• Sonuç bulunamadı

Demokrat Parti Döneminde Türkiye’de Tiyatro Eğitimi

2.2. DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ’NDE TİYATRO EĞİTİMİ VE DİĞER TİYATRO

2.2.1. Demokrat Parti Döneminde Türkiye’de Tiyatro Eğitimi

1950’li yıllarda tiyatro ve eğitim kelimesini yan yana gördüğümüz ilk yer Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’dür. 1936’da açılan Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü (Yüksel, 2005: 5), eğitim yönünden eksik olsa da ve sadece oyunculuk eğitimi veren bir kurum olarak varlığını sürdürse de oyunculuk diploması veren de tek kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca oyunculuk bölümünde de uygulanan belli başlı bir yöntem yoktu. Buradan yola çıkarak Ankara Devlet Konservatuarı bu konuda kendisine belli bir amaç belirlememişti. Oyunculuk eğitimi vermekle birlikte bu eğitimi neden verdiğine veya bu oyunculardan ne beklediğine dair soruları yanıtsız kalmaktaydı. Oyunculuk eğitimi hiçbir ilerleme olmadan, üzerine bir şey koymadan ve araştırmadan uzak tek düze bir biçimde verilmekteydi ve bu yönüyle Avrupa devletleriyle kıyaslandığı zaman çok geride olduğu görülmekteydi (Gürzap, 1976: 77-84).

Bu dönemde Devlet Konservatuarında okutulan dersler sadece zaman doldurmak için müfredata konulmuş gibiydi. Öğrencilere bir şeyler öğretmekten ziyade sadece onları yormak amaçlı konulmuşa benziyordu. Devlet Konservatuarı öğrencileri burada dört ayrı sınava tabi olmaktaydı. İlki konservatuara kabul sınavı, ikincisi ilk yıl toplamda iki kez yapılan sınıf geçme sınavları, üçüncüsü bütünleme sınavları ve son olarak da mezuniyet sınavlarıdır. Bunların yanı sıra konservatuarın en büyük eksiklerinden birisi de kitap sıkıntısıdır. Milli Eğitim kitaplarının dışında yerli ve yabancı kaynakları oldukça yetersizdi. Zaten mezun olduklarında direkt Devlet Tiyatrosunda stajyer olarak daha sonrasında da kadroya alındıkları için bu durum tiyatro yaşamı için oldukça verimsiz ve tatsız bir hale bürünüyordu (Gürzap, 1976: 85-95).

Bu dönemde ele almamız gereken başka bir eğitim kurumu ise İstanbul Şehir Tiyatrosu’dur. Şehir Tiyatrosu, önceki adıyla “Darülbedayi” sürekliliği olmayan bir eğitim kurumu olarak karşımıza çıkmaktadır. 1914’de açılan Darülbedayi, okul olma özelliğini kısa sürede yitirmiş ve 1925’de konservatuar kurma girişiminde bulunmuştur. 1930 yılında Tiyatro Meslek Okulu’nun açılması ve akabinde 1933’te tekrar bir konservatuar kurulması ve kapanması, sonrasında tekrar kurulması gibi bir düzensizlik ve karmaşa içinde kalmıştır. 1951 yılına gelindiğinde İstanbul Konservatuarı Öğrenci Derneği’nin yönetimi altında tiyatro dersleri başlamıştır. Bu tiyatro dersleri, Ercüment Behzat Lav’ın çalışmalarıyla birlikte ilgi görmeye ve sonuçları da olumlu olmaya

62

başlayınca bir sene sonra ders çizelgesine tiyatro dersleri eklenmiş ve ilk yıl 12 öğrenci ile eğitime başlamıştır. Her yıl artan öğrenci sayısıyla eğitim veren Şehir Tiyatrosunda ders veren hocalar arasında da Ercüment Behzat Lav, Ahmet Kutsi Tecer ve Burhan Toprak yer almıştır (Nutku, 2015: 184-190).

