• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.3. Tutum

2.3.2. Tutum ve Davranış İlişkisi

Tutumlar, birçok psikolojik değişken gibi gözlenip ölçülemeyen, varlığı davranışsal ve sözel belirtilerden anlaşılan psikolojik bir değişkenlerdir. Tutumların ortaya çıkacak davranışı etkilediği varsayılarak, tutumların davranışa yol gösterdiği söylenebilir (Arkonaç, 2001: 157). Collins’e göre, davranışların ölçülmesi zordur. Tutumların davranışlarla ilişkili olması bu durumu kolaylaştırır (Akt. Baysal, 1981: 37). Tutumların incelenmesiyle bir yandan tutumların işleyişine yönelik birtakım çıkarımlar yapılarak davranışların önceden tahmin edilmesi olanağı sağlanacaktır; diğer yandan ise, tutum değişimi sürecinin koşulları tespit edilerek tutumlar kontrol altına alınıp insan davranışının denetimi sağlanmış olacaktır (İnceoğlu, 2004: 54). Bu bilgilerden yola çıkarak, “Tutumlar tek başlarına davranışı meydana getirebilirler mi? Bir kişinin bir durum, olay vb. hakkındaki tutumları bilinirse, o konudaki davranışı önceden tahmin edilebilir mi?” sorularına cevap aramamız gerekmektedir. Bu soruların cevabı eğer olumlu ise özellikle sosyal bilimler açısından önemli veriler elde edilmesini sağlar. Tutumların ölçülmesinin önemi de artar (Kağıtçıbaşı, 2010: 115). Bu konuyla ilgili birçok araştırma yapılmıştır ve bu araştırmalar arasında klasik olarak kabul gören ilk araştırma, sosyolog La Piere adında bir sosyolog tarafından 1934 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmıştır. O ABD’de Uzak Doğululara ve özellikle Çinlilere karşı yaygın bir ön yargı ve ırk ayrımı vardır. La Piere, Çinli bir karı-kocayla 184 lokanta, 66 otel ve motele gitmiştir. Her gittikleri yerde kabul edilmişler ve kendilerine servis yapılmıştır. Sadece üçüncü sınıf bir motele kabul edilmemişlerdir. Bu ilk deneyden altı ay sonra La Piere, bütün gittikleri otel, motel ve lokantalara mektup yazarak, Çinli müşteri kabul edip etmeyeceklerini sormuş ve mektupların yarısına cevap almıştır. Cevap yazanların % 92’si Çinlilerin kabul edilmeyeceğini bildirmiştir. Olumlu cevap verenlerin oranı % 1; kesin cevap vermeyenlerin oranı ise % 8’dir. Bu araştırma ile daha önce gösterilen olumlu davranış ile daha sonra belirtilen olumsuz tutum arasında çelişki olduğu ortaya koyulmuştur (Kağıtçıbaşı, 2010: 115).

Kunter, Wilkins ve Yarrow (1952) adlı araştırmacılar da benzer bir araştırmayı zenci kişilerle yapmışlar ve yine La Piere ile benzer sonuçları elde etmişlerdir. Bu araştırmacılar beyaz ve zenciden oluşan bir grupla 11 lokantaya gitmişler ve bu lokantaların hepsinde de kabul edilmişlerdir. Daha sonra bu lokantalara mektup yazarak zencilerin beyazlarla birlikte müşteri olarak kabul edilip edilemeyeceklerini

sorduklarında mektuplara cevap alamamışlar. Bunun üzerine telefon ederek sorularını sormuşlar ve 6 lokantadan red cevabı almışlar, 5 lokanta ise zorlukla kabul etmiştir (Tavşancıl, 2010: 87).

Bu araştırmalara benzer bir araştırma da Minard (1952) tarafından farklı bir ortamda yapılmış ve tutum ile davranış uyuşmazlığı bakımından yukarıda verilen araştırmalarla ile benzer sonuçlara ulaşılmıştır.

Bu araştırmalar sonucunda ortaya çıkan tutumlarla davranışlar arasındaki tutarsızlık örnekleri günümüzde dünyada ve Türkiye’de yapılan bazı nüfus araştırmalarında da görülmektedir. Genel olarak nüfus ve çocuk sayısı konusunda tutumlarla davranışlar arasında önemli bir fark olduğu ortaya çıkmaktadır. İnsanlar sahip olunması gereken ideal çocuk sayısının iki olduğunu belirtmekte ama bundan daha fazla sayıda çocuğa sahip olmaktadırlar. Yani bireylerin kaç çocuk istediklerini bilmek onların gerçekte kaç çocuğu sahip olduklarını doğru tahmin etmeyi sağlamamaktadır (Kağıtçıbaşı, 2010: 116).

