• Sonuç bulunamadı

1.8 Derecelendirme Kuruluşlarına Genel Bir Bakış ve Eleştiriler

1.8.2 Derecelendirme Kuruluşları ve Kurumsal Şirketlerde Yaşanan Skandallar

Derecelendirme kuruluşları ülkelere verdiği notlar dışında şirketleri de değerlendirmeye alarak kredi notu vermektedir. Derecelendirme kuruluşlarının işletmelere verdiği notlar, şirketlerin fon bulmasında, borçlanma maliyetlerinde ve uluslararası çapta itibarı konusunda son derecele önemlidir. İşletmelerin piyasa değerini sarsacak harf notu anonslarıyla işletmeleri iflasa sürükleyebilecek bir etkiye sahiptirler. Bu bölümde derecelendirme kuruluşları ile işletmeler arasında yaşananlar ortaya konulmuştur.

1.8.2.1 Hannover Re Şirketi

Alman sigorta şirketi olan Hannover Re dünyaca ünlü bir şirkettir. Moody’ s 1998 yılında Alman şirketine bir bildiri göndererek herhangi bir ücret karşılığı olmaksızın işletmeyi inceleyeceğini şirkete bildirir. S&P ve Fitch derecelendirme kuruluşlarıyla çalışan şirket, Moody’s’ derecelendirme kuruluşunun inceleme talebini geri çevirir. Buna rağmen Moody’s sigorta şirketini değerlendirmeye almış ve diğer kredi kuruluşlarının şirket için koyduğu olumlu derecelendirme tablosunun aksine olumsuz yönde tablo ortaya koymuştur. Bu olumsuz değerlendirme şirket ortaklarında (Hisse sahiplerinde) bir kaygıya yol açmıştır. Moody’s sigorta şirketinin harf notunu kademeli düşürmesinin devam etmesiyle beraber 2013 yılına gelindiğinde işletmenin piyasa değerinde 100 milyonlarca dolar değer kaybı yaşanmıştır (Maliye Raporu, 2005, s.4).

Bu olay derecelendirme kuruluşlarının, şirketleri iflasa sürükleyebilecek güce sahip olduklarını göstermektedir. Ayrıca Moody’s derecelendirme kuruluşunun sigorta şirketleri arasında yaşanabilecek rekabette taraflı bir tutum sergileyerek çıkar gruplarının isteğine göre hareket ederek Hannover Re şirketini zayıf düşürme ya da iflasa sürüklemesi gibi amaçlar söz konusu olma ihtimali bulunmaktadır.

1.8.2.2 Enron Şirketi (2001)

Şirket 1985 yılında ABD’ de kurulan ve ülkenin en büyük 7. şirketi olan firma, doğal gaz sektöründe faaliyet göstermekteydi. İflas etmeden hemen önce Fortune dergisi tarafından en beğenilen şirket olarak ilan edilmiştir. Şirketin yaklaşık yüzde 90’lık kısmı halka arz edilmiştir (Tekin, 2016, s.195). 2002 yılına gelindiğinde Enron şirketi iflasını açıklamasıyla skandallar ortaya çıkmıştır. Dünyanın en saygın denetim firması arasında yer alan Arthur Andersen, Enron şirketinin 3 yıl süresince olumsuz olan mali tablolarını, olumlu gibi göstererek halka açık olan firmanın ortaklarını aldattığını ortaya çıkmasını sağlamıştır (Dinç & Cengiz, 2014, s.224).

Şirketin iflasından önce uluslararası derecelendirme kuruluşları olan Fitch, S&P ve Moody’s’ in Enron Şirketine vermiş olduğu ‘yatırım yapılabilir’ seviye iflas sonrasında ise sert not indirimleri derecelendirme kuruluşlarının tutarsızlığını gündeme getirmiş ve derecelendirme kuruluşlarını eleştirilerin odağına oturtmuştur. Kuruluşlara yapılan eleştiri bazılarına göre derecelendirme kuruluşları için ‘değersiz’ bazılarına göre ‘merhametli’ bazılarına göre ise hükümet için ‘yeterince iyi’ yorumlarıyla eleştirilmiştir (Hill, 2009, s.283). Bir eleştiri noktası da firmanın hileli muhasebe kayıtlarına rağmen derecelendirme kuruluşlarının işletmelere verdiği yüksek harf notlarıdır (Gür ve Öztürk, 2011, s.76).

1.8.2.3 Worldcom Şirketi (2002)

1983 yılında ABD’ de bir telefon şirketi olarak kuruldu. 1990 yılında şirket kısa sürede büyüyerek piyasa değerini 180 milyar dolara çıkarmıştır. En parlak dönemini yaşadığı 1999 yılında şirketin hisse senedi lotu 64 dolar üzerindeydi. İstihdam ettiği 80.000 kişiyle şirket zirve yaptığı dönemde ABD’nin 2. Büyük telefon şirketi olmuştur. (Odabaşı ve Ergen, 2014, s.3). Ancak Worldcom şirketi, Enron skandalında olduğu gibi denetim kuruluşlarınca hileli muhasebe kaydı, şişirilmiş bilançolarla; 2001 yılında 1,4

milyar dolarlık, 2002 yılının ilk çeyreğinde ise 130 milyon dolar kar açıklamasının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkmıştır (Kedikli, 2015, s.98). Bu durumun açığa çıkmasıyla şirketin, hisse senetlerinin âdetinin 9 cente düşmesine ve nihayetinde 2002 yılında şirketin iflasını açıklamasına neden olmuştur (Odabaşı ve Ergen, 2014, s.3).

