• Sonuç bulunamadı

DĠL SORUNU VE ALFABE ÇIKMAZI

3.1. DĠL SORUNU

Tanzimattan sonra teĢekkül eden modern eğitim kurumları pek hızlı olmasa da günden güne Ġstanbul‟un dıĢına taĢmaya baĢlamıĢtır. Halkın eğitimi konusu Osmanlı modernleĢmesinin ciddi sorunlarından biridir. Son dönem Osmanlı idarecilerinde/aydınlarında halkın eğitimiyle -aydınlanma da denilebilir- ülkenin terakkisi arasında güçlü bir bağ olduğuna inanılıyordu. Devlet ideolojisinin imparatorluğun uzak bölgelerine uzanması için de eğitime önemli bir görev düĢüyordu. Öte yandan ayrılık hareketlerinin, yerel milliyetçi tahriplerin önüne geçilmesi açısından da eğitim konusu devlet adamlarının üzerinde durdukları iĢlerdendi. OkullaĢma oranındaki artıĢla ülkenin kalkınması arasında kurulan doğru orantıya rağmen bu konuda yeteri kadar mesafe alınamamasının sebebi idarecilerin isteksizliği, programsızlığı veya halkın modern eğitime karĢı direncinden ziyâde baĢta finans sorunları olmak üzere çeĢitli altyapı eksiklikleriydi. Bununla birlikte özellikle II. Abdülhamid döneminde taĢrada eğitim teĢkilatı açısından büyük mesafe alındığını tekrar vurgulamak gerekir. Ancak taĢraya yönelik Osmanlı eğitim siyaseti, Somel‟in de dediği gibi, yerel farklılıkları dikkate almayan bir eğitim sistemi dayatıyordu.

TaĢradaki gayrı Türk bölgelerin ders programları da Ġstanbul‟dakilerden farklı değildi.

Üstelik gayri Türk bölgelere gönderilen öğretmenler Türkçe konuĢan öğrencilere ders vermek amacıyla yetiĢtirilmiĢti.378

II. MeĢrutiyet döneminin önemli eğitim sorunlarından biri de anadilde eğitim konusudur.379 Gayri Müslim milletler öteden beri kendi dillerinde eğitim yapıyorlardı.

Onlar için bir anadilde eğitim sorunu yoktur. Ancak II. MeĢrutiyet döneminde ilk defa Türk olmayan Müslümanların hangi dilde eğitim yapacakları sorusu gündeme geliyordu. Bu sorun geleneksel eğitim tarzında hiç gündeme gelmemiĢti; zira medreselerde eğitim dili zaten Arapçaydı. Sıbyan mektepleri de hangi mahalde kurulduysa orada konuĢulan dille eğitim veriyordu. Üstelik devletin sıbyan mekteplerinde hangi dille ve ne tarz eğitim verildiğiyle pek ilgilendiği yoktu. Zaten bu okullarda Kur‟an ve ilm-i hal dıĢında bir Ģey öğretilmiyordu. Örneğin Arap çocukları ya Müslüman olmayanların/yabancıların açtıkları okullara devam ederek kendi dillerinde eğitim alacaklar ya da devletin açtığı okullara devam edip Türkçe eğitim göreceklerdi. Milliyetçilik hareketlerinin geliĢtiği bir dönemde bu, hem bir eğitim sorunuydu hem de önemli bir siyasi krize dönüĢebilecek potansiyele sahipti.380 Öte yandan, Hrıstiyan Araplar için böyle bir sorun yoktu. Özellikle Suriye, Lübnan ve Kudüs gibi nispeten kozmopolit bölgelerde yaĢayan Araplar kendi dillerinde eğitim

378Somel, Osmanlı‟da Eğitimin ModernleĢmesi, 257; BOA, MF. MKT. 1166/29, 1 Safer 1329/1 ġubat 1911. II. MeĢrutiyet döneminde Beyrut valisi Maarif Nezaretine Arap vilayetlerinde öğretmenlerin ve öğrencilerin anadilleri olan Arapça dıĢında dil bilmediklerini, bu sebeple Türkçe eğitim vermeye çalıĢmanın hiçbir katkısı olmayacağına dair bir mütalaa bildiriyor. Ayrıca bakınız: BOA, BEO. 3389/254155, 7 ġaban 1326/4 Eylül 1908; BOA, A.

MKT. MHM. 737/25, 18 ġaban 1329/14 Ağustos 1911.

379BOA, BEO. 4056/304168, 12 Receb 1330/27 Haziran 1912.

380Tekeli-Ġlkin, Osmanlı Ġmparatorluğunda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin OluĢum ve DönüĢümü, 84.

alabiliyorlardı. Ne var ki, Müslüman Araplar bundan mahrumdular; zira sıbyan mektepleri dıĢındaki eğitim kademelerinde eğitim dili Türkçeydi.381 Ancak bununla birlikte Arap vilayetlerinde Türkçenin de öğretilebildiğini söylemek mümkün değildir.

