• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet’in Đlk Yıllarında Aksaray

2. II Meşrutiyet ve Cumhuriyet Dönemleri Hakkında Kısa Bir Değerlendirme

3.1. Aksaray’ın Sosyal Yapısı

3.1.2. Cumhuriyet’in Đlk Yıllarında Aksaray

1910 doğumlu olan Faruk Zeki Bey (Perek) öğrenci olduğu günlerde büyük değişime şahit olmuş birisidir. Zaten kitabının adı da “Büyük Devrim Çağında Aksaray 1910-1930” başlığını taşır. Anlattıklarının bir kısmı çok yakın tarihte yaşanmışlıklardır. Yani doğduğu senelerdeki hadiseleri anlatırken bizzat yaşamış kişilerden öğrendiklerini

52

yaşadıklarıyla meczeder. Burada Osmanlıdan Cumhuriyet’e geçişte Aksaraylının neler yaşadığı, neler düşündüğü Perek’in kaleminden okunacak ve de yorumlanacaktır.

Sevri ve sonrasında Lozan’ı düşünen bilinçli insanların bu değişime itirazı ile olaylardan bî-haber olanların değişime bakışı elbette bir olmamıştır. Aynı günlerde Aksaray Müftüsü Đbrahim Hilmi Bey (Kadıoğlu) ile sıradan bir vatandaşın tepkisi arasında çok ciddi farklar bulunabilir. Bir yerde bu normal değerlendirilebilir. Perek’in eserinden bunu görebilmek mümkündür. Askeri zaferlerden sonra toplumun,büyük inkılaplar (reformlar) yapılırken heyecanlı olduğunu ifade etmektedir.

Kılık-kıyafet değişimini yazı inkılâpları birbirini izledi. O günler adeta inkılâplar, reformlar havası içinde yaşanıyordu. Her gün yeni bir karar beklenir, bundan sonra ne olacak? sorusu sürekli akla gelir, dillerde dolaşırdı. Fakat o heyecanlı günleri yaşamak mutluluğunu duymuş bir insan olarak diyebilirim ki bu değişimlerin en zoru ve bunalımlısı şapka inkılâbında yaşandı. Fesi, sarığı çıkarıp şapka giymek din değiştirir gibi etki yapıyordu. Şapka giymemek için önemli görevden istifa edip yıllarca evinden çıkmayanlar oldu. Güneydoğu isyanı da şapka giymemek için yapıldı. Çok kan dökülmesine neden oldu. Fes giymenin bir geleneği, büyükler yanında fessiz başı açık durmanın çok büyük terbiyesizlik olduğu idi. Festen şapkaya geçtiğimiz zaman okulda derslerde, hoca girince başı açık otururken ne kadar sıkıldığımızı hatırlarım. Đlk günlerin duygusu böyle oldu. Zamanla yeni bir dünyaya alışıldı. Biz küçüktük, sarıksızdık. Büyükler hep sakallı ve sarıklı idi. Babamın ve amcaların nesli sakallı nesildi. Hatta sakalı traş ettirip sakalsız olma modasının babamın ilk gençliğinde çıkmış olduğunu işitiriz: Hasas camisinin ve çeşmesinin karşısında evleri olan bizim Şahin (daha önce Şammas) ve kardeşi Zümrüt'ün pederleri Hamdi Bey babamın gençlik ve sınıf arkadaşı imiş. Sakal traş ettirme modası yayılıyormuş. Eskiye bağlı olanlar bunun aleyhinde imişler. Bir aralık babamla Hamdi Efendi aralarında-"Biz yüzümüze ustura değdirmeyeceğiz!" diye söz almışlar. Babam sözüne sadık kalmış, hep sakallı yaşamış, Hamdi Efendi yeni ceryana kapılmış ve sakalını traş ettirmiş. Babam bundan hep esefle söz edermiş(Perek, 1998:25-26).

Elbette kolay değildir bir anda alışkanlıkları değiştirmek. Utanma duygusu, mahalle baskısı derken çoğunluğun değiştiğini görünceye kadar insanların tedirginliği, muhalefeti derken zamanla istisna haricinde insanlar yeni döneme uyum sağlar. Bunu kabul etmek zorunluluğu zamanla doğal bir süreç olur ve bu sürece uyum sağlamayanlar tuhaf ve acayip karşılanır. Perek de bu zamana ve mekâna göre değişmeyen insanî fıtrattan bahsetmektedir. Yıllarca fesli olan halkın bir anda başları açıkta gezmesi ve herkesin kendisine bakıyor gibi hissetmesini de kendi duyguları

53

üzerinden anlatmıştır. Bu süreci sadece insanların tercihine bırakılmadığını, kanunla sağlandığını ve bu süreçteki tepkileri şöyle izah eder:

Erkek kıyafetinde festen, sarıktan şapkaya geçmek kesin bir reform hareketi ile kanunla sağlandı. Fakat bu hareket zamanla şalvarı ve kravatsız gömleği de etkiledi. Bizler küçüklüğümüzde şalvar giyerdik, gömleğimiz yakasızdı. Değişme havası her şeyi o derece sarmıştı ki şehre dışarıdan gelen gençler pantolonlu, kravatlı idi. Yerli gençlerden bu cereyana tereddütsüz uyan aileler oldu. Bizler de bu havaya girdik. Bir

defasında elbise dikiliyordu. Terzi bey tanıdıktı31. Galiba bir söyleyen olmuş. Terzi de

bunu hissetmiş, benim için şalvar yerine pantolon dikmiş. Çekinerek giydim. Babamın ne diyeceğini düşünüyordum. Beni pantalonla görünce sadece -"Sen de mi?" dedi. Daha ileri gitmedi. Bu arada birisinden kravat bağlamasını da öğrendiğimi hatırlarım. Böylece yeni bir dünyaya doğuyorduk(Perek, 1998:26).

