• Sonuç bulunamadı

deðiþtirebileceðimizin de altýný çiziyor

"Eðer þu ana kadar isteklerimiz gerçekleþmediyse, en þiddetli arzularýmýza

ulaþamadýysak; eðer hayatýmýza hiç istemediðimiz þeyler girdiyse, eðer

mutsuzsak veya yenilgiye uðradýysak, bütün bunlarýn sebebini Rezonans

Kanununda bulabiliriz."

29

*Düþünce gücümüzle maddeye etki edebilir miyiz?

* Kim olmayý istiyorsun?

* Ýsteklerimizi hangi yolla yayýyoruz?

* Ýdeal partneri yaþamýmýza çekmemizi saðlayan en uygun rezonans alanýný nasýl oluþtururuz?

* Rezonans alaný yazýlý ve görsel izle-nimlere nasýl tepki verir?

Eðer istediðimiz sonuçlarý elde etmeye çalýþýyorsak; düþüncelerimizi, duygu-larýmýzý ve inançduygu-larýmýzý gözlemleyerek yönlendirmeye baþlamalýyýz. Çünkü his-settiðimiz ya da düþündüðümüz her þey, bir rezonans alaný oluþturur ve biz istek-lerimizi yönetebiliriz.

Ýmkânsýz, sadece bizim imkânsýz olduðunu düþündüðümüz þeydir. Belki de þu anda imkânsýz olduðunu düþündüðün þey, iþte bu sýnýrsýz olanaklarýn imkânsýz olmadýðý fikridir. Öyleyse bu senin þahsi kanaatindir. Bunun doðru ya da yanlýþ; iyi ya da kötü bir tarafý yok. Bu senin, kendi kanaatindir ve yaþamýn da bu doðrultu da ilerleyip geliþecektir. Ama ya hayat görüþün ve inandýklarýn yanlýþ bilgi ve olgulara dayanýyorsa?

En yeni bilimsel araþtýrmalar, duygu, düþünce ve inançlarýmýz sayesinde olduðumuzu, hiçbir þüpheye yer býrak-maksýzýn ispatlýyor. Zira duygularýmýzla desteklenmiþ ve kaydedilmiþ

inançlarýmýz muazzam bir "rezonans alaný" oluþturuyor. Ve bu rezonans alanýndaki titreþimlerle uyum içinde olan her þey, evet dünya üzerindeki her þey, bu titreþime ayak uydurmak durumunda

kalýyor. Demek ki asýl soru þu: Sen þu anda hangi rezonans alanýný oluþturuyor-sun? Ve bu soruyla kendimizi konunun tam ortasýnda buluyoruz.

Rezonans Nedir?

Resonantia: Akis

Rezonans: Eko, yanký, titreþim. Rezonans: Belirli bir frekansta titreþen bir sistemin, ayný frekanstaki dýþ

titreþimin tesirinde kalarak yüksek gen-likle titreþmesi olayýdýr.

Rezonans Kanunu, evrendeki her þeyin birbirleriyle titreþimler aracýlýðý ile nasýl iletiþim halinde olduðunu anlamamýzý saðlar. Vücudumuzun her bir organý ve hücresi de dahil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlýlarýn kendilerine has bir titreþimleri vardýr. Bu, madde içinde böyledir. Maddenin titreþim ener-jisini incelediðimizde farklý objelerin genellikle farklý frekanslarda titreþtiðini görürüz. Bazýlarý da ayný ya da benzer frekansta titreþir.

Bunu piyanodan da biliriz; piyanonun herhangi bir tuþuna bastýðýmýz zaman, bu tuþla uyumlu olan diðer bütün teller de titremeye baþlar. Notalarýn daha pes ya da tiz olmasý, hiç önemli deðildir. Uygun frekansta olmalarý onlarýn titreþime geçmeleri için yeterlidir.

Diðer insanlar, nesneler veya olaylar, eðer bizimle ayný frekansta iseler,

içimizde oluþturduðumuz titreþim alanýna karþý koyamazlar. Bizim titreþimlerimize tepkisiz kalmalarý mümkün deðildir.