1.8.2.4 Parmalat Şirketi (2003)

Şirket 1961 yılında İtalya’nın Parma şehrinde süt pastörizesi üzerine kurulmuştur. Şirket Milan Sermaye Piyasasına 1990 yılında kayıt olmuştur. Şirket hızlı bir şekilde büyüyerek İtalya’nın ilk 10 büyük şirketinden biri haline gelmiştir (Odabaşı ve Ergen, 2014, s.4).

Şirket 30 ülkede, 250 şubesi olup 36.000 istihdam kapasitesiyle uluslararası bir şirket halini almıştır. İtalya’ da yaşanan Parmalat skandalı, Avrupa’nın Enron’u diye adlandırmışlardır. Skandal ortaya çıkmayana kadar S&P şirketin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyede tutması, KDK’nın sert eleştirilere maruz kalmasına ve menfaat ilişkilerinin sorgulanmasına kadar ilerletmiştir. Şirket 30 Eylül 2003 yılına kadar piyasa değeri 2,2 Milyar Euro değerindeydi. Şirket finansal bilgilerin manipüle edilmesinin duyulması sonucu hisse senedi alım-satımını durdurmuştur. Ardından 15 Eylül 2003’ te S&P şirketin notunu BBB+ dan BBB’ ye düşürmüştür. Daha sonra şirket; 150 milyon Avroluk tahvil yükümlülüğünü yerine getiremeyeceğini açıklamasıyla S&P şirketin kredi notunu B+’ ya çekmiştir. Şirketin hisse senedi adeti 2,24 Avro’ dan sert bir düşüşle 1,18’Avro’ya kadar inmiştir. Şirketin finansal ve muhasebe kayıtlarındaki hilelerine her geçen gün yenilerinin eklenmesiyle S&P’ şirketin kredi notunu D (Default) olarak açıklamıştır. Bu kredi notunun açıklamasının ardından şirke hisseleri borsada 0,30 Avroyu görerek büyük kayba uğramıştır. Nihayetinde İtalyan Borsası 0,13 Euro’ da şirket hisse senedi satışlarını durdurmuştur. (Tekin, 2016, s.196).

Derecelendirme kuruluşu Parmalat şirketinin skandallarının ortaya çıkmasından önce şirket için herhangi bir olumsuz görüş bildirmemesi, iflas riskini öngörememesi kuruluşun değerlendirmelerini ve kredi notlarını sorgulanmasına neden olmaktadır. Skandallarının ortaya çıkmasıyla birlikte art arda sert not indirimleri derecelendirme kuruluşlarının kendini düze çıkarma çırpınışlarını göstermektedir. Bu olay,

yatırımcıların derecelendirme kuruluşlarının ileriye dönük tahmin ve öngörülerinde isabetli olmadıklarını ortaya koymuştur.

İKİNCİ BÖLÜM

DERECELENDİRME İÇİN KULLANILAN ÖLÇÜTLER

Kredi derecelendirme kuruluşları değerlendirmede bulunduracağı ülkenin kredi notunu belirlerken niceliksel ve niteliksel bazı ölçütleri kullanmaktadır. Bu ölçütler ülkelerin ekonomik ve siyasi durumunun geçmişi, mevcut durumu ve geleceği analiz edilerek ortaya konulmaktadır (Karagöl & Mıhçıokur, 2012, s.16-17).

Yatırımcılar; yatırım kararları verirken getiri-risk arasında bir orantı aramaktadır. Risk oranı yüksek bir yatırımdan yüksek bir getiri, risk oranı düşük bir yatırımdan ise daha düşük bir getiri elde etmek isterler. Risk ise beklenen getiri ile gerçekleşen getiri arasındaki fark olarak tanımlanır. Yatırımcıların alacağı riskleri ortaya koyabilmesi için derecelendirme kuruluşlarının bazı faktörleri kullanarak risk- getiri oranını ortaya koymaya çalışmaktadır. Derecelendirme kuruluşlarının asıl amacı ekonomideki risk durumunu gerçekçi bir şekilde ortaya koyup yatırımcıları yönlendirme noktasında onlara yardımcı olmaktır.

Ülkeler derecelendirilirken pek çok faktör göz önünde bulundurulmaktadır. Bu faktörlerden önemli olanları aşağıda sıralanmaktadır (Maliye, 2005, s. 10)

▪ Cari işlemler dengesi,

▪ Kamu kesimi borçlanma gereği,

▪ İşsizlik oranı,

▪ Bütçe açığı

▪ Büyüme oranı

Bu ekonomik göstergeler yanı sıra ülkelerin siyasi istikrarı, seçim zamanı gibi siyasal göstergeler ayrıca ülkelerin uluslararası ilişkileri ve dış politikaları kredi derecelendirme sürecine dâhil edilerek ülkelere verilen kredi notu ortaya çıkmaktadır.

Ülke riski değerlendirmesi yapılırken derecelendirme kuruluşlarının metodolojisi olan PRS-ICRG (Politic Risk Services- International Country Risk Guide) sisteminden yararlanılmaktadır. Ekonomik, politik ve finansal anlamda ülke riskini ölçmeye yarayan PRS-ICRG modeli International Report Dergisi editörlerince 1980

yılında geliştirilmeye başlanmıştır. Editörler yatırımlar üzerindeki muhtemel riskleri analiz edebilmek için, yeni bir istatistiki yöntem buldular. Bu modelde çıkan sayısal sonuçları açıklayarak yeni bir modele öncülük ettiler (Kırankabeş, 2006, s.3-4).