• Sonuç bulunamadı

DEMOKRAT PARTĠNĠN DĠN KONUSUNDAKĠ YENĠLĠKLERĠ

Bayar tarafından baĢbakanlığa atanan Menderes, hükümet programını okurken, “Atatürk reformlarına iliĢkin düĢüncelerini, din siyasetlerini seçim beyannamemizde yazıldığı üzere millete mal olmuĢ inkılaplarımızı mahfuz tutacağız." (Daglıaktürk, 1988: 161) sözleriyle ifade ediyordu. Bir baĢka söyleyiĢle baĢbakana göre, "millete mal olmuĢ devrimler" korunacak, "millete mal olmamıĢ devrimler" üzerinde ise baskı kurulmayacaktı. Böylece Atatürk devriminin biraz unutulmaya yüz tutmuĢ olan gerçek amacı üzerinde hiç durulmuyor, devrim olarak adlandırılan değiĢikliklerin ise parçalanmak amacıyla bir kısmından vazgeçilebileceği ifade edilmiĢ oluyordu (Özek, 1968: 169). Diğer bir anlatımla, 29 Mayıs 1950'den sonra artık fikir olarak ilkeler ve uygulamalar açısından devrim yok, devrimler vardır.

3.1.2. Ezanın Arapça Okunması Yasağının Kaldırılması

Hükümetin programını okunmasından on sekiz gün sonra, 16 Haziran 1950' de, 5666 sayılı yasa ile 2 Haziran 1941' de çıkarılan 4505 sayılı, ezanın Türkiye'de Türkçe okunacağını düzenleyen yasa kaldırıldı. Söz konusu yasaya iliĢkin tasarı, Menderes Hükümeti'nin TBMM'ye sunduğu ilk tasarı olduğu için çok fazla dikkat

36

çekmektedir. Çünkü DP böylece, önceliğinin ne olduğunu ortaya koymuĢ oluyordu (Toker, 1990: 49). 1932 yılına kadar ezan Türkiye‟de Arapça olarak okunmuĢtur. Aynı yılda, dönemin değerli hafızlarından oluĢan bir grup, ezanın Türkçeye çevrilmiĢ Ģeklini yapmıĢtır ve nasıl okunacağını belirlemiĢtir. Fakat yukarıda göndermede bulunulan yasanın ilgili maddesi ile ezanın Türkçeden baĢka bir dilde okunması yasaklanmıĢtır. Dindar kesim, ezanın Türkçe okunmasını ilk günden itibaren kabullenmemiĢtir. Onlara göre, ezanın baĢka dilde okunması dinin elden gittiğini gösteriyordu.

14 Mayıs 1950 seçimleri öncesinde Arapça ezan, seçmenlerce DP'lilere en çok duyurulan istekler arasında yer alıyordu. Bu isteği olumlu karĢılanırsa DP‟ye çok fazla oy kazanacağını da göz ardı etmiyordu. Bu en çok oy için en önemli seçim vaatlerinden biriydi. Ancak Terakkiperver Cumhuriyet ve Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimleri, DP'lilerin bu konuda açık olarak olumlu tutum göstermelerini engelliyordu. Ezanın Arapça okunur hale getiren süreci, önemli olduğundan dolayı daha derin araĢtırılmasında yarar bulunmaktadır. Bundan dolayı; Arapça ezanın nasıl gündeme geldiğine ve verilen tepkilere değinelim. Arapça ezan okunması izninin ardından, 5 Haziran 1950 tarihli Zafer‟e"Arapça ezana müsaade ediliyor" Ģeklinde duyurulmuĢtur. Menderes, Zafer'inbaĢyazarı olan Faik Fenik' e yaptığı açıklamada, Arapça ezana izin vermek suretiyle, taassup zihniyetini kıracaklarını ileri sürüyor; ancak taassup zihniyetiyle neyi kastettiğini söylemiyordu. Bununla birlikte anlaĢılması gerekenin "inkılap taassubu" olduğu açıktı.