Haris bin Hemmam isimli bir Arap aydını SebilürreĢad‟da “Beyrut Mektepleri, Beyrut‟ta Osmanlı Maarifi” isimli yazısında Beyrut‟ta Müslüman Arapların kendi dilleri olan Arapçayı yabancı okullarda öğrendiklerini, Türkçe öğrenmek içinse bir yer bulamadıklarını söylemektedir. Askerlik olmasaydı diyor, çarĢıda Türkçe anlar adam bulmak mümkün olmayacaktı. Hâlbuki Hemmam‟a göre Beyrut‟ta Fransızca bilen kırk bin kiĢi vardır. Ona göre, bunun sebebi Beyrut‟ta Osmanlı eğitim teĢkilatının yetersizliği ve yabancı okullarla mukayese edilebilecek bir eğitim kurumunun bulunmamasıdır.382

II. MeĢrutiyetin ilanından sonra beklenenin aksine Ġttihat ve Terakki Cemiyetinin uyguladığı sıkı merkeziyetçi politikalar ve Türkçülük eğiliminin Arap milliyetçiliğini tetiklediği, Burcu Kurt‟un tespitine göre, pekçok Arap ve Batı kaynağı tarafından iddia edilmiĢtir.383 II. Abdülhamid‟in özellikle 1878‟den sonra benimsediği, milliyetçi duyguları zayıflatmak amacıyla Ġslami değerlerin vurgulanması ve halife-sultana bağlılık duygusunu geliĢtirme siyasetinin384 II. MeĢrutiyet döneminde terk edildiği söylenebilir. Bilhassa Türkçenin resmi dil hâline getirilmesi ve eğitim dilinin

381Osman Nuri, Maarif, C.III-IV, s.1293.

382Haris bin Hemmam, “Beyrut Mektepleri, Beyrut‟ta Osmanlı Maarifi”, Sebilü‟r-ReĢad, aded 291, 13 CA 1332/27 Mart 1330; Benzeri bir değerlendirme için bakınız: BOA, Y.EE., 43/130, 6 Receb 1327/24 Temmuz 1909.

383Burcu Kurt, II. MeĢrutiyet Döneminde Basra Vilayeti (1908-1914), Marmara Üniversitesi Ortadoğu AraĢtırmaları Enstitüsü, yayınlanmamıĢ doktora tezi, Ġstanbul 2012, s.65.

384Somel, Osmanlı‟da Eğitimin ModernleĢmesi, s.258.

Türkçe olması konusunda alınan karar Arap aydınları üzerinde büyük bir olumsuz etki yapmıĢtır. Bu konudaki tartıĢmalar bir Türklük Araplık sorununa dönüĢmüĢtür.

Bir Fransız gazetesinde yayımlanan yazısında Arap gençlerinden Halil Gumen, Arapların meĢrutiyetin ilanından sonra gözetilmediklerini, fena muamele gördüklerini söylemektedir Gumen, “Kabinenin kuruluĢunda Araplara az yer verildi. Meclislerde Araplara iyi bir kabul Ģekli gösterilmedi. Türkiye‟de on iki milyon Arap var, bütün nüfusun yarısı eder. Hâlbuki Ayan Meclisi‟nde kırk mebustan ancak dördü Arap‟tır.

Mebusan Meclisi‟nde ise yalnız altmıĢ beĢ Arap mevcuttur. AltmıĢ dört validen ancak ikisi Arap‟tır. Konsoloslar içinde bir tek Arap vardır. Elçiler arasında ise tek Arap yoktur.” “Genç Türkler bize Türkçeyi kabul ettirmeye kalkıĢtılar. Biz ise pek haklı olarak dilimizden... dinimizin, kanunlarımızın, ibadetlerimizin, Kur‟an‟ın, halifeliğin dili olan Arapçadan memnunuz ve müftehiriz” diyordu.385

Ancak kabul etmek gerekir ki baĢta Ġttihatçılar olmak üzere II. MeĢrutiyet döneminde iĢ baĢına gelen Osmanlı hükümetlerinin gayri Türk unsurlara Türkçe öğretmek için verdikleri çabayı Türkçülük siyasetinin sonucu saymak kolay değildir.

Bütün Osmanlılara Türkçe öğretmek arzusunun doğrudan doğruya Türkçülüğe bağlanamayacağı, bunun daha ziyade modernleĢme ve merkezileĢmeyle ilgili olduğu düĢünülebilir. Doğrusu eldeki veriler Ġttihat Terakki Cemiyeti‟nin sistemli bir Türkçülük hareketi yürüttüğünü destekleyecek seviyede değildir. Ancak II. MeĢrutiyet döneminin Türkçülük düĢüncesinin yükseliĢe geçtiği bir dönem olduğu da tartıĢılmaz bir gerçektir. Ne var ki, II. MeĢrutiyet döneminde resmi dil olan Türkçeyi bütün vatandaĢlara öğreterek yerel grupların devletle olan bağını güçlendirmek çabası, Araplar tarafından bir TürkleĢtirme siyaseti olarak algılanmıĢtır. Özellikle mahkemelerde Türkçe kullanılmasına yönelik yapılan değiĢiklik bu algıyı

385Karal, Osmanlı Tarihi, C.IX, s.131-132.

güçlendirmiĢtir.386 Bu algı bazı Arap bölgelerinde Türkçe öğrenmemek konusunda bir dirence dönüĢmüĢtür.387 Ancak ilave etmek gerekir ki Abdülhamid döneminde de Araplara Türkçe öğretmek konusunda benzer bir yaklaĢım vardır. Abdülhamid döneminde Araplara karĢı uygulanan Osmanlıca siyasetinin temel amacı Arapçanın kullanımına kısıtlama getirmekten ziyade, Türkçenin Araplar arasında yaygınlaĢmasını sağlamaktı.388 Böylece merkezî devlet ideolojisinin imparatorluğun en uzak bölgelerine ulaĢması hedefleniyordu. Abdülhamid idaresinin Türkçeyi yaygınlaĢtırmak istemesiyle, II. MeĢrutiyet dönemi hükümetlerinin bu konudaki çabası aynı yönde bir siyasetin sonucu olarak görülebilir. Bütün mesele Abdülhamid idaresinin bunu daha Ġslami referanslarla yapmasına mukâbil özellikle Ġttihatçıların aynı siyaseti nispeten milliyetçi bir renge bürüyerek yapmalarıdır.