Nasýl ki piyanonun basýlan tuþuyla ayný frekanstaki diðer teller bu tuþun hareket ile titreþmek durumunda kalýyor ise, bizimle ayný frekanstaki insanlarýn, nes-nelerin ve olaylarýn da bizim titreþimleri-mize katýlmaktan baþka seçeneði yoktur.

Peki ama diðer varlýklarýn bizim ener-jimizle titreþime geçmesi bize ne yarar saðlar? Burada, Rezonans Kanununun þu temel kuralý devreye giriyor: BENZER-LER BÝRBÝRÝNÝ ÇEKERBENZER-LER.

Bizim titreþimlerimizle uyumlu olan her þey, karþý koymaksýzýn bizim haya-týmýza çekilecektir. Bu, bizim için her zaman olumlu bir þey anlamýna gelmez. Meselâ titreþim bazen maddeyi tahrip edecek kadar kuvvetli olabilir. Bir opera sanatçýsý sadece sesinin gücü ile bir bar-daðý çatlatabilir. Burada yaptýðý þey ener-jiyi boþluktan bardaða iletmektir. Eðer bardaða iletilen enerji bardakla ayný tit-reþime sahipse, yani bardaðýn moleküler yapýsý ile ayný frekanstaysa, basýnç bar-daðý çatlatacak kadar büyük olabilir.

Biz bir bardak gibi çatlamayýz tabii ki. Ama içimizdeki "negatif titreþim enerjisi"

olarak adlandýrdýðýmýz þey; bizde hoþlan-madýðýmýz, huzursuzluk verici hislerin uyanmasýna, hattâ belki sarsýcý olaylarýn yaþamýmýza çekilmesine sebep olabilir.

Ýþte bu yüzden, nasýl bir titreþim içinde olduðumuzun, bilerek veya bilmeyerek hangi rezonans alanýný oluþturduðumuzun farkýna varmak, bizim için çok mühimdir.

Ýsteklerimizi Hangi Yolla Yayýyoruz?

"Ön yargýlarý yýkma, atomu parçala maktan daha zordur" Albert Einstein Kalp, ezelden beri sevginin en kuvvetli sembolü ve duygularýmýzýn merkezi olarak kabul edilirdi. Ama sonra týp ve modern bilim ortaya çýktý ve bize, kalbin sadece vücudumuzda kanýn dolaþýmýný saðlayan bir pompa olduðunu yutturmaya çalýþtý. Biz "normal insanlar" ise, elimiz-de halihazýrda bunun aksini kanýtlayacak herhangi bir delilimiz olmamasýna rað-men, kalbimizin duygularýmýzýn merkezi olduðu inancýmýzý asla kaybetmedik. 1993 yýlýnda duygularýn insan vücudu üzerindeki hakimiyeti hakkýnda bir araþtýrma yapýlmak istenmiþ ve bunun

için duygularýmýzýn oluþumundan sorumlu olduðu düþünülen bölgeye, yani kalbimize odaklanýlmýþ. Oldukça çabuk, daha araþtýrmalarýn baþýn-da herkesi hayrete düþüren bir þey tespit edildi ve bu

31

buluþun neden daha önce yapýlmadýðýnýn þaþkýnlýðý yaþandý. Bu nefes kesici buluþ; kalbin muazzam büyük bir enerji alanýyla çevrili oluþuydu. Burada bahsedilen alanýnýn çapý yaklaþýk iki buçuk metredir.

Bir düþünün, kalbimiz beynimizin oluþ-turduðundan çok daha büyük bir enerji alaný oluþturuyor. Bilim þimdiye kadar beynin, sahip olduðu elektromanyetik nabýzlarla en büyük yayýn alanýna sahip olduðunu varsayýyordu. Ama þimdi bun-dan çok daha büyük bir enerji alaný bulundu, insan vücudundan dýþarý uzanacak kadar kuvvetli bir enerji. Böylece ilk þaþkýnlýk atýlmasýyla birlikte, akýllara kalbimizin etrafýndaki bu enerji alanýn nasýl bir görevi olduðu sorusu geldi. Geldiðimiz noktada ulaþtýðýmýz bil-giler þaþýrtýcý olduðu kadar önemlidir de.

