• Sonuç bulunamadı

2. Mekke’nin Kuruluşu ve Sosyal Yapısı

3.2. Dehr İnancı ve Dehıüer

Mekkeliler her ne kadar kendilerini müşrik olarak ifade etseler de hepsinin şirk anlayışları aynı değildi. Bu anlayış­

lar içerisinde dehr kavramı etrafında oluşan ve uç bir nokta olarak değerlendirebileceğimiz bir anlayış bulunmaktaydı.

Âlemin başlangıcından yok oluşuna kadar geçen zamana

“dehr” denmektedir. Az veya çok süreleri ifade etmek için ise zaman kelimesi kullanılmaktadır.153 154 Dehr kavramı Kur’an’da iki yerde geçmektedir.155 İnsan suresindeki ayette genel an­

lamda dehr kavramına değinilmekte, Casiye suresindeki ayette ise müşriklerin dehr ile ilgili inançları, “Onlar, ‘Hayat bu dünyada yaşadığımızdan ibarettir. [Tesadüfen geldiğimiz]

bu dünyada binlerimiz ölür, birilerimiz doğar ve bu hep böy­

le devam edip gider. Bizi yok edecek olan şey, zamanın akıp gitmesinden, ömrün bitmesinden başka bir şey değildir.’ di­

yorlar. Hâlbuki onlar bu konuda gerçeği bildiklerinden değil, sırf ölüm sonrası dirilişten derin şüphe duyduklarından böyle söylüyorlar.”156 şeklinde ifade edilmektedir.

153 Ebu Ubeyde, Eyyâmu l-Arap, 1,141. Mekkelilerin dinî anlayış ve yaşantıla­

rının bir örneği olması açısından bkz. Turgay, Nurettin, “Abdulmuttalib'in Dini İnancı," Kur'arı'm Anlaşılmasına Katkısı Açısından Kuran Öncesi Mekke Toplumu, s. 339-354.

154 İsfahanı, el-Müfredât, s. 179.

155 Bkz. İnsan, 76/1; Casiye, 35/24.

156 Casiye, 35/24.

58 ... Mü'min Kimliğinin Oluşumu ve Gayrimüslimlerle İlişkileri Dehrivyun kavramı, “Âlemin ezeli olduğunu ve bir yaratı­

cısının bulunmadığını savunan materyalist felsefe akımı ola­

rak tanımlanmaktadır. İslam öncesinde bazı cahiliye Arapları arasında materyalist bir dünya görüşünün mevcut olduğu ilgili ayetten anlaşılmaktadır. Ancak ayette geçen dehr keli­

mesinin dehriyye’ye dönüşmesi, kavramsallaşması sonraki dönemlerde olan bir gelişmedir.157

Mekke’de tevhidi, risaleti, ahireti reddedip her şeyin karşı konulması mümkün olmayan “dehr” tarafından şekillendiril- diğine inanan bazı kişiler vardı. Bunlar, “Hayat, içinde bulun­

duğumuz hayattır, bunun dışında bir hayat yoktur. Biz yaşa­

yıp ölürüz, evlatlarımız yaşamaya devam eder, birileri ölür, birileri yaşar, biz yok idik hayat bulduk ve dehr bizi öldürüp yok ediyor.”158 demekteydiler. Aynı şekilde Hz. Peygamber’e,

“Biz ölürüz, başkaları dirilir ve insanlar böyle çoğalıp gider.

Biz kesinlikle diriltilmeyeceğiz. Bizi öldüren ancak ömrün tü­

kenmesi, gece ve gündüzün birbiri ardınca devam edip git­

mesidir. Eğer yeniden dirilme mümkün ise bize Kureyş’ten bir kaç kişiyi, mesela Kusay b. Kilab’ı dirilt” demekteydiler.159

Mekke’de bu tür düşünen insanların varlığı kesin olmak­

la birlikte bunların kim oldukları, düşüncelerinin

aynntıla-157 Altıntaş, Hayrani, “Dehriyye,” DİA, İstanbul, 1994, IX, 107.

158 Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr Taberî, Câmiu'l-Beyân ‘an Te’vîli ÂyiT Kur’an, thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, trs., XXI, 95-98; ez-Zeccâc Ebû İshak İbrahim b. Seriyy, Meani’l-Kur’an ve ‘İrâbuhü, thk. Abdulcelil Abduh Şelebî, Beyrut, 1988. IV, 434; Abdurrahman b. Muhammed İbn İdris er-Râzı İbn Ebî Hâtim, Tefsiru'l-Kur'âniTAzim, thk. Es’ad Muhammed et-Tayyib, Mekke, 1997, VIII, 2292; Ahmed b. Yûsuf b. Abduddâim es- Semin el-Halebî, Umdetul HuJJaz Jî Tefsiri Eşrajî'l-Blfâz, thk. Muhammed Basil Uyûnu’s-Sûd, Beyrut, 1996, II, 27, 28. Mecduddin Muhammed b.