Devrimlere baĢlamadan önce Atatürk'ün de taassup zihniyetiyle savaĢtığını ileri süren baĢbakan, Arapça ezanın da bu çerçevede yasaklandığını ve taassup zihniyetinin kırılmasında iĢlevsel olduğunu belirtiyordu. Menderes, Arapça ezanın o tarihte yasaklanmasının zorunlu bir önlem olduğunu; ancak artık gereksiz hale geldiğini, bundan dolayı da ezan üzerindeki Arapça yasağının kaldırılacağını açıklıyordu (Zafer, 5 Haziran 1950: 3). Bu sözleriyle baĢbakan, bir anlamda, "inkılap taassubunu" kıracaklarının ve gelecekte yapacakları "demokratik açılımların" müjdesini vermiĢ oluyordu. Bu açıklamanın hemen ardından, Ceza Kanunu'nda ezanla ilgili yapılacak değiĢiklik kararlaĢtırılarak DP Grubunca kabul edildi (Zafer, 14 Haziran 1950: 3-4). "Böyle olması doğaldı; çünkü milletvekillerinin çoğu vaktiyle

37

bunun sözünü, bizzat vermiĢ yerel yöneticilerdi. ġimdi halk kendilerine 'haydi' diyordu (Toker, 1990: 50).

Arapça ezan okunmaması yasağının kaldırılacağına iliĢkin haberin, Zafer‟de yer alması üzerine, dönemin belli baĢlı gazetelerinin yazarları değiĢik tepkiler göstermiĢlerdir. Ulus yazarlarından Zeki Gençosman, bu demecin Atatürk devrimlerinin bir taraftan didik didik yapılması anlamını taĢıdığını ve kendisini ümitsizliğe ittiğini belirtiyordu (Ulus, 6 Haziran 1950: 5). AkĢam yazarlarından Safa CoĢkun, baĢbakanın açıklamasının kendisini dehĢete düĢürdüğünü belirtiyor ve Çakmak'ın cenaze töreninde kendisini gösteren tekbirci kitleyi bundan daha çok sevindirebilecek bir vaadin olamayacağını vurguluyordu. Arapça ezanın vicdan özgürlüğü ile bir iliĢkisinin bulunmadığını ileri süren yazar, bu kararın kimi zümreleri memnun etmek için alındığını, bunun ise ateĢle oynamaktan baĢka bir Ģey olmadığını belirtiyordu (AkĢam Postası, 6 Haziran 1950: 4). Menderes hükümetinin dini icraata Arapça ezana izin vererek baĢlayacağına dikkat çeken Yavuz Abadan ise, bunun laik zihniyete karĢı gelmekten baĢka bir Ģey olmadığını yazıyordu (Ulus, 7 Haziran 1950: 6). Ali Naci Karacan, ezanın Türkçe okunmasının camilerin daha kalabalık olmasını sağlayacağını ileri sürüyordu (Milliyet,7 Haziran 1950: 6). Ahmet Emin Yalman ise, Arapça ezana itirazlarının olmadığını, yalnız "din lisanı" kavramını anlamadığını yazıyor ve bu serbestliğe rağmen kendi ana dilini kullanmayı tercih edenlerin çok olacağını" (Vatan, 8 Haziran 1950: 5) iddia ediyordu.

Arapça ezan konusu TBMM gündemine de getirilmiĢtir. Ezanın Arapça okunmasına izin verecek yasa tasarısı, 15 Haziran 1950'de TBMM'ye sunuldu. Söz konusu tasarılar, TCK'nin 526. maddesinde yer alan ve ezan ile kametin Arapça okunmasını yasaklayan fıkranın kaldırılması öngörülüyordu. Tasarının dayanağında, bu fıkranın hem vicdan özgürlüğüne, hem de Anayasa'nın ikinci maddesinde yer alan laiklik ilkesine aykırı olduğu belirtiliyor ve "Müslüman Türklere sebepsiz yere manevi huzursuzluk veren böyle bir yasağın demokrasi ile idare olunan bir devlet nizamı içinde yer alabilmesi de müstahildir. Fıkranın tayyi Müslüman Türklere muhakkak bir huzur ve vicdan rahatlığı verecektir." (Tutanak,D. IX, C.1, 1950: 181) iddiasına yer veriliyordu

38

15 Haziran 1950'de Adalet Komisyonu'nda oybirliği ile kabul edilen yasa tasarısı, ivedilikle görüĢülmek üzere Genel Kurul' a sunuldu. Genel Kurul'da ilk sözü alan Menderes, 14 Haziran 1950'de DP grubunda kabul edilerek basın aracılığıyla kamuoyuna duyurulan yasa tasarısının, ezanın üzerindeki Arapça yasağının kaldırıldığı Ģeklinde anlaĢılmasından ve bunun için bunun dayanak gösterilerek Arapça ezan okuyup suç iĢlenmesinden endiĢe duyduğunu, bu tasarının hemen yasal hale gelmesini talep etmektedir (Tutanak,D. IX, C. 1, 1950: 181).