Kalbimiz tarafýndan oluþturulan elek-tromanyetik alan vücudumuzdaki organ-larla iletiþim halindedir. Hattâ beyin ve kalbin arasýnda bir baðlantýnýn bulunduðu ve bu baðlantýyla kalbin beyne hangi hor-monlarý, endorfini ya da diðer kimyasal-larý salgýlamasý gerektiðini bildirdiði kanýtlandý.

Beynimiz baðýmsýz hareket etmiyor, aktiviteleri için gerekli sinyalleri kalbimizden alýyor.

Hepsi bu kadar da deðil! bilimadamlarý araþtýrmalarýnda kalbimizden yayýlan bu elektromanyetik alanýn sadece duygu-larýmýz tarafýndan oluþturulmadýðýný ve gücünü diðer önemli bir kaynaktan, kanaatlerimizden; yani derin bir inançla

baðlandýðýmýz ve hayatýmýza doðrul-tusunda yön verdiðimiz düþüncelerimiz-den aldýðýný buldular. Bütün duygu ve düþüncelerimiz kalbimizin enerjisinde bilgi olarak bulunmakta ve vücudumuz-dan yayýlan en kuvvetli sinyal olarak sadece beynimize ve organlarýmýza deðil, ayný zamanda dünyanýn derinliklerine doðru taþýnmaktadýr. Bu ezeli gerçeðin yansýmalarýný "kendini derin bir inançla savunmak" "bir þeyi kalpten istemek" ve tabii "kalbinin sesini dinlemek" gibi bazý deyimlerimizde görmek mümkündür.

Kalbimiz, inanç ve duygularýmýzý elek-tromanyetik titreþimlere ve dalgalara dönüþtüren bir tür aracý olarak hizmet eder. Ve bu elektromanyetik dalgalar vücudumuzla sýnýrlý kalmaz, bütün çevremize uzanýr, bizi kuþatan her þeyle iletiþim halindedir. Kalbimiz, bütün inançlarýmýzý, geleceðe yönelik düþleri-mizi ve duygularýmýzý baþka bir dile, titreþimlerin ve dalgalarýn kodlanmýþ diline çevirir ve bunlarý evrene gönderir.

Ýnançlarýmýz kalbimizin yaydýðý elek-tromanyetik dalgalar sayesinde fiziksel dünyayla etki alýþveriþinde bulunur. Yayýlan bu enerjinin ne denli büyük olduðunu HeartMath Enstitüsü'nün yap-týðý araþtýrmalar gözler önüne seriyor:

* Kalbin elektrik akýmý (EKG), beyinde oluþan elektrik akýmýndan (EEG) altmýþ kez daha kuvvetlidir.

* Kalbin manyetik alaný ise beyninkin-den beþ bin kez daha kuvvetlidir.

Demek ki kalbimizle, beynimizle yaydýðýmýzdan çok daha fazla enerji yayýyoruz. Peki bunu bilmek, bizim için neden bu kadar önemli? Çok basit, çünkü bu sayede, bazý dileklerimiz hemen gerçekleþirken, bazýlarýnýn gösterdiðimiz tüm çabalara raðmen neden bir türlü teza-hür etmediðini anlýyoruz.

Ýsteðimizin gerçekleþeceðine gerçekten inanmadan olumlama (imgeleme) yaparsak ya da bir þeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektro-manyetik dalgalar yayarken, duygu-larýmýzýn gerçek merkezi olan kalbimiz beþ bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asýl inancýmýzý dünyaya yayar. Bunun sonucu apaçýk ortadadýr; hayatýmýzda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçekleþe-ceðine inandýðýmýz þey gerçekleþecektir.