Yalcub, FîruzabâdI, Besâiru Zevi't-Temyîz Jî Letâifî'l-KitâbiTAziz, thk. Mu­

hammed Ali en-Neccâr, Beyrut, trs., II, 609-611. Ayrıca bu kaynaklarda müşriklerin bütün felaketlerin zamandan kaynaklandığını, onun etkisiyle olduğuna inandıkları için zamanı kötüleyen sözler söyledikleri hatta za­

mana küfrettikleri belirtilmektedir. Bu anlayışın düzeltilmesi, her şeyin Allah'ın kontrol ve idaresinde olduğunu ifade etmek için Hz. Peygamber’in Yüce Allah'a atfen “Zamana küfretmeyin, çünkü zaman benim" buyurduğu nakledilmektedir. Ayrıca bkz. İsfehânî, el-Müfredal, s. 179.

159 Mukâtil, Tefsir, III, 214, 215; Ferrâ, Meâni'l-Kur'an, II, 338; Abdurrezzak b. Hemmâm es-Sen'ânî, Tefsiru’l-Kur'an, thk. Mustafa Müslim Muham­

med, Rtyad, 1989, II, 212, 213;

n, müşriklerin genel şirk anlayışlarından ne kadar farklı bir

ü

anlayışa sahip olduklan konusunda ayrıntılı bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte müşriklerin yeniden dirilişi, ahireti inkârlarını, bu konudaki şüphelerini ve kafa karışıklıklarını en yoğun şekilde içeren ayetlerin‘“tefsirlerine baktığımızda ayetler Ubey b. Halef, Ebu’l Eşyedeyn, Nubeyh b. Haccac, Münebbih b. Haccac,160 161 EbuTalha, Şeybe, Müşâfık, Şurahbil, Haris, Hâris’in babası, Erta b. Şurahbil,162 Ubey b. Halef63 ve Meryem 19/66-70. ayetlerde geçen dirilişi inkâr eden “el- insan”ın da Ubey b. Halef veya Velid b. Muğire olduğu,164 aynı şekilde Nadr b. Hâris, Ebû Süfyan, Velid b. Muğire, Ukbe b.

Ebî Muayt, Uteybe b. Halef, Hâris b. Âmir ve Ebu Cehil diri­

lişi inkâr etmekte ve Kur’an’a eskilerin masalları dedikleri,165 Adiy b. Rebia ve Utbe b. Ebu Leheb gibi isimlerin de bu çerçe­

vede zikredildikleri166 bilgisiyle karşılaşmaktayız. Âs b. Vâil’in de ahireti inkar ettiğini daha Habbab b. Eret’le olan konuş­

malarında nakletmiştik.

Bu bilgilerin yanısıra birlikte ilk döneme ait İslam tarihi kaynaklarında “zenâdıkatu Kureyş” (Kureyş’in zındıklan)167

160 Meryem, 19/67-70; Nemi. 27/ 65-69; Yasin. 36/77-83; Kaf, 50/2-12;

Vakıa, 56/ 45-71; Nebe, 78/1, 2; En'am, 6/26-29.

161 Mukâtil, Tejsîr, III. 268. Kaf. 50/2-12.

162 Mukâtil, Tefsir, II, 484. Nemi, 27/ 65-69.

163 Mukâtil. Tefsir, III, 92; Belâzurî, el-EnsâbuTEşrcf, I, 137; Yasin 36/ 77- 83. ayetlerin tefsirinde Ubey b. Halef, Ebu Cehil, Âs b. Vâil, Utbe ve Şeybe b. Rebia. Ukbe b. Ebî Muayt, Velid b. Muğire birlikte otururken Ubey b.

Halefin eline kemikleri alarak bunu kimin dirilteceğini Muhammed’e sora­

cağım dediğini nakletmektedir. Taberi bu ayetlerin Âs b. Vâil hakkında de­

ğil Ubey b. Halef hakkında indiğini tercih etmektedir. (Bkz. Taberi, Câmiu'l- Beyân, X I X , 486-488.) Bu ayetlerin Ubey b. Halef, Ebu Cehil, Âs b. Vâil ve Ümeyye b. Halef hakkında indiği rivayet edilmekle birlikte cumhurun görüşü Ubey b. Halef olduğu yönündedir, (bkz. İbnu'l-Cevzi. ZaduTMesir, VII, 40, 41; a. mlf., Nüzhe, s. 182. Nahl, 16/4; Meryem, 67 ve Yasin, 36/77.

ayetlerdeki kafir kişi anlamındaki "el-insan" kelimesiyle de bu kişi kast edilmektedir.) İbn Kesir ise bu ayetin Âs b. Vâil hakkında indiğini tercih etmektedir. Bkz. İbn Kesir, Tefsînı Kur'ani'l-Azîm, XI. 383, 384.

