BÖLÜM 2 : SENÎ ALİ DÎVÂNI’NIN ŞEKİL YÖNÜNDEN İNCELENMESİ
2.2. Dil Ve Üslûp Özellikleri
2.2.1. Dil, Üslûp Özellikleri
Senî, mutasavvıf bir şâirdir. Şiirlerini de tasavvufi düşüncelerini anlatmak için yazar.
Şiirlerindeki unsurların, malzemelerin hemen hepsi tasavvufîdir. Bu düşüncelerini halka
yaymak için kullandığı dil ise halkın anlayacağı sadeliktedir. Bu yüzden şiirlerinde sık sık halk söyleyişlerine, deyimlere ve atasözlerine yer vermiştir. Halk ağzından kullandığı sözcüklerden bazıları şöyledir: Sevgilin dudağı için yuvarlanmış hamur parçası anlamına gelen “yümek” kelimesini;
Dirler bu dünyÀda dilek bitmez velì devr-i felek
Gösterdi baña bir melek kim dir leb-i la‘lüm yümekyümekyümekyümek (G. 158/1)
Hayvanların boynuz vurması, toslaması anlamına gelen “süsmek” kelimesini; ‘Am ki ala nÀm [u] mÀl [u] cÀh çün bu dünyÀda
Boynuz idüp úìl [u] úÀli süsüşürlersüsüşürlersüsüşürlersüsüşürler hemçü tìs (G. 109/6) Sakınmak, çekinmek anlamına gelen “kayırma” sözcüğünü; ‘Áşıú-ı Óaú Óaúúa irüp geçdi fÀnì dÀrdan
Aãılup Manãÿr-veş hergiz úayırmazúayırmazúayırmaz dÀrdan (G. 232/1) úayırmaz
Yağmalamak, yok etmek anlamına gelen “talamak” sözcüğünü;
MetÀ‘-ı ‘aklumı ‘ışúuñ taladıtaladıtaladıtaladı úaldı dìn ancaú
Emmek anlamına gelen “sormak “sözcüğünü kullanmıştır: ÓayÀtuma Òıøır reşk ider oldı
Leb-i la‘lüñ meõÀúından ãoraldanãoraldanãoraldanãoraldan (G. 229/8)
Necâtide yoğunlaşan atasözü ve deyimleri Senî’de de görüyoruz: PÀk-bÀõ ol ey Senì ‘ışú içre olsuñ àam yime
Çün şehìd olur imiş ‘ışúında dirilen ‘afìf (G. 141/7) áarú olaldan ‘ışúuñuñ baór-ı muóìùine Senì
El yudı El yudı El yudı
El yudı iki cihÀndan hìç úalmadı àamı (G. 280/12) ‘Aúl-ı cüz vey ‘aúla êarb-ı meåel
Ùÿùì il Ùÿùì il Ùÿùì il
Ùÿùì ile heme heme heme hem----úafes olmuş àurÀbúafes olmuş àurÀbúafes olmuş àurÀb (G. 13/2) úafes olmuş àurÀb Arama ‘ayıbsuz yÀri çü dirler
Dikensüz hiç gülistÀn bulunmaz (G. 99/5) Dikensüz hiç gülistÀn bulunmaz (G. 99/5) Dikensüz hiç gülistÀn bulunmaz (G. 99/5) Dikensüz hiç gülistÀn bulunmaz (G. 99/5)
Dîvânda dikkati çeken bir başka unsurda Senî’nin bir beyitte sevgilinin saçını şekil yönünden mâr, ejderha, zincir vs. benzetmek yerine direkt saçına mahalli bir kullanım olan kıvırcık demesidir:
Didüm òÀlüñi göricek úıvırcıú zülfüñ içinde
äanasın noúùadur düşmiş içine òalúa-i cìmüñ (G. 168/3)
Senî’nin dili sade olmakla birlikte şiirlerinden Arapça ve Farsçayı da çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. Dîvânda Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinin ikisi(çoğunlukla Arapça ve Türkçe) veya üçüyle söylenmiş Müllemmâ gazeller önemli ölçüde bulunur. Dîvânda bulunan 3 numaralı gazeli örnek olarak verebiliriz:
1
2 Niçe yıldur ki ‘ışúuñ gözler idüm
2
3 Geçenler mÀ-sivÀdan diñle kimdür
3
4 Bu pìr-i ‘aúlı óÀşÀ şeyò idinem
