• Sonuç bulunamadı

1.4. ANASIR-I ERBAA

2.1.1. Dil ve Üslûp Özellikleri

Eski Anadolu Türkçesi [EAT], Oğuzcanın 13-15. yy da Anadolu‟da oluĢan yazı dilinin adıdır. Bu dil aynı zamanda Oğuz lehçesinin ilk yazı dili olma özelliğine sahiptir. 13. yy‟dan itibaren Hazar ötesi Oğuz ata yurtlarından Anadolu‟ya göç eden boylar, burada kendi ağız özelliklerine dayalı bir yazı dili oluĢturmaya baĢladılar. Bu yazı dili, Türkoloji literatüründe “Eski Anadolu Türkçesi”, “Eski Türkiye Türkçesi”, “Eski

Osmanlıca” gibi adlarla anılmaktadır. Biz yaygın olan Eski Anadolu Türkçesi kullanımı tercih edeceğiz.

Eski Anadolu Türkçesinin dil özelliklerine bakıldığında Hazar ötesinde konuĢulan Oğuz-Türkmen ağız özellikleri ile Anadolu‟da oluĢturulan yeni yapıların bir sentezi çıkar karĢımıza. Bu dilin uzantılarına günümüzdeki konuĢma dillerinde, ağızlarında rastlarız. Bu dil, Anadolu, Azerbaycan, Suriye ve Irak‟ı kapsayan geniĢ bir alanda yazılmıĢ ve konuĢulmuĢtur.

Eski Anadolu Türkçesi, Köktürk, Uygur ve Karahanlı, Harezm lehçeleri ile doğrudan irtibatlandırmak mümkün görülmemektedir. Çünkü Eski Anadolu Türkçesi ile bu diller arasında özellikle ses bilgisi, bazı eklerin kullanım sıklığı ve yaygınlığı, kelime dağarcığı bakımından çeĢitli farklılıklar bulunmaktadır. Bu yazı dili, Hazar ötesindeki Türkçeden beslenerek Anadolu‟ya oradan çoğu formları taĢımıĢ fakat yerli Oğuz ağızları üzerine kurulu “yeni” bir dildir. Fakat bu “yenilik”i ayrı bir dil olarak görmemek gerekir, çünkü Eski Anadolu Türkçesi genel Türkçenin önemli bir lehçesi ve sağlam bir koludur.

Eski Anadolu Türkçesinin ilk yazı dili olmasından sebebiyle yazım (imla), ses, yapı ve sözcüksel özellikler bakımından varyantlı bir dil özelliği gösterir. Bu dönemde yazılmıĢ onlarca metinde bu varyantları tespit etmek mümkündür. Bunun en önemli sebebi, Arap alfabesinin Oğuzca sözcüklerin yazımında ilk defa kullanılıyor olmasıdır. Bu yüzden söz konusu dönemlerde yazılmıĢ olan metinlerde yazardan yazara, bölgeden bölgeye ses ve yapı değiĢiklikleri tespit edilmektedir. Tabii bu farklılıklar ve değiĢmeler, yalnızca Türkçe kelime ve ekler için geçerlidir; Arapça ve Farsça kökenli sözlerin yazımında kaynak dillerindeki biçimlere sadık kalınmıĢtır.43

XV. asır Anadolu'da, siyasal bakımından Selçuklular devrine rastlar.

Selçuklularda olduğu gibi Anadolu Selçuklularında da devlet dili Farsça ve dıĢ yazıĢmalar dili ise Arapça'dır. Türkçe ancak dini eserlerin, tasavvuf ilkelerini halka tanıtmak amacıyla yazılan ve daha baĢka basit içerikli

43 Ali Akar, Eski Anadolu Türkçesi Ders Notları, Muğla, 2014, s.1-2.

eserlerin dili olarak kullanmıĢtır. Gerçi Selçuklular devrinden günümüze kadar gelmiĢ bir kısım eserler vardır. Fakat bu dönemde Türkçenin bir yazı dili durumuna gelebilmek için Arapça ve Farsça ile uzunca süren bir mücadele devresi geçirdiği muhakkaktır. Türkçenin Anadolu bölgesinde yeni bir yazı dili olma hususunda geçirmiĢ olduğu mücadele yalnız Arapça ve Farsçaya karĢı de değildir. O, kendi yapı ve iĢleyiĢi içinde de, o günün geliĢme Ģartlarına uygun bir mücadele vermiĢtir.44

Yüksek lisans tez çalıĢmamız olan Tabîbnâme de Oğuzcanın gramer özelliklerini yansıtan bir metindir. Eserde yer alan kelime ve ekler XIII-XV.

yüzyıllar arasında Anadolu‟da teĢekkül eden edebiyatın yansımaları olarak ön plana çıkmaktadır. Örneğin eserde yer alan Ģu kelimeler bunun açık bir göstergesidir:

Kaçan, deñlü, sovuk, andan, sayru, solu(mak), beñz, depreĢ(mek), söyün(mek), buçugrak, ayru, biti yaz(mak), eyt(mek) vs.

