• Sonuç bulunamadı

DELHİ’DE HALK İSYANI

Belgede Hindistan'da İngiliz yönetimi (sayfa 135-151)

Delhi tarihten beri Hindistan'ın idare merkezi sayıldığı için Hint halkının gözünde simge durumundaydı.20 O sebeple aşağı yukarı bütün siyasî dalgalanmalarda burası dikkate alınır ve buraya göre yön çizilirdi. Sipahi ayaklanması başlar başlamaz Mirat’ta sıkıntıya düşen sipahilerin, Delhi’ye yönelmeleri ve oradan himmet beklemelerinin altında yatan psikolojik ve sosyo kültürel sebep de buydu. Kaldı ki nüfuzundan çok bahsedilemese dahi Baburlu hanedanının Delhi’de bulunması, kurtuluş umudu arayan insanların oraya akın etmesine yetmiştir.21 Bunu sağlayan kuvvet, Baburluların yüzlerce yıl Hindistan'ı adalet ve refah içinde yönetmiş olmalarıdır. Halbuki sipahi ayaklanması başladığı zaman Baburlu tahtında bulunan II. Bahadur Şah (1837-58), sadece İngilizlerin gözetimi altında sembolik bir hükümdar değil aynı zamanda aciz bir şahsiyettir. Bu yüzden, ayağına kadar gelen ve ülkedeki İngiliz yönetimine son verebilecek enerjiyi barındıran sipahi ayaklanması gibi bir fırsatı değerlendiremeyecektir.

a. Baburlu Tahtında Oturan II. Bahadur Şah’ın Durumu:

Sipahi ayaklanması Mirat’ta başladığı zaman Delhi’deki Baburlu tahtında, yetkileri İngilizler tarafından tamamen kısıtlanmış olan II. Bahadur Şah bulunmaktaydı.22 Etkisi

19 Bkz., John Clark Marshman, Survey of Indian History, Delhi 1989, s.509.

20 Bkz., Narayani Gupta, Delhi Between Two Empires 1803-1931, Delhi 1998, s.1 vd; P.J.O. Taylor, a.g.e.,

s.98 vd.

21 Bkz., G.M. Malleson, a.g.e., s.72 vd.

22 Baburlu hanedanının Delhi’de hakimiyet kurması, II.Şah Alâm’dan itibaren Nüfuzun İngilizlere teslimi ve

II. Bahadur Şah hakkında bkz., Y.H. Bayur, Hindistan Tarihi III; Nadir Şah Afşar'ın Akınından

bütün ülkede hissedilmesine rağmen yetkilerinin, oturduğu Kale-i Mualla’yı23 dahî aşamamasından son derece rahatsız olan Bahadur Şah, yıllık ortalama 1.350.000 rupi gelir karşılığında burada oturmaya zorlanmaktaydı. Bu gelirin 1.200.000 rupisi, bir tür emeklilik ödeneği olarak İngilizler tarafından verilirken, 150.000 rupi kadarı da Delhi’deki bazı evlerin kiraları ile bu şehrin yakınlarındaki hazine arazilerinden sağlanmaktaydı. Bu durumda Babası gibi sıkıntı içinde ölmektense İngilizlerle mücadele etmek daha doğruydu. Kaldı ki İngilizlerden korkmakla birlikte onlardan yana herhangi bir umudu da yoktu. Bu yüzden İngilizlerin son vermeye çalıştığı Baburlu hanedânının geleceğinden endişeliydi. Üstelik İngilizlerin Fakir üd-din ile bu maksatla yaptığı gizli ama sonuçsuz anlaşmadan da haberdardı. O sebeple Civan Baht’ı halefi olarak atamasının genel vali tarafından reddedileceğinden korkuyordu. Eğer bu olursa, kendisinin ölümünden sonra, asalet ünvanları ve Delhi’de Baburlu Hanedânından kalan tek sembol durumundaki Kale-i Mualla bile ailesinin elinden alınabilirdi.24 Bütün bu aşağılayıcı sebep ve ihtimaller, onda İngilizlere karşı büyük bir kin oluşturuyordu. Fakat kalbindeki bu duyguları açıklamak veya hayata geçirmek imkânına da sahip olmadığı için, kadere teslimden başka yol bulamıyordu.25

