• Sonuç bulunamadı

Atıf Yılmaz Batıbeki (1925-2006)

3.2. SİNEMACILAR DÖNEMİ REJİSÖR VE OYUNCULARI

3.2.1. Rejisörler

3.2.1.4. Atıf Yılmaz Batıbeki (1925-2006)

1925 yılında, Mersin’de dünyaya gözlerini açan Atıf Yılmaz, ilköğrenimini Mersin Çankaya İlkokulu’nda tamamlamıştır. Lise öğrenimine İstanbul’da devam etmek

108

istemiş ve İstanbul Işık Lisesi’ne kaydolmuştur. Fakat ailesinin okulun parasını karşılayacak maddi durumu olmadığından Mersin’e geri dönerek Adana Erkek Lisesi’ne başlamıştır. Başarılı bir öğrenci olmadığından ve anne babasının boşanmasından dolayı tekrardan İstanbul’a gidip Kabataş Lisesi’ne kayıt olan Yılmaz, Mersin’de lisenin açıldığını duyar duymaz geri dönüp bu lisede öğrenim görmeye başlamıştır. Bütün dersleri kötü olduğu için sürekli sınıfta kalan Yılmaz, okulu bitirebilmek için özel dersler almaya başlamış; zar zor liseden mezun olduktan sonra babasının yanına İstanbul’a gitmiştir (Yılmaz, 1991: 11-36).

Yılmaz, lise yıllarında yazdığı senaryoyu, Sohban Koloğlu ile Atlas Film’e göndermiştir. Yönetmenlik hayalleri kurduğu bu yıllarda İlhan ve Aydın Arakon kardeşler ile Şadan Kamil, senaryonun fena olmadığını, fakat sezon için bu tür film yapmak istemediklerini söyleyip senaryoyu geri çevirmişlerdir. Yılmaz pes etmeyerek Şadan Kamil’in asistanı olmak için çaba harcamıştır. Ama bu da sonuçsuz kalmış ve Hukuk Fakültesini kazanmıştır. Ancak okumak istediği Mimarlık Bölümünün derslerine girmeye başlamışsa da bu durum ortaya çıkmıştır (Yılmaz, 1991: 37-40).

1947 yılında Nuri İyem’in atölyesinde ders almaya başlayan Yılmaz, Tavanarası Ressamları topluluğuna dahil olmuştur (Özön, 2013: 177). İlk filmi “Kanlı Feryat”ı da burada ders alırken çekmeye başlamıştır (Yılmaz, 1991: 40-44). 1952 yılında beyaz perdeye aktarılan bu film, Atıf Yılmaz’ın ilk melodram filmi olmuştur (Suner, 2006: 293). Semih Evin’in 1950 yapımı “Allah Kerim” ve 1951 tarihli “Sihirli Define” filmlerinde rejisör yardımcılığı yaparak adım attığı yönetmenlik hayatında, Yılmaz’ın çevirdiği ikinci film Erman Film adına 1952’de yaptığı “İki Kafadar Deliler Pansiyonunda” olmuştur (Özön, 2013: 177-178).

Atıf Yılmaz; Atilla İlhan, Orhan Kemal, Vedat Türkali ve Kemal Tahir gibi romancıların eserlerini sinemaya uyarlamıştır (Onaran, 1994: 66). Kerime Nadir’in romanından 1953’te uyarlanan “Hıçkırık”, Yaşar Kemal’den 1959’da uyarladığı “Karacaoğlan’ın Kara Sevdası” (Kuyucak Esen, 2016: 103) ve Oğuz Özdeş’ten 1954’te “Aşk Istıraptır” ilk akla gelenlerdir. Ayrıca Esat Mahmut Karakurt’tan uyarladığı “Kadın Severse”, “Dağları bekleyen Kız”, ve “İlk ve Son” 1955’te beyaz perdeye taşınmıştır. Yine Ethem İzzet Benice’den uyarladığı “Beş Hasta Var” filmlerinin başarılı bulunması da uyarlama filmlerin ülke içinde yayılmasında büyük paya sahip olmuştur (Özön, 2013: 178). Beş Hasta Var, “Türk filmciliğinin yüzünü ağartacak” olmasıyla lanse edilmiştir. Lale Film’in 250 bin lira harcadığı filmin sadece kostümlerine 50 bin lira harcanmasının haber yapıldığı dergide sözlerin “Avrupa ve Amerika filmciliği her gün dev adımlarla

109

ilerlerken yerli filmciliğimiz de bu arada büyük hamlelere ilerlemektedir” (Sine Radyo Haftası, 1 Aralık 1956, ss. 19) şeklinde başlaması sinemada Batı ile kıyas, daha doğru tabirle özentinin devamını göstermektedir. Batıya bağlı kalarak, her filmde Batı’yı akıldan çıkarmayarak yapılan yorumlar, 1950lerin bariz özellikleri arasında yer almaktadır.

