• Sonuç bulunamadı

2.1. DEĞERLER

2.1.3. Değerlerin Oluşumu

Değerler ahlaken ve toplumsal olarak çöküşün önleyicisi olan, düzeni sağlayan insan davranışlarına temel olan bir kavramdır. Gelişen teknoloji ve değişen dünya ile birlikte dünya bir taraftan küçülürken bir taraftan da yeni düşünceler ortaya

20 çıkmaktadır. Yapılan araştırmalarda sosyal bilimciler insan davranışın altında yatan buzdağının görünmeyen kısmını incelemiş, değerin önemi inkar edilmemiştir. İnsan davranışının sebebini inceleyenler değer kavramını ve oluşumunu da incelemiştir. Literatürde değerlerin ortaya çıkma biçimi ile alakalı farklı kuramcıların farklı görüşlerine rastlamak mümkündür. Bu kuramlara psikodinamik, davranışçı, insancıl, bilişsel kuramlar olarak farklı başlıklar altında toplamak mümkündür (Şen, 2015).

Değer oluşumunu psikodinamik açıdan inceleyen araştırmacıların referans noktası Sigmund Freud’un Psikoanaltik Yaklaşımıdır fakat bazı noktalarda psikodinamik yaklaşım ile ayrıldığı görüşler mevcuttur, Butler bu farklı görüşün sahibi araştırmacılardan biridir. Butler (1970) her bir bireyin kendine özel ve önemsenmesi gereken hisler ve arzuları barındırdığını ve bunların kendini beğenme ve yardımseverliğin katkısı ile denetlenebilir durumda olduğunu ifade etmiştir. Bu sayede bireyin ana temayülleri belli bir düzende yansıtıp, aşırı olan bazı hisleri de bilinçaltına itebilmektedir (Şen, 2015).

Psikodinamik bakış açısının temel varsayımları şu şekilde özetlenebilir:

1. Bireyler esasen toplumun koyduğu kurallara karşı isyandadır, çevreleri ile sürekli savaşım içerisindedir.

2. Dürtülerin engellenmesi için sarf edilen gayret bu dürtülerin ve arzuların bastırması sonucunu doğurmaktadır.

3. Bastırma davranışı insanın bilincine etki ederek bireyin arzularının ve heveslerini tehir etmesine neden olmaktadır.

4. Bireyin kişiliğinin gelişimi bir anda olmaz, parçalar ve adımlar halinde olur.

Psikodinamik bakış bilinç dışı dürtüler, bastırmalara önem verirken davranışçı bakış tüm bunları göz ardı ederek davranışın temelinde çevresel faktörlerin olduğunu söylemiştir (Atıcı, Bilgin ve İnanç, 2005). Davranışçılığı savunanlar davranışları açıklarken ve değerlendirme yaparken gözlem ve bilimsel yöntem sonucu ulaşılan nesnel somut değerlendirmeleri göz önünde bulundurmaktadır. Bilimsel yöntem ile

21 ulaşılmayan, öznel olan, dürtü, güdü, inanç, düşünce ve bilinç dışı faktörler davranışçılar tarafından önemsenmez. Ahlak gelişimi davranışçılara göre bireyin bulunduğu ortamın etkisi ile oluşmakta, çevre etkisi ile koşullanmalar olmaktadır. Bu kuramın en önemli temsilcilerinden Skinner ve Pavlov’a göre ahlaki davranışlar edimsel ve klasik koşullanmayla yani ödülün ve cezanın içinde bulunduğu koşullanma sonucu öğrenilir. Çevrenin onayladığı, kabul gördüğü davranışlar ödül ile pekiştirilirken çevre tarafından onay almayan davranışlar cezalandırılmaktadır. Bu da bireyde ödüle ulaştığı davranışı tekrarlama isteği doğururken cezalandırıldığı davranıştan kaçınma eğilimi göstermesine neden olmaktadır.

İnsancıl Kuram davranışçı ve psikanalitik yaklaşımların ortaya koyduğu görüşlere karşı çıkmaktadır. İnsancıl kuramın insanı ele alışı diğer kuramlar gibi değildir, bu kuram insanın biricik ve değerli olduğunu bireyin toplum ya grup normları ile davranmayacağını, bunların bireyi yönlendiren faktörler olmayacağını, her bir kişinin davranışından sorumlu olanın yine kendisi olduğunu ifade etmiştir. Carpe diem denen görüş doğrultusunda yaşamı öneren kuram geçmiş ile ilgili duyulan pişmanlığın da gelecek için duyulan kaygıların olmadan anı yaşamaya önem vermektedir. Maslow (1962)’un değer kuramında değerlerin oluşumu temel kişisel ihtiyaçlarla, dolayısı ile istenenle bir saymıştır. Maslow (1982), her bireyin biricik ve farklı olmasını temel almış, bazı değerlerin insanlık için ortak olduğunu bazılarının ise herkes tarafından kabul gören değerler olmadığını ifade etmiştir. Maslow oluşturduğu ‘Temel İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ nin tüm insanlar için kabul edilen ortak değerler olduğu görüşünü öne sürmüştür. Bireylerin kendilerine ait özel yaşamlarına göre değerler de üretebilmektedir, aslında burada temel olan değerleri oluşturan faktör bireyin ihtiyaçlarıdır. Her insanın ihtiyacının, kültürünün, görüşünün farklı olması da farklı değerleri oluşturmaktadır (Akt: Şen, 2015).

Bilişsel kuram bilinç dışı, genetik, çevre vs faktörler ile bağlantılı olmayıp, bireyin eşdeğer uyarıcılara karşı verdikleri bireylere has tepkilerin incelenmesi ile ilgilenir. Bilişsel kuramın önem verdikleri; bilgiyi işleme süreçleri, insanların soyutlama yollarının önemi, günlük karar verme süreçleridir (Akt: Şen, 2015).

22 Sosyal bilişsel kuram öğrenmenin doğrudan yaparak ya da başkalarını gözlemleme sonucunda gerçekleştiğini, birey ahlaki değerleri de aynı şekilde gözlem sonucu oluşan ödül-ceza ile öğrenmektedir. Değerler çoğunlukla rol öğrenme ile gerçekleşen sosyal bir öğrenmedir. Değerler genlerce nesilden nesille aktarılmaz, aktarım sosyal öğrenme yolu ile gerçekleşir. Değerlerin ortaya çıkması ve davranışa yansımasında toplum tarafından onay, model alma ve gözlemlenen davranışı taklit önemlidir. Yani değerler bireyin yetiştiği toplumdan etkilenerek oluşmaktadır (Güngör, 1998). Sosyal öğrenme teorisinde de pekiştireçler önemlidir. Toplumda kabul gören değerler sosyal bir onay aldığı ve takdir gördüğü için kişiler üzerinde önemli bir etkiye sahip olur. Fakat değerler temeldeki desteği kaybettikçe etkisi azalmaya ve değişime uğramaya başlayacaktır (Sarı, 2005).

Değer kazanımı ve değerlere ait iç görü oluşumu doğumdan mezara kadar devam eden süreci kapsamaktadır. Her bir kuram değer kazanımını farklı şekillerde açıklamışlardır (Şen, 2015).

Kuusisto (2003)’ya göre değerleri aktarmada en önemli faktörler:

1. Aile ve çocukları arasındaki demokratik ilişkiler,

2. Anne ve babanın örnek yaşantısı,

3. Çocukları kendi düşünceleri konusunda cesaretlendirmek,

4. Dinsel ve sosyal boyuttaki pozitif deneyimlerdir (Akt: Tosun, 2014).