Bahadur Şah, içinde bulunduğu durum gereği padişah kabul edilmediği gibi, gazi kimliği, herhangi bir askeri eğitimi ve deneyimi de yoktu. Esasen yetiştiği şartlar itibarıyla bütün bunlara imkânı da olmamıştı.26 Etrafı çıkarcı ve vicdansız bir gurup dolandırıcı tarafından kuşatılmıştı. Bundan dolayı uyuşuk bir hayat yaşamaktaydı. Sadece şairliğe eğilimi olduğu için ailesinin eski şanı ile ilgili şiirler yazmaktaydı. Gönülden arzuladığı fakat gerçekleşmesi imkânsız hayallere kapıldı.27 Ataları Babur(1526-30)28 ve Hümayun(1530-40/1555-56)’un yaptığı gibi29 İran Türkmenlerinin yardımı ile Baburlu Devleti’ni yeniden canlandırabileceğini düşündü. Bu amaçla İran’a iki elçi gönderdiyse de herhangi bir sonuç alamadı. Bununla beraber atalarından kalan asalet ve tahtı koruması Mutiny”, s.178; Henry Beveridge, “Bahadır Şah II”, İ.A. II, s.220 vd; Ahmet Taşağıl, “Bahadır Şah II”, D.İ.A. IV, s.456; S.Bhattacharya, a.g.e., s.92 vd; P.J.O. Taylor, a.g.e., s.33 vd.

23 Kale-i Mualla/ Kızıl Sarayın Baburlu Hanedanı açısından önemi be buradaki teşrifat ile saray teşkilatı

hakkında bkz., Mubarak Ali Khan, The Court of the Great Mughuls (Based on Prsian Sources), Bochum 1976, (Basılmamış Doktora Tezi); Y.H.Bayur, Hindistan Tarihi II; Gürkanlı Devletinin

Büyüklük Devri 1526-1737, Ankara 1987, s.527-31. 24 Bkz., G.M. Malleson, a.g.e., s.74 vd.

25 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.504. 26 Bkz., J.C. Marshman, a.g.e., s.509.

27 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.505.

28 Bkz., Gazi Zahirüddin Muhammed Babur, Vekayi Babur’un Hâtıratı I-II, (Doğu Türkçesinden neşreden

R.Rahmeti Arat, önsöz ve tarihi özeti yazan Y. Hikmet Bayur), Ankara 1987.

29 Bkz.,Gülbeden, Hümayunnâme, (nşr. A. Yelgar- E. Manyas, giriş ve tarihi özeti yazan H. Bayur), Ankara

gerekiyordu. Zafer kazanmak ve devleti yeniden canlandırmak için güçlü bir ordu ile diplomatik ittifaklara ihtiyacı vardı. Halbuki doksan yaşına ulaşmış olan II. Bahadur Şah, sadece büyü ve muskalardan yardım ummuyor, aynı zamanda paranoya sebebiyle ciddi bir şekilde sineğe ya da sivrisineğe dönüşebileceğini düşünüyordu.30 Bu durumda bir sipahi ayaklanmasının başlayacağını ve kendisinin de bu hareketin liderliğine getirileceğini tahmin bile etmesi mümkün değildi.

b. Sipahilerin II. Bahadur Şah’ı Lider Tanımaları:

10 Mayıs 1857 tarihinde Mirat’ta ayaklanan sipahiler, gece yarısı Delhi’ye hareket etmiş ve ertesi sabah buraya ulaşmışlardı. Doğruca Kızıl Kaleye yürüyen Sipahiler, II. Bahadur Şah’a; inançları için ayaklanarak Mirat’ta İngilizleri öldürdüklerini bildirip, ondan yardım dilediler.31 Bu beklenmeyen olay karşısında ne yapacağını şaşıran Bahadur Şah, onlarla beraber hareket etmek istemiyordu. Bunun üzerine onunla aynı fikirde olan baş danışmanı Hakim Ahsenullah Han sipahilerin temsilcileri ile uzun süre tartıştı. Ama sipahi gurupları ardı ardına Kızıl Kaleye vardıkça kargaşa ve kavga daha da büyüdü. II. Bahadur Şah’ın liderliği konusunda fikir birliği eden sipahi subaylarının; 12 Mayıs sabahı, itibar gösterdikleri hükümdarın sadık askerleri olduklarını bildirmeleri, padişahı heyecanlandırdı. Bunun üzerine uzun bir tereddütten sonra Ahsenullah Han’ın uyarılarını da dikkate almayarak âsi sipahilerin başına geçti ve gazi ünvanı alarak kendisini Hindistan padişahı ilan etti.32