Ýnançlarýmýzý duygularýmýzla destek-lediðimiz zaman yaydýðýmýz enerji çok daha büyük olur. Ama üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediðimiz þeyi dileyebili-riz, bu durumda kalbimizden yaydýðýmýz hüzünlü duygular, mantýðýmýzdan gelen isteklerden her zaman güçlü olacaktýr. Peygamberle, günümüzün ve geçmiþin dünyaca ünlü âlimleri ve bilgeleri ýsrarla "Kalp gözüyle görmeyi" öðrenmemizi söylerler.

Kalbimizle Dünyayý Deðiþtirebiliriz.

Tüm bu anlatýlanlar, sahip olduðumuz inançlarýn evrene yollandýðý ve Rezonans Kanununun esaslarýna göre evrende kendileriyle ayný titreþimdeki enerjileri

aradýðý anlamýna gelir. Benzerler birbirini çeker. Bizim enerjimizle rezonans içinde olan her þey hayatýmýzda tahakkuk ede-cektir. Sözün özü; inandýðýmýz her þey yaþamýmýzda gerçekleþecektir. Bu neden-le, isterken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar:

* Ne dilersen dile, bunu mantýk seviyesinden kalp seviyesine taþý,

* Ýsteklerimizin gerçekleþebilmesi için, bunun mümkün olduðuna kesinlikle inan-malýyýz.

* Ýsteklerimizin gerçekleþebilmesi için önce kendimizi mutlu bir ruh haline sok-malýyýz.

Öncelikle bilincimizi hedefimize yön-lendirmeliyiz ki, hayatýmýzda gerçek-leþtirmek istediðimiz þeylerle etkileþime geçebilelim. Hayatýmýzda sadece derinden inandýðýmýz þeyler gerçekleþe-bilir. Bu en baþta kendi hakkýmýzdaki düþüncemiz için geçerlidir. Kendimizle ilgili görüþlerimiz yaþayacaklarýmýzý belirler. Tabii ki bu, bir þeyleri harekete geçirebilmek için gerekli olan güç ve kudrete sahip olabilmek için, bu kudretin bize dýþarýdan verilmediðini, içimizden husule geldiðini anlamamýz gerektiði anlamýna da geliyor. Demek ki dýþ dünya, her zaman bizim iç âlemimizi yansýtýr.

Ýnançlarýmýz Dýþ Âlemimizi Deðiþtirmeyi Nasýl Baþarýyor?

Son yýllarda modern bilimin tespit-lerinde köklü deðiþiklikler oldu. Deðiþim 1995 yýlýnda Rus Bilim Akademisi'nde Vladimir Poponin ve Peter Gariaev

yöne-33

timindeki araþtýrmalarla baþladý. Bu iki bilimadamýnýn deneylerinin sonuçlarý o kadar hayret vericiydi ki, bu deneyler Amerika'da tekrar edildi ve sonuçta orada kamuoyuna duyuruldu. Vladimir Poponin ve Peter Gariaev, "foton" adý verilen ýþýk parçacýklarý vasýtasýyla DNA'nýn tutu-munu incelemek istiyorlardý. Bu test serisinde vakum oluþturmak için bir borunun içindeki tüm havayý aldýlar. Artýk vakumda bile kesin bir hiçlik olmadýðý biliniyor. Her mekânda özel âletlerle oldukça isabetli ölçülebilen fotonlar (ýþýk enerjisi) kalýyor. Böylece fotonlar borunun vakumunda oldukça düzensiz bir þekilde daðýldý.

Bir sonraki adýmda boruya insan DNA'sý verildi. Ve o anda çok þaþýrtýcý birþey oldu. Parçacýklar DNA'nýn var-lýðýnda daha farklý sýralandý. DNA, foton-lara direkt ofoton-larak etki ediyordu. Sanki görünmez bir güçle, fotonlarý, boruda düzenli bir þekilde sýralamýþtý. Artýk bu deneyde kesinleþen þey þuydu; Ýnsanýn DNA'sý, fiziksel dünyaya direkt etki ediyor.

