilmiş denklemlerin karması olan DSGD modellerinin saf mikro temelli DSGD modellerine kıyasla daha etkin sonuçlar verdiğini belirtmiştir. Blanchard’a (2018) göre ad hoc modellerle DSGD modelleri birbirlerinin rakibi değil tamamlayıcısı kabul edilmelidir. Korinek (2018) DSGD modellerinde mikro temelli modelleme anlayışının bazı durumlar için sakıncalı olabileceğini belirtmiştir. Örneğin; bireysel veya piyasa talep eğrisi mikroiktisadın en sağlam kabullerinden biri olarak negatif eğimli kabul edilmektedir. Ancak bir makro değişken olan toplam talep eğrisinin bireysel talep eğrilerinin toplamı gibi kabul edilmesi ve doğrudan negatif eğimli gibi kabul edilmesi benimsenmesi kolay bir yaklaşım değildir. Çünkü, birçok piyasada ve birçok ürün için birçok farklı bireye (veya hanehalkına) ait talep eğrilerinin eğimleri farklılık arzedebilmektedir.

Christiano vd. (2018) genel anlamda Stiglitz’in (2017) DSGD modellerine karşı yaptığı eleştirilere cevap niteliğindeki çalışmalarında, DSGD modellerinin ve metodolojisinin yeni durumlara ve ihtiyaçlara uyum sağlayarak sürekli bir gelişim halinde olduğunu vurgulamak istemişlerdir. Yazarlara göre küresel finansal kriz öncesi DSGD modellerinde finansal krizle birlikte ortaya çıkan bazı eksiklikler varken o zamandan bu yana bu alanda önemli ilerleme kaydedilmiştir. Finansal aksaklıklar ve bireylerin heterojenliği gibi yeni düzenlemeler DSGD modellerini daha sağlam hale getirmiştir. Ayrıca DSGD modellerinin en temel kabullerinden biri olan geleneksel rasyonel beklentiler yaklaşımından sapmaların olduğu modeller DSGD literatürünü daha zengin hale getirmektedir. Christiano vd. (2018) DSGD modellerinin yeni bir krizin zamanı ve doğasını tahmin edip edemeyecekleri konusunda hala bir netlik olmadığını ancak mevcut DSGD modellerinin bu eksikliği giderme yönünde geliştirilmeye devam ettiğini

62

belirtmişlerdir. Christiano vd. (2018) DSGD modellerinin makroiktisadın ilgi alanında olan toplam iktisadi büyüklükler ile iktisat politikalarının değerlendirilmesi konusunda merkezi bir rol oynamaya devam edeceğini ifade etmişlerdir. Yazarlara göre makroiktisadi politika analizlerinde DSGD modelleri hala önemini korumaktadır.

3.3. Enerji Şokları ve Makroekonomik Etkileri Üzerine Türkiye İçin Yeni