Bahadır Şah için böyle bir sorumluluğu üstlenmek hiç uygun değildi. Zira iki konudan dolayı başarı umudu kalmıyordu.

Birincisi, II. Bahadur Şah’ın mecbur kalarak üstlendiği bu büyük görevi yerine getirmeye hem isteği ve inancı hem de liyakati yoktu. Kaldı ki İngilizlere olan bağlılığı, hiç bozulmadan devam ediyordu. Bundan dolayı Mirat ve Delhi’deki isyan hareketini bildiren bir mektup yazarak, acilen Agra’daki İngiliz yetkililere göndermek ilk işlerinden biri oldu. Bununlada yetinmeyip İngiliz kaçakları sipahilerin gazabından koruyarak kaçmalarına yardım etti.33 Delhi’yi tamir ettirip, şehirde düzenli sivil yönetimi kursa bile kalbi bu yönde atmıyordu. Askerler onun adına savaşıp, yüzlercesi şehri ellerinde tutma amacıyla

30 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.505. 31 Bkz., G.M. Malleson, a.g.e., s.77 vd.

32 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.505. 33 Bkz., J.C. Marshman, a.g.e., s.509.

ölürken, Bahadır Şah, gizli entrikalarla vatana ihanet ediyordu. O, İngilizlere Ahsenullah Han’ın bir casusu aracılığıyla haber göndererek, kendisine eski yetkilerinin geri verilmesi karşılığında kaleyi gizlice teslim etmeyi teklif ediyordu.34 Sadece Bahadur Şah değil, aynı zamanda eşi Zinnet Mahal ve şehzadeler de çeşitli entrikalar çeviriyorlardı. Onlar hem askerî yetkililerle hem de Kuzeybatı Eyaletleri vali vekilinin siyasi temsilcisi olup, sahra kuvvetine atanan Greathed ile irtibat halindeydiler. Şehzadelerin Greathed’e yolladıkları iş birliği teklifleri fazla itibar görmemekle beraber, Zinnet Mahal’in bu yöndeki önerilerine karşılık verildiği görülmektedir.35 Ancak bunların tam olarak mahiyeti de belli değildir.

İkincisi ise sipahilerin liyakatsiz davranışlarıdır. Zira sipahi subayları, sarayda II. Bahadur Şah’ı liderliğe iknâ ederken, askerler de Delhi’yi yağmalamaya başlamışlardı. Onların bu menfur hareketleri, Bahadur Şah’ın acziyetiyle birleşerek ileride sipahi ayaklanmasının başarıya ulaşmasını engelleyecektir. Nitekim Delhi halkı onlara ülkenin bağımsızlık savaşçıları olarak değil, daha çok bir işgal ordusu gözüyle bakıyordu. Çünkü onlar, bir kurtuluş ordusundan beklenen asaleti göstermiyor, aksine çapulculuk yaparak her yeri talan ediyorlardı.

c. Sipahilerin Delhi’yi Talan Etmesi:

Mirat’taki kini ve heyecanı henüz yenememiş olan sipahiler, bu ruh haliyle ve onları disipline edecek bir ordu düzeni olmadan Delhi’ye girmişlerdi. Sipahilere göre burası, her ne kadar Baburlu Devleti’nin baş kenti olsa da aynı zamanda Hindistan'daki İngiliz yönetiminin de en önemli merkezlerinden biriydi. Üstelik Mirat garnizonu buraya bağlı olduğu için oradaki zalim İngilizlerin amirleri de buradaydı. O halde onların kurmuş olduğu bu kötü düzenin yıkılıp talan edilmesi meşru idi.