1953 yılında Avrupa’da yaptığı bir gezi sırasında tiyatro eğitiminin üniversitelerde verilmesinin gerekli olduğunu gören Haldun Taner, geldiği gibi İstanbul Üniversitesi’nde bir tiyatro bölümünün kurulması için faaliyet göstermiştir. Bu başarısız bir girişim olsa da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne tiyatro dersi eklenmiştir (And, 2015: 174). Haldun Taner’in yapmak istediği üniversitede tiyatro bölümü oluşturmak fikri ise 1958 yılına gelindiğinde gerçekleşmiştir. Muhsin Ertuğrul ve Bedrettin Tuncel bu fikri kamuoyuna duyuran isimler olmuştur. Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde kurulan bu Tiyatro Enstitüsü (Buttanrı, 2011: 529), iki yıllık bir tiyatro eğitimi vermekte ve araştırma, kitaplık, arşiv çalışmalarında bulunmaktaydı. Enstitünün başkanı Bedrettin Tuncel iken yardımcısı İrfan Şahinbaş olmuştur. Enstitünün kurulduğu yıl, Amerikalı tiyatro sanatçısı Kenneth Mc Gowan, oyun yazarlığı semineri vermek üzere ülkemize gelmiştir. Enstitü eğitimine 1959-1960 eğitim-öğretim döneminde başlamıştır ve Bedrettin Tuncel, Refik Ahmet Sevengil, Ahmet Kutsi Tecer16, Mustafa Nihat Ozon ve Seattle Washington Üniversitesi hocalarından Prof. Grant Redford bu enstitüde ders vermişlerdir (Konur, 1987: 353). Redford ayrıca 1959 senesinde cumartesi günleri kendi evinde “tiyatro severleri toplayarak tiyatro toplantıları” da düzenlemiştir ki bu toplantıların oldukça verimli geçtiği şeklinde değerlendirmeler de yapılmıştır. Resmen görevli olanların dışında ülkemizde sanatla uğraşan amatör Amerikalılar da olmuştur. Hatta “Ankara Players” adıyla bir tiyatro topluluğu da oluşturmuşlardır. Bu topluluk içinde Grant Redford’un tiyatro yönetmenliği yaptığı oyunlar da oynanmıştır (“Sinema-Tiyatro Çevresi” (1 Ekim 1959), Sinema-Tiyatro, S: 7, ss. 27).

Türk tiyatrosunda sadece ABD’den değil diğer ülkelerden gelenler de görev almışlardır. Üstelik yabancı görevliler sadece 1950li yıllarda değil, Osmanlı Devleti’nden başlayarak sonraki yıllara uzanan geniş bir süreçte tiyatronun gelişimi için Türkiye’de bulunmuşlardır. Görev yerleri Devlet Tiyatroları olduğu gibi üniversite bünyesinde de çalışanlar olmuştur. Örneğin 1959’da Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünde İngilizce okutmanı olarak Olice Christine Lenton görevlendirilmiştir (BCA,

16 Ahmet Kutsi Tecer’in “Köşebaşı” adlı oyunu, Nüvit Özdoğru tarafından İngilizceye çevrilerek Amerika’da, Wisconsin Üniversitesi’nde oynanmıştır. Bkz. Grant H. Redford, “Türk Yazarlığı ve Geleneği Hakkında Bazı Notlar”, Sinema-Tiyatro, 20 Nisan 1959, S: 2, ss. 17-20, s. 20.

