• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.3 DERMANYSSUS GALLINAE’NİN BİYOLOJİSİ

D. gallinae tavuk, hindi ve güvercin gibi kanatlı hayvanlardan geceleri kan emerek beslenir. Gündüzleri duvarların yarık ve çatlaklarında saklanır. Konaklarının üzerinde 0,5-1,5 saat kaldıkları bildirilmiştir (7). Kümes hayvanlarının, kanları ile beslenen bu hematofajik parazitler, asıl konaklarını bulamadığı zaman geçici olarak memeli hayvanlara da hücum etmekte, bazen insanlarda da görülmektedir (7).

Dermanyssus gallinae’nin gelişmesinde; yumurta, larva, iki nimf (protonimf ve deutonimf) ve erişkin aşamaları görülmektedir (Şekil 2.12). Erişkin dişiler, ilk kan

beslenmesinden 12-24 saat sonra konaklarının barındıkları yerlerde duvarların yarık ve çatlakları arasına 4-8 yumurta bırakırlar. Her bir dişi yaşamı boyunca 30 yumurta bırakabilmektedir. Yumurtalar, küçük (400-270 µm) oval, düz, ince ve beyaz görünümdedir (5). Yumurta içinden çıkan 3 çift bacaklı larva, beyaz renkte olup kan emmez ve yavaş hareket eder. Yaklaşık 24-48 saat içinde gömlek değiştirir ve 4 çift bacaklı protonimf safhasına geçer. Protonimf, konağından kan emdikten sonra gömlek değiştirmek üzere konağını terk eder ve yarık ve çatlaklara gizlenir. Gizlendiği yerde gömlek değiştirip deutonimf olur. Deutonimf, konağından gece kan emer ve yaklaşık 24-48 saat içinde tekrar gömlek değiştirerek tritonimf safhasına geçer. Tritonimf safhası kimi kaynaklarda ergin gelişme dönemi olarak da tarif edilmektedir (6). Tritonimf safhasındaki akarlar, erişkinler gibi yalnız geceleri kan emerek beslenirler. Bu tritonimflerden bir iki gün içinde ergin akarlar gelişirler (5). Bu biyolojik çember, yaklaşık bir haftada tamamlanır. Bu akarların ömürleri ortalama 5 aydır (9). Parazitlerin yaşamları için %60-70 nem ile 20-25°C sıcaklığın en uygun koşullar olduğu, -20°C ve altındaki derecelerde ve 45°C üstünde akarların yaşamlarını sürdüremedikleri bilinmektedir. Bununla birlikte düşük sıcaklıklarda (5°C civarında) 5-9 ay canlı kalarak kışı geçirebildikleri ve beslenmeden yaşamlarını devam ettirdikleri bilinmektedir. Ayrıca bu akarlar, düşük neme karşı da oldukça hassasiyetleri dolayısıyla kış aylarına göre yaz aylarında daha fazla çoğalırlar. Izgaralı tabandan daha çok özellikle kümes altlığında yoğun halde bulunurlar (6).

Şekil 2.12D. gallinae’nin biyolojik döngüsü(13)

2.4 DERMANYSSUS GALLINAE ENFASTASYONLARININ

EPİDEMİYOLOJİSİ

Dermanyssus gallinae, yumurta tavuklarından kan emen önemli bir ektoparazittir. Bu akarlar, kümeslerde özellikle beslenme tepsilerinde ve yuvalarda gizlenmektedir (4).

Kırmızı tavuk akarları, geceleri yaklaşık 0,5–1,5 saat kan emerler ve sadece kan emmek için konak üzerinde bulunurlar. Gece ile gündüz farkının olmadığı karanlık yapılarda şiddetli enfestasyon durumunda ise bu akarlar gün boyu da konak üzerinde bulunabilirler.(4).

Serçe gibi yabani kuşlar, bu akarın başka konaklara naklinde reservuar görevindedir (15).

Bu akarın tavuklarda huzursuzluğa, yumurta veriminde azalmaya, deride tahrişe ve hatta ölümlere bile neden olduğu bildirilmiştir (16). Eritrosit sayısında ve paketlenmiş hücre hacminde de azalmaya neden olmaktadır (17).