Bunların dışında tutumlarla davranışların tutarlı olduklarını destekleyici sonuçlara ulaşan araştırmalar da yapılmıştır. Oy verme davranışıyla ilgili olarak Kelly ve Mirer (1974) tarafından yapılmış olan araştırmada araştırmacılar 1952’den 1964’e kadar olan başkanlık seçim kampanyaları sırasında yapılmış büyük boyutlardaki taramaları incelemişlerdir. Seçim öncesi kamuoyu araştırmalarında elde edilen sonuçlarla, gerçek oy verme davranışları arasında oldukça yüksek bir tutarlılık bulunmuştur. Bu araştırmanın sonucuna göre seçmenlerin % 85’inin tutumları ile davranışları arasında tutarlılık vardır (Freedman, Sears ve Carlsmith, 1993; akt. Tavşancıl, 2010: 88).

Bu araştırma örneklerinden de anlaşılacağı gibi bilim adamları bu konuda farklı görüşlere sahiptirler. Araştırmaların sonuçlarındaki bu farklılaşma ve tutarsızlık 1960’lardan sonra bazı bilim adamlarını bu konuda çalışmaya yöneltmiştir. “Tutumlar davranışla ne zaman ilişkili hâle girer; bu korelatif ilişkinin ölçüsünü ne zaman, hangi unsurlar etkiler; tutumlar ne gibi süreçler yoluyla davranışı etkiler” gibi (Zanna ve Fazio, 1981; akt. Arkonaç, 2001: 166) sorulara farklı cevaplar aranmaya başlanmıştır.

Bu durumda tutumlarla davranışlar arasında her zaman tutarlı bir ilişki olmayabilir. Bu durumun nedenleriyle ilgili Collins bir çalışma yapmıştır. Collins’e

göre (Akt. Baysal, 1981: 38), tutumlarla davranışlar arasındaki ilişkiyi kısıtlayan etkenler şunlardır:

a. Çevresel etkenler: Açıkça belli olan bir tepki hem çevrenin hem de tutumun etkisi altındadır. Çevrenin etkisi güçlü ise, tutum, davranışı (tepkiyi) daha az etkiler; böylece tutum ve davranış arasındaki ilişki azalır.

Şekil 3 Tutum- Ortam- Davranış İlişkisi

Tutum

Ortamsal Davranış Etkenler

(Kağıtçıbaşı, 2010: 117)

b. Tutum Dışı Etkenler: Tutumu ölçme biçimi de verilecek tepkileri etkileyebilir. Ölçmenin yapılacağı ortamların sadece bireyin tutumunu yansıtması gerekir. O an bulunulan ortamda beğenilme vb. etkenler ölçme sırasında ön planda olduğunda verilecek cevaplar duruma göre değişiklik gösterebilir ve gerçek tutumu yansıtmaz.

c. Ölçme Hataları: Tutumla davranış arasındaki ilişkinin azalmasına neden olan bir başka etken de ölçme hatalarıdır. Ölçme yöntemlerinin güvenirliğinin düşük olması (anlaşılması zor sorular, dikkatsiz yanıtlayıcılar vb.) tutum ve davranış arasındaki ilişkinin yanlış tespit edilmesine neden olabilmektedir (Tavşancıl, 2010: 89).

Tutumlarla davranışlar arasında tutarsızlık meydana getiren nedenin gerçek tutumun belirlenememesinden kaynaklandığı düşünülebilir. Tutum ölçeklerini güvenirliğinin düşük olması nedeniyle tutum-davranış korelasyonunun yüksek olması beklenmemelidir (Tavşancıl, 2010: 89). Tutumlarla ilgili araştırma yaparken neyin ölçmek istendiği ve ne tür sorular sorulması gerektiği doğru tespit edilmelidir (Kağıtçıbaşı, 2010: 118).

Davranış, dört etkenin karmaşık etkileşimi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bunlar; tutum, ortam, alışkanlık ve beklentidir. Bu dört ögenin tutarlı ve aynı doğrultuda olması davranışın doğru tahmin edilmesinde daha geçerli olacaktır (Kağıtçıbaşı, 2010: 139). Yani bu dört etken tutarlı olursa tutumla davranış arasında tutarlılık olur (Baysal, 1981). Davranışı önceden doğru bir şeklide tahmin edebilmede davranışı meydana getiren dört ögeden biri olduğu düşünüldüğünde tutumları ölçmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Ama bunu yaparken diğer etkenlerin de göz önüne alınması gerektiği de unutulmamalıdır. Ortama ilgili tutumların nasıl olduğu, birbirleriyle ilişkileri anlaşılıp ölçülebilirse, davranışın daha iyi bir tahmini yapılabilir (Kağıtçıbaşı, 1999: 129-130).Tutumlar bir davranışın olacağına işaret ederler; bu kesinlikle olacağı anlamına gelmemektedir.

Abelson (1956), “tutuma uymayan davranışın başlıca nedeni, bireyin tutumunu davranışla nasıl ifade edebileceğini öğrenmemiş olmasıdır” diyerek tutumla davranış arasındaki ilişkide öğrenme sürecinin etkisini vurgulamıştır (Akt. Tavşancıl, 2010: 97).

Sonuç olarak, tutumların davranışların oluşmasında önemli bir etkendir ve tutumların sağlıklı bir biçimde ölçülmesiyle davranışın daha iyi tahmin edilebilmesi sağlanabilir.