• Sonuç bulunamadı

CUMHURÝYETÝN ÝLK YILLARINDA EÐÝTÝM - XI

Belgede 5. Boyuta DoðruYol Alýrken (sayfa 30-40)

29

bu oran % 45, Meþrutiyet nesli için oran % 19, Ýstibdat nesli olan 65-70 yaþ grubu için bu oran % 9'a ulaþmýþtýr. Tüm yurt genelinde % 21 civarýnda olan okur-yazar oraný salt Ankara ili için % 62 olup bir rekordur. 1925'de ortaokullardan mezun olan kýz sayýsý 12 iken, 1937'de bu sayý 2422'ye çýkmýþ, lise mezunu kýz sayýsý ise 52'den 376'ya çýkmýþtýr.

"Dinsel eðitim veren okullar kapa-týlmýþtýr.

"Okul programlarýnda din dersleri çýkarýlmýþtýr.

"Laik eðitim dizgesi yaþama geçi-rilmiþtir.

"Karma eðitim Türk eðitiminin vazgeçilmez ilkesi olmuþtur.

"Ýlköðretim zorunlu ve parasýz olmuþ-tur.

"Türkiye, nüfusuna göre dünyanýn en büyük parasýz eðitim dizgesini kuran ülkelerden biri olmuþtur.

"Tüm okullar devlet kontrolü altýna alýnmýþ, ayrýcalýklý eðitim kurumu kalmamýþtýr.

"Yeni Türk abecesinin kabulü ile okuma-yazma kolaylýðý saðlanmýþtýr.

"Eðitimde ciddi bir örgütlenme saðlan-mýþtýr.

Eðitim konusunda baþarýlamamýþ iþleri de sýralayalým:

"Okur-yazarlýðýn köy ve illerdeki oran-larý arasýnda büyük bir uçurum vardýr. 1927 yýlý sayýbilim sonuçlarýna göre okur-yazar oraný kentlerde % 32 iken köylerde % 6 dolayýndadýr.

"Okur-yazar oraný çeþitli illerin köy-lerinde de çok farklýdýr. Örneðin Ýstanbul iline baðlý köylerde bu oran % 22 iken

baþkent Ankara'nýn köylerinde % 5'dir. "Genelde Batý bölgeleri eðitimde aslan payýný alýrken Doðu Anadolu çok geri bir eðitim düzeyinde kalmýþtýr. Örneðin Aydýn, Balýkesir, Manisa, Ýstanbul, Bursa, Ýzmir gibi 6 batý bölgesi ilinde toplam 2980 ilkokul varken, Doðunun 6 ilinde; Aðrý, Hakkâri, Kars, Tunceli, Muþ, Erzurum'da ilkokul sayýsý 1090'dýr.

"1925 yýlýnda, isyan bölgesi olan 13 Doðu ilindeki tüm okullarýn sayýsý 215'tir. Toplam 4875 okula oranla % 5 dolayýnda bir sayý ortaya çýkmaktadýr.

"Köy çocuklarýnýn ortaöðretime devam etme olanaklarý yok denecek kadar azdýr. Bu sayýsal verilerden görüldüðü üzere Türkiye Cumhuriyeti, köy çocuklarýnýn pek küçük bir bölümüne eðitim vere-bilmiþtir. Üstelik bu eðitimin niteliðinden de kuþku duymak gereklidir. Üç yýllýk köy ilkokullarýný bitirerek askere gelen gençlere, askerde yeniden okuma-yazma öðretilmesi bu olguyu doðrulamaktadýr.

Cumhuriyetin bu 10 yýllýk döneminde görev yapan yöneticiler köylünün eðitimi konusunda pek baþarýlý olunmadýðýný görmüþlerdir.