63

1959: 30.18.1.2.154.63.12). 1960’ta Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü Opera Bölümünde İngiliz uyruğundan Robert Harrold’ın (BCA, 1960: 30.18.1.2.154.74.1) ve Valery Taylor’ın çalışmaları uygun görülmüştür (BCA, 1960: 30.18.1.2.154.77.14). Yine İngiliz Brenda Averty’nin ise bir yıl daha aynı yerde çalışması uygun görülmüştür (BCA, 1960: 30.18.1.2.154.74.2). Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde yurtdışından gelen görevliler ile ilgili çok fazla belge bulabilmek mümkündür. Genel olarak ABD, İngiltere, Yunanistan, İtalya’dan gelenlerle ilgili belge olmakla birlikte 1950lerde Amerikalıların başı çektiği muhakkaktır. Savaş sonrası Türkiye’sinde her alanda olduğu gibi tiyatroda da Amerikan etkisinin görüldüğü muhakkaktır.

Tiyatro alanında Türkiye’de resmen görevli olanlardan ayrı incelemelerde bulunmak için gelen Amerikalılar da olmuştur. Demokrasisini benimsemeye çalıştığımız dönemde ülkemizi bu şekilde ziyaret edenler arasında New York Üniversitesi profesörlerinden Joseph T. Shipley de vardır. 1958’de “hükümetin konuğu olarak gelmiş ve Türk tiyatrosunu etraflıca incelemiş” olan Shipley, 1959 yılında Sinema-Tiyatro dergisine Türk tiyatrosunu değerlendiren bir yazı kaleme almıştır. Yazı DP dönemi tiyatrosu hakkında detaylı bilgi verdiği için önemli görülerek ekler kısmına konulmuştur. Tiyatro eğitiminin enstitüde görülmesini savunanların dışında bir de bu eğitimin en iyi sahnede olacağını düşünen birisi vardır. Muhsin Ertuğrul, yıllar önce, 1945’te bu konuyla ilgili olarak “Tiyatroyu Çok Seven ve Sahne Sanatçısı Olmak İsteyen Gençlere” başlıklı bir yazı yazmış ve gençlere şu şekilde seslenmiştir:

Tiyatroyu her şeyden üstün seven, sahne sanatkârlığına istidadı olan, aktörlüğü ve artistliği kendilerine bir meslek olarak seçmek isteyen, ölünceye kadar tam bir idealist feragatiyle tiyatroya bağlanmak azmini taşıyan ve iki yıl hiçbir maddi menfaat beklemeden sıkı bir disiplin, ağır bir çalışma yükü altında istikbale hazırlanmayı göze alan 15 erkek ve 10 genç kızdan mürekkep yepyeni bir temsil heyeti yetiştirmek istiyorum. Kendilerinde yukarda saydığım şartları bulan isteklilerde aranan başlıca vasıflar şunlardır:

1- Şimdiye kadar hiçbir sahneye çıkmamış olmak;

2- Türkçeyi İstanbul şivesiyle konuşmak, dilinde sakatlık olmamak; 3- Kadınların 20’den ve erkeklerin 22 yaşından fazla olmamaları;

4- Boyları, yüzleri, vücutları, sahneye elverişli olmak, kadınların boyu 1.65’den, erkeklerin 1.80’den aşağı olmamak;

5- Liseyi bitirmiş olmak;

6- Mizaçlarına uygun olarak vereceğim iki piyesten ezberlediği parçalarla bir imtihanda başarı göstermek.

Kendilerine yukarda yazılı olan şartları bulanlar, tahsillerini, ailelerini, doğum tarihlerini, bugünkü durumlarını kendi el yazılarıyla yazılmış bir mektupla ve bir resimle (Muhsin Ertuğrul, Beyoğlu) adresine müracaat etsinler.

Bir milyonluk İstanbul şehrinde yukardaki şartları taşıyan seçkin yirmi beş genç bulursam, bunların iki yıl sonra kuracakları yeni tiyatro, benim İstanbul şehrine bırakacağım son armağan olacak (Ertuğrul, 1945: 7).

64

Muhsin Ertuğrul, böylece gençleri de tiyatroya yönlendirmeyi hedeflemiştir. Ertuğrul’un bu isteğine baktığımızda gerçekleştiğini görmekteyiz.