• Sonuç bulunamadı

4. BULGULAR

4.5. Deney ve Kontrol Grubu ÇEGÖ Puan Ortalamaları

Tablo 4.5: IV Kateter Açma İşlemi Sürecinde İki Farklı Yaklaşım Uygulanan Grubun (Renkli desenli tespit malzemesi uygulanan deney grubu ve rutin tespit malzemesi uygulanan kontrol grubu) ÇEGÖ puan ortalama değerleri açısından karşılaştırılması (N=60)

ÇEGÖ puanları

Ölçümler Deney Grubu n=30 Kontrol Grubu n=30

Ort ± ss Ort ± ss *Test/ p

ÇEGÖ toplam puanı 7,57 ± 2,300 16,50± 1,225 -18.780/0.000

Deney ve kontrol grubundaki çocukların ÇEGÖ toplam puan ortalamalarının karşılaştırılması Tablo 5’te verilmiştir.

Deney ve kontrol grubundaki çocukların gruplar arası ÇEGÖ puan ortalama değerleri incelendiğinde; deney ve kontrol grubundaki çocukların ÇEGÖ puan ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0,05) (Tablo 5).

ÇEGÖ toplam puanı

Kontrol Grubu 16,5

ÇEGÖ toplam puanı

Deney Grubu 7,57

0 5 10 15 20

Şekil 4.3: IV Kateter Açma İşlemi Sürecinde İki Farklı Yaklaşım Uygulanan Grubun ÇEGÖ Puan Ortalama Değerleri Açısından Karşılaştırılması

4.6. Deney ve Kontrol Grubundaki Çocukların Cinsiyet ve Yaşlarına Göre ÇEGÖ Puan Ortalamalarının Karşılaştırılması

Tablo 4.6: Deney ve Kontrol Grubundaki Çocukların Cinsiyet ve Yaşlarına göre ÇEGÖ Puan Ortalamalarının Karşılaştırılması (N=60)Deney ve kontrol grubundaki çocukların cinsiyet ve yaşlarına göre ÇEGÖ puan ortalamalarının karşılaştırılması Tablo 6’da incelenmiştir.

Deney Grubu Kontrol Grubu

Değişkenler n=30 n=30 Test p Ort ss Ort ss Cinsiyet Kız 6,29 0,726 15,87 0,834 -32,891 0.001 Erkek 8,69 2,626 17,13 1,246 -11,311 0.001 Test/ p -3,307/ 0,003 -3,272/ 0,003 Çocuk Yaş 5 yaş 6,94 1,197 16,67 1,113 -23,695 0.001 6 yaş 8,38 3,097 16,33 1,345 -9,027 0.001 Test/ p -1,765/ 0,089 0,740/ 0,466 Independent t test ^p<0,01

Deney ve kontrol grubundaki çocukların yaşlarına göre ÇEGÖ puan ortalamalarına bakıldığında; her iki grupta da grup içi ölçümlerde yaşla birlikte ölçümler arasındaki farklar arasında istatistiksel olarak anlamlılık olmadığı belirlenmiştir (p>0,05). Yaşa göre gruplar arası ÇEGÖ puanları incelendiğinde ise deney grubunda bulunan 5 yaşındaki çocukların kontrol grubundaki 5 yaşındaki çocuklara göre; yine deney grubundaki 6 yaşındaki çocukların kontrol grubunda bulunan 6 yaşındaki çocuklara göre ÇEGÖ puan ortalamalarının daha düşük olduğu belirlenmiş olup farkların istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir (p<0,01).