Klasik fizikte, daha önce böyle bir þey gözlemlenmemiþti. Dahasý, klasik fiziðin alýþýlagelmiþ mantýðýnda, böyle bir þeye yer yoktu. Yani fotonlar insanlarýn açýk-layamadýðý bir tutum sergiliyordu. Aslýnda bu yeteri kadar heyecan vericiy-di, ama daha sonra olanlar tartýþmasýz bir devrim niteliðindeydi… Bilimadamlarý, DNA'yý borudan aldýklarý zaman, foton-larýn düzenli sýrafoton-larýný bozup daðýnýk hal-lerine geri döneceklerini düþünmüþtü. Ama beklenenin tam tersi oldu! Fotonlar

sanki DNA hâlâ oradaymýþ gibi düzenli sýralarýnda kaldý.

Araþtýrmacýlar deneyleri defalarca tekrarladýlar, varýlan sonuç aynýydý; fizik-sel olarak ayrýlsalar bile DNA ve fotonlar arasýnda hâlâ bir bað vardý. Görünüþe göre, kuantum fiziðinin "kuantum alaný" dediði bir alan aracýlýðýyla birbirleriyle baðlantýlýydýlar. Boþluk olarak tabir etti-ðimiz þey aslýnda hiç de "boþ" deðildir, bilakis içinde milyarlarca verilerin dal-galar aracýlýðý ile hareket ettiði ve yayýldýðý bir alandýr. Bu deney Rezonans Kanununu anlayabilmemiz için oldukça aydýnlatýcý olmuþtur. Ayrýca bu enerji alanýný ayrýcalýklý kýlan ise; tanýdýðýmýz hiçbir enerji türüne benzememesidir.

Sýký dokunmuþ bir að gibi iþlediði görülen enerji yüklü bu alan, iç ve dýþ âlemimiz arasýnda bir nevi köprü görevi görür. Týpký ses dalgalarýnýn, havayý taþýyýcý olarak kullandýðý gibi, yaydýðýmýz inanç ve düþünce gücü de dünyaya taþý-nabilmek için bir aracýya ihtiyaç duyar. Burada, kuantum alaný devreye girerek, bu aracýlýk görevini üslenir. Bu enerji alaný, farkýnda olsak da olmasak da her þeyle ve herkesle baðlantý içinde olmamýzý mümkün kýlar.

Bu esnada "alýcýnýn" bizden ne kadar uzaklýkta olduðunun hiçbir rolü yoktur. Bu alýcý yan komþumuz da olabilir, dünyanýn öbür ucunda bulunan bir kiþi de olabilir. Oluþturulan ve yayýlan rezonans alaný, her zaman doðru kiþiye ulaþýr. Böylece istediðimiz hedefimizle aramýz-da, enerji yoluyla kesin ve aktif bir

baðlantý kurabileceksek eðer, neden en büyük arzularýmýzýn gerçekleþmesi için daha fazla bekleyelim ki? Kuantum alaný sayesinde herþeyle ve herkesle hemen baðlantýya geçebiliriz. Tek yapmamýz gereken þey bunun için bir adým atmaktýr;

* Rezonans Kanunu, her zaman "evet" der.

* Ýnançlarýný her zaman doðru çýkarýr.

* Sana karþý gelmez.

Mesela, hayatýnýn önemsiz olduðuna ve hiçbir anlam taþýmadýðýna mý inanýyor-sun, bu inancýn, onaylanacaktýr.

Gerçek, büyük bir aþký hak ettiðine mi inanýyorsun, para, manevi ve maddi zenginliði hak ettiðine; hayatýnýn derin, her þeyi kuþatan bir anlamý olduðuna mý inanýyorsun, bu inancýn yaþamýnda gerçekleþecektir. Neye inandýðýn ener-jinin umurunda deðildir, inancýn yüksek ahlâki deðerler taþýyabilir ya da çok kötü bir þey olabilir sana fayda saðlayabilir ya da hayatýný zorlaþtýrabilir, enerji iþin ahlâ-ki kýsmýyla ilgilenmez ve yargýlamaz. Enerji daima senin yaydýðýn, içtekiler doðrultusunda çalýþýr.