Ayaklanmanın vermiş olduğu ruh halini çapulcu çıkarları için kullanan sipahiler, şehri yağmalamaya başladılar.36 Bu talan, o günlerde Delhi’de bulunan Civanlal Münşî37 tarafından yazılmış olan günlüklerde açık bir şekilde anlatılmıştır. Civanlal Münşî, sipahilerin Delhi’ye girmesinin ertesi günü olan 12 Mayısta kaydettiği günlüğünde durumu şu şekilde tanımlıyordu. “Şehirdeki açık dükkânların eşyası tamamen alındığı için ticaret tamamen durdu. Sıradan işler ertelendi ve bütün dükkanlar kapatıldı. Azık tedarik etmek

34 J.Allan, T.W.Haig, H.H.Dodwell, The Cambridge Shorter History Of India, (nşr.H.H.Dodwell),s.747. 35 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.506.

36 Bkz., G.M. Malleson, a.g.e., s.76 vd.

37 Civanlal Münşi hakkında geniş bilgi için bkz., P.J.O. Taylor, a.g.e., s.172 vd; R.C.Majumdar, “The Revolt

zorlaşmıştı. Sipahilerin kavgacı ayak takımının zorlamasıyla iki defa şehre inen II. Bahadur Şah, insanların normal hayata dönmelerini tavsiye etti. Ancak bu tavsiye, halkın korkuları azalmadığı için etkili olmadı. Halk korkmakta haklıydı. Nitekim hem Mirat, hem de diğer yerlerdeki isyanlarda ortaya çıkan disiplinsizlik ve vahşet, sadece İngilizlerle sınırlı kalmamıştı. Hatta Hintlilerin bile bu davranışlara maruz kaldığı görülmüştü. Askerler bir yandan Avrupalı kaçaklar ve Hıristiyan Hintlilerin çoğunu yakalayıp; erkek, kadın,çocuk demeden öldürürken diğer yandan evlerini yağmaladılar. Hatta onları barındıranlara bile zulmettiler. Hatırı sayılı Hintliler dahî, kaçakları barındırdığı iddiası ya da İngilizlerle işbirliği yaptığı şüphesiyle hakaretlere uğrayıp küçük düşürüldü ve yağmalandı. Bu çıldırmış sipahileri durdurmaya padişahın bile gücü yetmiyordu. Dükkanları yağmalanan tüccarlar, Avrupalı efendileri öldürülen hizmetçiler, evleri yıkılıp yakılan yüksek seviyeli insanların ağlayıp sızlamaları ve dilekçeleri, zaten gönülsüz olan padişahın aklını başından alıyordu. Hemen hemen her ev zarar görmüş ve telafi bekleyen insanların hepsi, yağmayı durdurması için padişaha baş vuruyordu.”38 Ancak padişah da aciz durumda olduğu için sipahilere söz geçirmesi mümkün değildi.

Bunları doğrulayan bir diğer önemli kaynak da Ahsenullah Han’ın, Delhi’nin düşmesinden hemen sonra yazdığı uzun bir rapordur. Bu rapor sadece Delhi’nin yakılıp yağmalanmasını değil aynı zamanda civardan zorla para toplandığını hatta namusunu korumak için kadınların intihar ettiğini ve padişaha ulaşan bilgiye göre Dasasların39 oturduğu yerlerin bile yağmalanıp, hepsinin sipahiler tarafından öldürüldüğünü bildirmektedir. Nitekim daha sonra yapılan araştırmalar, bütün bunların doğruluğunu ispatlamıştır.40

Sipahiler, sadece Delhi’nin ileri gelenleri ve halkına değil aynı zamanda devlet yöneticilerine karşı da zorbalık etmekteydi. Hatta padişaha bile ilk günden beri çok az saygı gösteriyorlardı. Nitekim 12 Mayıs 1857 tarihinde dükkânların açılmasını sağlamak üzere şehre inerek boş yere uğraşan padişah, geri döndüğü zaman Divan-ı Has’ın41 bahçesinin askerler ve atlarıyla dolu olduğunu gördü. Sipahiler gürültülü bir şekilde padişahın üzerine atılıp; “Delhi’de isyan eden alayın, tahsildarlıktaki bütün hazineye el koyduğunu ve Mirat âsileriyle paylaşmayı reddettiğini” söyleyerek şikayetlerini dile getirdiler. Sipahiler arasında bu şekilde başlayan kargaşa ve fikir ayrılığı karşısında şaşıran

38 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.506 vd.

