• Sonuç bulunamadı

2.3. YARATICI MUHASEBE TEKNİKLERİ

2.3.3. Değerleme İşlemi Politikası

Ölçüm (değerleme), finansal tablolarda yer alan unsurların bilançoda ve gelir tablosunda gösterilecekleri parasal tutarların belirlenmesi işlemini ifade eder. Bu işlem, uygulanacak ölçüm (değerleme) esasının da seçilmesini içerir (KGK, Kavramsal Çerçeve, 4.54). Yine kavramsal çerçevede tarihi maliyet, cari maliyet, gerçekleşebilir değer ve bugünkü değer olmak üzere dört çeşit değerleme türü vardır.

Değerleme, belirli bir iktisadi kıymetin belli bir zamandaki kıymetinin belli bir para cinsinden ifade edilmesi işlemidir. Ekonomik ve sosyolojik olarak değer biçme işlemine etki eden birçok unsur bulunmaktadır. Bu bağlamda, genel kabul görmüş anlayış çerçevesinde değerlemenin özünde sübjektiflik vardır (Çalış, 2008: 12-13). Türkiye’de finansal tabloların hazırlanmasında esas alınan, KGK tarafından yayınlanan mevcut Türkiye Muhasebe Standartları ile Türkiye Finansal Raporlama Standartlarnda varlık, yükümlülük ve özkaynak unsurlarının para birimi cinsinden ifade edilmesine yönelik birden çok değerleme esası ve değerleme ölçüsünün bulunması, aynı bilanço unsurunun ilk kayıt veya takip eden değerleme dönemlerinde farklı değerleme ölçüleri ile para cinsinden ifade edilebilmeleri, değerlemeyi muhasebe açısından karmaşık bir süreç haline getirmektedir (Tokay, Deran, 2008: 18).

Değerleme işlemleri, döneme ilişkin işletme performansının ve işletmenin raporlama tarihindeki mevcut varlık ve borç durumunun doğru yansıtılması açısından önemlidir. Değerleme işlemindeki sorun, varlık ve borçlar ile gelir ve giderlerin değerlenmesinde hangi ölçünün dikkate alınacağıdır. İster doğrudan, ister dolaylı olsun finansal performansın ve finansal durumun raporlanmasında kullanılan değerleme ölçüleri neredeyse her kesimi etkilemektedir (Türel, 2012: 8-9).

Değerleme işlemlerinin doğasındaki seçimlik hakların varlığı ve envanterle olan bağlantısı, bu işlemlerin yaratıcı muhasebe amaçları için kullanılmasını kolaylaştırmaktadır (Bayırlı, 2006: 172).

71

2.3.3.1. Menkul Kıy met ler de Değer leme

Menkul kıymetlerin değerlemesi ile ilgili hükümler Finansal Araçlar: Muhasebeleştirme ve Ölçmeye İlişkin Türkiye Muhasebe Standardında (TMS 39) yer almaktadır. Menkul kıymetler, finansal varlık tanımı içerisinde yer almakta ve değerlemesi bu hükümler çerçevesinde yapılmaktadır. Bu hükümlere göre menkul kıymetlerin değerlemesinde temel kriter elde tutma amacıdır. Finansal bir varlık veya borç ilk muhasebeleştirilmesi sırasında gerçeğe uygun değeri üzerinden ölçülmelidir. Finansal varlık veya finansal borç alım satım amaçlı olarak izlenmeyecekse, söz konusu gerçeğe uygun değere finansal varlığın edinimi veya finansal borcun oluşumu ile doğrudan ilişkilendirilebilen işlem masrafları da ilave edilmelidir (TMS 39, Madde 43).

Menkul kıymetlerde elde etme amacının kasıtlı olarak yanlış belirlenmesi, değer düşüklüğünün göstergesi olan koşullar oluşmadan menkul kıymete değer düşüklüğü karşılığı ayrılması ve menkul kıymetlere değerleme yapılırken, tek tek değerleme veya portföy bazında (topluca) değerleme alternatiflerinden amaca uygun seçim yapılması, yaratıcı muhasebe uygulamalarına olanak tanıyacak durumlardır (Bayırlı, 2006: 174).

2.3.3.2. Alacak ve Borçlarda Değerleme

Alacaklarda ve borçlarda, değerleme işlemi olarak reeskont ve karşılık ayırma uygulamaları yaratıcı muhasebe işlemleri için uygun olan durumlardır.

a) Reeskont Ayırma İşlemi: Reeskont uygulaması, vadesi henüz gelmemiş senetlere bağlı alacak ve borçların tamamına uygulanan, değerleme günü itibariyle söz konusu alacak ve borcun gerçek değerlerinin bulunması suretiyle bilançoda yapılan bir düzeltme olarak tanımlanabilir (Cevre, s.1). Türkiye’de vergisel açıdan reeskont işlemi ihtiyari olmakla birlikte, Maliye Bakanlığınca yayımlanan 1 seri nolu

72

Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği uyarınca mükellefler alacak ve borç senetlerini reeskonta tabi tutmak zorundadırlar (Arpacı, 2007: 150).