Ayrıca bu akarlar, insanlara da saldırabilirler. İnsanlarda allerji ve ürtiker gibi cilt rahatsızlıklarına neden olabilirler (18, 19). Bir şekilde ezilerek parçalanmış akarlardan etrafa saçılan kan lekeleri, tavukların yumurtalarına bulaşarak yumurtaların

lekelenmesine yol açarlar. Böylece yumurta kabuğundaki kan lekeleri, yumurtada kalite kaybı oluşturur. Dolayısıyla işletmede büyük ekonomik kayıplar meydana gelir (20).

Akar popülasyonları, uygun mevsim koşullarına bağlı olarak boş tavuk çiftliklerinde de üç ay içerisinde artış gösterebilir (21). Öte yandan bu akar, bazen insanların yaşadığı konutlarda bile saklanabilir. Özellikle çatılarında güvercin beslenen konutlarda ağır enfestasyonlara yol açabilirler (16, 22, 23).

2.4.1 Dünyadaki Yayılış

Kırmızı tavuk akarı D. gallinae, Çin, Japonya, Amerika ve ABD dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde yumurta tavukları için önemli bir tehdit oluşturmaktadır (4, 24-26). Birleşik Krallıkdaki yumurta tesislerinin %60-85’i D. gallinae ile enfeste olduğu rapor edilmiştir (27, 28). Son verilere göre akarın Birleşik Krallık ve Amerika gibi bazı ülkelerde çok yaygın olduğu bildirilmiştir (20, 25). Avrupada yapılan bir araştırmada kümeslerin D. gallinae ile enfestasyon nedeninin genelde ticaret yolu (kanatlı hayvanlar, yumurta sandıkları vb.) olduğu tespit edilmiştir (29). Başka bir veriye göre ise örn, Brezilya’da enfestasyonun bulaşma dinamiğini, D. gallinae ile enfeste yabani kuş sürüleri oluşturmaktadır (7, 30).

Çok sayıda araştırmada yumurta üretim tesislerinde D. gallinae enfestasyonu bildirilmiştir (27, 28, 31). Konvansiyonel kafesler, enfestasyona daha az müsait olduğu için ve oluşan enfestasyon tedavisinin kolay olduğundan tercih edilmektedir (32).

Bununla birlikte konvansiyonel kafesler hayvan sağlığı gerekçesiyle Avrupa Birliğinde (AB Konsey Direktifi 1999/74/AB) kullanılabilmekte ancak evrensel bir kontrol seçeneği olarak kabul edilmemektedir. Bu tür sistemler 2013 yılına kadar AB’de kullanılmıştır fakat daha sonra alternatif seçenekler de kullanılmaya başlanmıştır. Sonuç olarak bulundukları çevre şartları daha kompleks hale geldiğinde dişi D. gallinae’nin bölgede ki yayılma oranı artabilir (25).

2.4.2 Türkiye’deki Yayılışı

Türkiye’de günümüze kadar D. gallinae üzerine yapılmış kapsamlı çalışmalar çok sınırlıdır. Tiğin (33) incelemesini yaptığı 300 evcil güvercinin 36’sında (%8,61) D.

gallinae enfestasyonu belirlemiştir. Gıcık (34), 200 yabani güvercini incelediği çalışmada D. gallinae enfestasyonunu bir örnekte (%0,5) saptadığını kaydetmiştir. Bununla birlikte,

Kars ilinde tavuklarda bulunan ektoparazitlerin yaygınlığının araştırılması amacıyla yapılan çalışmada (35) Kars’ın kenar semtlerindeki evlerde bulunan 20 kümesten 264 tavuk ektoparazit yönünden incelenmiştir. Çalışmada yirmi kümesin 12’sinde (%60,0), bakısı yapılan 264 tavuğun 174’ünde (%65,90) en az bir ektoparazit saptanmıştır (35).

