• Sonuç bulunamadı

3.2. Sultangazi İlçesinin Tarihçesi

3.2.1. Cumhuriyet Öncesi Dönem

Sultangazi ilçesi her ne kadar yeni kurulmuş bir ilçe olsa da bu bölge İstanbul civarındaki en eski yerleşim yerlerindendir. Bölgenin fonksiyonel olarak tarihi ilk çağlara kadar uzanmaktadır. İstanbul’un en eski köy yerleşmelerinden olan Cebeci köyü ve Çınarlıhan (Habibler) bölgede yer alır.

“Osmanlı öncesi ile ilgili net bilgiye sahip olmamakla beraber, bölgenin İstanbul su yolları üzerinde yer aldığını günümüze ulaşan su yolları kalıntılarından tespit edilmiştir. Bizans imparatoru Konstantin döneminde yaptırılan ve Istıranca Dağları’ndan getirilen 242 km’lik isale hattı bölgeden geçmektedir. Cebeciköy Deresi üzerinde rastlanan Ceneviz galeri kalıntıları İstanbul’un Osmanlı Devleti tarafından fethinden öncede su yollarının bölgeden geçtiğini kanıtlamaktadır” (Bayır vd. 2012:XXI). Bölgenin bir kısmını kapsayan Küçükköy Semtinin tarihi de Roma Devleti’ne kadar uzanmaktadır. Doğu Roma ve Batı Roma devletleri olarak karşılıklı savaşları sonucu İstanbul’ un Doğu Roma İmparatorluğu’nun himayesine girmesi ile sur içindeki nüfus artışı ile burjuva sınıfı sur dışına kaçmaya başlamıştır, o dönemde yerleşim için en önemli kaynağın su olmasından dolayı Valide Suyu çevresinde toplanmaya başlamıştır. Uzun su kesintilerinin olduğu dönemlerde semt halkı su ihtiyacını buradaki çeşmeden gidermiştir

Bölge Osmanlı Dönemi’nde de özellikle su medeniyeti açısından çok önem taşımaktadır. Fatih’in İstanbul’un Fethinden sonra, büyük isale hatlarının hemen hemen hepsi yıkıldığı için halk su ihtiyacını sarnıçlardan karşılamaktaydı. Belgrat Ormanları’ndan gelen, Bizans hükümdarı I.Theodosius tarafından yaptırıldığı kabul edilen galeri şeklindeki isale hattının Fatih Sultan Mehmet, Cebeciköy ve Bozdoğan Kemeri altında yaptırdığı sıra çeşmelere kadar olan bölümünü yeniden yaptırır gibi tamir ettirmiştir. Tarihi yarımadayı besleyen bölgeden geçen su tesisleri Halkalı su yolu, Bayezıd suyolu, Kırkçeşme su yolu, küçük membalardan beslenen ve hayır sahipleri tarafından yaptırılan çeşmelerden oluşmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbul’un nüfusunun hızla artmasıyla su sıkıntısı baş göstermiştir. Kanuni Sultan Süleyman su ihtiyacını karşılamak için Belgrat Ormanları’ndan su getirmek için Mimar Sinan’ı görevlendirmiştir. Mağlova ve Güzelce Kemerleri, 1554-1562 yılları arasında Alibey ve Kâğıthane derelerinden toplanan suları İstanbullulara ulaştırmak için Mimar Sinan tarafından yapılan “Kırkçeşme Su Yolları” dâhilindedir. Mimar Sinan’ın hayatı boyunca yaptığı işler içerisindeki en büyük maliyetli iş olan Kırkçeşme Su Yolları, bugün dünyada geçmişi 450 yıla yaklaşan ve halen çalışan tek içme suyu dağıtım sistemidir. Mağlova Kemeri ya da Muallakkemer, Cebeci Köyü yakınlarındadır. Alibeyköy Barajı’nın göl suyu yapıtın dörtte birini kaplamaktadır. Dünya su mimarisinin başyapıtlarından biri olarak kabul edilmektedir. Cebeci Köyü’nde bulunan Güzelce (Gözlüce) Kemeri, Cebeciköy Kemeri adıyla da bilinir. Günümüzde Alibeyköy Barajı’nın su toplama havzası içinde kalan Kemer, doğanın içindeki konumu ve özgünlüğünü koruyan mimarisiyle hâlâ 16. yüzyıldaki anıtsallığını yansıtır. Osmanlı idari sistemine göre bölge Haslar Kazası’na bağlı çeşitli köyler ve çiftliklerden oluşmaktaydı. 1860 yılı itibariyle Eyüp Kazası’nın Küçükçekmece Nahiyesi’ne bağlı 12 adet su yolu köyü bulunuyordu. Su yolları güzergahında bulunan ve Suyolcu köyleri diye adlandırılan köylerin halkı su yolları ve müştemilatının korunması, tamiratı gibi hizmetleri görmekle mükellefti. Bu hizmetleri gören köylerin halkı vergiden muaf tutulmuştur. Suyolcu köyleri genellikle Hristiyan olup, hemen hepsin de kilise bulunmaktaydı. Cebeci Köyü’nde bulunan kilise harabesi de bunun bir örneğidir. Tanzimat sonrası bölgede müslüman nüfus Balkanlardan özellikle Şumnu, Cuma ve Lofça’dan gelen göçmenlerle yoğunlaşmıştır. Bölge, İstanbul-Edirne, Balkanlar yolu üzerinde olup tarihi kuzey fetih yolu buradan geçmekteydi. Topkapı-Mescid-i Selam