164 İbnu’l-Cevzi, ZaduTMesir, V, 252, 253.

165 Vâhidî, el-Vasit, II, 261-265. En’am, 6/26-29.

166 Mukâtil, Tefsir, III, 452, 453; İbnu’l-Cevzi, Nüzhe. s. 181. Kıyame, 75/3 ve Abese, 80/17-22. Ayetlerdeki kâfir “el-insan'' anlamında.

167 Zındık ismi seneviyye denilen yani zulmete (karanlığa) ve nura (aydınlığa) inanan, ahirete ve rububiyyete inanmayan veya küfrünü gizleyip iman

60 ... Mü'min Kimliğinin Oluşumu ve Gayrimüslimlerle İlişkileri

diye nitelendirilen bir grup insanın varlığından bahsedilmek­

te ve isimleri de nakledilmektedir. Ancak Kur’an’da, siyer kaynaklarında ve ilk dönem tefsir kitaplarında zındıklıktan ve zındıklardan bahsedilmemektedir. Sadece Zemahşeri (v.

538/1144) tarafından Mekke’de yaratıcının, Allah’ın varlığını inkâr ettikleri için fakirlik ve zenginliğin de Allah’tan geldiğini inkâr eden zındıkların varlığı nakledilmektedir.168

Mekke’de Kureyş’ten Ebû Süfyan b. Harb, Ukbe b. Ebî Mu- ayt, Ubey b. Halef el-Cumahî, Benû Abduddâr ile kardeşlik sözleşmesi bulunan Nadr b. Hâris b. Kilde, Ebû Azze, Amr b.

Abdullah el-Cumahî, Haccac b. Amr b. Sehmî’nin iki oğlu Nu- beyh b. Haccac ve Münebbih b. Haccac, Âs b. Vâil es-Sehmî ve Velid b. Muğîra el-Mahzumî’nin zındık oldukları, zındıklığı Hireli Hıristiyanlardan öğrendikleri nakledilmektedir169 ki bu kişilerden Ebû Süfyan dışında hiçbiri iman etmemiştir.170

Bazı tarihçiler, bu isimlendirmeleri ve saydıkları isimlerle ilgili olarak Kureyş’ten bazılarının karanlık ve aydınlığa yani Seneviyye’ye inandıklarını, bu inancı da Hirelilerden öğren­

diklerine işaret ederek bunlan da Zenâdıka şeklinde isim­

lendirmektedirler. Bazıları da bunların Kureyş’ten muattı- la yani Allah’ın sıfatlarını inkâr edenler ve zamanm/dehrin sürekliliğini savunduklarını ifade etmişlerdir. Ancak bunla­

rın zındıklık anlayışlarının ne olduğu ile ilgili bilgi nakledil- memektedir. Bundan dolayı tarihçilerin Mekkelileri zındık şeklinde isimlendirmelerinde kapalılık ve bilgi karışıklığı bulunmaktadır. Zındık denen insanlar, zamanın sürekliliği­

ne, dünyanın sonunun ve dirilişin olmadığına inananlardır ve bu kişiler şirk inancına sıkı sıkıya bağlıdır. Bundan

do-ettiğini açıklayan kişiler için kullanılmaktadır. Bu kelime kadının dini anlamına gelen "zen din” kelimesinin Arapçalaşmış şeklidir. Bu şekilde inananlar Zenâdıka şeklinde isimlendirilmişlerdir. Bkz. Âlûsî, Bulûğu’l- Ereb, II, 228, 229; Cevad Ali. el-Mufassal VI, 145.

168 Zemahşeri, el-Keşşâf, IV, 22.

169 İbn Habıb, el-Muhabber, s. 160; a. mlf., el-Münemmak, s.388; Cevad Ali, el-Mufassal, VI, 147. İbn Kuteybe de Kureyş’te zındıkların olduğunu nak­

letmektedir. Bkz. İbn Kuteybe, el-Meârif, thk. Servet Ukkâşe, Kahire, trs., s. 621.