Enfeste tavuklardan 1023 adet parazit toplanmış ve 7 tür identifiye edilmiştir. Yaygınlık sırasına göre; 174 tavuğun 156’sında (%89,65) bit enfestasyonu (Menacanthus cornutus, Menopon gallinae, Menacanthus stramineus, Goniodes dissimilis ve Goniocotes gallinae), 16’sında (%6,06) akar enfestasyonu (Dermanyssus gallinae) ve 2’sinde (%0,75) uyuz enfestasyonu (Kinemidokoptes mutans) saptanmıştır (35). Bursa’da köy tavuklarında yapılan bir araştırmada (36); 628 tavuğun %4,0’ünde D. gallinae enfestasyonu saptandığı bildirilmiştir. 2004 yılında Konya’da yapılan bir çalışmada (37) doğal olarak oluşan D. gallinae enfastasyonunun horozların bazı hematolojik parametrelerinde ve canlı ağırlıklarında bir değişiklik oluşturup oluşturmayacağı araştırılmış ve D. gallinae’nin horozlarda alyuvar sayısı, hemoglobin miktarı ve hematokrit değerde azalmaya yol açması nedeniyle belirgin bir anemiye yol açtığı, akyuvar tiplerinden heterofil oranında artışa, lenfosit oranında ise azalmaya neden olarak immun sistemi etkilediği, heterofil/lenfosit oranında artışa yol açarak kanatlıları yoğun bir stres altına soktuğu ve canlı ağırlık kaybına yol açtığı ortaya konmuştur. Bir diğer çalışmada (3) ise doğada tesadüfen bulunarak Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıklar Anabilim dalında getirilen bir kırlangıç yavrusunda D. gallinae ile enfestasyon teşhisi konulmuş olup bu çalışma sonucunda yabani kanatlıların D. gallinae enfestasyonları için evcil kanatlılara risk oluşturduğu belirtilmiştir. Türkiye’de D.

gallinae’nin moleküler genotiplendirilmesi ve vektörlük potansiyeli üzerine yapılmış moleküler tabanlı araştırmalar henüz bulunmamaktadır.

2.5 DERMANYSSUS GALLINAE ENFESTASYONLARINDA KLİNİK VE PATOGENEZ

Bu parazit, özellikle genç hayvanlara zarar vermektedir (6).D. gallinae, konaklarının derilerinde kızarıklık, şişkinlik ve irritasyona yol açar, genellikle alopecia ve nekrotik odaklarla karakterize dermatitis görülür, şiddetli pruritis vardır (38). Akarların ısırma yeri ağrılı ve kaşıntılı olup, enfestasyon semptomları olarak huysuzluk ve tedirginlik, deri reaksiyonları, deride irritasyonlar, ikincil yaralar, tüy ve telek dökülmesi, çok kuvvetli enfestasyonlarda anemi, zayıflama, yemden yararlanmanın azalması, iştahsızlık ve

kaşeksi daha az olarak da rhinitis, otitis externa, konjiktivitis ortaya çıkabilmektedir (6).Ayrıca eritrosit sayısında ve paketlenmiş hücre hacminde azalma belirlenmiştir (17).

Diğer yandan, D. gallinae enfestasyonu nedeniyle, kuluçka sonu ölü civcivlerin sayısında artış olduğu, yetişkinlerde ve genç kanatlılarda yumurta veriminin azaldığı, canlı ağırlık kaybının olduğu ve bazen de enfeksiyonun ölümle sonuçlanabildiği bildirilmektedir (9).

D. gallinae, kanatlı sektöründe doğrudan ölümlere sebep olmasının yanında ayrıca bakteri ve virüsler başta olmak üzere çeşitli patojenlerin kanatlılara mekanik ve/veya biyolojik naklinde de önemli ve potansiyel bir vektör olduğu güncel çalışmalarla ortaya konmuştur (1, 2).

D. gallinae kantlı hariç insan ve diğer bazı memelilerden de kan emebilmekte olup tavukçulukla uğraşan insanlarda daha sık olarak görülmektedir. D. gallinae ile temas eden insanlarda 1-3 gün sonra temas yerlerinde şiddetli kaşıntı, toplu iğne büyüklüğünde papül ve veziküller oluşmaktadır. Bu papüller kanlı bir kabukla kaplanır ve iyileşmenin sonunda buralarda mavi bir lekenin oluştuğu gözlemlenmiştir (39).