"Köylünün eðitimi

Cumhuriyet ilan edilmeden önce de Türk eðitimcileri köylerde uygulanacak eðitim, oralara gönderilecek öðretmenler için öneriler getirirler. Örneðin: Ý. Hakký Baltacýoðlu 1916 yýlýnda yayýnlanan Maarifte Bir Siyaset adlý kitabýnda öðret-men okullarýnýn nasýl düzeltileceði konusunu iþler ve þöyle der:

"Þehir dârülmuallimleri bütün azamet ve faikiyetleriyle (üstünlük) birer memur mektebi gibi yaþar dururken; mezunlarýný

fakir, cahil köylere sevketmek pek yan-lýþtýr. Dârülmuallimler, malumatý þiþkin ukâla ve enayi muallimler yetiþtirmekten uzaklaþmadýkça mahsulleri eksik olacak-týr."

Cumhuriyet yönetimi TBMM'nin açýldýðý günden baþlayarak yaptýðý tüm çalýþmalarda köylü eðitimi konusuna eðilir. 1921 yýlýnda yapýlan ilk Maarif Kongresinde, köylülerin 5-6 yýllýk iptidai okullar'a külfet ve süre bakýmýndan dayanamayarak eski tip mahalle mektep-leri'ni yeðledikleri vurgulanýr. Ayrýca okullarda, köylüye hesap-dil-din gibi konularda bilgi verilmesi konularý tartýþýlýr.

1 Aralýk 1921 Meclis konuþmasýnda Mustafa Kemal þöyle diyordu:

"Efendiler!

Büyük Millet Meclisi Hükümeti halk hükümetidir. Ancak doktrin açýsýndan düþündüðümüzde, biz yaþamýný, baðým-sýzlýðýný kurtarmak için çalýþan emekçi-leriz… Niteliðimizi bilelim. Kurtulmak, yaþamak için çalýþan, çalýþma zorunda olan bir halkýz... Ancak çalýþmak koþu-luyla hak ve yetkiler elde edebiliriz. Yoksa arka üstü yatmak ve yaþamýný çalýþmadan geçirmek isteyenlerin bizim toplumumuzda hakký ve yeri yoktur.

Mustafa Kemal 1 Mart 1922'de TBMM açýþ konuþmasýnda, Doðuyu ve Batýyý taklit ettiðimizden dolayý

köylünün bilgisizlikten kurtulamadýðýnýn yanýnda, köylünün ülke için öneminin altýný çizer:

"...Yedi asýrdan beri cihanýn dört köþe-sine sevk ederek kanlarýný akýttýðýmýz, kemiklerini yabancý topraklarda

býrak-týðýmýz ve yedi asýrdan beri emeklerini ellerinden alýp israf eylediðimiz ve buna mukabil daima tahkir (aþaðýlama), terzil (alçaltma) ile mukabele ettiðimiz ve bunca fedakârlýklarýna, ihsanlarýna karþý nankörlük ve cebbarlýkla uþak menziline indirmek istediðimiz bu asil sahibin huzurunda bugün ihtiramla hakiki vaziyetimizi alalým."

Ülke nüfusunun büyük bir kýsmýný meydana getiren köy çocuklarýnýn eðitimleri konusunda ciddi eleþtiriler Mecliste de yapýlmaktadýr. Köylü çocuk-larýný yetiþtirmek üzere köylere yollanan kentli öðretmenlerin durumu daha 1922 yýlýnda Meclis gündemine gelmiþtir:

"Eðitim idarelerinin köye gönderdiði öðretmen bir kere köylüyü kendisinden aþaðý görüyor. Köy çocuklarýný sevmiyor, köylünün hoþ görmediði bir kýyafetle geziyor. Öðrenciye öðrettiði bilgilerden de köylü bir fayda görmüyor. Buna karþýlýk köy imamý mescitte köylüye beþ vakit namazýný kýldýrýyor, nikâhýný kýyý-yor, cenazelerini kaldýrýkýyý-yor, ahiret iþlerinden baþka dünya iþlerini de görü-yor. Ýmamýn, köylü tarafýndan verilmiþ bir evi, bir tarlasý var. Nikâhlarda, doðumlarda imama ücret veriliyor. Ýmam, köylünün kavgalarýný da çözdüðü için köylüler öðretmeni deðil imamý baþ tacý ediyorlar."