Ýç âlemimizdeki her þey, dýþ dünyada da karþýmýza çýkacaktýr.

Dünyada karþýlaþtýðýmýz her þeyin bir kaynaðý vardýr ve bu kaynak düþünceleri-mizdedir. Eðer istediðimiz sonuçlara ulaþmak istiyorsak, düþüncelerimizi kont-rol etmeye baþlamalýyýz, çünkü düþündü-ðümüz her þey rezonans alaný oluþturur.

Uzun süreli ve sýk olarak düþündüðümüz, hissettiðimiz ve

söylediðimiz her þey rezonans alanýmýzý yoðunlaþtýrýr. Bu yüzden kaybetmek hakkýnda her düþünce kaybetmek, kazan-mak hakkýndaki her inanç da kazanma ihtimalini kuvvetlendirir. Bu yüzden dýþ dünyada deðiþtirmek istediðimiz her þeyi düþünce gücümüzle deðiþtirebiliriz. Ýçin-deki yaratýcýlýðý hatýrla ve onu bilinçli olarak kendi iyiliðin için ve diðer insan-larýn iyiliði için kullan!

Arzularýmýz gerçekleþmek üzere bizi nasýl bulur?

Artýk aydýnlýk getirmemiz gereken tek nokta, bizimle etkileþime geçen enerjinin, bizi nasýl bulacaðý konusudur. Sonuçta evrende milyarlarca DNA var ve bunlarýn her biri enerji alýþveriþinde bulunuyor. Peki, evren arzularýmýzý, daha doðrusu arzulananý yolunu þaþýrmadan bize nasýl iletir?

Bir yandan sürekli "yayýndayýz". Rezonans alanýmýzý durmaksýzýn pozitif ve negatif düþüncelerimizle programlý-yoruz. Ýstek ve amaçlarýmýzý koruduðu-muz sürece, korku ve endiþelerimiz içinde ayný þey geçerli, rezonans alanýmýz bizimle ayný titreþimde olanlarý bize çeker. Diðer yandan ise hepimiz "kod" olarak adlandýrdýðýmýz genetik bir isme sahibiz. Kriminal teknik ve babalýk testi ile ilintili olarak bu kavramý daha önce duymuþsunuzdur. Her bir kiþinin DNA'sý da, ayný parmak izi gibi, eþsizdir. DNA, baþkalarýyla karýþtýrýlmasý mümkün

olmayan genetik bir parmak izi býrakýr. Ýþte bu enerji içinde geçerlidir.

DNA'mýzýn enerji parmak izi, açýk ve net bir adres býrakýr. Titreþim o kadar belir-gindir ki, her zaman bizim için en uygun çözümü bulur.

Düþünce Gücümüzle Yeni Bir Gelecek Oluþturabilir miyiz?

Düþünce gücümüz sayesinde gele-ceðimizi etkileyebilir miyiz? Kesinlikle evet! Bunu yapabiliriz, hem de tahmin ettiðimizden daha fazla. Kuantum fizikçi-lerinin nefes kesici buluþlarý, hayatýmýzý her an tamamen deðiþtirebileceðimizi ve istediðimiz her þeyi deðiþtirebileceðimizi, bize bir kez daha gösterdi.

Bildiðimiz gibi düþünce gücümüzle enerji yaymaktayýz. Tabii ki sadece biz deðil, diðer bütün insanlarda ayný þekilde enerji gücü yaymakta. Ayný titreþimdeki enerjiler birbirlerini çektikleri için týpký bizim diðer insanlarý ve olaylarý

kendimize çektiðimiz gibi baþka insan ve olaylarýn da bizi çekiyor olmasý doðaldýr. Buradaki tek koþul, iki enerjinin bibiriyle uyumlu olmasý yani titreþimlerinin bir-birine yakýn olmasýdýr.