2.6 DERMANYSSUS GALLINAE’NİN TANISI

Akarların tanısı genelde makroskobik olarak yapılmakta olup mesken ve konak üzerinde akarların görülmesiyle konmaktadır (Şekil 2.13). Bir büyüteç yardımı ile makroskobik olarak konak üzerindeki ve saklandıkları yerlerdeki akarlar rahatlıkla görülebilmektedir.

Tavukların kırmızı akarı, gece kan emmesi sırasında bir ışık yardımıyla konaklar üzerinde görülebilmektedir. Eğer kafes kuşlarında enfestasyondan şüpheleniliyorsa kafes gece beyaz bir örtüyle örtülebilir. Sabah örtü üzerindeki küçük siyah kırmızı akarlar görülür.

Nekropside şiddetli enfestasyonlarda hayvan üzerinde çok sayıda akara rastlandığı, seyrek olarak da gagada, özefagusta, tracheada ve kursakta da görülebildikleri kaydedilmiştir (40). D. gallinae’nin gelişim dönemlerine göre identifikasyonu için morfolojik kriterler bölüm 2.2’de verilmiştir.

Şekil 2.13Tavuktan kan emen D. gaillinae (Kaynak: http://www.vetsonline.com/publications/veterinary-times/archives/n-43-27/managing-and-treating-common-diseases-of-backyard-poultry.html)

2.6.1 Ayırıcı Tanı

Ornithonyssus sylviarum da dermanyssoid bir akardır fakat Dermanyssidae ailesi yerine Macronyssidae ailesinde bulunur (41). O. sylviarumve D. gallinae ayrımı zor olmakla birlikte aşağıdaki özellikler ayrımda yardımcı olabilir (13):

1. Dişilerin şeliserleri uzamıştır ve hareketlidir (Şekil 2.14C) (D. gallinae’de kırbaç gibi belirgin olmayan kıskaç vardır) (Şekil 2.14C, 2A)

2. Genitoventral (epigynal) kılıf incedir ve posterior dar ve yuvarlaktır (D. gallinae’de posterior geniş ve yuvarlak) (Şekil 2.14B)(Şekil 2.6C-D).

3. O. sylviarum dorsal kılıfı aniden posteriore doğru daralır (D. gallinae’de daha düzgün daralır) (Şekil 2.14A).

Şekil 2.14Dişi Ornithonyssus silviarum: LM. (A) dorsal kılıfın posteriore doğru daralması, dorsal görünüm. (B) genitoventral (epigynal) kılıf incedir ve posteriore dar ve yuvarlaktır, ventral görünüm. (C)

iyi gelişmiş, hareketli ve uzun şeliserin görünümü. Abbr: as, anal kılıf; Ch, şeliser, DS, dorsal kılıf, fd, sabit digit ;gs, genitoventral kılıf; LI, leg I; md, hareketli digit; Pa, pedipalp; st, sternal kılıf. Ölçek çizgisi:

50 μm (13)

2.7 KORUNMA VE KONTROL 2.7.1 Kimyasal Kontrol Metodları

D. gallinae’nin kontrolünde 35’in üzerinde bileşiğin (klorlu organik bileşikler, organofosfatlar, piretroidler, karbamatlar, amitraz ve endektositler) kullanıldığı bildirilmiştir (4). Bunların birçoğu etkili olsa da bazıları gıda güvenliği ve çevresel nedenlerden dolayı uygun görülmemiştir. Bazıları da teorikte yeterli görülmüş ancak pratikte verimli olamamıştır.

En ideal insektisit kuytu köşelere saklanmış akarlara bile nüfuz edebilmeli ve akarların tavuklardan beslenmek için saklandıkları yerden çıkana kadar mümkün olduğunca uzun bir süre etkinliğini devam ettirebilmelidir. Uygun bir insektisit parazit için seçici olmalı ancak insektisit dirençliliğine neden olmamalıdır.

