• Sonuç bulunamadı

II. 3.1.2 11 Eylül-Londra-Madrid Saldırıları

II.4. Derinleşme ve Genişleme Doğrultusunda Avrupa Birliği

II.4.1. Derinleşmenin Etkisi

Derinleşme : “Avrupa Birliği sistemi içinde bazı ortak politikaların güçlendirilmesi anlamında kullanılan terimdir. Derinleşme süreci, bazen ortak politikaların güçlendirilmesinin yanısıra Avrupa bütünleşmesini kolaylaştıracak yapısal reformların uygulanmasını da içerir. Derinleşme, AB’nin genişlemesi için bir ön koşul olarak değerlendirilmektedir”213

.

211 Noi, s.133-134

212 Yılmaz, Avrupa’da Irkçılık, s.48-49 213

80

Derinleşme kavramını tersten ele aldığımızda ulus devletin ekonomik ve siyasi yetkilerinin bir kısmının Avrupa Birliğine devri söz konusudur. Avrupa Birliğinin bütünleşme sürecine ilişkin desteğin azalmasına ve bu sürece tepki konulmasının en önemli nedenlerinden biri klasik ulus devlet anlayışının zayıflamasıdır214

.

Bazı konularda ulus devlete ait denetleyici kıstasların ulusal ayrıcalık olmaktan çıkması, Avrupa Birliği karşıtlığı yapan partilerce koz olarak kullanılmıştır. Özellikle avro ve Schengen krizi üzerinden politikalarını belirleyen aşırı sağ partiler, radikal söylemleriyle yazılı ve görsel medyada kendinden sıkça söz ettirmiştir. Avrupa bütünleşmesi 21. yüzyıla büyük yapısal dönüşümlerle beraber girmiştir. Avrupa Birliği üye ülkelerinin 19 tanesi avroyu kabul etmiş ve kullanmaya başlamıştır. Avronun ortak para birimi olması klasik bir ekonomik gelişmenin ötesinde siyasi ve sosyal gelişmeleri de içermektedir. 2008 küresel ekonomik kriziyle birlikte Avrupa’da ortaya çıkan avro krizi, derin bir ekonomik bunalım ve varoluş mücadelesi vermiştir. Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya’nın başını çektiği finansal buhran, Avrupa bütünleşmesinin temel sütunlarından biri olan avro bölgesini tehlikeye ve bir bilinmezliğe sokmuştur215

.

Avro krizinin yarattığı fırsatı değerlendiren aşırı sağcılar hep birlikte Avrupa bürokrasisini topa tutmuşlardır. Yer yer hakarete ve iftiraya kadar varan bu eleştiriler bir yandan da milli duyguları harekete geçirmiştir. Fransa’da Ulusal Cephe’nin önemli isimlerinden Frlorian Philippot’a göre: “Fransızların geleceğine Brüksel’deki

seçilmemiş bürokratlar değil halk karar verir !” Finlandiyalı popülist liderin

açıklamaları ise Fransızlarınkinden farklı değildi, Timo Soni’ye göre: “Fin halkı bu

parlamentoya kendisini temsil etme yetkisi veriyor. Egemenlik Brüksel’e transfer edilemez, egemenlikten taviz verilemez”. Aşırı sağcı liderler ve siyasetçiler ekonomik

krizi yorumlarken “biz dememiş miydik” gibi zafer kazanmış söylemleriyle ön plana çıkıyorlardı. Özellikle Finli lider Toni Soini’nin açıklamalarına bakıldığında zafer sarhoşluğunu görebilmekteyiz: “İtalya, Portekiz, Yunanistan verileri tahrif edip

214 Yılmaz, Avrupa’da Irkçılık, s.50

215 Ziya Öniş, Mustafa Kutlay, “Ekonomik Bütünleşme/Siyasal Parçalanmışlık Paradoksu:

81

bugüne geldiler. Avrupa’nın para ve faiz politikalarına ayak uyduramıyorlar... Kurtarma operasyonuna karşı çıktığım için piyasa ekonomisini savunan tek Fin’li siyasetçi benim!” açıklamasını yapmıştır216

.

Krizi fırsata çeviren diğer lider ise Avrupa’da aşırı sağın bayraktarlığını yapan Le Pen’dir. Fransız lider : “Borç, bütçe açığı, bankaların başıbozukluğu, mali kriz,

sosyal harcamalarda kısıntılar, vs. Bütün bu konularda biz uyarılarımızı yapmıştık. Acilen yurtsever bir ekonomik model uygulansaydı Fransa bugünkü hiper enflasyona dayalı durgunluğa itilmezdi” açıklamalarını yaparak o da Brüksel’i suçlamıştı. Aşırı

sağcı liderlerin Avrupa Birliği karşıtı söylemleri, Avrupa’da güvenlik endişesinin yarattığı korkudan dolayı otorite arayışının yükseldiği döneme rastlamıştır. Otorite arayışının artması Avrupa Birliği kurumlarına olan güvenin azalmaya başlamasının göstergesi olarak da kabul edilebilir217

.

Aşırı sağ partilerin derinleşme sürecinde Avrupa Birliği’ni eleştirdikleri bir diğer konu ise Schengen krizidir. Schengen Anlaşması, “taraf ülkeler arasındaki sınır kontrollerinin kaldırılarak dış sınırlara aktarılmasını ve böylece taraflar arasında seyahat etmek isteyen herkesin (yabancılar dâhil) belirlenen bölgede anlaşmada öngörülen istisnalar dışında özgürce seyahat etme imkânının sağlanmasını amaçlamaktadır”218

.