Ýlerdeki yýllarda Köy Enstitülerini yaþama geçirecek olan eðitimciler, bu durumun deðerlendirmesini iyi yapacak, köy içinden gelen öðrencilerden köye öðretmen yetiþtirmenin yollarýný araya-caklardýr.

31

ile ilgili Ziraatta Eðitim Meselesi baþlýðý altýnda bir dizi kararlar alýnýr:

"Köylü ve çiftçiye, tarýmýn çeþitli dal-larýnýn uygulama alanýnda kullanýlacak biçimde kitap ve dergiler bedava olarak daðýtýlmalý.

"Her livada birbirine yakýn köyler için, yeterli arazisi olan birer yatýlý ilkokul açýlmalý, bu okullarda ilk derslerle beraber kuramsal ve uygulamalý tarým dersleri gösterilmeli.

"Köylerdeki ilkokullarýn mutlaka beþ dönümlük bir bahçesi, iki ineklik fennî bir ahýrý, kümesi, yeni tip bir arýlýðý ve öðretmenler için iki odalý bir evi olmalý... Bahçe ve tarlalar öðretmenin nezaretinde öðrencilerce iþletilmeli ve geliri köy öðretmenlerine ait olmalý, bu yolla çocuklara uygulamalý olarak çiftçilik öðretilmeli, aydýn kiþilerin köylere yer-leþmesi teþvik edilmelidir.

"Yüksek öðretim yapmýþ olan kýz-erkek en az bir yýl süreyle, 6. maddede belirtilmiþ olan köy okullarýnda zorunlu öðretmenlik yapmalýdýr.

Bu maddeler uyarýnca okul, yalnýz bilgi verilen bir yer olmaktan çýkacak, küçük bir tarým iþletmesi haline gelecek, bu iþletmede öðretmen, öðrenciler elbir-liðiyle çalýþacak, iþletmenin geliri öðretmene verilerek devletin omzuna yüklenen eðitim masraflarýnýn bir bölümü hafifletilmiþ olacaktýr.

Eðitime bu kadar yeni, alýþýlmamýþ bir ödev yükleyen bu görüþ Türkiye'nin gerçeklerine uyduðu için gittikçe çoðalan bir taraftar bulacak, 1940'lardan sonra Köy Enstitüleri atýlýmýyla gerçekleþme yoluna gidilecektir.

Gene de Mustafa Necati'nin Eðitim Bakanlýðý döneminde açýlan Kayseri-Zincirdere, Denizli Köy Öðretmen Okullarý denemesine (1926-1927) kadar, Eðitim Bakanlýðý bu görüþle ilgilen-memiþtir.

Ziya Gökalp'in desteklediði ve adýna halkçýlýk hareketi dediði dizge içerisinde-ki eðitim anlayýþýnda da köy eðitimine yer verilir:

"Tüm köylüler gibi bir karýþ topraðý olmayan, yarýcý ve rençber köylülere de Milli Meclise seçmek-seçilmek gibi hak-lar vermiþiz. Oysa tarlahak-larý bile olmayan bu zavallýlar bir köy aðasýnýn esiridirler... Aþaðýlýk bir kiþinin ekonomik tutsaðý olan bu yüzbinlerce köylünün, siyasal haklarýna sahip olmasýndan ne çýkar? Toplum, bireylerine bu nimetleri eþit olarak daðýttýktan sonradýr ki onlarý toplumsal hizmetleri ile uygun muame-lede bulunmak hakkýný haiz olabilir."