39 Hindistan’da bir Baniya kastı olan Dasas hakkında geniş bilgi için bkz., S.Bhattacharya, a.g.e., s.279. 40 G.M. Malleson, a.g.e., s.77 vd.

padişah, orduların başına atanmış olan şehzadelere, bütün âsilerin şehir dışına çıkarılmalarını emretti. Akşama doğru yerli alaylara mensup bir grup subay geldi ve hak ettikleri payı alamadıklarını tekrarladılar. Sabahki ağırbaşlı üslup unutuldu ve padişaha yüksek sesli tacizkâr ifadelerle, saygısız bir şekilde “sana söylüyorum padişah, sana söylüyorum yaşlı herif” gibi laflar edildi. Hatta daha ileri giden sipahilerden biri, padişahın kolunu çekiştirerek “dinle” derken, diğeri yaşlı padişahın sakalını tutarak “dinle beni” diyordu.42 Nitekim bu tacizkâr tutum, iki gün sonra sert bir tehdide dönüştü. Subaylar, askerlere yiyecek sağlanmadıkça yağmanın bitmeyeceğini 14 Mayısta padişaha rapor ettiler. Çünkü sipahilerin gürültüsü ve küstahlığı sınır tanımıyordu.43

II. Bahadur Şah durumu kontrol edememenin rahatsızlığını duyuyor ama hiçbir tedbir alamıyordu. Maruz kaldığı aşağılanmalardan dolayı her şeyden vaz geçmişti.44 Nitekim dindar bir dilenci kılığına girip Mekke’ye gitmeyi dahî düşünecek ama sipahiler onun gitmesine izin vermeyecekti.45

Delhi’de yaşanan olayların tanıkları, sipahilerin vatan ve milleti kurtarmaktan çok paranın peşinde olduğuna inanmaktaydı. Mesela bu durumu çok iyi gözleyen Muinüddin; “Âsiler, ödeme söz konusu olunca iyice şirretleşiyorlardı. Tamamen para ile donanmış olmalarına rağmen yine de alabildikleri kadar çok almak istiyorlardı. Eğer istedikleri miktar ödenmezse padişahı, hizmetinden çekilmekle tehdit ediyorlardı.” derken Civanlal, Delhi’deki isyanın beşinci günü olan 15 Mayısta şunları yazıyordu: “Gelen haberlere göre şehir halkını korkutan âsilerden iki yüz kadar süvari, büyük miktarda parayı yağmalayarak firar etmiş ama evlerine dönerken Gûcarların saldırısına uğrayarak soyulmuşlardı.”46 Yağmacılığın sadece halkla sınırlı kalmadığını ve daha çok hatırlı insanları hedef aldığını yine aynı tarihli (15 Mayıs) notlarında bildiren Civanlal Münşî,

42 J.Allan, T.W.Haig, H.H.Dodwell, a.g.e., s.742 vd; II. Bahadur Şah, daha sonra İngilizler tarafından

yargılanırken verdiği yazılı savunmasında “Askerlerin kendisine hiçbir bağlılık ve saygı göstermediğini, otoritesini tanımadığını, kendisini tahttan indirip hanım sultan ve diğer devlet yöneticilerini öldürmekle tehdit ettiklerini, hatta bir gün Zinnet Mahal Sultan’ın evine bile gidip yağmalamaya kalktıklarını ama kapıyı kıramadıkları için başarısız olduklarını” iddia etti. II.Bahadur Şah, “kendisinin sipahilerin esiri olduğunu, bütün işleri kendi aralarında kurmuş oldukları mecliste tartışarak yaptıklarını” söyledikten sonra, “Ancak aralarında hiçbir düzen ve disiplin yoktu. Benim bilgim ve emrim olmadan sadece şahısları değil aynı zamanda bazı sokakların tamamını da yağmaladı ve soydular. Yakaladıkları kişileri öldürmek veya hapsetmekle kalmadılar, zengin olduğunu düşündükleri bütün tüccar ve şehrin ileri gelenlerinin zorla bütün paralarını aldılar. Bu haraçların hepsini şahsi amaçları için kullandılar. Onlara gereken desteği vermeseydim beni hemen öldürebilecekleri, herkes tarafından biliniyordu.” demiştir. Bkz., R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.509; T.R.Holmes, "The Mutiny", s.194.