Anlaşma doğrultusunda insanlar ve eşyalar üzerinde iç sınır kontrolleri kaldırılmıştır. Göçmenlerin giriş ve kalış işlemlerine dair polis ile gümrük ve istihbarat hizmetleri arasında işbirliği oluşturulmuştur. Bu gelişmeler ile ulus devletin yetkilerinin bir kısmı daha Avrupa Birliğine devredilirken William Wallace’ye göre: “sınırlar daha geçirgen, milli efsaneler muhafazası daha zor, etnik

farklılıklar daha belirgin, kişisel refah ulusal kurumdan çok yerel veya ulusüstü etkenlere bağlı bir hal almıştır”219

. 216 Atikkan, s.154-153 217 A.g.e., s.156 218 Karluk, s.13 219 Noi, s.134

82

Özellikle 2010’dan sonra Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da yaşanan ve giderek şiddetlenen olaylar sonucu Avrupa’ya büyük bir göç dalgası yaşanmıştır. Göç dalgasını tek başına karşılamak istemeyen üye ülkelerin bu yükü diğer ülkelere de yüklemek istemesi nedeniyle ortaya çıkan sorun, Schengen krizine dönüşmüştür. Bu kriz, Avrupa’da aşırı sağcı eğilimi, göç ve ulusal öncelik ve değerleri bakımından iki farklı alandan beslemiştir. Yaşanan olaylara bakıldığında, Ortadoğu’dan ve Kuzey Afrika’dan gelen göçün bölgelere en yakın ülkelerden biri olan İtalya’ya yığılması sonucu, Avrupalı ülkeler bu sorunu İtalya’nın bir problemi olarak görmüştür. İtalya ise bu sorun karşısında istediği desteği ve yardımı bulamayınca, ülkeye gelen mültecilere Schengen vizesi vererek Avrupa Birliğinde serbest dolaşım imkânı sağlamıştır. İtalya’nın bu uygulaması başta Fransa, Almanya, Danimarka ve İsveç gibi ülkelerde sorun doğurmuş, bu ülkeler kamu güvenliğini ön plana atarak ve Avrupa Birliği Parlamentosundan gelen tepkilere rağmen, ulusal sınır kontrolleri başlatmıştır. Diğer ülkelerin de sınır kontrollerine başvurmasıyla birlikte Fransız ve İtalyan liderler Avrupa Birliği Komisyonu’na bir öneri göndererek, uygulamaların meşru zemine oturtulmasını ve Schengen kurallarının yeniden gözden geçirilmesi istemiştir. Sınır kontrollerinin yapılması bir yandan bütünleşmenin temel dayanaklarından olan serbest dolaşımı yıpratırken bir yandan da ülkeler arasında güven bunalımına neden olmaktadır. Ulusal duvarların yeniden inşa edilmesi, ulus devletin geldiği durumdan şikayetçi olan ve milliyetçi unsurları söylemleriyle canlandıran aşırı sağcılar kendilerini yeniden meşru zemine oturtmuşlardır. Yaşanan ekonomik krizden avroyu, göç sorunundan Schengen sistemini sorumlu tutan aşırı sağcılar, bütünleşme karşıtlığını her fırsatta dile getirmektedirler. Bugün de aynı fırsattan yararlanmaya çalışan Mariane Le Pen liderliğindeki Ulusal Cephe bazı söylem ve vaatlerinde Schengen krizini değerlendirmek istemektedir. Afişlerinde “Danimarka sınırlarını kontrol ediyor, niçin biz değil” sloganına yer vermektedir220

. Avrupa Birliği karşıtlığını ve kaygısını sadece avro ve Schengen krizi ile açıklayamayız. Bu anlamda bütünleşmenin beraberinde getirdiği kültürel etkileşim

220 Fatma Yılmaz Elmas, Mustafa Kutlay, “Avrupa’yı Bekleyen Tehlike: Aşırı Sağ’ın

83

ve ulusal kimliğin korunması gibi konular üye ülkelerin kamuoyunu meşgul etmektedir. Kültürel etkileşim doğrultusunda “ulus devletin birbirine bağlı topluluk kimliklerini yaratma gücü dilsel, dinsel, ulusal ve bölgesel bir çok birbiriyle yarışan kimliğin mevcudiyetinden dolayı kırılmıştır.” Ortaya çıkan çok kültürlülük, ulus devletin geleneksel kimlik yapısını tehdit ederek sosyal ve siyasal alanda milliyetçi hareketlerin artmasına neden olmuştur. Örneğin Fransa’da Ulusal Cephe’nin 1993’te yayımladığı siyasi bir belgede: “ulusal kimliğin korunması için, yurttaşlığın kan bağına dayandırılması; yabancıların geri gönderilmesi; aile kurumu desteklenerek ulusal topluluğun yeni nesillerle devamının sağlanması; eğitimde çok kültürlülük propagandasına son verilerek ulusal kültür bilinci aşılanması....” gibi önerilere başvurmuştur.

Bütünleşmenin ve küreselleşmenin etkisiyle sınırların daha soyut hale gelmesi, aşırı sağ propaganda için önem arzeden ötekinin tanımını kolaylaştırmıştır. Irkçılığı ve yabancı düşmanlığını ilkeleri arasına koyan aşırı sağcılar, bu doğrultuda üye ülkelerdeki yabancıların varlığını Avrupa Birliği’nin bütünleşmesine bağlarken, birlik içinde yaşayan üçüncü ülke vatandaşlarını kültürel ve ekonomik problemler bağlamında ‘günah keçisi’ ilan etmektedir221

.

Benzer Belgeler