5.TARTIŞMA, SONUÇ ve ÖNERİLER

Akut hastalıklar, hastaneye yatırılan çocuklar ve aileleri hazırlıksız yakalandıkları için kısa ve uzun süreli anksiyete yaşamalarına yol açabilmektedir. Bu olumsuz nedenlerin azaltılmasında sağlık profesyonellerinin rol ve sorumlulukları vardır. Ancak sağlık çalışanlarının ailelere ve çocuklara bilgi vermek için yetersiz ve isteksiz oldukları görülmüştür (Ekim ve Ocakçı, 2011). Daha önce hiç hastaneye yatmamış bir çocukta birçok korku, stres görülmüştür. Çocukların ilk hastane deneyimleri gelecekteki hastalıklara ve hastane de bulunmaya gösterecekleri tepkileri belirler. Hastanede olma, uygulanan IV girişimler okul öncesi dönemdeki çocukların dünyasında farklı algılanabilir. Çocuk hastanede yapılan girişimlerin vücuduna zarar vereceği endişesini duyar (Görener ve Görak, 2009). Araştırmalar algılarını değiştirebilecek farmakolojik olmayan yöntemlerin kullanılması ile yaşadıkları stresi, ağrıyı ve tedaviye uyum sürecini kolaylaştırabileceğini göstermiştir (Twycross et al., 2009; Özveren, 2011; McMurtry, 2013). Farmakolojik olmayan yöntemler çocuğun kısa süreli işlemlerle baş etmesinde çocuk, aile ve sağlık çalışanlarına yardım eden en ucuz ve etkin yöntemlerdir.

Bu bölümde, IV katater takılan çocukların, katateri sabitlemek için kullanılan renklendirilmiş desenli tespit malzemesinin çocuğun emosyonel ve fizyolojik (saturasyon ve nabız) göstergelerine etkisini belirlemek amacıyla yapılan araştırmanın bulguları tartışılmıştır.

Literatürde çocuğun yaşı, cinsiyeti ve ebeveynin eğitim durumu gibi sosyodemografik özellikler çocukların fizyolojik ve emosyonel parametrelerini üzerinde etkisi olduğu belirtilmektedir (Kolk et all., 2000; James, 2012; Atak Meriç, 2017; Taşdemir Akkavak, 2015).

Veriler toplandıktan sonra gruplar karşılaştırıldığında hem çocuk ve ebeveyne ilişkin tanıtıcı özellikler hem de işleme ilişkin özellikler açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı ve çalışma sonuçlarını etkileyecek faktörler açısından grupların homojen özellikte olduğu belirlenmiştir. Bu homojenliğin sağlanması, araştırma sonrasında ortaya çıkan farklılığın girişimlerle

ilişkilendirilebilmesi açısından önemlidir. Araştırmaya katılan çocukların yarısından fazlasının erkek olduğu belirlendi. 2018 TÜİK verilerine göre toplam nüfusun %50,2’sini erkekler, %49,8’ini ise kadınlar oluşturmaktadır. Araştırma sonucunun bundan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Literatürde invaziv işlem öncesi ve sırasında çeşitli yöntemler ile dikkati başka yöne çekerek emosyonel ve fizyolojik göstergeler üzerinde etkili olan nonfarmakolojik yöntemlerin olduğu bildirilmiştir (Twycross et al., 2009; Özveren,2011; Downey ve Zun, 2012; McMurtry,2013; İnal ve Canbulat, 2015; Şahiner ve Bal 2016).

Bu araştırmada deney grubunun işlem öncesi, işlemden sonra 1. ve 5. dakikada ölçülen oksijen saturasyon değer ortalamalarının birbirine çok yakın olduğu ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı belirlendi. Rutin tespit malzemesinin uygulandığı kontrol grubunda ise oksijen saturasyon ortalamasının işlemden sonra birinci dakika da en yüksek seviyeye çıktığı ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlendi. Gruplar arasında işlem öncesi ve işlemden sonra