Alacak senetlerine reeskont ayrılması ancak borç senetlerine reeskont ayrılmaması, borç senetlerine reeskont ayrılması ancak alacak senetlerine reeskont ayrılmaması, hatır senetlerine reeskont ayrılması, şüpheli ticari alacaklara reeskont ayrılması, reeskont hesaplamasının dış iskonto formülü kullanılarak yapılması, bir dönem reeskont ayrılıp ertesi dönem ayrılmaması gibi uygulamalar yaratıcı muhasebe uygulaması olarak adlandırılabilir. Ancak, VUK’da yapılabilecek yaratıcı muhasebe uygulamalarını sınırlandırmak üzere, alacak senetlerine reeskont ayıran işletmelerin (reeskont faiz gideri yazan) borç senetlerine de reeskont ayırması (reeskont faiz geliri yazması) zorunlu kılınmıştır. Bu sınırlamaya rağmen VUK’a göre; ihtiyari olan bu uygulamada işletmelere borç senetleri için hesapladıkları reeskont, alacak senetlerine hesapladıkları reeskonttan fazla ise, hiç reeskont ayırmama imkanı verilmiş olmaktadır. Diğer taraftan hatır senetlerine ve şüpheli ticari alacaklara reeskont ayrılması VUK’a aykırı bir uygulamadır (Bayırlı, 2006: 175).

b) Karşılık Ayırma İşlemi: Şüpheli ticari alacaklara karşılık ayırma işlemi, alacağın şüpheli hale geldiğini gösteren göstergeler oluştuğu halde karşılık ayrılmaması, gereğinden fazla veya az karşılık ayrılması şeklinde yaratıcı muhasebe uygulamalarına konu olabilir. Ayrıca, borçların ve giderlerin artma ihtimaline de karşılık ayrılması söz konusudur. Bu uygulamalar, yapıları gereği şarta bağlı yükümlülükleri de içerebileceğinden, yaratıcı muhasebe amaçları için kullanılmaya müsaittir (Bayırlı, 2006: 176).Örneğin, finansal sorunları olan bir müşteriden alacağın tahsil edilememesi durumunda dahi karşılık ayrılmaması, GKGMİ’nin yerine getirilmediğini gösterir. Bu duruma daha çok bankacılık ve sigorta şirketleri örnek olarak gösterilebilir (Çıtak, 2007: 75).

Canbulut (2008) doktora tezinde Mulford ve Comiskey’den dilimize çevirdiği örnekte Sun Trust Bankasının verdiği krediler için yüksek düzeyde karşılık ayırdığını belirtmiş ve SEC tarafından yapılan inceleme neticesinde bankadan 1994-1996 yılları finansal tablolarının düzeltilmesinin talep edildiğini aktarmıştır. Bu kapsamda banka

73

toplam 100 milyon Dolar tutarında karşılıklarını azaltarak, dönem karlarını sırasıyla 40, 35 ve 25 milyon Dolar arttırmıştır. Aynı şekilde bankanın 1997 yılına ilişkin kredi karşılıkları 100 milyon Dolar azaltılmış, bunun sonucunda bankanın öz sermayesi 61,1 milyon Dolar yükselmiş ve hisse senetlerinin fiyatı artmıştır.

Karşılık ayrılması gerekirken keyfi olarak ayrılmaması dönem karını artırıcı etki gösterecektir. Tabii ki bu karı artırıcı etkinin dışında likiditenin ve faaliyet durumunun iyileştirilmesi anlamında da etki yaratacaktır. Karşılık ayırma uygulamaları sırasında keyfi görünümdeki uygulamalar etik değildir. Fakat ayrılacak karşılık tutarının belirlenmesi çoğu zaman yöneticilerin kişisel değerlendirmelerine dayanmaktadır (Bayırlı, 2006: 88).

2.3.3.3. Duran Varlıklarda Değerleme

Maddi duran varlık, işletmelerin faaliyetlerinde birden fazla dönemde kullanılan ve satılmak amacıyla alınmayan yıpranmaya, tükenmeye ve değer kaybına tabi varlıklardır. Bir maddi duran varlık kaleminin maliyeti, bu kalemle ilgili gelecekteki ekonomik yararların işletmeye aktarılmasının muhtemel olması ve ilgili kalemin maliyetinin güvenilir bir şekilde ölçülebilmesi durumunda, varlık olarak finansal tablolara yansıtılır (TMS 16, madde 7). Maddi olmayan duran varlık ise, işletmenin kontrolünde bulunan, fiziksel varlığa sahip olmayan ve fayda sağlaması beklenilen duran varlıklardır. Örneğin, patentler, telif hakları, araştırma ve geliştirme giderleri gibi.

Vergi mevzuatının izin verdiği ölçüde finansman gideri ve olumsuz kur farklarının maliyete dahil edilmesi veya edilmemesi kararları amaca uygun şekilde verilerek yaratıcı muhasebe yapılmaktadır. Eğer amaç dönem gelirini olduğundan az göstermek ise, duran varlık alımıyla ilgili finansman gideri doğrudan gider yazılmakta, aksi takdirde maliyete intikal ettirilerek amortisman yoluyla dönemlere dağıtılmaktadır. Amaç dönemsel karları olduğundan daha fazla göstermeyi sağlamak ise, yararlı ömür baştan daha uzun belirlenebilmekte veya kalıntı değer yüksek

74

belirlenebilmektedir (Bayırlı, 2006: 182-183). Örneğin, maddi duran varlıkları yeniden değerleme işlemine tabi tutmayarak, amortisman giderinin daha az ayrılması sağlanabilmektedir. Bu durum ise, giderleri azaltıcı yönde bir etki göstermektedir.