• Sonuç bulunamadı

1969 seçimleri öncesinde, 2 Haziran 1968 Senato seçimleri çok gergin bir ortamda gerçekleşmiştir. Seçimler sırasında çıkan olaylarda 15 kişi ölmüş, 26'sı ağır 47 kişi yaralanmıştır. Olaylar 20 ilde yaşanmıştır. Isparta Şarkikaraağaç’ta AP ve CHP’liler arasından meydan kavgası çıkmıştır. Bu kavgada 40 kişi yaralanmıştır. Yine Malatya, Tarsus, Mardin, Hakkari, Amasya, Konya, Afyon gibi illerinde ölümlü tartışmalar yaşanmıştır. Bu kavgaların çoğu AP’li ve CHP’li seçmenler tarafından çıkartılmıştır.35 Bu durum toplumsal gerginliğin boyutlarını göstermesi

bakımından anlamlıdır.47

Türkiye’de 1969’a gelindiğinde olaylar hiçte iç açıcı değildi. “Hem ekonomik hem de siyasi alanda buhranın işaretleri gelmeye başladı. Enflasyon yükselirken ücretler düşüyor, işçilerin grevleri yaygınlaşıyordu. Artan dış borçlar, giderek yükselen ödemeler dengesi açıkları tehlikeli boyutlara varıyordu. Başbakan Demirel, ekonomide ve siyasetteki kötü gidişin sorumluluğunu İkinci Cumhuriyetin kurumlarına atıyordu. Siyasi istikrarsızlığın sebebi olarak görülen Seçim Kanunu’nu değiştiriyor ve küçük partilerin Meclis’e girmelerine imkân veren Milli Bakiye

sistemine son veriliyordu”.48

Seçim sistemindeki bu değişiklik aslında büyük partilerin yararınaydı. Çünkü Parlamentoda yüksek oranda temsil edilebilme şansını yakalayacaklardı. Bu anlayış daha çok AP’nin işine yarayacaktı.

46

Cem Eroğul, "Çok Partili Düzenin Kuruluşu: 1945-71", Geçiş Sürecinde Türkiye, Der.: İrvin C. Schick- E. Ahmet Tonak, Belge Yayınları, İstanbul, 2003, s. 151.

47

TBMM, a.g.e., s. 387.

48

Davut Dursun, 12 Eylül Darbesi Hatıralar Gözlemler Düşünceler, Şehir Yayınları, İstanbul, 2005, s. 84.

1969 seçimleri yapıldığında AP’nin oyları 1965’e oranla düşmüştü. Ancak yine sandıktan birinci parti olarak çıkmıştı. Oyların %47’sini almıştı ama yapılan bu seçimler siyasal istikrarsızlığın ve anarşi olaylarının önüne geçemedi. Olaylar daha da şiddetlenerek devam etti.

1969 seçimleri, sol açısından tam bir başarısızlık oldu. Aybar ve Boran ekibinin parlamenter yöntemlerle Türkiye’de sosyalizmin inşa edilebileceği yönündeki telkininin inandırıcılığını kaybetmesi, kısa yoldan iktidarın ele geçirilmesine yönelik yeni arayışları da beraberinde getirdi. Yüzyılların kemikleştirdiği toplumsal altyapı değişmediği takdirde seçimle iktidara gelmenin bir düş olduğu hususundaki karamsarlığı perçinleyen 1969 seçimleri, Türk solu