29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin ilaný ile birlikte -daha uzun süre lafta kalacak olmasýna raðmen- köy ve köylünün eðiti-mi konularý sýkça gündeme gelmeye devam eder. H. Suphi Tanrýöver'in Bakanlýk yaptýðý 1925 yýlý içerisinde Müsteþar Nafi Atuf Kansu'nun

Baþkanlýðýnda Konya'da toplanan MEB müfettiþleri bir þûra gibi çalýþýr ve Köy Muallim Mektebi ve Orta Muallim Mektebi açýlmasý konusunu Bakanlýða bildirirler.

1925 yýlý sonlarýnda Mustafa Necati'nin Eðitim Bakaný olduðu 20 Aralýk günün-den yalnýzca 6 gün sonra toplanan III. Heyet-i Ýlmiye'de, köy okullarýndaki öðretmen açýðýnýn artmasý ve yeni

okullar açýlmaya baþlanmasý karþýsýnda, köye öðretmen yetiþtirecek Köy Muallim Mektepleri adýyla okullar açýlmasý karar altýna alýnýr ve hemen ardýndan bu karar, 22 Mart 1926'da 789 sayýlý Maarif Teþkilatý Kanunu ile yasalaþýr. Bu Teþkilat Yasasý ile kurulan MEB Talim ve Terbiye Dairesi, 27 Nisan 1927 günü aldýðý kararla Köy Muallimleri Kanun Tasarýsýný kabul eder. 9 yýl sonra uygula-maya konulacak Köy Eðitmenleri sistem-ine benzeyen bu Köy Muallimler Kanun Tasarýsý ne yazýk ki yasalaþamayacak ancak taslak olarak kalacaktýr. Benzeri çözümleri Avrupa'da arama alýþkanlýðýn-dan kaynaklanan bir tutuculuk nedeniyle bu tasarý o günlerin eðitbilimcilerince desteklenmemiþtir.

Bu tasarýnýn hazýrlanmasýndan yaklaþýk iki ay sonra aydýn bir gazeteci yazar, Yu-nus Nadi, Cumhuriyet gazetesinde ger-çekçi ve somut öneriler ileri sürecektir: "Köy okulunun 3-4 dönümlük bir tar-lasý olmalýdýr. Öðretmene ailesiyle birlik-te oturabileceði bir öðretmen evi verile-rek onun bu arazide öðrencileriyle birlik-te tarým, arýcýlýk, meyvecilik, hayvancýlýk yapmasý saðlanmalýdýr. Öðretmen, basit saðlýk önlemlerini bilerek köylüye bu konuda yardýmcý olmalýdýr."

Ýsmail Hakký Tonguç, bu yazýdan yak-laþýk 20 yýl sonra, 1947'de yazdýðý Canlandýrýlacak Köy adlý kitabýnda þun-larý yazacaktýr:

"Bu yazýnýn çýktýðý tarihten sonra, Köy Enstitüleri kuruluncaya kadar, bu konuda günlük gazetelerde yazý yazanlar, Yunus Nadi'nin önerilerinden daha ileri fikirler ortaya atamamýþlardýr. Gerçek böyle

olduðu halde onu çarpýtmaya, deðiþtir-meye yeltenenler olmuþtur."

1920-1935 döneminde zaman zaman eðitim alanýnda ileri atýlýmlara

kalkýþýlmýþtýr. Ýlerici bazý eðitim bakan-larýnýn kýsa süren görev sürelerine rast-layan bu dönemler siyasal açýdan CHP iktidarý içindeki ilerici aydýnlarýn aðýr bastýklarý dönemlerdir.

