• Sonuç bulunamadı

Celî Sülüs Yazı ve Selçuklu Celîsi

3. BAŞLANGICINDAN EYYÛBÎLER’E KADAR İSLÂM

3.3. Celî Sülüs Yazı ve Selçuklu Celîsi

Sözlükte “âşikâr, vâzıh, iri, açık, belli, meydanda, parlak, net” gibi anlamlara gelen “Celî” kelimesi bir Hat sanatı terimi olarak “her cins yazının iri yazılan şekli”nin adıdır (Alparslan, 1993: 265). Köşeli ya da yuvarlak iki ana karakterde gelişen yazıların büyük cesâmette yazılan boylarına başlangıçta “Celîl” denmiş, büyük boy kağıtlarda kullanılması sebebiyle de “tûmâr” adı kullanılmış, 9. asırdan itibaren Celîl yerine “Celî” tabiri yaygınlık kazanmıştır (Serin, 1999a: 89). Celî hattı için Tuhfe-i Hattâtîn‘de “kalem-i müsennâ” tabiri de kullanılmıştır (Müstakîmzâde, 1928: 94) ki bu tabir “hattın kendi kalemine göre en az ikiye katlanmış şekli” olarak tevil edilebilir (Derman, 2002b: 256). Bir yazı çeşidi olmayıp yazının karakterini ifade eden Celî, diğer yazıların babası (ebü’l-aklâm) telâkki edilir (Alparslan, 1993: 265). İslâmî her türlü yapıda hem dînî bir imaj hem de tezyinat görevi yapan ve muazzam boyutlara ulaşan âbidevî İslâm hat sanatı örnekleri (Koç, 2009: 92) işte bu Celî tabiriyle vasıflanagelmiştir.

“Üçte bir” anlamına gelen “Sülüs” tabiri ise Hat sanatında başlıbaşına bir başlama noktası olarak ele alınıp “mikyâsü’l-hat” ve “mîzânü’l-hat” diye şöhret bulmuş (Yazır, 1981: 88), “Aklâm-ı Sitte’nin ana üsluplarından biri” olarak İslâm yazılarının kaynağı (ümmü’l-hat) kabul edilmiş en eski yazı çeşitlerindendir. Kalem ağzı genişliği 2,5-4 milimetre olan Sülüs, bu ölçü üç katına çıktığında irileşip “Celî Sülüs” adını alır (Serin, 2010: 128-130). Geliştirilen en önemli yuvarlak hatlardan biri olup İslâm dünyasının her tarafında kullanılan Sülüs hattı, mimarî ve küçük nesnelerin tezyînâtında, Kur’ân nüshalarında ve diğer metinlerde dekoratif bir yazı türüdür (el- Farûkî, 1999: 392).

“Kadîm Celî Sülüs uygulamalarında istifin başarılı veya başarısız örneklerine rastlanır ve o devirlerin hâkim anlayışıyla, elif-lâm gibi dik harflerin imkân nisbetinde bir araya getirilmesi şeklinde bir üslup göze çarpar” (Derman, 2002b: 262).

16. yüzyıldan itibaren Celî Muhakkak’ın da yerini alan Celî Sülüs daha ziyade mimari yapıların kitabelerinde, duvarlarında ve kubbelerinin içinde hayat bulmuş

(Alparslan, 1993: 266), âdetâ o yapıların mimarî karakteriyle bir âhenk teşkil ederek onları anlamlandırmıştır (Alparslan, 1985: 29).

Gerek Sülüs gerekse Celîsi emek ve pek çok tasarım gerektirdiği için genellikle önemi vurgulanmak istenen sözlerin yazımında ve özellikle Selçuklular ve Osmanlılar döneminde her türlü kitabede çok yaygın olarak kullanılmıştır (Serin, 2010: 130).

Sülüs ve Celîsinde okutma işaretleri yanında mîm, sîn, he, hâ gibi mühmel harf işaretleri ile tirfil, tırnak gibi işaretler de kullanılmıştır (Serin, 2010: 129).