Buraya kadar anlatılan erkekler ve öğrencilerdi. Pekâlâ, kadınlar bu sürece nasıl uyum sağladı ya da tepkisi nasıldı? Kadınların çarşafları çıkarmasının, dışarılarda görünmesinin Cumhuriyet öncesinde olmadığını 1925 ve sonrasınraki yıllarda başlayan ve devam eden yenilik süreciyle birlikte kadınların sürece uyum sağlamasının daha yavaş olduğunu ifade etmektedir. Bizzat kendi ailesinden örnek vererek kadınların değişim sürecindeki şahitliğini şöyle anlatmaktadır:

Bizim ev çarşıya belki de 15-20 dakikalık mesafede idi. Evin hanımları bizim dükkânı görmeden bu dünyadan ayrıldılar. Bazı yeni gençlerden geceleri gizlice hanımları götürüp dükkân ve çarşıyı gezdirdikleri olurmuş. Bizde öyle bir şey de olmadı. Yeni yetişen genç kızlar, ablalar bile çarşıyı ve dükkânı görmeden gittiler [vefat ettiler]. Đleri yıllarda serbestce çarşıya gelen iki hanım vardı. Birisi valinin hanımı, öteki de galiba muhasebecinin hanımı. Şehir bunlara alışmıştı. Bizde yaşlı hanımlar sadece beyaz patiskadan çarşaf giyerdi. Yeni yetişenler yavaş yavaş renkli kumaştan çarşaf giymeye başladılar. Bu da evlerde büyük bir yenilik oldu. Buna karşı çıkan yaşlı adamlar da duyulurdu. Genç kızlar çarşaf yaşına gelmeden önce bir süre başlarını büyük hamam havlularıyla örterdi. Buna "tor" denirdi. Benim Zarife ablam -Hami Ağabeyimin ilk eşi- babamdan habersiz okula gidermiş. Başına torunu alır, Mevhibe Halalara uğrar, tor’unu güllerin üstüne atar okula torsuz gidermiş. Çünkü okulda arkadaşları daha tora girmemişlermiş. Halam böyle anlatırdı. Bu nedenle Zarife Ablam okuyup yazmak bilirdi. Daha büyük ablam bilmezdi. Çünkü böyle bir kaçamakla kız mektebine gitmeyi becerememişti. Sokakta bembeyaz patiskaya bürünmüş yaşlı hanımlardan bir gurubu

31 1927 tarihli bir terzi ilanı şöyledir: “Aksaray’da bir Türk terzisi bulunmadığını haber alarak geldim.

Gayr-i Türk unsurların aldıkları paraları nerelere verdiklerini bilirsiniz. Marifet iltifata tabidir. Rağbet buyuracak müşterileri memnun etmeğe son derece gayret edeceğimi vaat ediyorum. Hükumet civarında, terzi Mecit”. (AVG, 20 Mart 1927: 3).

54

görmek çok etkili olurdu. Bunlar hayaletler gibi ağır ağır yürürler, görenler serbestçe bakmaya bile cesaret edemezdi(Perek, 1998:26,27).

Değişimi anlatan Perek’in ifadelerini sadece Aksaray olarak anlamak yerine Anadolu’nun genelinin böyle olduğunu kabul etmek yanlış olmayacaktır. Yapılan bir reform şehirden köylere doğru yayılmıştır. Günümüzde iletişimdeki ilerlemeler dolayısıyla değişim kent ve kırsalda aynı anda yaşanıyor olsa da eskiden hatta 1990’lı yıllara kadar kent ve kırsal arasında beş-on senelik bir fark olduğu ifade edilmektedir.

Perek’in eserinden kıyafetlerle birlikte ayakkabıların da –doğal olarak- değişimden etkilendiğini öğrenilmektedir: “Bu arada papuclar da inkılâp geçirdi. Evde genç kızlara papuc alınacağı zaman ökçeli veya ökçesiz üzerinde büyük sorunlar yaşanırdı. Sakallı neslin Konya mesti yerine ökçeli papuca alışması çok zor olmuştur”(Perek, 1998:27).

Çarşı ve çevresindeki değişimleri anlatırken halkın ticari değişimlere çok daha hızlı uyum sağladığını ve bu hareketlilikten dolayı da memnun olduğun belirtmektedir:

O yıllarda hayat evde, bahçede ve tarlada geçerdi. Çarşı henüz tam değişmemişti. Büyük reformların en canlı yönü iş hayatında gelişti. Halk dünyaya döndü. Dükkânlara, uzak piyasalara, yeni kıyafetlere, taze eşyaya alıştı. Hareketli bir ekonomik hayat doğdu. Ev, okul ve çarşı üç temel oldu. Çarşı yeni ruh ve hareket merkezi idi. Bu

merkezin temel değişimini görmüş olmak bana büyük mutluluk verdi(Perek, 1998:28).