Bu dönemlerde aydýn eðitimcilerin zaman zaman milletvekili seçilerek bir bakýma ödüllendirildiði de gözlenir. Örneðin 10 Ekim 1927'de Nafi Atuf Kansu, Erzurum Milletvekili seçildiði için Bakanlýk Müsteþarlýðýndan ayrýlýyor-du. Kansu'nun milletvekilliðinin ilerde yapýlmasý gündemde olan yeni Anayasal düzenlemelerle iliþkisi olsa gerek. CHP, Anayasal düzenlemler için aydýn eðitim-cileri milletvekili olarak seçtirirken, bir yandan da büyük toprak sahiplerine þirin görünmek gereðini duyarak onlarý da Meclise alýyordu. 1928 yýlý bütçe görüþmeleri sýrasýnda Bakan Mustafa Necati'yi en çok eleþtirecek olan toprak aðasý Emin Sazak da bunlardan biriydi. Belki de rejimin açmazý bu tür çeliþki-lerde yatýyordu.

28 Þubat 1925 tarihinde, Þükrü Saraçoðlu'nun Maarif Vekilliði sýrasýnda TBMM'nde köyde eðitim konusu tartýþýl-maya ve bu sorunun çözümü için

Bakanlýðýn getirdiði öneriler üzerinde konuþulmaktadýr. Saraçoðlu Meclis kürsüsünde þöyle diyordu:

"Bendeniz ve arkadaþlarým þuna kani olduk ki; ilk tedrisat meselesini bir an evvel halledebilmek için, baþka tipte bir mektep, yani "köy mektebi' namýyla çok

33

az zaman isteyen ve çok az para ile mey-dana getirilmesi mümkün olan bir tip mektep yapmak mecburiyetindeyiz."

Ülkemize davet edilerek eðitim konu-sunda rapor hazýrlatýlan çeþitli yabancý uzmanlarýn da köy eðitimi konusunda önerileri vardýr. Örneðin Amerikalý John Dewey, Danimarka halk okullarýný örnek göstererek özel köy öðretmen okullarý açýlmasýný söylemektedir:

"Köy okullarýnýn programlarý çevrenin iþ hayatý göz önüne alýnarak ayarlan-malýdýr. Köy hayatýna sýký sýkýya baðlý olacak ilk ve orta öðretim okullarýnýn kurulmasý Türkiye için en yaþamsal meseledir... Köy okullarý bulunduklarý yerin topluluk yaþamýnýn merkezi, saðlýk merkezi durumunda olmalýdýr. Okul meydanlarý halkýn da oyun, eðlence, toplanma yeri olmalýdýr. Köy öðretmen-leri köyün mimarý gibi bir görev üstlendiðinin bilincine eriþtirilmelidir."

Yabancý uzmanlardan Kemerrer de benzer önerileri getirmektedir. Kemerrer raporunda, üç yýllýk köy ilkokullarýnýn deðeri konusunda ciddi endiþeler

taþýndýðý, bu sürenin en az beþ yýl olmasý gerektiði vurgulanýr. Köy ilkokullarýnda basit araç-gereçlerle çocuklara el iþçiliði öðretilmesinin de uygun olacaðýnýn altý çizilir.

Harf Devriminin bir amacý da köylü eðitiminin, yeni kabul edilen abece ile hýzla gerçekleþtirilebileceðine olan inançtýr. Millet Mekteplerinin köylere deðin götürülmesinde köy odalarýnýn adeta bir okul dersliði gibi çalýþtýrýl-masýnda amaç gene aynýdýr. Askerlik yapan köy çocuklarýna okuma-yazma

öðretmek için ordu da kollarý sývar, bu konuda hayli baþarýlý da olunur. Örneðin 1926 yýlýnda terhis olan erlerde eski harflerle de olsa okuma-yazma bilenlerin oraný % 17 iken bu oran yeni abecenin kolaylýðýnýn etkisiyle de olsa 1931'de % 25'e, 1936'da ise % 75'e çýkar. Ne var ki "köylü milletin efendisidir" söylemine yürekten inanarak coþkulu ya da isteksiz okuma-yazma seferberliðine katýlanlar kurs bitirme belgelerini aldýktan sonra bir kurtuluþun sevincini yaþarlar ama daha sonra iþ-güç, çift-çubuk arasýnda öðrendiklerini de unuturlar. 1 Ocak 1929'da ölen ve ereði bütün köylerinde okul ve öðretmen olan bir ülke'yi ortaya çýkarmak olan Mustafa Necati yaþasaydý, tüm köylünün okuma-yazma görmek yanýnda ciddi bir ilköðretim almasý belki gerçekleþebilirdi.