Sprey ya da toz halinde olan alışılmış böcek ilaçlarının yanında sistemik bileşikler de denenmiştir. Sistemik kontrol yöntemleri de cazip gelmiştir çünkü herhangi bir özel püskürtme ekipmanına ihtiyaç duyulmamakta ve tavukları strese sokmadan uygulanabilmektedir (4). Karbaril ve çeşitli organik fosforlu bileşiğin etkinliği sistematik akarisitlerde test edilmiştir. Çoğu böcek ilacından daha etkili olduğu için makrosiklik lakton endektositleri kırmızı akar kontrolü için potansiyel moleküller olarak kabul edilmiştir. Ivermektin (42, 43) ve moksidektin (44) kas içinden ya da periton içi enjeksiyon ile test edilmiştir. Ivermektin yüksek dozda uygulandığında (1,8-5,4 mg kg-1) kısa süreliğine etkili olmuştur. Meksidektin de benzer şekilde (8mg kg-kg-1) etkili olmuştur. Bunlar etkili dozda uygulandığında kısa sürede tekrarlayan tedavilerden dolayı malzeme ve işçiliğin pahalı olmasıyla yaygın olarak kullanılmamaktadır (4).

İlaç uygulamasına geçmeden önce korunma ve kontrol bölümünde bildirilen mekanik, biyolojik yöntemleri uygulamak gerekir. Bu yöntemler uygulanmadığı takdirde, bugün olduğu gibi ülkemizde ve bütün dünyada bu akarlar problem olmaya devam edecektir.

Kimyasallar seçilirken dikkat edilmesi gerekenler:

a. Kimyasallar bulaşmaya bağlı olmak üzere kuş, kuş yuvası, kemirici veya kümeste kullanılmak üzere belirlenmelidir.

b. Kimyasallar toksisitesi ile çevreye en az etkili olan seçilmelidir.

c. Kimyasalın üretim gereksinimleri ile uyumlu olmalıdır.

d. Kimyasallar kümeslerdeki gerek yüzey ve gerekse ekipmanların malzemelerine (ahşap çıtalı platformlar, galvanizli metal kutular, karton, mukavva kutular vb.) göre seçilmelidir.

D. gallinae ile mücadelede, çevredeki tavuk, hindi ve güvercinlerle birlikte, kümeslerin de ilaçlanması gerekir. Bunun için karbamatlı (Bolfo, Baygon, Opigal-5) insektisidler serpme, organik fosforlu insektisidler (Neguvon, Asultol) püskürtme, serpme veya tütsü,

sentetik pretroidli insektisidler (Cypermethrin, Permethrin, Cyflutrin) ise püskürtme şeklinde kullanılması önerilmektedir. Avermectinlerin de korunma ve tedavide denenmesi önerilmektedir (3, 45-47).

Karbamatlı insektisitlerden Carbaryl (Baygon) ve Propoxur (Bolfo) atomizerle bütün kümese 2 hafta arayla %5’lik toz halinde püskürtülmesi önerilmektedir (9). Organik fosforlu akarisitlerden Trichlorphon (Neguvon) ve Caumaphos’dan (Asulton) kullanılarak bu parazite karşı olumlu sonuçlar alınmıştır. Bütün kümes, yem deposu, kuluçkahane ve yumurta violllerinin konulduğu yerler dahil, her yer Trichlorphon’un

%0,2’lik solüsyonu ile ilaçlanması önerilmektedir. İlaçlama yumurtadan çıkan larvalara karşı 2-3 gün arayla birkaç kez tekrar edilmelidir. Gerekirse tavukların bu solüsyonda banyo ettirilmesi önerilmektedir (9, 45).

