• Sonuç bulunamadı

4.5 Araştırma Soruları

5.1.4 Kamuların Örgütün İlişkilerine Yönelik Değerlendirmeleri

5.1.4.4 Değiş-Tokuş İlişkileri; Beklenti ve Fayda

Yönlendirici ve sözleşmeci ilişki biçimlerinin yanında değiş tokuş ilişkileri de örgütlerin ilişki biçimlerini açıklamaktadır. Hasan (34) örgütün kurduğu ilişki biçimini değiş-tokuş ilişkileri ile açıkladı. “Bence ilişkimiz değiş-tokuş ilişkisi. Benim hizmete ihtiyacım var (…). Tabi karşılığında onların da benden beklentileri var. Benden para kazanıyorlar. Dolayısıyla değiş-tokuş ilişkilerinin “beklenti ve fayda” ya dayanan yapısı ve bir tarafın diğeri ile karşılığında bir şey almak için etkileşim kurması, kamular için örgütle ilişkilerinde yeterli bir biçimdir. Örgütün kamularla ilişkilerinde kurduğuna inandığı duygusal bağlar, kamularca çoğunlukla daha işlevsel bağlar olarak tanımlanmaktadır. Aslında tam da değişim ilişkilerinin doğasına uygun olarak.

Değiş-tokuş ilişkileri kamular tarafından sözleşmeci ilişkilere göre daha olumlu algılanıyordu. Öyle ki örgütün sunduğu hizmet/ürün ile kamunun karşılığında sunduğu tercih etme davranışı son derece adildi. Fakat yine de tıpkı sözleşmeci ve kamuların ifade ettiği tüm ilişki biçimlerinde olduğu gibi örgütün sıkça vurguladığı duygusal bağlar değiş-tokuş ilişkilerinde de zayıftı. Bunu Şehnaz (34) şöyle anlattı “Artık her şey maddiyat. X örgütünün ürününü almayı çok istemek yetmez, bedelini ödeyecek durumum yoksa alamam değil mi? Arkadaşların bahsettiği romantik mesajlar, duygusallık beni bir derece etkilemez (...). Sonuçta cebimin yettiği cebime girer. Ne fazla ne eksik. Bu X örgütü için de aynıdır”. Diğer örgütler için de kamular benzer fikilerle doluydu. Mesela Mehmet Ziya (39) da örgütlerin “uzatmadan”, “açıkça”, “fazla abartmadan” ne yaptıklarını anlatmalarından yanaydı. “(...) Onlar açıkça söylemiyor, bu budur, bunu alın çünkü bu şöyle bir amacı vardır, ben de alayım. Bazen çok beğeniyorum reklamları pat pat her şey ortada hemen gidip alıyorum. Ama bazen mümkün değil anlamak neye ne kadar vereceksin belli değil, ilişkilerimiz sıkıntıya giriyor o zaman. Bu X örgütü şarkılar söyleyen, ağlayan çocukları kullanıyor, sevdiklerinizle paylaşın gibi şeyler söylüyor, sonra faturayı gelin de bir görün (...). Ben fatura öderken sahte para kullanıyor muyum? (...)”.

Değiş-tokuş ilişkilerini, tıpkı sözleşmeci ilişkiler gibi olumsuz ve tamamen örgütün yönlendirdiğini savunanların tam aksi yönde fikirleri olan kamular da bulunmaktaydı. Örneğin Mensure (51) için örgüt değiş-tokuş ilişkilerinde kamuların beklentilerini analiz etmese bu ilişkiler varolamazdı; “Değiş-tokuşta bence benim de fikirlerim önemli kaşılıklı bir ilişki çünkü, al gülüm ver gülüm, ne satabilir, nasıl satabilir ürünü yoksa. Tabi ki biz karşılıklı faydalanacağız. Fakat Ayhan (42) için örgütlerden kamuları düşünerek davranmasını

beklemek “ütopik”ti. “ (...) çünkü örgütler uzlaşma yaparken bile nerden ne kazanırız ona bakarlar, ilişkide dürüst davranmazlar, al-ver ilişkisi işte ötesi yok (...). Burada ilişkinin en önemli karakteristiği sunulan ürün ya da hizmetin kalitesi ile örtüştürülmesidir. Halbuki yöneticiler nezdinde ilişkilerin biçimi, tüm uygulamalara ve örgütün eylemlerine yayılan bir bütün olarak algılanmaktadır.