Yasa tasarısı, 16 Haziran 1950‟de oy çokluğu ile kabul edilmiĢtir. Bu yasak kaldırılınca halkta çok büyük bir rahatlama olduğu gözden kaçmamaktadır. "Yüzyılların getirdiği ibadet alıĢkanlıklarının suç olmaktan çıkması, halkı manen ferahlatıcı bir etki yapmıĢtır. Yasak kalkar kalkmaz, Türkçe ezanın tamamen terk edilmesi, bu zorlamanın ne kadar yapay olduğunu ispat etmiĢtir." (Erogul, 1990: 89).

Arapça ezan konusunda CHP‟nin yeni tutumu da dikkate değerdir. Daha önce değindiğimiz tasarı; TBMM' de görüĢülürken, CHP adına söz alan Cemal ReĢit Eyüboğlu Ģunları söylemektedir: “Memlekette milli devlet ve milli Ģuur politikası cumhuriyetle kurulmuĢ ve CHP bu politikayı takip etmiĢtir. Bu politika icabı olarak ezan meselesi de bir dil meselesi ve milli Ģuur meselesi telakki edilmiĢtir. Milli devlet politikası mümkün olan her yerde Türkçe‟nin kullanılmasını emreder. Türk vatanında ibadete çağırmanın da öz dilimizle olmasını bu bakımdan daima tercih ettik. Türkçe ezan, Arapça ezan mevzuu üzerinde bir politika münakaĢası açmaya taraftar değiliz. Milli Ģuurun bu konuyu halledeceğine güvenerek, Arapça ezan meselesinin ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhte olmayacağız (Tutanak,D. IX, C. 1, 1950: 181). Eyüboğlu'nun söylediği bu sözler, CHP'nin ortaya koyduğu tutumuyla örtüĢmemektedir.

3.1.3. Radyoda Kur’an Okutulması

Laiklik üzerine hakimiyetini devam ettiren diğer konu ise; radyoda Kur‟an okutulması konusudur. DP döneminde dindar çevreleri mutlu edecek olan diğer bir uygulama da radyoda Kur' an okutulmasıdır. Bu uygulama, dindar kesimce büyük bir sevinçle karĢılanmıĢ ve "hayırlı baĢarı" diye isim almıĢtır. Bu geliĢme üzerine Kemalist çevrelerin hayret içinde kaldığını, Atatürk inkılabı elden gidiyor diye

39

yaygara kopardığını ileri süren SebiliürreĢad, çoğu konuda bunu Atatürk inkılabına bağlamanın yanlıĢ olduğunu ileri sürüyordu. Adı geçen derginin değerlendirmesine göre, ulusun arzu ve istenci her Ģeyin üstündedir, Atatürk' ün ulusun arzu ve istençlerine aykırı olarak yaptığı Ģeyler varsa, ulus onları düzeltmeye de kadirdir. Ulusun sağ olanların diktatörlüğüne son verdiğini, ölülerin diktatörlüğünü de yıkacağını ileri süren SebiliürreĢad, artık diktatörlüğün ve istibdadın mezara gömüldüğünü yazıyordu. Din üzerindeki diğer baskıların da TBMM ve hükümet tarafından kaldırılacağından emin olan dergi, halkın yapılanların değerini bilmesi gerektiğini vurguluyordu (SebuiliürreĢad, D.IV, C.83: 126-27).

3.1.4. Hacca Gideceklere Döviz Verilmesi

Dinsel konulardaki değiĢikliklerden biri de; hacca gideceklere döviz tahsis edilmesidir. CHP'nin değiĢen din siyaseti çerçevesinde, ilk defa 1949 yılında gündeme gelmiĢ; ancak gerçekleĢmemiĢtir (Tunaya, 1991: 201). Döviz tahsis edilmemesine karĢın 1950'de hacca gidenlerin sayısı dokuz bine ulaĢmıĢtı. Zaten gündemde olan bu konuyu Menderes hükümeti, dinci kesimlerin beklentisi doğrultusunda sonuçlandırmıĢtır. Bu geliĢmeyi "Hacılarımıza müjde. Bütün ihtiyaçlarını, istirahatlarını temin edecek tedbirler alınmıĢtır" Ģeklinde veren SebiliürreĢad, bir zamanlar hacca gitmenin yasak olduğunu ileri sürerek hükümetin kararını övüyordu (SebilürreĢad, D.IV, C.83: 121-22). DP iktidarının ilk yıllarındaki din politikalarının hayata geçirilen ilk icraatlarına kısaca değindik ayrıntılı olarak CHP ve DP yıllarındaki genel tartıĢmalar da değinilecektir.

Benzer Belgeler