4
5 Senì damuyı yaúar ‘ışúuñ odı
5
Senî’nin dîvânında Eski Anadolu Türkçesinin özelliklerini görmekteyiz. Fakat aynı anlama gelen bazı kelimeler muhtelif imlâlarla yazılmıştır. Bu çok çeşitlilik 15. ve 16. yüzyılların geçiş dönemi olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü 15. yüzyılda Eski Anadolu Türkçesi Azeri sahası ve Osmanlı sahası diye ayrılmamıştır. Yüzyılın yarısından sonra ayrılmıştır. Fakat az öncede dediğimiz gibi geçiş dönemi ve başlangıç dönemi olduğu için 16. yüzyılda da çeşitlilik devam etmiştir. Örneğin dîvânda şahıs zamiri “ben, men” ikililiği dikkat çekmektedir. Bir beyitte “ben” kullanılırken bir başka beyitte “men” kullanılmıştır. Bu ikililik “ben, men” şahıs zamirlerinin çekiminde de söz konusudur: “Menem, meni, menüm, beni, benüm, bende vb.”
Bir başka hususta “t” ve “d”; “ú” ve “ò” ile “b” ve “p” kullanımıdır. Eski Türkçede
kelime başında “d” sesi yoktur. Batı Türkçesinde kelime başında görülen “d” ler Eski Türkçede hep “t” iledir. Bu “t” lerin bir kısmı Batı Türkçesine geçerken “d” olmuştur. Eski Anadolu Türkçesi döneminde ise hem “t”li hem de “d” li şekiller kullanılmıştır (Ergin, 1983:91). Yine Eski Türkçedeki “ú” sesi Eski Anadolu Türkçesinde “ò” iledir.
Fakat bu bütün “k” ları kapsamamaktadır. Art damak /k/ ünsüzü söz başında olduğu
*+,-.,/ *0-#-"""-" -/ $ * #",.1 --#/ *2#-# #-,,/ ' *3#-##4#,#5#,/
durumlarda ön damak /ú/ sesi gibi ötümlüleşmemiş, kendini korumuştur: kamu, kaygu,
kanda, kangı vb. Buna karşılık söz içi, hece başı ve sonu durumunda sık sık sızıcılaşarak
/ò/ olmuştur: daòı, yoòsa, uyòu vb. (Demir ve Yılmaz, 2009:96) Senî’nin dîvânında da
“t” ve “d” li şekiller olduğu gibi “ú” ve “ò” lı şekiller de görülmektedir. Meselâ şâir
aynı gazelin içinde dağ kelmesini hem “dağ” hem de “tağ” şekliyle beyitlerde kullanılmıştır:
Göreli gül-gÿn yañaàuñ üzre çifte beñleri
Yüregümde gÿyiyÀ uruldı yüz biñ ùaàlarùaàlarùaàlarùaàlar (G. 80/4) ÓÀmil-i ‘ışú-ı úıdem insÀn olupdur ãıdk ile
Gerçi úaçdı åıúletinden yir [u] gök [u] daàlar daàlar daàlar (G. 80/7) daàlar
Yine “ú” ve “ò” li kullanımlarda örneğin, şâir bazı gazellerde “úoròu” derken
bazılarında “úorúu” demiştir: Damu úorúusundanúorúusundanúorúusundanúorúusundan iderseñ ‘amel
Bulmayısarsın ebed andan necÀt (G. 32/3)
Demümde úo beni zÀhid ölümden úoròularúoròularúoròularúoròular virme
Ururum ben ene’l- Óaú [dem] dökülse yirlere dem dem (G. 189/4)
Aynı şekilde “p” ve “b”li kullanımlar göze çarpmaktadır:
Dü-cihÀnı bir pula almaz gedÀya paòma òor
Çün anunçün geldi Óaúdan Aómede şeksüz
‘Abes
(G. 106/10)Cümle-i vaódetde dil-dÀrıyla òoş óÀl olan
Baòmaya ol bu zamÀnuñ mÀżì ile Àtìne (G. 248/3)
Şâir kalın ünlülü kelimelerde yer yer gayın kullanması gerekirken gayın yerine kef
Kurduğun , susuzlıgun , bulduğumuz ,
tapduğı vb.