açısından bir dönüm noktasıdır.49

Milletvekilliklerinin % 56.89’unu alan AP, seçimi kazanmış ancak oy oranı 1965 seçimlerindeki % 52.9’dan % 46.3’e düşmüştür. 1965 seçimleri öncesinde “Ortanın Solu” söylemini benimseyerek politik çizgisini değiştirmiş olan CHP, 1969 seçimlerinde de arzuladığı çıkışı elde edememiş ve 1950 seçimlerinden beri aldığı en az oy oranı olan % 27,36 ile 1965 seçimlerindeki % 28,7’lik oy oranının dahi % 1,34 aşağısına düşmüştür. 1969 seçimlerini AP’nin bir kez daha tek başına kazanmış olması parlamento dışı muhalefeti hızlandırmıştır. Öğrenciler parlamento dışı muhalefet düşüncesinden büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Öğrenci grupları arasında çekişmenin ortaya çıkışı gerek üniversite içinde gerekse dışında patlamaya hazır bir ortam oluşturmuştur. Parti içindeki bu hizipleşme eski DP’liler ve onların yakınlarının öncülüğünde “41”ler olarak adlandırılan bir gruba dönüşmüştür. “Demokratik Parti”nin (DP) kuruluşuna yol açacak bu bunalım 1970 bütçesinin oylamasında kendisini göstermiş ve Süleyman Demirel, kendi partisinden milletvekillerinin olumsuz oyları ile oldukça zor durumda kalmıştır.

13 Şubat 1970’te yapılan oylamada 41 milletvekili CHP ile birlikte hareket ederek olumsuz oy kullanmışlardır. Henüz 100 gününü yeni doldurmuş hükümeti istifaya mecbur etmişlerdir. Bu tarihten itibaren yaklaşık 10 yıl sürecek bir tartışma da başlamış olacaktır. Bu durum Türk siyasal hayatında ilk defa görülen bir olaydır.

49

Bir partiye dahil parlamenterlerin kendi partilerinin hazırladıkları bütçe programı taslağını reddetmeleri özünde parti disiplinine de aykırıdır. Bu süreçte Demirel, en az 7-8 bakanın değişmesi beklenen eski kabineyi hiç değiştirmeden, III. Demirel Hükümeti kabinesini 6 Mart 1970'te ilan etmiş ve Cumhurbaşkanı’na sunmuştur. Tüm bu siyasi gerginliğin yanında üniversitelerde de şiddet eylemlerinde ciddi bir tırmanış yaşanmaktadır. Ülke genelinde süren boykotlar, yaşamını kaybeden öğrenciler ve tatil edilen üniversiteler eşliğinde III. Demirel Hükümeti kurulmuştur."50

1970 yazında gelindiğinde iç karışıklar giderek artmış ve Türkiye tarihinin en büyük işçi ayaklanması gerçekleşmiştir. Devrimci İşçi Sendikalarının (DİSK) etkinliğini kırmaya yönelik yasayı protesto eden işçiler, İstanbul’da gösteriler yapmış, yüzlerce işçi ve onlarla mücadeleye katılan öğrencilerden 150 kişi

tutuklanmış, olaylar biri polis olmak üzerine dört kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır.51

Öğrenci olayları da "şehir gerillası" tipine doğru kaymaya başlaşmıştı. Banka soygunları ve Amerikan karşıtı eylemler yapılıyordu. Deniz Gezmiş'in Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu 3 Mart 1971’de 4 ABD’li subayı kaçırmış, subaylar ODTÜ’de aranınca üniversitede çatışma olmuş, ortalık savaş alanına dönmüştür.

Türkiye'nin ekonomisi de zor günler geçiriyordu. 9 Ağustos 1970 tarihinde

1958'den son ilk devalüasyon yapıldı ve 1 doların karşılığı 9 TL yerine 15 TL oldu.52

1.5. 12 Mart 1971 Muhtırası

9 Mart 1971'de, 27 Mayıs 1960'taki gibi bir darbe yapmak isteyen sol düşünceye mensup olarak değerlendirebileceğimiz ordu içindeki bir grup askerin girişimi engellenmiştir. Bu darbe girişiminin sessiz sedasız önlenmesi, ülkenin mevcut koşullarla daha fazla yol alamayacağı gerçeğini değiştirmiyordu. 9 Mart'taki sol cenahtan gelen darbe girişimi engellendi; fakat 12 Mart 1971'de Ordu içindeki sağ cenahtan bir muhtıra verildi.