Sentetik pretroitli insektisidler Cypermethrin (İmperator), Permethrin (Primetrin), Cyfluthrin (Solfac, Bayofly) ise püskürtme şeklinde kullanılması tavsiye edilmektedir (9). Kanatlı hayvanların barındıkları kafesler ve yerler %2-7 carbamate solüsyonlarının sprey şeklinde uygulanması önerilmektedir (48). Kümesin zemin yüzeyinin metre küpüne 0,5 gr Carbaryl’in %85’lik ıslanabilir tozundan hazırlanan aerosol toz püskürtülmesi, karbamate %7,5 toz 4 gr/metre küp dozda uygulandığında, bir ay içerisinde D.

gallinae’lerin öldükleri ve ilacın tavuklarda herhangi bir yan etkiye rastlanmadığı ifade edilmiştir (49).

2.7.2 Akarisit Direnci

Tekrarlayan D. gallinae popülasyonlarının uzun vadeli kimyasal kontrolü akalarların kalıtsal direncinin gelişmesine neden olabilmektedir. Son zamanlarda Fransa’da (50), İtalya’da (51) ve Eski Çekoslavakya’da (52, 53) DDT, organofosfatlar veya piretroid direncinin oluşabileceği düşünülmüştür. Ancak tedavi başarısızlıklarının nedeni, kazanılmış akar direnci veya yetersiz akarisit tedavisi de olabilmektedir. Bazı kimyasalların dirençliliğini taramanın ve saha etkinliğini test etmenin zor olması nedeniyle invitro testler gereklidir. Iki tür in vitro test kullanılmaktadır: Cam Pasteur pipeti testleri (52, 54) ve Whatman filtre kâğıdı testleri (50).

Yeni akarisitlerin yetersizliği nedeniyle direnç yönetim stratejisinde farklı kimyasal grupların uygulanmasının kısa sürede direnç değişimine neden olduğu tespit edilmiştir.

Akarisitlerin farklı grupları dönüşümlü olarak kullanılmalıdır ve diğer alternatif tedaviler incelenmelidir (4).

2.7.3 Aşı Denemeleri

Eklem bacaklılara karşı aşıların geliştirilmesi oldukça zor olmasına karşın birçok özellikleriyle aşılar yine de akarisitlere cazip bir alternatif oluşturmaktadır. Bu zorluk yeni koruyucu antijenlerin karakterizasyonu ve identifikasyonunun uzun sürmesine ve antijene karşı konak immün reaksiyonlarının artropodlara etki düzeyinin soru işaretleri taşımasına bağlıdır (55, 56). D. gallinae’ye karşı aşı geliştirilmesi akar-konak ilişkisinin nispeten az bilinmesi nedeniyle gerçekleştirilebili olması zor gözükmektedir (57).

Tavuklar, O. sylviarum’a (58, 59) karşı direnç geliştirebilmesine karşın D. gallinae’ye karşı direnç oluşturamıyor gözükmektedir (21). Bu sebeblerle D. gallinae’ye karşı potansiyel bir aşı geliştirilmesi üzerine günümüze kadar az sayıda çalışma yapılmıştır.

Somatik D. gallinae antijenleri ve homolog diğer bazı akar türlerinin (örneğin Dermatophagoides pteronyssinus) proteinleri kanatlı immunizasyonunda denenmiş fakat kısmi bir başarı sağlanmıştır (60). İn vitro olarak immunize kanatlılardan yumurta-ekstrakte antikorları içeren kan ile akarların beslenmesiyle akarlarda önemli oranda (%7,5-50,6 arasında) mortalite gözlemlenmiştir (57, 61). Ancak akarların in vitro olarak D. gallinae proteinleri ile bağışıklık kazanmış kanatlıların kanı ile beslenmeleri durumunda mortalite oranının önemsiz olduğu belirlenmiştir (62). In vitro akar çalışmalarının gelecekteki araştırmaları kolaylaştırmasına rağmen yinede eksiklikleri vardır (62-64). Şimdiye kadar in vitro akar beslenme/akar eliminasyon deneme sonuçları beklenen etkiyi göstermemiş olsa da bu konudaki gelişmeler ileri çalışmalar için imkan sağlamıştır (62-64).