Halkevlerinin, Halkodalarýnýn bir ama-cýnýn da köye eðitim hizmeti götürmek olduðunu daha önce vurgulamýþtýk. Halkevlerinin Köycülük Kolu üyeleri bu konuda büyük çabalar harcarlar.

Ýsmail Hakký Baltacýoðlu; Ýçtimai Mektep (1933) adlý yapýtýnda, okullarý iþ esasýna göre yeniden örgütlemeyi önerenlerin Gökalp ve kendisinin olduðunu yazmakta. Onlara göre her okulun en az bir iþliði (atölyesi) bulu-nacak ve dersler buralarda iþlenerek yapýlacaktýr:

"Eðitimin amacý her þeyden önce çevreyi hazýrlamak ve kiþiyi bu çevrenin içinde yetiþtirmektir... Gerçek iþ ve yaþam çevresini hazýrlamadan giriþilen tüm eðitim çabalarý boþa gider...

okul topluluðunun da demokratik bir biçimde örgütlenmesi, öðrenciler tarafýn-dan idare edilmesi gereklidir."

Ýsmail Hakký Baltacýoðlu, 1928 yýlýnda Gazi Eðitim Enstitüsü Müdürü olunca bu düþüncelerini uygulamaya kalkýþmýþ, üretime dönük iþ eðitimi uygulamalarý yaptýrma giriþimleri Milli Eðitim Bakanlýðý ileri gelenlerince ciddiye alýn-mamýþ, fazla sivri bulunmuþtur. Onun üretime dönük iþ eðitimi "tipik bir yanlýþ yer ve yanlýþ zamanda, uygulamaya konulmuþ doðru bir yöntem" olmasýna karþýn sýcak karþýlanmamýþtýr. Eðitim alanýndaki düþünceleriyle Batýlý iþ eðitimcilerini bile aþmýþ olan Baltacýoðlu kuþkusuz çok iyi bir kuramcýdýr. Buna karþýn becerikli ve gerçekçi bir yönetici deðildir. Onun derslerini izleyen öðret-menlerin bir çoðu ilerdeki yýllarda Köy Enstitülerinde görev alarak baþarýlý iþler yapacaklardýr. Hürrem Arman, Ýlhan Kalabay, Hamdi Keskin, Recep Gürel, Hidayet Gülen, Enver Kartekin, Þinasi Tamer, Nejat Ýdil, Emin Soysal, Feyzi Ertem gibi.

Köy Enstitüleri konusunda bir hayli araþtýrmalar yapan Amerikalý Fay Kirby, Baltacýoðlu'nun düþünceleri için þöyle der:

"Baltacýoðlu, Türk pedagojisinin babasý ve uluslararasý bir pedagoji düþünürü olarak tanýnmayý hak etmiþtir. O, Türk halkýnýn ve onun çoðunluðu olan köylünün kaný, alýn teri ve gözyaþý pahasýna elde edilen parayý üretime dönük olmaya bir biçimde harcamanýn hem ekonomi hem de ahlâk bakýmýndan savunulmayacaðýný gösterdi."

Devlet, çoðunluðun yararý adýna ekonomik yaþama karýþmaya baþlayýnca, çoðunluðu oluþturan köylü kitlesinin önemi, düþün ve siyaset alanýnda ön plana geçer. Mustafa Kemal'in savaþ yýl-larýnda ortaya attýðý memleketin gerçek sahip ve efendisi köylüdür sloganý CHP'nin yayýn organlarýnda, yönetici-lerin söylemyönetici-lerinde, aydýnlarýn yazýlarýn-da yeniden görülmeye baþlanýr.