Bu arada kuantum fiziði, kuantum dal-gasý denilen þeyin, örneðin; düþünce ve inançlarýmýzýn, sadece fiziksel olarak yayýlmakla kalmayýp zaman içine de yayýldýðýný bulmuþtur. Yani inançlarýmýz sadece yer deðil, zaman da deðiþtiriyorlar (zaman dalgalarý). Demek ki "normal

kuantum dalgasý" diye adlandýrdýðýmýz, geçmiþten geleceðe giden kuantum dal-galarý var. Bunun dýþýnda, bir de "birleþik karmaþýk dalgalar" olarak adlandýrdýðý-mýz gelecekten geçmiþe yayýlan dalgalar vardýr! Hayret verici deðil mi? Ama gerçek. Geleceðe yayýlan dalgalar "teklif dalgasý", geçmiþe geri dönen dalgalar ise "eko dalgasý" olarak adlandýrýlýr.

Eðer bu iki dalga karþýlaþýrsa, yani bir eko dalgasý, bizim yolladýðýmýz bir teklif dalgasýna rastlarsa, bu durumda dalgalar birbirlerini modüle ederler ve ikisinin ortak ürünü olarak ortaya "olay ihtimali" dediðimiz þey çýkar. Kuantum fiziðine göre "bir olayýn gerçekleþmesi ihtimali, geçmiþten gelen eko dalgasý ile gelecek-ten gelen uygun bir teklif dalgasýnýn buluþmasý sonucu ortaya çýkar".

Tabii ki bilincimiz, sadece bir tek zaman algýlýyor. Farklý bir þey tanýmý-yoruz. Bu þaþýlacak bir þey deðil, sonuçta duyularýmýz çok sýnýrlý. Bütün ýþýk yel-pazesinin sadece % 8'ini algýlayabili-yoruz. Geri kalan % 92'lik gerçeði, ayný þekilde bizi çevrelemesine raðmen algýlayamýyoruz. Aslýnda var olduðu halde tamamen yok sayýyoruz. Ama yine de etrafýmýzda hiç tanýmadýðýmýz diðer enerji titreþim, dalga ve bilgilerle çevrili.

"Bildiðim tek þey hiçbir þey bilmediðimdir." Sokrates

Teklif dalgamýz tüm geleceðimizi dolaþýr. Ýster bir saniye sonrasý, ister bir ya da on yýl sonraki olaylar olsun, tüm

olasýlýklar tek tek kontrol edilir. Bu aþa-mada kuantum fiziði þu fenomeni keþfet-miþtir: Gelecekteki olay, zaman açýsýndan ne kadar yakýndaysa, rezonans da o kadar nettir. Bu þu anlama gelir; "Gelecekte gözlediðim bir olay zaman açýsýndan bana ne kadar yakýnsa, o olayýn gerçek-leþip gerçekleþmeyeceði kararý o kadar kesindir."

Yakýn gelecekteki bütün olaylarý, bugünkü bilincimiz belirler. Ýþte bu noktadan sonra "istemek" konusuna varýyoruz. Zira istemek birçok ihtimalden birini yaþamýmýza çekmekten baþka bir þey deðildir.

* Bir þey istediðimizde, bu doðrultuda bir teklif dalgasý yolluyoruz.

* Bu dalga, bir eko dalgasýyla irtibata geçiyor.

* Bir gerçekleþme ihtimali meydana getirebilirsek istediðimizin gerçekleþmesi için en uygun þartlarý saðlamýþ oluyoruz.

Ýç âlemimizde sahip olduðumuz her þey, dýþ âlemde de karþýmýza çýkacaktýr. Zira dýþ dünya her zaman iç âlemimizi yansýtýr. Ancak bilincimizi hedefe yön-lendirirsek yaþamýmýzda sahip olmak istediðimiz þeylerle etkileþime geçebili-riz. Eðer istediðimiz sonuçlara istiyorsak; düþüncelerimizi, duygularýmýzý ve inançlarýmýzý gözlemleyerek yönlendir-meye baþlamalýyýz, zira hissettiðimiz ya da düþündüðümüz her þey, bir rezonans alaný oluþturur.

Rezonans, yani titreþim sadece, organ-larda, maddesel âlemde iþlemiyor. Hani

Benzer Belgeler