Somatik akar proteinlerin kullanımına alternatif bir yaklaşım da tavukların sivrisinek (subolesin) ve kenelerden (Bm86) derive olan rekombinant proteinlerle immunizasyonudur. D. gallinae’de in vitro ölüm oranlarının subolesin ve Bm86 uygulamalarında sırasıyla %35 ve %23’e kadar ulaştığı rapor edilmiştir (65). Ayrıca genomik düzeyde Dg-HRF-1 (D. gallinae histamin salınımı faktör proteini) (D.

gallinae’de tespit edilmiş kene HRF ortologu) (66) ve hem Dg-HRF-1 hem de Dg-CatD-1 (recombinant katepsin D- ve L- benzeri proteinaz) müşterek kullanımının D.

gallinae’ye karşı aşı adayı potansiyelleri araştırılmıştır (67). Dg-HRF-1 ile in vitro testler

tavuk bağışıklığında kullanıldığı zaman D. gallinae mortalitesinde %7 lik bir artış gözlenmiştir (66). Benzer olarak akarların beslenmesinden sonraki ilk 120 saatteki verilere göre akar ölümü Dg-CatD-1 ile tedavi edilen grupta Dg-CatL-1 ile tedavi edilen ve kontrol grubundan daha yüksek olduğu saptanmıştır (67). Bu son antijen araştırmaları D. gallinae’ye karşı somatik ve rekombinant protein tabanlı aşı geliştitilmesinde bir potansiyel olduğunu ortaya koymuş olmakla birikte ticari bir aşı üretimine geçmeden önce aşılması gereken bir çok önemli hususun olduğu da rapor edilmektedir (68).

2.7.4 Fiziksel Kontrol Yöntemleri

Kümesler yetiştirme dönemleri arasında birkaç ay boş bırakılmalıdır. Kümes iç ve dış duvar yüzeyinde akarların saklandıkları çatlak ve yarıklar sıva ile kapatılmalıdır.

Kümeslerde malzemeler boşaltılıp, temizlik mekanik olarak yapılmalıdır. Kümes ve kümes içindeki tüm ekipmanlar her yetiştirme dönemi sonunda ve başında basınçlı buharlarla yıkanmalıdır. Kümeslere etkenleri taşıyan kuş, sinek ve kemiricilerin girmesiyle kuşların kümeslere yuva yapmaları engellenmelidir. Özellikle serçeler yuvalarını tavuk tüyleri ile yaptıklarından bu parazitin kümesler arası naklinde önemli rol oynamaktadırlar. Akarlar nemliliğe çok duyarlı olduğu için su ile düzenli aralıklarla duvarlar yıkanmalıdır. Ayrıca vakumlu ev temizleyici elektrikli süpürgeler akarın yaşaması için gerekli olan tozların ortadan kaldırılmasında gerekli ve etkili olmaktadır.

Akarların kontrolünde kümeslerin mekanik temizliğinin, herhangi bir dezenfektan (mertionat) kadar önemli olduğu bildirilmektedir (6).

2.7.5 Biyolojik ve Alternatif Mücadele Yöntemleri

Biyolojik mücadele preditörlerle (Örn: bazı karınca ve örümcek türleri ile Bacillius thuriunguensis, Alphatabius diaperinus, Androlaelaps casalis, Hypoaspis aculeifen, Stumus vulgaris gibi) yapılanıdır. Bunlardan en yaygın kullanılanı ve en uygunu Bacillius thuriunguensis’in kristalize toksinleridir. Alternatif biyolojik yöntemlerden bir diğeri sınırlı yerlerde kullanılmalarına rağmen silica tozlarıdır. Bu toz akarlarda vücut yüzeyindeki emilimi bozmak suretiyle dehidrasyona ve dolayısıyla ölümlerine neden olmaktadırlar. Ayrıca böcek büyüme düzenleyicileri (Insect growth regulators =IGR) D.

gallinaepopülasyonunu azaltmaktadır. Buna karşılık diflubenzuron, triflumuron gibi kitinizasyon engelleyicileri (=chitinsynthesis inhibitors ) akar sayısını azaltmada başarılı olmamaktadır (4).

Ayrıca kümeste uygun havalandırma ile akarsız sertifikalı piliçlerin kullanılması kontrol önlemi olarak tavsiye edilmektedir (69). Piliç taşıma araçlarının ve taşımada kullanılan malzemelerin buhar, ateş, su veya dezenfektanlarla temizlenmiş olması gerekmektedir (4).

