• Sonuç bulunamadı

Cinsiyet Farklılıklarına İlişkin Sonuçların Tartışılması

Daha önce belirtildiği gibi, yakın ilişkilerin kadınlar ve erkekler tarafından farklı biçimlerde yaşandığına ilişkin literatürde çeşitli görüşler mevcuttur (Kurdek, 2005). Bu nedenle, bu soruyu bu araştırmada da incelemek amacıyla kadın ve erkeklerin bu araştırmanın değişkenleri açısından farklılaşıp farklılaşmadığı yapılan t testi analizleri ile incelenmiştir.

Analizlerin sonunda kadın ve erkekler arasında çok az boyutta farklılıklar

bulunmuştur. Sadece ilişki yükleme ölçeğinin alt boyutları olan nedensel yüklemeler, onun alt boyutu olan odak ve sorumluluk yüklemelerinin alt boyutu olan güdü, çatışma iletişim tarzları ölçeğinin yaklaşma/kaçınma boyutunda ve erkeksi ve kadınsı kişilik özellikleri açısından kadın ve erkek katılımcılar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklar bulunmuştur.

Yüklemeler ele alındığında, nedensel yüklemeler, odak ve güdü boyutunda kadın katılımcılar erkek katılımcılara oranla daha yüksek puan almışlardır. Diğer bir ifadeyle, kadın katılımcılar eşlerinin davranışlarını açıklarken erkek katılımcılara göre daha fazla nedensellik, odak ve güdü boyutlarına yükleme yapmışlardır. Daha önce de aktarıldığı gibi, yüklemeler konusunda pek çok araştırma bu konuda farklılıktan ziyade kadın ve erkeklerin benzerlik gösterdiğini ortaya koymaktadır (Bradbury ve ark., 1996;

Doherty ,1982;). Bu bağlamda, yüklemlerin birçok boyutunda farklılık bulunmamış olması bakımından çalışmanın bulguları bir miktar yurt dışında yapılmış çalışmalarla tutarlık göstermektedir. Diğer yandan, Tutarel-Kışlak (1997) tarafından yapılan benzer konuda yapılmış bir çalışmada bu çalışmanın bulguları ile tutarlı olarak nedensel yüklemeler açısından ve güdü boyutu açısından kadınların ortalamaları erkeklerinkinden daha yüksek bulunmuştur. Bu bağlamda, bu sonuçlar Tutarel-Kışlak (1997)’ın da belirttiği gibi, Türk kültüründe yüklemeler açısından kadın ve erkekler arasında bazı farklılıklar olduğuna işaret edebilir.

İletişim çatışmaları değişkeni incelendiğinde ise, yalnızca yaklaşma/kaçınma alt boyutunda erkeklerin ortalamaları kadınların ortalamalarından daha yüksek bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle, erkekler kadınlara göre daha çatışmaya girmektedirler. Uysal (2002), yaklaşma kaçınma alt boyutunda yüksek puan alanların daha fazla çatışmaya giren bir iletişim tarzı kullandıklarını, düşük puan alanlarınsa çatışmadan kaçan ve ılımlı bir iletişim tarzını kullandıklarını belirtmişlerdir. Aslında bu sonuç şaşırtıcıdır; çünkü giriş bölümünde aktarılan araştırmalarda görüleceği gibi kadınlar daha fazla çatışmaya girme ve erkekler daha fazla çatışmadan kaçınma eğilimi göstermektedirler. Örneğin Buunk ve arkadaşları (2001), erkeklerin kadınlara göre, daha fazla duygusal tartışmadan kaçınmak ve farklılıkları yumuşatmak istediklerini kadınlarınsa daha fazla duygu açıkladıklarını ortaya koymuştur. Bu durumda, bu araştırmanın bulguları bu örneklemdeki erkeklerin erkeksi ve kadınların kadınsı kişilik özelliklerini benimsemiş olmalarından kaynaklanıyor olabilir. Bilindiği gibi, saldırganlık baskınlık gibi özellikler erkeksi ve uyum sağlama gibi özellikler kadınsı (Basow, 1992) olarak kabul edilir ve erkeklerin daha sık ve kadınların daha az çatışmaya girmeleri cinsiyet rollerine ve kültürel faktörlere bağlanabilir. Bu görüşlerle tutarlı olarak, Eisler ve arkadaşları (2000) ve Moore ve Stuart (2004) araştırmalarında yüksek erkeksi rol stresi gösteren erkeklerin daha fazla huzursuzluk, öfke ve saldırgan tepkiler bildirdiklerini ortaya koymuşlardır. Ayrıca, Uysal (2002) da Türk kültüründe yapmış olduğu bir çalışmada, aynı sonucu, yani erkeklerin yaklaşma/kaçınma boyutundaki