Aralarýnda ciddi düþün ayrýlýklarý bulu-nan siyaset adamlarý bile Türk köyü sefaletten, Türk köylüsü bilgisizlikten kurtulmadýkça devrimin baþarý kazana-mayacaðý yolunda görüþ birliði

içindedirler. Türk köyünü kurtarmak ülküsü aydýnlar arasýnda hýzla yayýlmaya baþlamýþtýr. Nasýl ve ne yolla olacaðý pek bilinmemekle birlikte köye koþmak düþüncesi halkçýlýðýn adeta temel düþüncesi olur.

1930 yýlý Eðitim Bakanlýðý bütçe görüþmeleri sýrasýnda bir milletvekili þöyle demektedir:

"Arkadaþlar, ekonomi yaparken öksüz, fakir ama zeki çocuklarýn okumaktan yoksun kalmasý bana dokunuyor... Eðer bu yolda gidersek ülkede ortaöðretim, yükseköðretim ancak parasý olanlarýn evladýna has bir imtiyaz olarak kalacak-týr. Esnafýn, köylünün, orta halli halkýn çocuklarý okuyamayacaktýr. Yýkýlasý medreselerin bir iyiliði vardý: Orada yer, orada içer, orada yatýp kalkardýk."

Önceki dönemlerde ozanlar, yazarlar; yapýtlarýnda, dizelerinde köyü,

Anadolu'yu "allý pullu", "sihirli", "yemyeþil ovalarý, vadileri olan", "mutlu ve güzel bir dünya" olarak gösterirler.

35

"Dertlerden kurtulursun gezsen Anadolu'-yu" diyerek cennet tablolarý çizerler. Bu "düþçü" yaklaþýmlar yanýnda Anadolu'ya, köye gerçekçi yaklaþan yazarlar ve yapýt-lar da görülür. Yaban adlý romanýnda Yakup Kadri "Anadolu halkýnýn bir ruhu vardý, nüfuz edemedin. Bir kafasý vardý aydýnlatamadýn. Bir vücudu vardý, besleyemedin. Üstünde yaþadýðý toprak vardý, iþletemedin" feryadý ile Türk aydýnýný, okumuþunu suçlar.

Yeni dönemde ise Türk sanatçýlarý þiirde, romanda, hikayede Türk köyün-den ilk gerçekçi çizgileri verirler. Köy, "billur ýrmaklarý var, ne hoþ kaynaklarý var" gibi düþsel bir ülke olmaktan çýkar. Köy, Reþat Nuri'nin Çalýkuþu romanýnda betimlediði Zeyniler Köyü gibi, köy öðretmeni de Feride gibi deðildir. Ýsmail Hüsrev'in 1934'te basýlmýþ Türkiye Köy Ýktisadiyatý adlý kitabýndaki þu satýrlar o günün köy ekonomisi ve köylünün yaþantýsý konusunda bilgi vermektedir.

"Köylerde beslenme basit olmakla bir-likte ekseriyetle bir türlüdür. Darý çor-basý, bulgur pilavý, ayran, ekmek. Erkeklerin haricen giydikleri keçi postu yahut keçi postunu taklit ederek yapýlmýþ ve aba tabir olunan bir nevi tüylü

keçedir. Kadýnlar genellikle yalýnayak gezerler. Ayakkabýlarý olanlar ise þehre indiklerinde onlarý giyerler...Erkeklerin çoðu þehri asker olunca görürler, kadýn-larýn çoðu þehir görmeden ölürler... Köy gelini için bir nalýn giymek övünme vesilesi olabilmektedir. Türküsü bile vardýr:

Sarý kýzýn ayaðýnda nalini Zannedersin kaymakamýn gelini...