2.8 DERMANYSSUS GALLINAE’NİN VEKTÖRLÜK POTANSİYELİ

D. gallinae hayvanlarda ve insanlarda ciddi hastalıklara yol açan patojenik ajanların naklinde önemli olduğu bilinmektedir (70, 71). Ancak günümüzde patojenlerin bulaşma dinamikleri yeteri kadar önemsenmediği için Dermanyssoidea vektörlük rolü ile ilgili çalışmaların da sınırlı kaldığı görülmektedir. Bunun yanında kümes hayvanlarının kırmızı akarının göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir sorun oluşturduğu belirtilmektedir (68, 72). Günümüze kadar D. gallinae’nin vektörlük potansiyeli üzerine yapılan çalışmalar sonucu akarla ilgili patojenlerin listesi Tablo 2.2’de verilmiştir.

Tablo 2.2D. gallinae ile ilgili viral ve bakteriyel patojenler (2, 68)

Patojen Ayrıntılar

Bakteri Salmonella gallinarum Akarlardan izole edilmiştir

Salmonella enteritidis Bulaşma gösterilmiştir

Pasteurella multocida Bulaşma gösterilmiştir

Chlamydia spp. Akarlardan izole edilmiştir

Borrelia anserina Bilinmiyor

Erysipelothrix rhusiopathiae Akarlardan izole edilmiştir

Listeria monocytogenes Akarlardan izole edilmiştir

Coxiella burnetii Bulaşma gösterilmiştir

Escherichia coli Akarlardan izole edilmiştir

Staphylococcus spp. Akarlardan izole edilmiştir

Streptomyces spp. Akarlardan izole edilmiştir

Spirochetes Bulaşma gösterilmiştir

Virüs Kanatlı leucosisi Bilinmiyor

Avian influenza A Bulaşma gösterilmiştir

Yalancı veba Akarlardan izole edilmiştir

Tavuk çiçeği virüsü Bulaşma gösterilmiştir

St. Louis ensefalit Bulaşma gösterilememiştir

Keneyle taşınan ensefalit Bulaşma gösterilememiştir

Doğu at ensefaliti Bulaşma gösterilmiştir

Batı at ensefaliti Bulaşma gösterilmiştir

Venezüella at ensefaliti Bulaşma gösterilmiştir

2.8.1 Salmonella Enfeksiyonları

Kanatlı çiftliklerindeki en büyük sanitasion problemlerinden birisi de Salmonellaenfeksiyonlarıdır. Salmonella dünyada ki en yayagın zoonoz hastalıklardan birisidir ve kanatlılarda herhangi bir klinik tablo oluşturmadan da bulunabilir. Salmonella enterica türünün enterica alt türü Enteritidis serotipi (Salmonella enteritidis) insanlardaki salmonella enfeksiyonuna neden olan en önemli serotiptir ve birçok hijyen kontrolleri ile çoğalmasını engellemek amaçlanmaktadır (73, 74). Ancak bu enterobakterilerin çevreye karşı çok dirençli olduğu gözlemlenmiştir. Örneğin bu koliform bakteriler kanatlı dışkısında 2,5 yıl hayatta kalabilmektedir (75).

Salmonella bakterisinin 4 ay boyunca D. gallinae içerisinde hayatta kalabildiği belirlenmiştir. Ayrıca hamam böceği, karasinek ve çöp böceği gibi arthropodların da Salmonella enfeksiyonlarının nakli açısından önem arz ettiği bildirilmektedir (76-78).

Zeman ve ark. (79), akarların enfekte kanatlılardan kan emerek veya kuş dışkısından ya da kontamine yüzeylerden Salmonella enfeksiyonunu alabileceğini gözlemlemişltir.

Zeman ve ark. (79), akarların enfekte kanatlılardan kan emerek veya kuş dışkısından ya da kontamine yüzeylerden Salmonella enfeksiyonunu alabileceğini gözlemlemişltir.

Benzer Belgeler