İlk Müslüman Türk devletlerinden olan Karahanlılar (840-1212) saltanat sürdükleri Mâverâünnehir ve Doğu Türkistan’da Kûfî ile Nesih yazıyı beraberce kullanmış olup Gazneliler’de (963-1186) durum aynıdır. İran Selçukluları da (1038- 1194) aynı istikamette eserler vermişler, fakat Anadolu Selçukluları’nda (1077-1307) Kûfî kullanımı azalırken Celî Sülüs tercih edilir olmuştur (Alparslan, 2002a: 267).

Türkler Anadolu’ya geldiklerinde hat sahasında İbnü’l-Bevvâb üslubu takip ediliyordu (Alparslan, 2004: 14). “Ortaçağ Türk mimari eserlerinde muhtelif yerlere serpiştirilen âyet ve duâların yazı şekillerinde de Türk zevki kendini göstermiş, bu suretle Selçuklu üslubunda teşekkül eden “Selçuklu Sülüsü” ve “Selçuklu neshi” âbidelerin haşmet ve zarafetini arttırmıştır” (Kafesoğlu, 1997: 412).

Celî Sülüs’ü bugün geldiği noktadan hareketle üç ana devreye ayırıp inceleyen Ali Alparslan, 1071-1453 arasını “Celî Sülüs’te hazırlık devresi” olarak adlandırmış, Selçuk Celî Sülüsünün en tipik örnekleri saydığı Konya İnce Minareli Medrese (1264) ile Sahib Ata Külliyesi’nin (1283) taçkapılarındaki yazıların ana özelliğinin, harflerinin birbirine çok yakın bulunması ve dikey harflerin çoğunlukla yan yana dizilmesi ve genel olarak yazının girift bir manzara arzetmesi olduğunu söylemiştir (Alparslan, 1985: 29). Uzun asırlar etkisini sürdüren Selçuklu istif anlayışında dikey harfler hemen aynı ölçüler içinde yan yana diziliyor ve ekseriya bunların araları boş kalıyor, bu dikey harflerin arasına harf ve kelime yerleştirmek genellikle ihmal ediliyordu (Alparslan, 2004: 119).

Büyük Selçuklu mimarisinde kullanılan Celî Sülüs yazılar için “Nesih” tabiri kullanılırsa da, Fevzi Günüç bu tabirin, iki yazıyı birbirinden ayıran özellikleri ve

kaideleri açısından mümkün olmadığını, yalnız yeni yeni gelişmeye başladığı için Selçuklu’da Celî Sülüs’ün, daha sonraki dönemlerin gelişmiş olan örneklerinden oldukça uzak ve daha ibtidâî olduğunu söylemekte (Günüç, 1991: 24, 25) bu dönem Celî örneklerinin genel olarak, helezoni ve kıvrımdal motifli bir zemin üzerinde ve bunlar arasına eklenmiş zengin karakterli rûmî ve palmetlerden oluşan bir örgü içerisinde istiflendiğini kaydetmektedir (Günüç, 1996: 186). Dikey harfler, kalemin tabiî seyrine dikkat edilmeksizin son derece düz hatlarla yazılmış olup elif, lâm, râ, dâl, kef gibi harflerin, başlangıç kısımlarında görülen “zülfe” dediğimiz tamamlayıcı unsurlar da Büyük Selçuklu Celîsinde henüz görülmez (Günüç, 1996: 186).

Fevzi Günüç Selçuklu Celî Sülüsünü “nebâtî örgü ile iç içe olan”la, “düz bir zemine çoğu kez girift olarak yazılan” şeklinde iki grupta incelemiştir (Günüç, 1996: 186). Zemin tezyinatı dönem sonuna doğru azalsa da, Celî yazıdaki gelişme henüz tam olarak sağlanamadığı için zemini müzeyyen Celî yazılar tamamen terk edilmemiştir. Tezyinatlı gruba giren Celî yazılar için genelde nebâtî ve helezonî motifli bir zemin tercih edilmiştir. Bu anlayış Büyük Selçuklular’dan itibaren devam eden bir gelenek olup Beylik ve Erken Osmanlı döneminde de görülmektedir (Günüç, t.y.: 8).