Arazilerin ekilebilecek kýsýmlarý hemen umumiyetle beylerin, aðalarýn, aþiret reislerinin eline geçmiþ olduðu için halk ekseriyetle ne bir eve, ne de bir parça topraða sahiptir. Mezra denilen arazisinde birer in þeklinde yaptýrmýþ olduðu kulübeye maraba namýyla sýðýnýr.. .Urfa'da en fakir eþrafýn 3-4 köyü vardýr. 30-40 köye sahip ve köyün bütün gelirini toplayan zenginler mevcuttur."

Anadolu köyünün sorunlarýný eðitimle çözmek uðraþý Osmanlýnýn son dönem-lerinden bu yana her eðitimcinin düþü olur, ama köy eðitimi sorununa öðütçülükten uzak ilk ciddi yaklaþým 1936 yýlýnda baþlar.

Köylünün eðitimi konusunda Tonguç'un görüþlerinin özeti þudur:

"Köy, memleket demektir. Köy kalkýn-madýkça memleket de kalkýnamaz. Köy gerçeðini olduðu gibi kabul etmek, ondan sonra gerekenleri yýlmadan býk-madan yapmak þarttýr. Köylü bi-linçlendirilecek biçimde okutulmazsa, köylülerin arasýna yeni kýymetler yayýl-mazsa, devrimler þehirlerin dýþýna çýka-maz ve kökleþemez. Meseleyi basit bir köy okulu iþi olarak ele almamak, köyü canlandýrmak davasý biçiminde kurum-laþtýrmak ve bunu belli yýllarda gerçek-leþtirecek planlarý yasalaþtýrmak gerek-lidir."

Mustafa Necati, þehir çocuklarýndan yetiþen öðretmenlerin köyde baþarýlý ola-mayacaðý konusunda direnmektedir:

"Köy çocuklarýn köyden alýp þehirde okutmak hatalýdýr... Tahsil bizzatihi bir hedef deðildir. Bilakis vatandaþý ilerde yapacaðý vazifeye hazýrlayan bir

vasý-tadýr... Öðretmenin vazifesi yalnýzca talim ve tedris deðildir, herkese vazifesi-ni öðreten bir mürþid olmalýdýr."

Köylünün eðitimi konusunda, o dönemde, köy öðretmenlerince çeþitli dergilerde yayýnlanmýþ yazýlarla da karþýlaþýrýz. 1936-1937 yýlýnda Çatal-ca'nýn bir köyünde öðretmenlik yapan Ýhsan Coþkun, köy-þehir, köy öðretmen okulu-þehir öðretmen okulu ayýrýmlarý, imamlýktan gelen öðretmenlerin mesleðe alýnmalarýnýn sakýncalarý gibi ilginç konularý eleþtirdikten sonra, köyde eðitim ve öðretimin özel programlar gerektirdiðini yazar. Köylerde iþ eðitimi programý uygulayarak köydeki toplumsal yaþantýnýn dayandýðý tarým, baðcýlýk, sütçülük, arýcýlýk, kömürcülük, balýkçýlýk gibi konulara eðilinmesini önerir.

O yýllarda köy okullarýnýn hemen hepsi üç sýnýflý, tek dershaneli, tek eðitmenli ya da öðretmenlidir. Onca yýl, Millet

Mektepleri açýldýðý halde köylü imza atmaktan acizdir. Köye gelen kentli öðretmenlerin çoðu, köylünün okuma-yazma zevkini kavrayamamýþ olduðu inancýdadýrlar. Köy çocuklarýnýn okula devam etmemeleri köylü ile öðretmen arasýnda sürtüþmeler de yaratmaktadýr. Çýkarýlan Köy Kanunu'nun 15. maddesi, hükümetin vereceði plana göre köylünün bir okul binasý yapmasýný emretmektedir. Ne var ki bu yasaya karþýn, gerek valilerin gerekse kaymakamlarýn savsak-lamalarý nedeniyle köylerde ilkokul yapým iþleri kör topal yürütülmektedir. Bu yasanýn tam anlamýyla uygulandýðý

Belgede 5. Boyuta DoðruYol Alýrken (sayfa 30-40)

Benzer Belgeler