tramvay hattının geçtiği yol tarihi Edirne şosesi idi. Bölge bu dönemde Küçükçekmece Nahiyesi’ne bağlı idi (Bayır vd., 2012:XXI-XXIV).

Bugün büyük bölümü Gaziosmanpaşa İlçesi’ne bağlı olan Küçükköy de Osmanlı döneminde Eyüp Kazası’na tabi bir yerleşmeydi. 1860 yılında Eyüp Kazası’nda bulunan 12 adet bulunan su yolu köylerinden biriydi (Karahasanoğlu, 2009:30). Rami kışlasının yapıldığı tarihlerde Rami’de 17 hane Rum varmış. Zamanla bunun 5 hanesi Küçükköy’e yerleştirilmiş. Kanuni Sultan Süleyman İstanbul’un su kemerlerini yaptırdığı sırada bu Rumları askerlik hizmetlerinden dolayı buralarda çalıştırmıştır. Bunlar İstanbul’a uzakta olmalarından dolayı, bugünkü Küçükköy’ün merkezine kurdukları şantiyelere yakın aile ve akrabalarını getirip yerleştirmişlerdir (Gökçen, 1983:51; Temel ve Yavru 1968:21; Uyan, 1985:45).

“Osmanlı Dönemi’nde 1877 Devlet Salnamesi’nde İstanbul’un yönetsel olarak Zaptiye Nezareti’ne bağlı 4 mutasarrıflığa bölündüğü görülmektedir. Bu mutasarrıflıklar Üsküdar, Beyoğlu, Kaza-ı Erbaa ve İzmit’tir. Bu yönetsel bölünmeyle Küçükçekmece, merkezi Çatalca olan Kaza-ı Erbaa (dört kaza) dan biri durumuna getirilmiştir. 1899 Devlet Salnamesi, Şehremaneti’ne bağlanan kazalara Küçükçekmece’nin de eklendiğini kaydetmiştir. Bu idari bölünmeye göre Küçükçekmece bir kaza merkezi olarak Şehremaneti’ne bağlanırken kaza merkezi Makrıköy (Bakırköy), Küçükçekmece, Su yolu ve Rumeli feneri de bu merkeze bağlı nahiyeler oldu” (Bakırköy Belediyesi, 1987:33-34). Su yolu üzerinde yer alan Küçükköy 1893’e kadar, Rami’ye bağlıydı. Rami de o sırada Büyükçekmece’ye bağlıyken daha sonra Bakırköy’e bağlanmıştır (Temel ve Yavru 1968:22).

1916 yılındaki yönetsel bölünmede İstanbul Vilayeti’ne bağlı 7 kaza (Adakale, Adalar, Beykoz, Gebze, Kartal, Makrıköy, Şile) bulunmaktaydı. İstanbul bu yönetsel bölünmesini 1923 yılına kadar korumuştur (Bakırköy Belediyesi, 1987:34).

Benzer Belgeler