5. dakikada oksijen saturasyonu değer ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmazken, işlem sonrası 1. dakikada kontrol grubunun değer ortalamasının deney grubundan daha yüksek olduğu ve aralarında istatistiksel olarak fark olduğu belirlendi (Tablo 4). Bu sonucun saturasyon değişimlerinin perifere yansımasının geç olması ve kısa süren bu ağrılı işlem sırasında bu etkinin tam ortaya çıkmaması ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir (Acartürk, 2009). Pulse oksimetrinin

hipotansiyon, vazoaktif ilaç kullanımı, anemi, asit-baz bozuklukları ve oksimetri tipi gibi belirli durumlarda kullanım sonucu yanlış sonuçlara sebep olabilir (Coşkun ve ark., 2007). Demir ve Arslan 2018 yılında 4-6 yaş grubu 52 çocukla gerçekleştirdiği çalışmada çocuklara intravenöz girişim öncesinde, işlem sırasında ve 5. dakikada dinletilen müziğin fizyolojik parametrelerden oksijen saturasyonu değerleri üzerindeki etkisini incelemiştir. Grup içi incelemede deney grubunda işlem sırasındaki saturasyon değerlerinin sıra ortalamasının işlem öncesine göre arttığı, kontrol grubunda ise düştüğü belirtilmiştir. Bizim çalışmamızda da deney grubunda işlem öncesine göre artış mevcuttur istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Gruplar arasında ise işlem öncesi saturasyon değerlerinin sıra ortalamasının deney grubunda kontrol grubuna göre düşük olduğu, işlem sonrasında ise; deney grubunda saturasyon değerleri sıra

ortalamasının arttığı, kontrol grubunda ise düştüğü bulunurken her iki grupta da değişimin istatistiksel olarak anlamlı olmadığı bulunmuştur.

Karakaya 2018 yılında 7-11 yaş grubunda sünnet olacak 81 çocuğa kukla gösterisi yaparak çocukların kaygı, ağrı ve fizyolojik göstergelerini değerlendirmiştir. Deney grubundaki çocukların oksijen saturasyon değer ortalamalarının kontrol grubundaki çocuklara göre daha yüksek olduğunu bildirmiştir.

Başka bir çalışmada ise, çocuk acil servisinde 2-7 yaş grubu 61 çocukta periferik katater yerleştirme sırasında çizgi film izleterek fizyolojik göstergelerden SpO2 değer ortalamalarında deney ve kontrol grubunda anlamlı bir fark bulunmamıştır (Erbay, 2016).

Bu çalışmada, renklendirilmiş desenli tespit malzemesi uygulanan deney ve grubunda IV kateter uygulamasından 1 dakika sonra nabız ölçüm ortalama değerlerinin, işlem öncesi ve işlem sonrası 5. dakikaya göre daha yüksek olduğu, belirlenmiştir. Ancak işlemden sonra 1. dakikada kontrol grubunun nabız değer ortalamasının deney grubundan daha yüksek olduğu ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlendi. Çalışmamızla paralellik gösteren çalışmalar mevcuttur (Karakaya, 2018; Li, 2007)). Li’nin (2007) 7-12 yaş ameliyat öncesi hazırlıklarında terapötik oyunun çalışmasında deney grubundaki çocukların işlem sırasındaki nabız değerlerinin kontrol grubunda ki çocukların değerlerinden düşük olduğu ve aralarındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğunu belirtmiştir.

Karaca, 4-6 yaş arası 60 çocukla gerçekleştirdiği acil serviste çocuklarda IV katater yerleştirme işleminde müzikli-hareketli oyuncaklar ile fizyolojik parametrelerden nabız değer ortalamalarına bakmıştır. Araştırma kapsamına alınan; deney ve kontrol grubundaki çocukların damar yolu açma işlemi sırasında nabız değerleri arasında anlamlı fark bulunamamıştır. Karakaya, okul dönemindeki 144 çocukla kan aldırma işlemi sırasında deney grubunda bulunan çocuklara işlem sırasında çiçek dürbününden bakmalarını istenmiş çocuklardan dürbünde gördükleri şekilleri ve renkleri işlem sırasında söylemesini istenmiş işlemi takiben de saturasyon ve nabız değerleri kaydedilmiştir. İki grup arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.