170 İbn Habîb, el -Muhabber, s. 160.

layı Zındıklık, Dehr inancı, bu insanlar da Dehriyyun’dan olmaktadırlar.”171 Bütün bu bilgiler, Mekke’de “Zındıklar"

grubunun varlığının inkâr edilemez olduğu sonucuna gö­

türebilir. Ancak bu grubun seneviyye düşüncelerine sahip olmadıkları, sadece dehrilik inancını savundukları anla­

şılmaktadır. Bunların putperestlerin bir bölümü oldukla­

rı, dehriliği savunmalarının putlara tapmalarına engel teş­

kil etmediği intibaını doğurmaktadır. Aynca Hire yoluyla İran’daki Mazdekizm’den etkilenmiş olabilecekleri172 yorum­

lan yapılmaktadır.

Zındık olarak isimleri nakledilenlerle ahireti inkâr edenle­

rin hemen hemen tamamen örtüştükleri görülmektedir. Bu durum da konuyla ilgili olarak zındık olan kişilerin seneviyye düşüncesini taşımadıklan, dehrî olduklan ve şirk inancıyla da ilişkilerinin olduğu düşüncesini teyit etmektedir. Bu bil­

giler Araplann dinî düşünce konusunda kafalarının karışık olduğu yönündeki düşüncemizi desteklemektedir.

Aynca bu şahıslardan Ukbe b. Ebî Muayt, Hz. Peygam­

ber ve mü’minlere eziyet edenler; Ebu Cehil, Velid b. Muğîra el-Mahzumî ve Âs b. Vâil es-Sehmî, mü’minlerle alay eden­

ler (müstehziun); Ebu Cehil, Nadr b. Haris b. Kilde, Nu- beyh b. Haccac b. Sehmî Münebbih b. Haccac b. Sehmî ve Mekke’nin şehre giriş yollanın tutarak Mekke’ye gelenlere Hz. Peygamber’i kötüleyenler (Muktesimun); Ebu Cehil, Nu- beyh b. Haccac b. Sehmî ve Münebbih b. Haccac b. Sehmî’nin isimleri Bedir savaşında müşrik askerlerin yemek ihtiyacını karşılayanlar listesinde geçmektedir.173

Kur’an’da geçen “el-insan” kelimesi yirmi beş farklı kişiye atfen kullanılmaktadır. Bunlardan beşini Müslüman şahıs­

lar, yirmisini Kureyş’in mele ve mütref takımı oluşturmakta­

dır. Bunlardan beşini ise zındıklardan Ebu Cehil, Nadr b.

Ha-171 Cevad Ali. el-Mufasscd, VI. 145-149.

172 Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, s. 191.

173 Müstehzilin ve muktesimûn listeleri için bkz. Mukâtil, Tefsir, II, 211, 212.

Bütün listeler için bkz. İbn Habîb, el-Muhabber. s. 157-162. Müstehziun için bkz. a. mlf., el-Münemmak, 310-311.

62 ... Mü'min Kimliğinin Oluşumu ve Gayrimüslimlerle İlişkileri

ris b. Kilde, Velid b. Muğıra el-Mahzumî, Ukbe b. Ebî Muayt ve Ubey b. Halef el-Cumahı oluşturmaktadır.174

Zındık olarak isimleri sayılan kişilerle Mekke döneminde İslam davetine karşı çıkan meşhur inkârcılan oluşturan on altı kişinin175 isimlerini karşılaştırdığımızda da ortak isimler­

den yedisinin bu gruptan olduğunu görmekteyiz.

Yukarıda isimleri belirtilen şahısların kim olduklarına, kabilelerine ve Mekke’deki siyasi konumlarına dikkat ettiği­

mizde Abduşşems kabilesinden Ebû Süfyan ve Ukbe b. Ebî Muayt dışındaki Dehrî ve Zındık diye nitelendirilen kişilerin ortak özelliklerinin Ahlâf grubunu oluşturan Abduddâr, Cu- mah, Sehm ve Mahzum oğullarının ileri gelenleri oldukları anlaşılmaktadır. Bu kabileler ve bunların eşrafını diğer bir ifadeyle Mekke’nin mele ve mütref takımının genelini oluştu­

ran bu şahıslar Mekke döneminde İslam davetine muhalefet­

te, Medine döneminde ise mü’minlere karşı yapılan savaşlar­

da daima en ön safta yer almışlardır.

Bütün bu bilgi ve değerlendirmeler ışığında bu mele ve;

mütref takımının genelinin dehrîler olduklarım, bunların - inadına inkârlarından, İslam davetine olan aşırı düşmanlık- i lanndan ve zındık kelimesinin dışlayıcı, ötekileştirici içeriğin­

den dolayı sonraki dönemlerde İslam tarihçileri tarafından

“zenâdıka” olarak isimlendirildiklerini söyleyebiliriz.