Eski Anadolu Türkçesinde görülen -ġıl, -gil emir eki Tabîbnâme‟de de sıklıkla geçer:

bilgil, yegil, görgil, çıkarġıl, olġıl, yapġıl vs.

Gelecek zaman eki yerine olan kullanılan -ısar, -iser eki eserde birçok yerde –acak, -ecek hâlini almıĢtır. Eski Anadolu Türkçesinden sonra bu ek unutulmuĢtur.

alacaķ, yatacaķ vs.

Eserde bildirme eki -dur, -dür Ģeklindedir:

oġlıdur, budur, ķılmıĢdur, beyānındadur, oldur, vardur vs.

Tabîbnâme‟de 2. tekil ve çoğul iyelik eklerinin yanı sıra ilgi eki -uñ, -üñ Ģeklindedir:

anlaruñ, teleźźüźātuñ, almanuñ, Ǿavretüñ vs.

Eserde bazı ekler herhangi bir fonetik sebebe bağlı olmaksızın yuvarlaklaĢmaktadır, bunların baĢında {-uk/-ük}fiilden isim yapma eki gelir:

artuk <art-uk, eksük <eksü-k, tanuk <tanu-k

44 Zeynep Korkmaz, Selçuklu Çağı Türkçesinin Genel Yapısı Timurtaş, Faruk, Osmanlı Türkçesi Grameri, 5. Baskı, Ġstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ġstanbul 1985. s.50.

GeniĢ zaman eki olan -ır, -ir eserde yuvarlak dar ünlülüdür. Düz dar ünlülü Ģekilleri daha sonra geliĢmiĢtir:

vir-ür “verir”, yat-ur “yatar”

Belirtme hâli eki Eski Türkçede {-ġ/-g} Ģeklinde idi. Oğuzca‟da /g/‟nin düĢmesiyle aradaki yardımca ses, ekin yerine almıĢ ve {-I} Ģekline dönüĢmüĢtür. Günümüz Türkçesinde ise dil dudak uyumu geliĢerek dört Ģekilli hâle gelmiĢtir.

Kulunc-ı tokuzunc-ı, ilâc-ı, tamar-ı

XV. yüzyıl Anadolu Türkçesinde bulunan ve Tabîbnâme‟nin gramatik özelliklerini gösteren sesliler Ģunlardır: a,e,ı,i,o,ü,u,ö ayrıca bir de kapalı e‟nin varlığı düĢünülebilir. Bugün (e) ile yazılan kelimelerin çoğu eserde (i) ile yazılmıĢtır. (dimek-demek, virmek-vermek, gice-gece).

Osmanlı dönemi Türk nesri hakkında bilgi veren M. F. Köksal, klâsik nesir üslûbunu sade, orta, süslü ve ağdalı nesir olmak üzere dört grupta incelemek gerektiğini ifade etmiĢtir:

Arapça, Farsça kelime ve tamlamaların az bulunduğu metinleri sade (üslûb-ı sâde); yer yer secilerle kurulmuĢ, sanat endiĢesi taĢıyan ve Arapça, Farsça kelime ve tamlamaların Türkçe kelimelere baskın Ģekilde yazılmıĢ metinleri orta nesir (üslûb-ı mutavassıt); sanat kaygısının yoğun olduğu yabancı kelime ve tamlamaların, secilerin sıklıkla kullanıldığı metinleri süslü nesir (üslûb-ı müzeyyen); esas gayesi sanat olan külfetli bir dile sahip, yabancı sözcük ve terkiplerle meydana getirilmiĢ eserleri ağdalı nesir (üslûb-ı âlî) grubuna dâhil etmiĢtir.45 Bu bilgiler ıĢığında Tabîbnâme‟nin üslûbunu sâde nesir üslûbuna dâhil edebiliriz. AĢağıda mukaddime kısmından alınan parça, eserin üslûbunu göstermesi bakımından önemlidir:

“Hezārān şükr [ü] minnet her nefesde ol pādişāha kim cemīǾ-i maħlūķatı Ǿademden vücūda getürdi ve vaĥdāniyyetini ehl-i maǾrifete esbāb-ı Ǿaķl u naķl erzānī ķesbāb-ıldesbāb-ı ve yüz biñ taĥiyyāt [ü] selām anuñ rasūlüne olsun

45 Cihan Okuyucu-Ahmet Kartal-M. F. Köksal, Klâsik Dönem Osmanlı Nesri, Kesit Yay.

Ġstanbul, 2012, s.16-18.

kim cümle Ǿālem anuñ dostluġuna yāra dıldi ve daħı anuñ aśĥābına olsun kim ümmetleriñ mürşidlerüdir.”46

Müellif, eserinde secili anlatıma da yer yer müracaat etmiştir.

“Ǿilletin zāyil ider ammā çoķ içse teni arıķ eyler ve Ǿaķlı zāyil eyler dili aġır eyler ve ħām yeller ve yürek oynamaķ ve pehlū aġrısı ve ķarın aġrısı ve merk-i müfācāt ve şikeste ve raǾşe žāhir ider yaǾni ditürmek çünki endāzede ola ĥaddin tecāvüz etmeye ol vaķit ķan śāfī ider”47

Benzer Belgeler