1954’de tamamen karşı olduğu Kore Savaşı’nı, “Şimal Yıldızı” ile beyaz perdeye aktaran Atıf Yılmaz, filmin senaryosuna savaşa karşı olduğunu belirten sahneler koymak istemişse de bu mümkün olmamış ve filmde Türk askerlerinin kahramanlıklarını anlatmıştır. Filmde Ayhan Işık, Nurhan Nur, Atıf Kaptan, Temel Karamahmut, Mümtaz Ener, Kadir Savun, Settar Körmükçü, Sadettin Erbil, Kemal Edige filmdeki kahramanlara can vermişlerdir. Dönemin en pahalı filmi olan Şimal Yıldızı, çekimleri epey uzun süren filmler arasında tarihte yerini almıştır (Yılmaz, 1991: 89-90). Kore Savaşı’nı konu alan bir diğer film de 1955’te Orhan Elmas tarafından çekilen “Ezo Gelin”dir. Kore’ye giden Ali’nin yolunu gözleyen Ezo’nun hikâyesinin anlatıldığı filmin müziği de Malatyalı Fahri Kayahan tarafından yakılan “Kore’den Dönüş” adlı ağıt olmuştur: “Bir emir geldi asker yürüdü, Kore Dağlarını Türkler Bürüdü” (Meriç, 2016: 210).

1957 yılının sonlarına doğru yapmış olduğu “Gelinin Muradı”, diğer filmleri bir kenara bırakıp konuşulması gereken film olmuştur Atıf Yılmaz için. Filmde teknik aksaklıklar olmasına rağmen halk tarafından hem çekim esnasında, hem de beyaz perdeye yansıdığında büyük ilgiyle karşılanmıştır. Çekimleri Bursa’da gerçekleşen film, doktor çıkan bir gencin kasaba kızları tarafından ilgi görmesi, onun ise bir kıza sevdalanması ve doktor gencin babasının zengin olmamasından dolayı kızın babasının sorun çıkarması, bir iddia sonucu sevdiğini kaybetmesi ve İstanbul’da iki aşığın kavuşmasıyla mutlu bir sonu konu almıştır. Kemal Bilbaşar’ın hikâyelerinden oluşan bu film, kasaba gerçeklerini ilk ele alan film olma özelliğine bürünmüştür (Özön, 2013: 179). Atıf Yılmaz da (2011: 114) “Gelinin Muradı da çok şey öğretmişti bana. İlk kez film yapmanın soyut zevki dışında sevdiğim, yatkınlığım olan bir türde film yapabilmenin tadını almıştım” diyerek film hakkındaki sevincini dile getirmiştir.

Döneme damga vuran Kurtuluş Savaşı filmlerinden uzak kalamayan Atıf Yılmaz, 1959 yılında “Bu Vatanın Çocukları” filmini beyaz perdeye aktarmıştır. Bu filmi diğer Kurtuluş Savaşı konulu filmlerden ayıran özelliği, duygu sömürüsü yapmadan sadece Gaziantep’ten Ankara’ya gizli belgeler getiren iki gencin, yolda karşılaştıkları zorlukları ele alması olmuştur (Kuyucak Esen, 2016: 102). Filmde gençlerin başına dert olan

110

oyuncular Talat Gözbak ile Bilge Zobu iken Yılmaz Güney de gençleri koruyan oyuncu rolündedir (Yılmaz, 2011: 138).

Atıf Yılmaz’ın diğer filmleri ise, 1958 yılında “Yaşamak Hakkımdır”, “Bir Şoförün Gizli Defteri” ve “Kumpanya”; 1959 yılında “Alageyik” ile “Karacaoğlan’ın Kara Sevdası”, 1960 yılında “Dolandırıcılar Şahı”, “Suçlu”, “Ayşecik Şeytan Çekici” ve “Ölüm Perdesi” şeklinde sıralanabilir (Özön, 2013: 181-183).