Okul yaş grubu çocukların okul öncesi dönemdeki çocuklara göre davranışşal olarak daha az tepki gösterdikleri, nabız ve SpO2 değerlerinde daha az değişiklik olduğu bildirilmektedir (Bournaki, 1997). İnvaziv girişimler sırasında çocuklar da ağlama, çığlık atma, korku duyma gibi nedenlerle kısa süreli fizyolojik etkiler görülebilir (Movahedi et al. 2006; Oakes 2011). Bu girişimlerin; kalp hızında, solunum hızında, kan basıncında ve oksijen saturasyonunda değişiklikler yarattığı ve akut ağrılı işlemlerde, solunum hızında, kan basıncında ve nabız değerlerinde artma ve oksijen saturasyon değerinde azalma görülür (Oekas, 2011; Kılıçarslan Törüner ve Büyükgönenç, 2012; Helman, 2016).

Bu araştırmada deney grubundaki çocukların emosyonel göstergeler puan ortalamalarının kontrol grubundaki çocukların puan ortalamalarından düşük olduğu, gruplar arasındaki ÇEGÖ puan ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi. Bu sonuç IV katater uygulama sonrası uygulanan non farmakolojik yöntemlerden biri olan dikkati başka yöne çekme tekniğinin kullanılması ile çocukların daha az negatif emosyonel tepkiler yaşadığını göstermektedir. Literatürde ağrılı tıbbi işlemler sırasında oluşan negatif emosyonel göstergeleri azaltmada farmakolojik olmayan yöntemlerin etkili olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır (He et.al., 2015;Mutlu ve Balcı, 2015; Atak Meriç ve Arslan, 2017; Wong et al., 2018; Başkaya ve Açıkgöz, 2019). Atak Meriç ve Arslan’ın okul öncesi dönemdeki çocuklarda venöz kan alımı sırasında iki farklı oyuncakla yapılan dikkati başka yöne çekme işleminin çocuğun emosyonel ve fizyolojik göstergelerine etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada deney grubundaki çocukların kontrol grubundaki çocuklara göre ÇEGÖ puan ortalamalarının düşük olduğunu bildirmişlerdir (Atak Meriç ve Arslan, 2017). He ve arkadaşlarının (2015) çalışmasında, 6-14 yaş arasındaki çocukların ameliyat öncesi hazırlıklarında terapötik oyunun etkisi incelenmiş ve deney grubundaki çocukların, daha az negatif emosyoneler tepkiler gösterdikleri ve aralarındaki fark anlamlı bulunmuştur. Wong ark. 2018 yılında ortopedi servisinde 3-12 yaş arası çocuklarda alçı atelin çıkarılmasında teropötik oyunun emosyonel göstergeler üzerine etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada deney grubundaki çocukların negatif emosyonel göstergelerinin azaldığını bildirmişlerdir.

Başkaya ve Açıkgöz (2019) çocuklarda kan alma işlemi öncesi işleme hazırlamaya yönelik izletilen çizgi filmin korku ve ağrıya etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada çocukların çizgi film ya da eğitim kitapçığı kullanılarak kan alma işlemine hazırlanmasının; çocukların negatif emosyonel göstergeleri azalttığını rapor etmişlerdir. Literatürde yer alan çalışmalarla birlikte bu çalışmanın sonuçlarına benzer şekilde, invaziv girişimler sırasında farmakolojik olmayan çeşitli yöntemlerin kullanılmasının işlem sırasında oluşan negatif emosyonel tepkileri azaltmada etkili olduğu gösterilmiştir.

Araştırmaya katılan çocukların cinsiyet ve yaşlarının ÇEGÖ puan ortalaması ile ilişkisine bakıldığında hem deney hem kontrol grubunda kız çocuklarının ÇEGÖ puan ortalamaları erkek çocuklarına göre daha düşük olduğu ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlendi. Atak Meriç ve Arslan’ın çalışmasında kız ve erkek çocukların ÇEGÖ puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak farkın olmadığını bulmuşlardır.

Benzer Belgeler