Senî dîvânda “Dedim-Dedi” tarzı mürâca’a şiir örneklerine yer vermiştir. İlk örneklerine Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânü Lügâi’tü Türk adlı eserinde rastlanan “Dedim-Dedi” tarzının daha sonraki dönemlerde hem halk hem de dîvân şiirinde değişik
şekillerde kullanıldığı görülür. Karşılıklı konuşma şeklinde, sorulu cevaplı olarak
yazılmış “Dedim-Dedi” tarzı şiir örnekleri, daha ziyâde 13-15. yüzyıllar olmak üzere dîvân şiirinde de görülmekte olup ayrıca mürâca’a ve muhâvereli şiirler adıyla da anılmaktadır. Dîvân şiirinde mürâca’a örneklerine gazel, rubâî, kıta ve müseddes nazım
şekliyle yazılmış değişik şiirlerde rastlanmaktadır. Bununla birlikte bu şiirlerde halk şiirlerindeki gibi kalıplaşmış belirli anlatım şekillerinin yanında, daha çeşitli ve farklı
kullanım şekilleriyle karşılaşılmaktadır. Kimi mürâca’a örneklerinde dîvân şâirleri, “Dedim-Dedi” kelimelerinin yerlerini değiştirmiş ve kalıbı “Dedi-Dedim” şeklinde kullanmıştır. Yine dîvân şâirleri “Dedim-Dedi” kalıbını genelde şiirin bütününden ziyâde, ya beyit bütünlüğü içinde, ya da birbirini izleyen iki beyit içinde kullanmışlardır (Batıislam, 2000:201-211; Kaya, 2007:91). Senî mürâca’a tarzı şiir örneğini hem “Dedim-Dedi” hem de “Dedi-Dedim” şeklinde kullanmıştır. Bu şiir örneğine çoğunlukla şiirin bütününde yer vermiştir:
1 Didüm ey sulùÀn bu miskìn bendeñe úılma cefÀ Didi mecnÿn imiş uman yÀrdan luùf-ı vefÀ 2 Didüm ey şìrìn süòan la‘lüñ ãorana ne diyem Didi ãaóóalek bildüñ nedür dÀrü’ş-şifÀ
3 Didüm ey cÀn niçe virem vaãf-ı õÀtuñdan òaber Didi serv-i mÀh-rÿ şìrìn leb [ü] sìmìn úafÀ 4 Didüm ey rÿh-ı revÀnum sìneñe baúmaú niçe Didi àamdan úurtulup bulmak durur úalbüñ ãafÀ 5 Didüm ey dilber Senì bir cÀm-ı Cem bilsem nedür Didi mir’Àt-ı cemÀlümdür didügi bì-òafÀ (G. 6)
Bununla birlikte beyit bütünlüğü içinde ve birbirini takip eden iki beyit içinde de kullanmıştır:
Didüm ey dilber beni öldürmege nedür sebeb Didi beni sevdügüñi bilme azacaú günÀh (G. 247/5) Òayrı göster pìre didüm didi kim
Diler iseñ rÀóatı nÿş eyle rÀó (G. 43/4) Ùarìú-i ‘ışú niçedür didi zÀhid baña didüm
Ùarìúinüñ belÀların ãorar iseñ úıyÀsı yoò (G. 50/4) Didüm cÀna Senìyi eyle úurbÀn
Didi bu òabere úurbÀnı gerekmez (G. 95/9) Didüm ol dem meni vü yolda úo git
Didi kim bulaşur úanı gerekmez (G. 95/10)