50 TBMM, a.g.e., s. 390. 51

Mehmet Ali Birand, Can Dündar, Bülent Çaplı, 12 Mart İhtilalin Pençesinde Demokrasi, İmge Kitabevi, 2008, Ankara, s. 244.

52

12 Mart 1971 günü Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan muhtıra metni TRT Radyo'nun 13.00 haber bülteninde okundu:

"(1) Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

(2) Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partilerüstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.

(3) Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır."53

Muhtıranın akabinde "9 Martçılar" ya emekliye sevk edildiler ya da yerleri

değiştirildi.54

Muhtıra, anarşiyi sona erdirecek ve reformları "Atatürkçü" bir görüşle gerçekleştirecek bir hükümetin kurulması gerektiğini bildiriyordu. Bu talepler karşılanmadığı takdirde ordu, "Anayasal görevini yerine getirecek" ve yönetime el

koyacaktı.55

Süleyman Demirel, 12 Mart Muhtırası'na karşı gayet temkinli davranarak görevinden istifa etti ve partisine sabırlı olmaları gerektiğini söyleyerek, olayların

53

Hikmet Özdemir, Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye 1908-1980, Cem Yayınevi, İstanbul, 2013, s. 262.

54

Suavi Aydın, Yüksel Taşkın, 1960'tan Günümüze Türkiye Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2015, s. 205.

55

gelişimini seyretti. Demirel istifa mektubunda "Muhtırayı Anayasa ve hukuk devleti anlayışıyla bağdaştırmak mümkün değildir." diyerek, orduya karşı cılız bir sitemde

bulundu.56

İsmet İnönü'nün 12 Mart Muhtırası'na ilk tepkisi sert oldu ancak olayların gelişimini gördükten sonra açıklamaları ve tavırları yumuşadı. İnönü'nün ilk açıklamaları şu şekildedir:

"Yüksek ordu kumandanları bir hükümetin değişmesini ve yeni

kurulacak hükümetlerin kısa vadeli ve uzun vadeli ne gibi işler yapmaları lazım geldiğini düşünür, takdir eder ve yapılması lazım zaruri tedbir olarak teklif ve ısrar ederse, artık parlamento hayatının işlediği tasavvur olunamaz. Parlamento, anayasa düzendir. Kendi denetlenmesi, hükümetin düşürülmesi, kurulması usullerinin tayin olduğu yerdir...

Biz demokratik rejime inanıyoruz. Reformlar yapmak niyetiyle meclise geldik. Fakat başka niyetle gelenler de var. Onlar çoğunlukta... Bu durumda nasıl bir hükümet teşkil edecek ve reformlar yapacak? Meclisin hükümeti tutması için, komutanlar her gün yeni bir müdahalede bulunacaktır demektir bu."57

Hükümetin çalışabilmesi için komutanların her gün yeni bir müdahalede bulunabileceğini ve bu durumun demokrasiye gölge düşüreceğini öngören İnönü, partilerüstü bir hükümet kurulması ve üstelik başbakanın da kendi partisinden seçilmesi teklifiyle karşılaşınca yeni duruma destek verdi. Fakat İnönü'nün bu kararı Ecevit ile arasını açtı. Çünkü Ecevit, 12 Mart'ın aslında Demirel'e karşı değil, iktidara yaklaşmakta olan "ortanın soluna" karşı bir hareket olduğunu düşünüyordu. Ecevit'e göre 12 Mart'ın ardından kurulacak olan antidemokratik bir hükümetin desteklenmesi kabul edilemezdi. Ecevit bu düşüncelerle CHP Genel Sekreterliği

görevinden istifa etti.58

Ecevit bu istifasıyla CHP Genel Başkanlığı yolunda ilk adımını da atmış oluyordu.

56 Baki Erken, "Merkez Sağ İdeolojisi Çerçevesin Süleyman Demirel ve Askerî Müdahaleler", AİBÜ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Güz 2012, Cilt:12, Sayı:2, s. 37.

57

Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945-1980), Hil Yayınları, İstanbul, 2010, s. 355.

58