Değiş-tokuş ilişkilerindeki karşılıklı faydaya değinmişken, örgütlerin sıklıkla vurguladığı kazan-kazan alanındaki ilişkilerle ilgili kamuların fikirlerini de açmak gerekir. İlişkilerin örgüt tarafından kazan-kazan alanındaki karşılıklı işbirliği ve uzlaşmacı ilişkiler kamular için örgütler için olduğundan daha değersizdi. Gerçekten de “işbirliği” ilk okunduğunda örgütler tarafından yapılan iyi niyetli çabalarmış gibi görünse de örgütlerin kamulardan işbirliği adı altında tuhaf şeyler beklediklerini unutmamak gerekir; çevreyi kirleten örgütler, ürünlerinde kanserojen madde bulunanlar ya da tehlikeli ürün satanlar, işçi haklarını hiçe sayanlar, bu gibi kamuların eylemciliğini körükleyen daha pek çok konuda kamularla işbirliği yapmayı ummaktadır.

Diğer yandan yöneticilerin kamularla kazan-kazan alanında kesiştiğini varsaydıkları olumlu ilişkiler, kamular için tam aksi yönde seyretmektedir; Mustafa’nın (50) “(...) Kazan- kazan olmuyor zaten bizim ilişkilerimize kazan-kaybet denmeli, ben X’in ürünlerini tecih ediyorum, bir bakıyorum, katkılı, boyalı, şimdi ben ne kazanmış oldum yani?” ve Esma’nın (36) “(...) kazan-kazan olmalı ama oluyor mu ben emin değilim, hep bana hep bana durumu da var sanki bizim X örgütü ile ilişkimizde” sözleri, ilişkilerdeki kazan-kazan alanında kamuların yeri olmadığını ifade etmektedir. Fakat bu alanın idealde varolması gerektiğine ilişkin kamular tam bir uzlaşı içindedir. Demek ki, kamuların ilişkilerde örgütten beklentileri sıklıkla tek taraflı faydaya dayanır ve bu faydanın oluşacağı alan, kazan-kazan alanı ancak bu şekilde anlam kazanmaktadır.

Neticede kamuların örgüt yararını düşünmesi zaten olağan değildir. Ancak yine de ilişki yönetimi paradigması çerçevesinde ilişkideki taraflardan her birinden diğerinin sağlayacağı faydayı da kabullenmesi beklenir. Halbuki kamular neredeyse örgütü tüm kar amacını yok sayacak şekilde kendilerini dikkate almasını beklemektedir. Burada halihazırda duran gerçek, kamuların da en az örgütler kadar manüplatif davranma çabalarıdır. Bu çaba özünde kamuların örgütleri aşırı güçlü aktörler olarak algılanması ile ilgili olduğu şeklinde yorumlanabilir. Zira kamular örgütü gücünün kendilerinden fazla olduğuna inandıkça örgütün ilişki biçimine yönelik olumlu algılar beslemeyeceklerine yönelik bir kanaat oluşmaktadır.

Kamuların örgütlerin ilişkilerine yönelik değerlendirmelere son olarak tepkisel ilişkilere yönelik algılarını aktarmak gerekir. Kamular tarafında örgütlerin tepkisel ilişkiler kurduğuna

yönelik bulgulara rastlanmamıştır. Zira kamular için, kendilerinin etkisi ile gerçekleşen ve tepki olarak örgütün verdiği yanıt bağlamıyla bir ilişki söz konusu değildir. Yine de, tepkisel ilişkileri sömürücü ve yönlendirici ilişkiler gibi olumsuz bir ilişki olarak değerlendirdikleri söylenebilir. Buraya kadarki tartışmalar kamuların örgütlerin ilişki biçimini nasıl algıladığı sorusunu yanıtlamaya çalışmıştır. Ancak sadece ilişki biçimleri değil aynı zamanda bu ilişki biçimlerinden doğan sonuçlar da tartışılmalıdır. Zira örgütün kamular ile ilişki yetiştirme stratejileri ile esas beklediği bu sonuçların gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Aşağıdaki bölümde kamuların ilişki sonuçlarına yönelik değerlendirmeleri açıklanmaya çalışılmış ayrıca ilişki biçimlerindeki farklılığın sonuçlarda da farklılık yaratıp yaratmadığı sorusuna yanıt aranmıştır.