Selçuklu Celî Sülüsünü “girift, cılız ve küt” olmak üzere üç tipte inceleyen Ali Alparslan bunlardan girift görünüşe sahip olanının en güzel tip olduğunu, diğerlerinin muhtemelen fazla sanatkâr olmayan hattatlar elinde cılız ve küt kalmış olabileceğini ifade etmekte (Alparslan, 2004: 107) ve Selçuk Celî Sülüsünün üç tipinde de ortak olan noktaları şöylece sıralamaktadır:

“Dikey harflerin üst kısımları kalın, alt kısımları ise üste nisbetle fazla incedir. Bu sebeple bu dikey harfler âdeta bir kılıç ve bazen bir bıçak manzarası arz etmektedir. Dikey harflerin zülfeleri küttür, ayrıca bunların üst kısımları oldukça düzdür. Kezâ bu dikey harfler pek sık bir şekilde yan yana dizilmektedir. “Cîm” ve “ayn” gibi yuvarlak harfler diğer harflere nisbeten küçüktür.” (Alparslan, 1976-77: 5- 6).

Abdülhamit Tüfekçioğlu Osmanlı öncesi Türk mimarisindeki Celî Sülüslerin genel karakterini şöyle özetlemiştir:

“Genel olarak harflerin bünyeleri cılızdır. Elif, lâm, tı, kef gibi dikey harfler sık yazılmış ve yukarıdan aşağıya doğru incelerek yapılmıştır. Nun, kaf, lâm, sin, sad gibi harflerin kâseleri derin olmayıp düz ve geniştir. Genellikle kef harfinin kolu meyilli ya da dalgalı yapılmıştır. Elif harflerinin alt kısımları ise sola doğru kıvrıktır. Tezyînî Kûfîde olduğu gibi Celî Sülüste de bazen zemin, bazen de sadece harflere bitişik kıvrımdal, helezon, rûmî ve yaprak gibi motifler görülmektedir. Harflerin okunmasına ve kompozisyondaki boşlukları doldurmaya yardımcı olan hareke, nokta, şedde ve mühmel harflere sıkça yer verilmiştir. Ancak zaman zaman yazının zemini ve harfler süsleme ögelerinden arındırılarak kompozisyonun tamamen harflerin şekillendirilmesiyle elde edildiği dikkat çekmektedir.” (Tüfekçioğlu, 2002: 109).

Selçuklu devri Konya yapı kitabelerini inceleyen Remzi Duran da, kitabelerdeki yazının karakteri için bazı yerli ve yabancı yazarların “Selçuklu neshi” veya “İlhanlı neshi” tabirini kullandıklarını, bunların “Selçuklu Sülüsü veya neshi” diye isimlendirilebileceğini, Aklâm-ı Sitte içinde yer alan “Sülüs” ve “Nesih” adlı yazıların, kitap ve kitabe yazısı olarak zaman zaman birbiriyle karıştırıldığını kaydetmektedir ve sonuç olarak, incelediği kitabelerdeki yazılar için tam, mütekâmil bir Sülüs veya başka karakterde bir yazı adı vermenin oldukça zor olduğunu söylemektedir (Duran, 2001: 11). Yine Duran’a göre yazılar, hattından dolayı “kaba” veya “zarif”, yazıldığı şekil bakımından da “sıkışık, istifli veya düz” olarak tasnif edilebilir (Duran, 2001: 11).

Anadolu Selçuklu Celî yazılarında “Selçuklu neshi” ve “Eyyubî neshi” olarak iki ana üslup tespit ettiğini söyleyen Max van Berchem’e göre, gayr-i muntazam harflerin, daha sıkışık istif ve çoğunlukla birbirini kesen kavislerin görüldüğü ince uzun yazı “Selçuklu neshi” iken, Suriye’deki çağdaşlarını hatırlatan muntazam karakterli, iri ve derin yazılmış yuvarlak yazı örnekleri “Eyyûbî Neshi”ni temsil etmektedir (Lloyd ve Rice, 1989: 54; Duran, 2001: 13).

Benzer Belgeler