ortalamalarının kadınlarınkinden yüksek olduğunu bulmuştur. Bu bağlamda, bu sonuç kültürel faktörlerle açıklanabilir.

Erkeksilik ve kadınsılık puanlarına bakıldığında ise, erkeksilik boyutunda erkeklerin ortalamalarının kadınlardan yüksek ve kadınsılık boyutunda kadınların ortalamalarının erkeklerden daha yüksek olduğu görülecektir. Kısacası erkek katılımcılar kadınlara göre daha fazla erkeksi kişilik özelliklerini benimserken, kadın katılımcılar erkeklere göre daha fazla kadınsı kişilik özelliklerini benimsemişlerdir. Daha önce belirtildiği gibi kadınsılık ve erkeksilik biyolojik cinsiyetten bağımsız kavramlar olmasına rağmen bu sonuç kültürel olarak beklendik bir sonuçtur; çünkü bilindiği gibi sosyalleşme sürecinde kadınlardan kadınsı, erkeklerden erkeksi kişilik özellikleri geliştirmeleri beklenir ve beklentilere uygun davranışlar kültür tarafından ödüllendirilir. Bu görüşle benzer olarak, Huston ve Geis (1993), çalışmalarında erkekler ve kadınların kendilerini eşit bir biçimde erkeksi ve kadınsı olarak görmelerine rağmen, kadınların kendilerini daha ifade edici, erkeklerin ise kendilerini daha fazla araçsal olarak tanımladıklarını aktarmıştır. Ülkemizde Sakallı- Uğurlu (2003) tarafından gelecek zaman yönelimi değişkenine ilişkin yapılmış bir çalışmada, kadınlar için erkeklerin girişkenliğine ve baskınlığına ilişkin tutumlarının gelecek zaman yönelimleri için önemli yordayıcılar olduğu ve erkekler için erkeklerin girişkenliğinin ve ilişki doyumunun gelecek zaman yöneliminin önemli yordayıcıları olduğu bulunmuştur. Bu bulgulardan hareketle yazar, erkeklerin baskın, karar verici, otoriter olması gibi özelliklerinin ve kadınların bağımlı, kabul edici ve uyumlu

olma gibi özelliklerinin Türkiye’de var olduğunu belirtmiştir. Dolayısı ise söz edilen erkeksi ve kadınsı özelliklerin bu araştırmada da varlığının ortaya ülkemizde bu konuda kadınlara ve erkeklere verilen mesajların cinsiyetler tarafından önemli ölçüde içselleştirildiğine yüklenebilir.

Başlangıçta da belirtildiği gibi kadınların ve erkeklerin evlilik ilişkilerini farklı yaşadıklarına inanılmaktadır ve çeşitli araştırmacılar tarafından bu konudaki farklılıklar araştırılmış ve bulunmuştur (örn., Fowers, 1991). Ancak, Kurdek (2005), bu konuda farklılıktan çok benzerliğin olduğuna işaret etmiş ve yapmış olduğu uzunlamasına çalışmasında cinsiyetler arasında bazı farklılıklar bulmuş olmasına rağmen, kadın ve erkekler arasında büyük farklılıklar bulunmadığını belirtmiştir. Bu araştırmada da, kadınlar ve erkekler arasında çok az boyutta farklılıklar bulunmuştur. Bu bağlamda, kadın ve erkeklerin evlilik yaşantıları açından çok büyük farklılıklar olmadığı ve daha fazla benzerlik görüldüğü düşünülmektedir.

IV.3. Evlilik Doyumunu Yordamak Amacıyla Tüm Katılımcılar İçin