43 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.516.

44 J.Allan, T.W.Haig, H.H.Dodwell, The Cambridge Shorter History Of India, (nşr.H.H.Dodwell), New Delhi

1969, s.748.

45 Henry Beveridge, “Bahadır Şah II”, s.220 vd; Ahmet Taşağıl, “Bahadır Şah II”, s.456. 46 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.510.

“Pek çok hatırı sayılır insan yakalandı ve onlardan tehditle para alındı. Şehirdeki üst sınıf insanlar âsilerin mağlubiyeti için dua eder duruma gelmişti. Bütün değerli eşyalar gömülmüştü ve şehrin üst sınıf insanları kendileri ile mallarını tecavüz ve yağmadan korumak için özel bir polis kuvveti oluşturdular.” demektedir.47 Çünkü padişah, iktidarını kuramadığı için Delhi’de büyük bir yönetim zâfiyeti yaşanıyor ve taraflar birbirine güvenmiyordu.

Gerek padişah, diğer yetkili ve soylular gerekse de halk, sipahilerin yaptığı kötülüklerden dolayı onlara güvenmemek için meşru sebeplere sahipti.48 Ancak onların sadakatinden büyük bir şüphe duyan sipahilerin bu sebebi de küçümsenemezdi. Çünkü sipahiler, onların İngilizlere bağlı olduğundan, kaçakları koruduklarından ve Delhi’yi kuşatmış olan İngilizlere istihbarat sağladıklarından şüpheleniyorlardı. Bu yüzden padişah, onun gözde karısı Zinnet Mahal Sultan ve baş danışmanı Ahsenullah Han’ı açıkça suçluyorlardı.

Civanlal, sipahilerin devlet yöneticilerini suçlamasının sebeplerini 16 Mayıs 1857 tarihli kayıtlarında şu şekilde açıklıyordu: “Bu sabah erkenden sarayda toplanan sipahiler, padişah ile maiyetindekileri, Avrupalıları barındırmak ve Mirat’takilerle haberleşmelerini sağlamakla suçlayıp tehdit etti. Ben bugün yaklaşık kırk Avrupalının sarayda saklandığını öğrendim. Sipahiler, büyük bir kızgınlıkla saraya yürüyüp, buradan gönderilen haberciyle birlikte ayaklananları lanetleyen mektubu da yakaladıklarını söylediler. Sipahiler, hem Ahsenullah Han ile Nûvvâb Mahhub Ali Han’ı öldürmek hem de padişahın kendilerine sadakatini sağlamak üzere Zinnet Mahal Begüm Sahib’i rehine almakla tehdit ettiler. Bunun üzerine sarayda büyük bir kargaşa çıktı. Sadece sipahiler değil aynı zamanda padişah ve maiyeti de bağırmaya ve birbirlerini hırpalamaya başlamışlardı. Subayları ile birlikte gelmiş olan piyade ve süvariler, Ahsenullahh Han ve Nûvvâb Mahbub Ali Han’ın mühürlerini taşıyan bir mektubu Delhi’nin şehir kapısında ele geçirdiklerini söylediler. Nûvvâb Mahbub Ali Han’ın yolladığı bu mektupta İngilizler, acilen şehri almaya davet ediliyordu. Üstelik İngilizlere, padişahın Zinnet Mahal’dan olan oğlu Mirza Cavan Baht’ı veliaht olarak tanımaları ve Delhi’deki bütün zorba sipahileri yakalamaları da teklif ediliyordu. Askerler mektubu Ahsenullahh Han ve Mahbub Ali Han’a gösterince, onlar bunun sahte olduğunu söylediler. Ancak onlara inanmayan sipahilerin kılıçlarını sıyırarak Aksanullah Han’ın etrafını sarması üzerine o, İngilizlerle bir anlaşma yaptığını itiraf etti.

47 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.507.

Bunun üzerine padişah, sipahilere teminat vererek onların dostu olduğunu vurguladıktan sonra Ahsenullah, Mahbub Ali ve Zinnet Mahal Sultan’a güvenmelerini istedi. Ancak sipahiler, Ahsenullah Han’ın korumasında Avrupalı mahkûmlar bulunduğunu ve onları İngilizlerle olan dostluk ilişkilerinden dolayı koruduğunu vurguladılar. Bunun üzerine Ahsenullah Han’ın koruması altında bulunan elli iki Avrupalı tutuklu, sipahiler tarafından alınarak erkek, kadın ve çocuk demeden tamamı kılıçtan geçirildi. Bu sevimsiz olay şehirdeki Hindular arasında büyük bir tahrik yarattı. İnsanlar, böyle vahşi ve iğrenç uygulamalarla İngilizlerin yenilemeyeceğini dile getirmeye başlamışlardı.”49

Padişahın ve devletin diğer yetkililerinin İngilizlerle iş birliği yaptığını gören sipahiler, çareyi ihtilâl yaparak liderlerini değiştirmekte görüyorlardı. O sebeple 17 Mayıs 1857 tarihinde II. Bahadur Şah’ı çok yaşlı ve dirayetsiz olduğu iddiasıyla tahttan indirip yerine şehzade Ebubekir’i atamak istediler.50 Ancak padişah bu girişime direndi ve sipahilerin tüm aşağılamalarına rağmen sözde hükümdarlığına devam etti.51

Delhi’de durum hiç de iç açıcı değildi. Genel görünüm, milli bağımsızlık davasına yönelik bir halk hareketinden çok askerî isyanı andırıyordu. Çünkü İngiliz düzenini ülkeden söküp atmaya yönelik herhangi bir millî çaba veya halk teşkilatlanması henüz görülmemişti.52 Üstelik aç gözlü sipahilerin Avrupalı ve Hintlileri ayırt etmeden yağmalamaları, gasp ettikleri malları paylaşmak için bile kavga etmeleri, hele de hazineleri ele geçirdikten sonra savaşma amaçları kalmayarak evlerine dönmeleri, bütün bu kargaşanın henüz bir halk hareketine dönüşmediğini ortaya koyuyordu. Zira eldeki abartılı veya kasıtlı raporlar da bu görüntüyü destekliyordu.53

Kargaşa bu şekilde devam edecek olursa, muhakkak ki İngilizlerden daha çok Hintlilerin aleyhine sonuçlanacaktı. Bu hazin geleceği görmekte zorlanmayan bazı Hintli aydınlar, mevcut olaylara bir yön vermeye ve bu büyük enerjiyi, halk hareketine dönüştürerek, bir millî bağımsızlık savaşı haline getirmeye gayret ettiler.54 Millî bağımsızlık mücadelesi ise har şeyden önce birliği gerektiriyordu. Bundan dolayı ilk önce Müslüman ve Hindular arasında yüzlerce yıldır devam eden husumet giderilerek birlik

49 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.511 vd.

50 Padişaha yapılan saygısızlıklar hakkında bkz., Bkz., J.C. Marshman, a.g.e., s.496 vd. 51 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.516.

52 J.Allan, T.W.Haig, H.H.Dodwell, a.g.e., s.744. 53 R.C.Majumdar, “The Revolt of the People”, s.513.

54 Her ne kadar Müslümanların Cuma Mescidine cihat bayrağı asmasına tepki gösteren Hindular, yaklaşan

kurban bayramında inek kesenlerin ölümle cezalandırılacağını ilan etseler de İngilizler gibi amansız bir düşman karşısında Müslümanlarla anlaşmaktan başka çare bulamıyorlardı. Bununla birlikte ileri

Belgede Hindistan'da İngiliz yönetimi (sayfa 135-151)

Benzer Belgeler